Geçenlerde The Best American Science Writing 2012 adlı bir kitap aldım: ABD basınında 2011 yılı içinde çıkmış bilim konulu en iyi 22 haber-röportaj bir araya getirilmiş. Konuk editör, bilimi halka sevdirmek için çabalayan bir teorik fizikçiydi: Michio Kaku.
Kitabın sayfalarını hızlı hızlı çevirirken "Turkey" kelimesi gözüme çarptı. Durdum tabii. Bizden mi söz ediyor, hindiden mi? Bizdenmiş...
National Geographic dergisinde yayınlanan The Birth of Religion (Dinin Doğuşu) başlıklı röportajı, tecrübeli bilim habercisi Charles C. Mann yazmıştı. Makaleye şöyle bir baktım. İkide bir "Göbekli Tepe" deyip duruyordu. Hani Urfa yakınlarında bir ören yeri vardır, yıllardır arkeolojik kazı yapılır; orası mı?
Evet, oymuş! Charles Mann, Göbekli Tepe'ye gelmiş... Kazı ekibinin başı Alman arkeolog Klaus Schmidt ile konuşmuş... Sonuçta ortaya kayda değer bir makale çıkmıştı.
Eski zaman çılgınları
Benim için Göbekli Tepe (veya 'Göbeklitepe'), Mann'ın yazısını okuyana kadar, göz ucuyla bakılacak haberlerdendi. Çünkü Türkiye'de başka kazılar da var. Hangi birini, niye takip etmeli?
Göbekli Tepe'nin özelliği, arkeologların ve medeniyet tarihçilerinin başına ciddi sorular dolamasında... Nasılını kısaca anlatmaya çalışayım:
Eski teori şöyle diyordu: Binlerce yıl önce insanlar, sürekli yer değiştirerek avcılık-toplayıcılık yapan küçük topluluklar şeklinde yaşıyordu... Derken bazı mevsim değişiklikleri onları ekip biçmeye yöneltti... Böylece tarım devrimi gerçekleşti. Tarım sayesinde insanlar daha büyük topluluklar halinde yaşamaya başladı. Zamanla yöneten-yönetilen, varlıklı- yoksul gibi hiyerarşik ilişkiler ortaya çıktı. Din de işte bu ortamda doğdu.
Klaus Schmidt ve arkadaşları ise Göbekli Tepe'de dünyanın bilinen en eski tapınağını gün yüzüne çıkardı. Dairesel olarak yerleştirilmiş... Üzerleri hayvan ve bitki kabartmalarıyla süslü... 'T' biçimindeki sütunlar 11 bin 600 yıllıktı.
En uzunu beş metre ve 16 ton ağırlığında olan sütunlar, tekerleğin henüz keşfedilmediği bir dönemde uzaklardan taşınmıştı. Üstelik Schmidt'in kazıları, tapınağın çevresinde bir yerleşim olmadığını gösteriyordu. Demek ki insanlar sadece bu yapı için bir araya gelmişti.
Göbeğini kaşıyanlar
Bunun anlamı şuydu: Tapınağı avcılık-toplayıcılıkla geçinenler kurmuştu. Yani insanoğlu, dinsel düşünceyi ve ona eşlik eden anıtsal yapıları, tarım devriminden önce yaratmıştı. Bir yerde bir yanlış vardı. Ama nerede?
1995'ten beri Göbekli Tepe üzerinde çalışan Klaus Schmidt, "Önce tapınak, sonra şehir..." diyordu.
Bu durumda bizim kuşağın yetişmesinde önemli yeri olan Gordon Childe'in kitapları dama atılacaktı.
Eski teoriyi savunan inatçılara göre, Göbekli Tepe'nin varlığı, maket bıçağıyla uçak yapmaya benziyordu.
"Bütün kültürlerin kökeni, MÖ 4 bin ile 2 bin arasında hüküm süren Sümerlerdir" iddiasındaki Muazzez Hanım ise göbeğini kaşıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder