6 Aralık 2012 Perşembe

Sabataycılar ve BDPS - Melih Oktay

Sabataycılar ve BD
Kan vücudumuz için ne ise para da iktisadi hayatımız için öyle.
Hayal edin:  Yok olmanızı isteyen bir düşmanınız var.
Kan dolaşımınızın kontrolü bu düşmanın elinde olsa ne olur?
Cevap gayet açıktır.
Sizi kansız bırakacak, hatta psikopatsa can çekiştire çekiştere öldürecektir.
Böyle bir düşmanın vücudunuzdaki kanı kontrol etmesine razı olunur mu?
 
***
Yıl 1648.
Yahudi bir Osmanlı vatandaşı olan Sabatay Sevi (Zvi )‘Lurianik Kabala’ öğretisine dayanarak kendini ‘mesih’ ilan eder.
Musa’nın şeriatında da bir takım değişikler yapmayı ihmal etmez.
En büyük değişiklik ise Sabatay’ın ‘ilahi’ anlayışıdır.
Sabatay der ki sayısı bir hayli çok olan müritlerine: “Artık dinin kurallarına uymaya gerek yok.
Günahlar serbest. Hatta kasten günaha girmeli. Bir ibadet olarak.”
Niye?
Çünkü günahlar evreni karanlıkla dolduracak ve ancak o zaman dünyamızı aydınlatacak bir krallık kurulabilecek. (IMF, Dünya Bankası, NATO gibi kuruluşlar ise bu amaca götüren basamaklar)
***
Sabatay Sevi özellikle cinsellikle ilgili sınırların kalkmasını telkin etti.
Sınırsız cinselliği tanrıya yaklaşmanın bir yolu olarak sundu.
Ayinlerinde, ‘mumlar söner’ ve her türlü iğrençlik vuku bulurdu.
Ensest yani aile içi cinsel ilişkilerden, eş değiştirmeye kadar birçok ahlaksızlık mubahtı.
Zina değildi artık bu günahın adı aşktı aşk.
Osmanlı padişahı IV.Mehmet Yahudi din adamlarının şikayeti üzerine olaya el koydu. Sabatay da paçayı kurtarmak için Müslüman olduğunu açıkladı. Ve o günden beri müritleri ahlaksızlığı, ‘kutsal günahı’ Müslüman maskesi altında;
Avrupa, Amerika’da Hıristiyan;
İsrail’de de ‘Musevi’ maskesiyle işlemeye devam ettiler.
Kurban kestiler, Cuma namazı kıldılar. Allah dediler peygamber dediler.
Gizliden gizliye ise değerlerin yok olması için ellerinden geleni yaptılar.
Son yüzyılda özellikle gazete, televizyon, okullar, şirketleri yoluyla..
Elbette tüm bu kuruluşların ortasında kan pompalayan bir BDPS..
Amaçları ise dünyanın tüm üretimi üzerinde tasarruf sahibi olmak.
Ki her türlü kaynağı amaçları, inançları doğrultusunda kullanabilsinler.
***
Yıl 1726...Yer Polonya.
Jacob Frank dünyaya Sabatay Sevi’nin reenkarne olmuşu iddiasıyla sahneye çıktı.
Kurgu aynıydı.
Günahlar serbestti.
İstediğini yap, hayatını yaşa.
Doldur şu dünyayı günahla, ahlaksızlıkla.
Frank’e göre bu dünya kötülük tanrısının yarattığı dünyaydı. (Frankçiler kötülüğü tanrıya atfederler)
O yüzden en büyük ibadet de  günah olmalıydı.
***
Makyavelist bir anlayışa sahip olan Frankistler amaca götüren her türlü aracın mubah olduğunu savunurlar.
Yıkmalı, yakmalı ve amaca ulaşılmalı.
Ne de olsa düzenin gelmesi için kaos gerekli.
Şimdi Filistin’deki katliamlara bir de bu zaviyeden bakmalı.
Ve BDPS’nin havadan üretilen kredileriyle finanse edilen son birkaç yüzyıldaki savaşlara,  kanlı devrimlere...
Milyonlarca insanın Sabataycıların, Frankçilerin ‘tanrısına’ kurban olarak sunulmasına...
Ama adamların amentüsü bu. Yıkmak, yakmak, yok etmek gerek.
Mutlu, mesut bir dünya için bu zaruri.
***
Velhasıl nefislerin aşağılık, dünyevi arzularına hoş gelmişti bu yeni din. Hemen kabul gördü.
Özellikle Avrupa’daki zengin aileler arasında.
Muhtemelen kabul edenlerden biri de BDPS’yi Avrupa’ya getiren Rothschild’di.
Rothschild takma bir isim. Roth- Kırmızı; Schild- Kalkan... Kırmızı Kalkan.
Frankçilerin de ambleminin kırmızı kalkan olması tesadüf mü?
Taraftarlarına parayı biriktirmelerini, saklamalarını ve çok zengin olmalarını öğütleyen Frank elbette sınırsız hayat, günahsız din anlayışıyla Avrupa’nın zengin aristokratlarını çevresine toplamayı becerdi.
Nefislerindeki azgınlıklara ‘kulp’ bulanlar, fıtri inanç boşluklarını dolduran öğretiyi zevkle benimsediler.
Frank 1791’de Almanya öldü. Ama müritleri ‘Hıristiyan’ ‘Musevi’ maskesi altında onun öğretileri doğrultusunda yaşamaya devam etti.
Ne ilginçtir ki, İlluminati adlı masonik teşkilatın kurulması; kanlı, bol giyotinli Fransız devrimi;  ‘Cehennem Ateşi (Hellfire)’ kulüpleri de Frank’in öğretisinin yayıldığı  tarih ve coğrafyalara isabet ediyordu.
***
Babil sürgününde birçok Yahudi, tevhid inancını terkedip putperest Babillilerin adetlerini uygulamışlardı.
Bunların en meşhuru ise ‘Kutsal Fahişelik’ti (Sacred Prostitution).
Bu sapkın adete göre Babil kadınları, Afrodit tapınağında hayatlarında en az bir kez, tanımadıkları bir erkekle para karşılığı cinsel ilişkiye giriyorlardı.
Bir ibadet şekliydi bu.
Bu kavram önce ontolojik öğreti olarak Zohar Kabalasına sonra da uygulamada Sabataycılık ve Frankçiliğe sirayet etti.
***
Sabatay ve Frank’in Kabalasında da ‘cinsel sapkınlık’ dini bir merasimdir.
Onlara göre tanrının dişi ve erkeksi tarafları vardır.
Sınırsız cinsellik de tanrının kadın yönünü ortaya çıkarmak ve haşa ‘eksik’ tanrıyı tamamlamak için bir tür ibadettir.
İnsanın içinde gizlenmiş cinsel enerjinin kabuğu kırılmalı, kabuğun içinde sıkışmış ‘tanrısal’ ışık serbest bırakılmalıdır.
Freud’un libido teorisi bu ışıkta değerlendirilmeli.
Hollywood’un devamlı olarak cinsellik pompalaması da.
Ve son dönemde Türkiye’de de popülerliği artan Osho öğretileri.
Zihinlerde ‘normalleştirilmeye’ hatta ‘3.cins’  olarak kabul ettirilmeye çalışılan ‘homoseksüellik‘lezbiyenlik’ ‘ gibi cinsel sapkınlıklar/hastalıklar da..
İşte inanışlarını destekleyen teorileri/vehimleri üreten üniversiteleri, bilim adamlarını, yazarları; ‘ahlaksızlığın yayılım hızını arttıran’ film, dizi ve gazeteleri; toplumu yozlaştıran, değerlerini yıkan, dünyevileştiren daha nice endüstriyi, ‘izm’leri BDPS yoluyla finanse eden, palazlandıranSabataycı/Frankçi zihniyet.
***
Sınırsız kredi, ahlaksızlığı arttırıcı sınırsız yatırımlar yapmak demek.
Düşünsenize, ülkenizde parayı basanlar ahlaksızlığın artmasını istiyorlar.
Zina arttı, bina, hırsızlık arttı.
Alkol, uyuşturucu, homoseksüellik, pornografi arttı.
BDPS demek tüm vücuda dağılacak kanın hangi damara ne kadar gideceğine karar verme mekanizmasına sahip olmak demek.
Sabataycı, Frankçi olan, günahın artması için çabalayan bu grup kanı hangi damarlara verecek?
Ahlak, iffet damarına mı? Yoksa şehvet, dehşet, felaket damarına mı?

Hiç yorum yok: