10 Ocak 2013 Perşembe

Abdülhamit satın alın emrini verdi -Erhan Afyoncu


Ruslar'ın 93 Harbi'ndeki zaferlerini tescil için 1898'de diktikleri anıtı 1914'te yıkarken ilk sinema filmimizi çekmiştik.


Ruslar'ın Ayastefanos Anıtı'nın dikilmesinin de yıkılmasının da ilginç hikâyesi ve tarihimizde önemli yeri vardır. İstanbul tarihinin genç araştırmacılarından Önder Kaya bu anıtın hikâyesini teferruatlı anlatır.

Ayastefanos Anıtı

93 Harbi diye bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi'nde Osmanlı ordusu Plevne cephesi dışında fazla bir varlık gösterememiş, Rus orduları İstanbul kapılarına dayanmışlardı. Savaşın sonunda 3 Mart 1878'de imzalanan Ayastefanos Antlaşması, Panslavizm'in bir zaferiydi.

Ruslar, görüşmeler sırasında Osmanlı yönetiminden savaş sırasında hayatını kaybeden askerleri için İstanbul'da toplu bir mezar alanı talep etmişlerdi.

Osmanlı Devleti teklifi kabul edip, Florya ile Yeşilköy arasında kalan Şenlikköy civarında bir araziyi satın alarak Rus hükümetine, mezar alanı için hediye etti.

Ruslar, hem binlerce Rus askeri için toplu bir mezar alanı temin etmek hem de Ayastefanos zaferini ölümsüzleştirmek niyetindeydiler. 1893'te izni alınan inşaat, 1895'te başladı.

Anıtmezar 1898'in son aylarında tamamlandı ve 18 Aralık'ta Rus Çarı'nın kardeşi Grandük Nikola'nın da bizzat katıldığı şaşaalı bir törenle açıldı. Rus Ordusu'nun seçme birlikleri törende yüksek rütbeli subaylarca temsil edilmişti. Törenden bir gece önce de Fener Patriği anıtı kutsamıştı.

Rus askerlerine toplu bir mezar alanı olması planlanan alana görkemli bir abide dikilmişti. İstanbul'un hemen girişinde yeşil ve parlak bir malzemeyle ve Rus kilise mimarisi tarzında inşa edilen bu abide Rus zaferini simgeliyordu.

İlk filmimiz

Osmanlı Devleti, anıtın dikilmesinden 16 yıl sonra 11 Kasım 1914'te Fatih Camii'nde ilan edilen cihad-ı ekber ile resmen Birinci Dünya Savaşı'na savaşa girdi.

Savaşa girince Osmanlı tarihinin en utanç verici abidelerinden biri olan Rus Anıtı'nın yıkılması gündeme geldi. Hükümet yıkımın filme kaydedilerek savaşta propaganda malzemesi olarak kullanılması için Avusturya şirketi Sacha Master Gesall ile temasa geçti.

Ancak bu önemli hadisenin yabancılarca değil de bir Türk tarafından filme alınmasının daha doğru olacağı kanaati ağır bastı. Filmcilikle de amatör olarak uğraşan yedek subay Fuad Uzkınay'ın anıtın yıkımını filme almasına karar verildi.

14 Kasım 1914'te anıtın önünde mahşeri bir kalabalık toplandı. Halk anıtın önüne sabahın erken saatlerinde gelmiş ve abidenin ahşap kısımlarını yıkım öncesinde çoktan ateşe vermişti.

Anıtın dinamitlenerek yıkımından sonra da halk yıkıntıların arasına girdi ve bazı noktalara Osmanlı bayrağı dikti. Davullar çalındı, ezanlar okundu. Yıkımdan önce abidenin içindeki kutsal emanet ve ikonlar Rus papazlara teslim edilmişti.

Fuad Uzkınay'ın yıkım sırasında kaydettiği görüntüler Türk sinema ve belgesel tarihinin ilk filmi olarak tarihe geçti. Filme "Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Hedmi" (Yıkılışı) adı verilmişti. Ancak ne yazık ki bu kayıtlar sonradan korunamadığı için ilk filmimiz günümüze ulaşamadı.

Ayastefanos'taki ev kilise olmaktan nasıl kurtuldu?

Ayastefanos Anlaşması Osmanlı Devleti için büyük bir felaket, Rusya için ise tarihi bir başarı idi. Anlaşmanın imzalanmasından yıllar sonra ilginç bir gelişme yaşandı.

Osmanlı tarihçiliğinin önde gelen isimlerinden Vahdettin Engin bu ilginç hikâyeyi belgelere dayalı olarak anlatmıştır.

Ruslar’dan çok yüksek teklif

Şınayder isimli Alman kökenli bir Osmanlı vatandaşı, İkinci Abdülhamid'e başvurarak, Ayastefanos Anlaşması'nın imzalandığı kendisine ait evin Ruslar tarafından kilise yapılmak istendiğini, kendisinin ise bunun önüne geçmeye çalıştığını ifade etmişti.

Ruslar antlaşmanın imzalandığı tarihten sonra binanın kendilerine satılması için Şınayder'e defalarca teklif yapmışlardı. Kendileri için manevi değeri yüksek olan bu evi satın alabilirlerse kiliseye dönüştüreceklerdi.

Şınayder bu tekliflere bir süre direndi. 1883 yılında ise, büyük bir maddi sıkıntı içine düşen Şınayder evini satmaya karar verdi. Ruslar bunu haber alınca hemen harekete geçtiler. Şınayder'e, evin rayiç değerinin çok üzerinde rakamlar teklif ettiler.

Şınayder çaresiz kalınca İkinci Abdülhamid'e bir mektup yazdı. Burada öncelikle kendisinin ve babasının Osmanlı Devleti'ne yapmış olduğu hizmetlerden bahsetti. Sonra da içine düştüğü maddi sıkıntılardan, evini satma mecburiyetinden ve Ruslar'ın büyük paralar önerdiklerinden bahsetti.

Fakat o, bu evin, Osmanlı Devleti'nin düşmanları olarak nitelediği, Ruslar'ın eline geçmesini istemiyordu. Şınayder ev için Rusların önerdiği rayiç bedelin çok üzerindeki rakamları talep etmiyor, değeri ne ise onun verilmesini istiyordu.

Abdülhamit satın alın emrini verdi

Alman kökenli bir Osmanlı vatandaşının gösterdiği duyarlılık İkinci Abdülhamid'in hoşuna gitmişti. Yapılan araştırmalar Şınayder'in doğru söylediğini ortaya koymuştu.

Bunun üzerine İkinci Abdülhamid, söz konusu evin Osmanlı Devleti tarafından satın alınması emrini verdi. Böylece binanın Ruslar'ın eline geçerek kiliseye çevrilmesinin önüne geçilmişti.

Türk filmciliğinin babası

1888'de İstanbul'da doğan, Galatasaray Sultanisi'ni bitirdikten sonra Darülfünun'da, fizik ve kimya eğitimi alanfilmcilikle amatör olarak uğraşan yedek subay Fuad Uzkınay, sinema tarihimizin öncülerindendir.

Fuad Bey, İstanbul Lisesi'nde öğretmenlik yaparken öğrencilerine projeksiyon makinesiyle film seyrettirerek onları erken yaşta sinemayla tanıştırmıştı.

İlk sinema salonları

İkinci Türk sinema salonu Türk filmciliğinin babası sayılan Fuat Uzkınay Bey'in Sirkeci'nin namlı lokantacılarından Ali Efendi'yi ikna ederek maddi finansman sağlaması sonucu Sirkeci'de 6 Temmuz 1914'te açılmıştı.

İlginin beklenenden de yoğun olmaları üzerine Ali Efendi'nin yeğenleri Kemal ve Şakir Efendiler, Kemal Bey Sineması'nı yine Fuat Uzkınay'ın desteğiyle açtılar. Her iki kardeş de soyadı kanunu çıkınca "Seden" soyadını alacaklardı.

Hiç yorum yok: