13 Ocak 2013 Pazar

Labirentin sonu MOSSAD'a mı çıkıyor?Cem Küçük


Türkiye'nin önemli işadamlarından Hüseyin Kamhi 4 Haziran'da evinde intihar etti. Olayın ardından bir çok iddia gündeme geldi. Kamhi'nin yüklü miktarda borcu olduğu için intihar ettiği söylendi.

Ancak eşi Camilla Hanım pek öyle düşünmüyor, kocasının görünürde hiçbir sıkıntısı olmadığının altını kalınca çiziyordu. O zaman akla şu soru geliyor: Hüseyin Kamhi intihar mı etti, yoksa öldürüldü mü?

Bu soruyu cevaplamak için yakın tarihteki bir olaya dönmek gerekiyor. Musevi işadamı Moşe Kohen 16 Aralık 2010'da Belgrad Ormanı'nda ölü bulundu. Kohen'in kendi aracı içinde intihar ettiği söylendi. Ailesi buna inanmadı ve Sarıyer Savcılığı'na başvurarak olayın soruşturulmasını istedi. Savcılık olayın gerçekleştiği Natura Park'taki güvenlik kamerası kayıtlarını istedi. Tesadüfe bakın ki Asayiş Şube Müdürlüğü Bilişim Yoluyla İşlenen Suçlar Büro Amirliği, savcılığa, "09.14 ile 00.36 saatleri arasındaki kamera kayıtlarına rastlanmadığı"nı bildirdi. Görüntüler gizli bir el tarafından adeta yok edilmişti...

Moşe Kohen, İsrail El-Al Hava Yolları'nın Türkiye Genel Müdürü'ydü. Ailesine göre hayatı seven, mutlu biriydi. İntihar etmesi için ortada tek bir sebep bile yoktu. Zaten intihar ettiğine de kimse inanmıyordu. Kohen'in ortadan kaybolduğu dakikalarda ortağı, ağabey Yusuf Kohen'i arayarak Moşe'nin daha önce kimliğini bilmediği kişilerce tartaklandığını gördüğünü, tehdit edildiğini bildiğini, bu nedenle hayatından şüphe ettiğini söylediği iddia ediliyor. Daha önemlisi Kohen'in sürekli yanında taşıdığı not defteri kayıptı. Aynı gizli el defteri de ortadan kaybetmişti.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iki Musevi işadamının bu şekilde ölmesi ya da öldürülmesi kafaları kurcalıyor. Ve ister istemez akıllara bu olayların arkasındaki elin MOSSAD'mı olduğu sorusunu getiriyor. MOSSAD'ın dünyanın çeşitli ülkelerindeki Yahudi kökenli işadamlarından her yıl bağış adı altında haraç aldığı biliniyor. Bu bağışı (!) yapmayanların akıbetleri de pek iyi olmuyor...

Bu tür iddialara deli saçması diyenler çıkacaktır. Böyle düşünenlere İzzettin el Kassam Tugayları'nın kurucusu ve Hamas'ın önde gelen komutanlarından Mahmud el Mabhuh'un 2010'da MOSSAD tarafından Dubai'de nasıl öldürüldüğünü hatırlatmak gerekir. Mahmud el-Mabhuh 19 Ocak 2010 günü Dubai'ye gelir ve kalacağı otele kayıt yaptırır. On bir MOSSAD ajanı kendisini takip etmektedir ve el-Mabhuh bu durumdan habersizdir. Bu on bir MOSSAD ajanı çeşitli Batı ülkelerinde yaşayan başkalarına ait pasaportları kullanıyorlardı. İstihbarat servislerinin sıklıkla başvurduğu bu yöntemle ajanlar asıl kimliklerini kolayca saklayabiliyorlardı.

El-Mabhuh öğlen 3'te otele gelir. İki şüpheli onu odasına kadar takip eder. El-Mabhuh'un kaldığı odanın tam karşısına yerleşirler. Akşam tam 8'de el-Mabhuh otelden çıkar, iki şüpheli şahıs onu izlemeye devam eder. Diğer iki MOSSAD ajanı odasına girmeye çalışır. Ancak tam bu sırada bir turistin asansörden çıktığı görülür. Bir başka MOSSAD ajanı turistin dikkatini dağıtırken, dört ajan elektronik cihazlarla kapıyı açarak el-Mabhuh'un odasına girerler ve kurbanın dönmesini beklerler. Otelin bilgisayar kayıtlarına göre el-Mahbuh'un kapısı yeniden programlanır.

El-Mabhuh 8.25'te odasına geri döner ve bu esnada öldürülür. İlk başta ölümünün doğal sebeplerden olduğuna inanılır. Ancak yapılan otopsi sonucu el-Mabhuh'un damarına sakkinilkolin adı verilen ve anestezide ve elektrokonvülsif terapiden önce damardan uygulanan kas gevşetici bir ilaç verildiği ortaya çıkar. Belirtilere göre el-Mabhuh önce direnir ancak kaslara giden bu ilaç kana karışınca cellatlarına teslim olmak zorunda kalır...

İşin açığı, MOSSAD kendisine tehdit gördüğü herkesi öldürmede bir beis görmüyor. Ortada duran parçaları birleştirdiğimizde, zorla bağış alınan bu iki Musevi işadamının muhtemelen intihara sürüklendiği anlaşılıyor. Her iki intihar vakasının da titizlikle soruşturulması, arka planına inilmesi gerekiyor. Musevi Cemaati bu işin iki ucunun da pis değnek olduğunu bulundukları ortamda dile getiriyorlar.

MOSSAD işin sadece bir yönü... Cevaplanması gerekenler bunlarla sınırlı değil...

Hayati Kamhi intihar etmeden bir hafta önce hem işyerinde hem de önemli bir restoranda kimlerle görüştü? Hangi ihalelere girmemesi konusunda uyarıldı? Size şaka gelmesin, bu işin perde arkası çok su götürür.

Hemen bir soru daha soralım. Üzeyir Garih dahil ölümünde şüphe olan Musevi vatandaşlarımızın Türkiye'deki muhafazakâr yapıyla daha sıcak ilişkileri olması birilerini rahatsız etmiş olabilir mi?

Tayyip Erdoğan'ın Simon Peres'e one minute çıkışından sonra İsrail ve onun derin merkezi MOSSAD'ın bazı planlarda değişiklik yaptıkları söyleniyor. Malum İsrail her daim bizdeki askeri cenah ve laik yapıyla ilişkilerini daha iyi sürdürüyordu. İsrail-Türkiye ilişkileri 2009'daki Davos zirvesinden sonra bozuldu ve Mavi Marmara Katliamı'ndan sonra tamir edilemez noktaya geldi. İşte MOSSAD tam böyle bir zamanda Tayyip Erdoğan'a yakın Musevi işadamlarına bir gözdağı vermiş olabilir mi? Türkiye'deki yatırımlarını çekip İsrail'e getirmelerini aksi takdirde onlar için iyi olmayacağını söyledi mi?

Amerika'daki neo-conlar, İsrail sağı ve bizdeki Ergenekon'u ve üçlünün ilişkilerini iyi analiz etmemiz gerek. Eskiden istedikleri gibi at koşturdukları Türkiye artık onlar için kolay bir saha değil. Tehdit, şantaj ve cinayet artık bu grubun başvurduğu yeni yöntem. Kamhi ve Kohen'in intiharlarını neredeyse tek gören isim olan Takvim Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergün Diler bu konuda şunları yazmaktan çekinmiyor: "Baba Jak Kamhi, 500. Yıl Vakfı'nın kurucusuydu! Dünyaya "ERMENİ SOYKIRIMI OLMADI" diyen insanların başında geliyordu. Ömrünü bu işe adamıştı. Tıpkı Üzeyir Garih gibi... Türkiye'nin en karanlık yılı olan 1993'te Baba Kamhi suikasttan şansının yardımıyla kurtulmuştu. Ama anlaşılan ailenin çilesi bitmemişti!

2000 yılında eşinden boşanan ve işleri yolunda olan Hayati Kamhi evinde canına kıymıştı!

Üstelik büyük bir aşk yaşarken...

NEDEN? Şimdilik kimse bunu bilmiyor.

Ama sorular orta yerde duruyordu:

Ambulansa yanlış adresi kim verdi?

İsrail Konsolosu neden olay yerine gitti?

Öyle ya, bir Müslüman öldüğünde Suudi Arabistan Konsolosu mu gidiyordu evine! İsrail bir Türk vatandaşıyla NEDEN ilgileniyordu?

Mesajı neydi, kimeydi"

Ergün Diler bu soruları sormakta son derece haklı. 21. yüzyılda mesajlar artık suikastlarla, üstü örtülü tehditlerle veriliyor. Birileri, Türkiye'ye son yıllarda iyice oturttuğu küresel vizyonu için bir bedel ödetmek istiyorsa Türkiye'nin de bu tip kirli provokasyonlara karşı çok dikkatli olup hassas hareket etmesi en mantıklı yöntem olacaktır.

Hiç yorum yok: