26 Ocak 2013 Cumartesi

İstanbul ve Ruhr-Murat Bardakçı


RUHR havzası, Almanya'nın yüzlerce senelik kömür ve sanayi bölgesidir. Özellikle iki dünya savaşı öncesinde parlayan askerî üretimin ihtiyaçları başta olmak üzere ısınmadan sanayie kadar hemen her alanda gereken kömür buradan karşılanmıştır.
Bölge başta Essen ile Duisburg, Dortmund ve Gelsenkirchen olmak üzere 53 şehir ve kasabadan meydana gelir. "Ruhr" demek "kömür" demektir ve günlük hayatın kömür ve sanayi ağırlıklı olması yüzünden havza 19. asırdan buyana "erkek" ve "erkeklikle özdeşleşmiş bölge" kabul edilir.
"Edilir" değil, "edilirdi" demem daha doğru olacak; zira Ruhr artık sanayi değil, sadece bir sanat ve kültür bölgesi... Bütün madenler kapatıldı, bu sektördekiler başka iş alanlarına yönlendirildiler.
Almanlar, Ruhr'u kömür havzası olmaktan çıkartıp kültür ve sanat bölgesi haline getirmek için birkaç seneden buyana çaba sarfediyorlardı ve aldıkları örnek de, Birleşik Amerika'nın Pittsburgh şehriydi. Bundan çeyrek asır öncesine kadar Amerika'nın en büyük çelik merkezi olan Pittsburgh'daki tesisler yavaş yavaş kapatılıp başka yerlere taşınmış, şehrin ortasından geçen Ohio ve Manongahela Nehirleri'nin iki tarafındaki büyük fabrika binaları da sanat merkezi, sergi salonu ve müze haline getirilmişti.
PITTSBURGH'UN İLHAMI
Pittsburgh'un ilhamıyla, Ruhr'da da değişim yaşandı. Eski fabrika mekânları şimdi kültür merkezi ve müze olarak kullanılıyor, bir zamanlar kömür taşımacılığının en vazgeçilmez güzergâhı olan nehirlerde artık kültür turları yapılıyor. Nehirlerin kolları arasında açılan kanallar vasıtasıyla ulaşım daha da kolaylaşıyor ve kültür faaliyetinin alanları genişliyor.
Bütün bunlardan sonra Essen ve Dortmund'daki madenlerde çalışan Türk işçilerinin meslekleri de değişti, şimdi başka alanlarda çalışıyorlar. Gelinlik yapıp bütün Avrupa'ya ihraç ediyor, seracılıkla, ince mobilya yapımıyla yahut elektronik ile uğraşıyorlar.
Almanlar'a göre, başarının elde edilmesini 2010 Projesi sağladı! Biliyorsunuz, 2010 senesi için İstanbul ile beraber Macaristan'ın minyatür şehri Peç ve Almanya'nın merkesi Essen olan Ruhr bölgesi "Avrupa Başkenti" ilân edilmişlerdi. Ruhr'da hazırlıkları önceden yapılan faaliyetler 2010 projeleri kapsamında tamamlandı ve yine onların ifadesi ile "taçlandı!".
Ruhr'u, 2010 Ajansı'nın Başkanı Şekip Avdagiç'in dün yaptığı açıklamayı okuyunca hatırladım. Şekip Bey, projeler için 2008'den bugüne kadar 320 milyon lira harcadıklarını söylüyordu.
ŞÜKÜR Kİ PARA YOKMUŞ!
Defalarca yazdım ve söyledim, şimdi tekrar edeceğim: Bu 320 milyon liranın en az 310 milyonu hiçbir kalıcılığı olmayan gereksiz sergilere, ucuz festivallere, bilmemkaçıncı sınıf konserlere ve gelecekte kaynak kabul edilmeleri ihtimali bulunmayan yayınlara harcanmış, kalıcı hiçbir şey yapılmamıştır! Ortada bundan elli yahut yüz sene sonra "Şu gördüğünüz bina İstanbul'un 2010'da Avrupa Başkenti ilân edilmesi sırasında yapılmıştı" denecek tek bir eser maalesef yoktur!
Bunun böyle olmasında sadece Ajans'ın şimdiki yönetimini suçlamak aslında hatadır. İstanbul'un Kültür Başkenti ilân edileceğinin duyulmasından önce bazı kişiler musallat olmuşlar, birçok iş zaten o zaman olup bitmiş, musallat olanlar çekip gitmişlerdir ama yeni gelenler de İstanbul gibi bir şehir için gereken entellektüel hassasiyeti maalesef gösterememişlerdir!
Ruhr'u, işte bu yüzden örnek verdim. Adamlar koskoca bir sanayi havzasını kültür bölgesi haline getiriyorlar, biz kalıcı bir iş yapmamamız bir yana, Üçüncü Selim'in Aynalıkavak Kasrı'na alüminyum oluk takıyoruz!
Şekip Bey "İstanbul'un büyüklüğüne göre biz mütevazi bir bütçeyle hareket ettik" diyor...
Hiç üzülmeyin Şekip Beyciğim, Allah'tan öyle olmuş! Yoksa o bütçe sizden önce zaten bir güzel halledilirdi ve yeni ekip de kalıcı ve farklı bir şeyler yapamazdı!

Hiç yorum yok: