26 Ocak 2013 Cumartesi

Mezar taşı yerine çitlembik ağacı dikildi-Erhan Afyoncu


Pargalı İbrahim 1536'da öldürüldüğünde mezar yeri kaybolmasın diye başına bir çitlembik ağacı dikilmişti

Osmanlı tarihinin en renkli simalarından Veziriazam Pargalı İbrahim Paşa, Osmanlı döneminde Pargalı, Frenk, Maktul, Makbul gibi lakaplarla tanınırdı.

Kanunî ile aynı yıl doğdu

İbrahim Paşa, Kanunî Sultan Süleyman ile aynı yılda 1494'te bugünkü Yunanistan'ın Parga şehrinde bir balıkçının oğlu olarak doğdu.

Avrupa kaynakları aslının Rum, İtalyan, Frenk ve Arnavut kökenli olduğunu söylerler. Çocukken korsanlar tarafından kaçırılıp, Manisa'da dul bir kadına satıldı.

İbrahim, burada hem Türkçe'yi hem İslamiyet'i öğrendi. Müzik alanında çok yetenekliydi ve bu konuda da eğitim aldı. Çok iyi keman çalıyordu.

Kanunî Sultan Süleyman, şehzadeliği sırasında Manisa'da sancakbeyi iken İbrahim ile tanıştı ve Pargalı'yı sarayına aldırdı. Pargalı kısa sürede Şehzade Süleyman'ın yanından ayırmadığı bir dostu oldu. Pargalı İbrahim, Rumca, Farsça ve İtalyanca biliyor, Anibal ve Büyük İskender'in hikâyelerini okumaktan hoşlanıyordu. Avrupa'da olup bitenleri de yakından takip ediyordu.

Şehzadeler, babalarının ölümünden sonra tahta çıktıklarında kapı halkı tabir edilen kendi çevrelerini de İstanbul'a getirip ekiplerini kurarlardı. Kanunî Sultan Süleyman, 1520'de İstanbul'a gelip, tahta çıktığında, Pargalı İbrahim de Şehzade Süleyman'la birlikteydi. Pargalı, padişaha olan yakınlığı ve zekâsı sayesinde iktidar basamaklarını hızlı bir şekilde çıktı. İlk olarak Sultan Süleyman'ın kapı ağası olarak sarayda hizmet etmeye başladı. Daha sonra has odabaşı ve ardında şahinciler ağası oldu.

Hızlı yükseldi, hızlı düştü

Kanunî tahta çıktığında veziriazam Piri Mehmed Paşa idi. Yaşlı ve tecrübeli bir devlet adamıydı. Sultan Süleyman, Rodos seferinden İstanbul'a döndükten sonra, 27 Haziran 1523'te ikinci vezir Ahmed Paşa'nın entrikalarıyla görevden aldığı Piri Paşa'nın yerine, daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde ve genel teamüle aykırı olarak çocukluktan itibaren beraber büyüdüğü İbrahim Ağa'yı veziriazamlığa getirdi.

Kanunî'nin bir gün Veziriazam Piri Mehmed Paşa'ya, "Kullarımdan birini mühim bir mevkiye tayin etmek istiyorum, sen hangi mevkiyi münasip görürsün" diye imalı bir soru yöneltmesi üzerine, paşanın "En münasip mevkii kulunuzun mevkiidir" şeklinde yine imalı bir cevap verdiği söylenir.

İbrahim Paşa, hızlı yükselmesiyle "Makbul" diye anıldı. 13 yıl çok parlak bir şekilde görev yaptı. Ancak yetkilerinin artmasına paralel olarak gururu da arttı. Makbul İbrahim Paşa, özellikle 1533-1535'teki Irakeyn Seferi sırasında padişahı kendisinden soğutmaya başladı. Irakeyn Seferi'nden sonraki aşırı hareketleri muhaliflerinin işlerini kolaylaştırmıştı. Veziriazamın odabaşısının İbrahim Paşa'nın ayağını yıkadığı suyu içtiği, karısıyla ilgilenmediği, lalasının işlediği cinayetlerin hasıraltı edildiği, kendisine gönderilen hediye Kur'an'ları kabul etmediği, sefer sırasında boş yere harcama yaptığı dedikoduları yayılmıştı.

Makbul İbrahim Paşa'nın Hürrem Sultan ile arası iyi değildi. İbrahim Paşa'nın büyük evlat olması dolayısıyla Şehzade Mustafa'yı desteklemesi, şehzadeyle yazışması Hürrem Sultan'ı kendisine düşman etmişti. Hürrem Sultan bütün gücüyle paşanın aleyhinde çalışmıştı. Nitekim Hürrem Sultan'ın Kanunî'ye yazdığı mektuplarda bu durum açıkça görülür.

Makbul İbrahim Paşa, 14-15 Mart gecesi iftar için saraya çağrıldı. O gece dört dilsiz cellat tarafından Topkapı Sarayı'nda boğduruldu. Daha önce "Makbul" olarak adlandırılan paşa öldürüldükten sonra "Maktul" lakabıyla anıldı. Cesedi gizlice bugünkü Galata'da Canfeda Tekkesi civarına defnedildi. Ne mezarı ne türbesi oldu. Mezar yeri belli olsun diye başına bir çitlembik ağacı dikilmişti.

Pargalı'nın eşi

Pargalı İbrahim Paşa'nın kiminle evlendiği, eşinin kim olduğu tarihçiler arasında tartışılmıştır. Hammer, Çağatay Uluçay, Tayyib Gökbilgin gibi tarihçiler Pargalı İbrahim Paşa'nın Kanunî'nin kız kardeşi Hatice Sultan ile evlendiğini söylerler ancak İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Nigar Anafarta ve Ebru Turan ise eşinin Hatice Sultan olmadığı kanaatindedirler. Nitekim bir belgede Makbul İbrahim Paşa'nın eşi İskender Paşa'nın torunu Muhsine Hatun olarak görülmektedir.

Pargalı ve Şehzade Mustafa

Pargalı İbrahim Paşa, Şehzade Mustafa'nın en önemli destekçilerindendi. Ancak çocukluk döneminde Şehzade Mustafa Pargalı'nın babasına yakın olmasını kıskanmıştı. Raporunu 1526 senatoya sunan Venedikli Balyos Pietro Bragadin ikisi arasında geçen bazı ilginç hadiseleri anlatır:

"Bir gün İbrahim Paşa ve Sultan birlikte yemek yerken oğlu yanlarına gitmiş, babası kalkmış oğluna saygı gösterisinde bulunmuş, şehzade sofraya oturtulmuş, üç adet tahta kaşık getirmişler. Sultan birini almış ve İbrahim'e vermiş, yemeğe başlamışlar, oğlunun öylece oturduğunu görünce sultan bir kaşığı da alıp ona vermiş. "Mustafa Paşa, buyurun, yiyin" demiş; Mustafa kaşığı almış, kırmış ve yere atmış. İbrahim şöyle demiş: "Mustafa beyim, sen sultan kaşığı önce bana verdi diye böyle yaptın. Halbuki senin ve sultanın kölesi olduğumu bilmiyor musun?"

O da şöyle cevap vermiş: "Bu nasıl kölelik, sen her gün babamla birlikte yiyorsun ve benden önce kaşığı ele alıyorsun."

Sultan, Mustafa'yı çok severmiş. Bir başka gün sultan, İbrahim'e çok sayıda mücevherlerle dolu at malzemesi ve başka şeyler göndermiş. Mustafa bu durumu öğrenince, İbrahim'e kendisine de aynı şekilde yapılmasını istemiş; durumu anlayan İbrahim bunlardan ona da göndermiş ve şöyle demiş: "Sakla bunları, çünkü sultan senin de bunlardan istediğini öğrenirse, tekrar sana da gönderir."

Onlar İstanbul'u fethetmişti

Kanunî, İbrahim Paşa'nın gelirlerini 3 milyon akçeye çıkardığında, veziriazam bunu hor görerek padişaha, "Fatih Sultan Mehmed'in Veziriazam Mahmud Paşa'ya 4 milyon akçelik haslar verdiğini" söylemişti. Kanunî de "Onlar İstanbul'u fethetmişlerdi, onlarla kendimizi bir tutmak haddimiz değil" diye cevap vermişti.

Devleti ben idare ederim

İbrahim Paşa, 1533'te Avusturya elçilerine şöyle konuşmuştu: "Her şey, sulh, servet, kuvvet benim elimdedir, padişahımın iki mührü vardır ki, biri kendisinde diğeri bende bulunur, kendisi ile benim aramda bir fark olmasını istemez, devleti ben idare ederim; padişah bir şey ihsan etmek istediği zaman, bu kararı ben tasdik etmezsem o yapılmaz" demişti.

Hiç yorum yok: