7 Ocak 2013 Pazartesi

Venedik’te ayrılık şarkıları -İlber Ortaylı


Venedik, eski de olsa İtalyan Rönesans’ın daha doğrusu geç Rönesans’ın merkezi. Lagünlere
çakılan kazıkların üzerinde oluşan şehir muhteşem bir medeniyettir

Binaların fiyatı ve kirası da azalıyor ama onları ayakta tutmak gittikçe pahalılaşıyor.

Şu sıralarda Veneto denen, Venedik’in başkent olduğu İtalya’nın kuzey eyaletinde bağımsızlık eğilimi kuvvetlenmiş; bu eğilimi sessiz değil, uğultu, çok çok ağız dalaşı halinde devam ediyor. İtalya kadar tümüyle kendisi olan bir ülke ancak Almanya’dır. Polonya ve Macaristan küçük hacimli sıkıntı çeken ülkelerdir. Avrupa’nın bütün ülkeleri ciddi etnik ve kültürel farklılıkların sancısı içindedir. İtalya buna rağmen iktisadi düzeyin yarattığı yaşam farklılıkları kuzey ve güney arasında bugün ayrılığa varan sıkıntılar yaratıyor. Veneto dediğimiz eyalet Po nehri deltasından Slovenya sınırındaki dağlara kadar uzanır. Güney Veneto adeta nehirler, kanallar ve deltasıyla ünlüdür. Nehir alüvyonlarının biriktirdiği lagün Venedik’i oluşturur. Venedik şehri bu lagünlere çakılan kazıkların üzerinde oluşmuştur ve muhteşem bir medeniyet ve zevktir.

Mimar Palladio’nun sokakları ve meydanları planladığı veya mevcuda göre binaları oluşturduğu bu sayede şehrin merkezindeki San Marco devlet arşivleri binası ve vakıftan sayılan revakların ortasında kalan meydandır. Bonapart’ın 1797’deki değişiyle Avrupa’nın en şık açık hava salonudur. Musolini’nin kalkınma hamleleri sırasında Venedik’in İtalyan karasındaki bağlantı noktası Mestre’de kurulan kimya sanayi o günden bugüne şehrin başının derdi oldu. Kirlenme ve artıklar Venedik’i çürütüyor. Ağırlaşan hava ve su taşkınları yüzünden zavallı Venedik’de Adriyatik’in bu bir zamanlar muhteşem kraliçesi diye bilinen bu güzelliğin içinde yaşamak bir sorun oldu. Sakinleri ondan kaçıyor. Nüfus azalıyor. Binaların fiyatı ve kirası da azalıyor ama onları ayakta tutmak gittikçe pahalılaşıyor. Senede elli milyonu geçen turist Venedik ve Veneto bölgesinin adam başı milli gelirini otuz bin doların üstüne çıkarmış ama o zenginliği getirenler de sorunları ve masrafları aşırı derecede artırıyor.

Galata semtini Venedikliler iktisaden kasıp kavurdular

Venedik, eski de olsa İtalyan Rönesans’ın daha doğrusu geç Rönesans’ın merkezi. Palladio’dan, Monteverdi’ye, Goldoni’den, Casanova’ya her ünlü isim bu dönemi temsil eder. Hiç kimse beşinci asırda kuzeydeki barbar istilasından kaçan fakir köylü ve balıkçıların sığındığı bu lagünler bölgesindeki halkın, aradan dört asır geçmeden bu zengin medeniyet merkezini yaratacağını düşünemezdi bile. Venedik, Bizans’ın İtalya’daki uzantısı gibiydi. Derken Bizans’ın ekonomisini ele geçirdi. Şehrimizin Galata semtini Venedikliler iktisaden kasıp kavurdular. Yerlilerle aralarında arbede çıktı (1185) yılı ve 1204’te intikam için haçlı sürülerini Konstantinopolis’e yönlendirip şehri zapt ettirdiler. Venedik güzel şehrin yağmalanmasında halkın katliamında ve imparatorluğun parçalanmasında en meşum rolünü oynadı ve aslan payını aldı. 13. yüzyıldaki bu yükselmesini Akdeniz’in doğusunu eline geçirmek ve Venediklilerin hâlâ hayranlıkla incelediğimiz örgütlenmesi sayesinde zirveye ulaşarak gösterdiler. Venedik eşraf ailelerinin cumhuriyetiydi; tıpkı eski Atina ve Roma gibi zengindi. Bütün Akdeniz’in doğusunu hatta uzak Asya’yı toplayıp Avrupa’nın kuzeyine devrediyorlardı. Büyük kanal etrafındaki muhteşem saraylar biriken servetin sadece ufak bir parçasıydı. Şehrin idare ve bürokrasisi “akli sistem” sözünün dahi üstünde bir vasıfla tarif edilebilir. Sonra Anadolu’ya Türkler geldi. Venedik ilk bir buçuk asır onlarla uyumlu bir dönem yaşadı; vakta ki Selçuklunun yerini Osmanlı aldı cumhuriyetinin ikbali de sönmeye başladı. Eriyen Bizans’ı parça parça Osmanlı’nın ele geçirmesi, nihayet 1453’te İstanbul’un Osmanlı payitahtı olması ardından Ege adaları, St. Jean şövalyelerinin Rodos’tan kovulması Kıbrıs’ın fethi Venedik’i doğuda bitirdi, hayatı kurumaya başladı.

Venedik, Osmanlıyla son kavgasını Girit’in17. Asırdaki fethiyle yaptı sayılacakken ikinci Viyana Kuşatması’nı izleyen yıllarda bir direniş gösterdi. Mora Yarımadası’na yeniden el attı ve yirmi yıl içinde yeniden kaybetti. 1797’de Napolyon bin yılını bitirmiş cumhuriyetin sonuna imza attı. İstanbul’daki Venedik Sarayı’nı bile Fransızlar aldı. Ardından 1815 Viyana Kongresi’nde Metternich “bu bina benim Avusturya’ma yakışır” diyerek Venedik sarayını Avusturya Sefareti yaptı.

İtalya’nın bu yeni krizi atlatma ihtimali oldukça yüksek

İtalyan Birliği Venedik’i Avusturya’nın elinden kurtarıp İtalya’nın eline katmakla kurulmuştur denilebilir. Tıpkı yanı başında Milano’nun merkez olduğu Lombardia gibi... Bugün bu iki parça nüfusu gençlerden boşalan, Mafya ile olan problemlerini halledemeyen güney bölgelerden yaka silkiyorlar ve ayrılmaktan söz ediyorlar. İtalya’nın bu yeni krizi atlatma ihtimali çok yüksek. Aslında Adriyatik tuhaf bir denizdir. Hırvatistan’ın da Adriyatik kıyısındaki Dalmaçya kıyıları da aynı eğilimler peşinde. Avrupa Birliği hayali olmasa Yugoslavya parçalanırken Adriyatik Hırvatları da Hırvatistan’dan ayrılacaklardı. Bu asrın milliyetçilikleri romantizm üzerinde değil borsa değerleri, orta sınıfın refah göstergeleri ve sosyal güvenlik etrafında dönüyor.

İlginç gelişmeler dil ve din gibi birleştirici denilen unsurları bile boşa çıkarıyor.
Avrupa iktisadi kriz içinde eski küçümsemeler nefrete ve ayrılık hissine dönüşebiliyor ama İtalya
her şeye rağmen eski Yugoslavya’dan farklıdır.
Sultan Mahmut’un değişine izafeten şöyle denebilir;
“bu da bir halettir geçer”.

Hiç yorum yok: