20 Aralık 2012 Perşembe

OSMANLI DÖNEMİNDE YAHUDİLER’İN FİLİSTİN’E YERLEŞME FAALİYETLERİ-Ömer Osman UMAR

OSMANLI DÖNEMİNDE YAHUDİLER’İN FİLİSTİN’E YERLEŞME FAALİYETLERİ
Ömer Osman UMAR•

ÖZET

Avrupalı devletlerin kışkırtmaları ve yayılan milliyetçilik akımı sonucunda Yahudiler de bir gün Filistin’e dönerek burada bir Yahudi devleti kurma emeli olan Siyonizm uyanmaya başlamıştır.

Bir Yahudi Devleti kurmak amacıyla Theodor Herzl, II. Abdülhamid ile görüşmüşse de II. Abdülhamid Herzl’in teklifini reddetmiştir. Bunun üzerine Yahudiler gizli olarak ve çeşitli yollardan gelip Filistin’e yerleşmeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti Yahudilerin Filistin’e göçlerini ve mülk alımlarını engelleyici kanunlar çıkarmıştır.

I.Dünya Savaşında ise Yahudiler İngilizlerin yanında yer alıp, kurdukları Yahudi Lejyoner kuvvetiyle onlar için savaşmışlardır. İngilizler de bu hizmete karşı Balfour deklarasyonunu yayınlamışlardır. Osmanlı savaştan yenilip, bölgeden çekilince İngiliz destek ve himayesinde kurulacak olan İsrail Devletinin temeli atılmıştır.


Filistin’e Yahudilerin gelmesinden önce burada Kenanlılar Gibonlular ve Filistinliler yaşamaktaydı. M.Ö. 12. Yüzyılda ise Mısır’dan sürülen İsrailoğulları bölgeye gelmiştir. Ancak Filistinliler tümden İsraioğullarının hakimiyeti altına girmeyerek, Akdeniz kıyısında kendi kontrollerini sürdürmüşlerdir. Bölgenin diğer kesiminde kurulan İsrail Krallığı ise birkaç yüzyıl varlığını sürdürdükten sonra M.Ö. 8. Yüzyılda Asurluların bölgeye hakim olması ile birlikte İsrail Krallığı ortadan kalkmıştır. Yahudi Krallığını yıkan Asurlulardan sonra sırasıyla bölgeye Babiller, Persler, Grekler ve Romalılar hakim olmuştur. Yahudilerin Romalılara karşı bir ayaklanmaya teşebbüs etmeleri onların nüfuslarının azalmasına neden olmuştur.

Bölge Osmanlı yönetimine girinceye kadar M.S. 4. Yüzyıldan itibaren Hıristiyan nüfuzuna, 637 den itibaren İslam-Arap fethine, Haçlı seferleri sırasında yeniden bir Hıristiyan uyanışına sahne olmuşsa da Selahaddin Eyyubi döneminde yeniden İslam’ın tesirine girmiştir. Yahudilerin rahata erişleri İslam-Arap fetihleri ve Türk hakimiyeti döneminde olmuştur1. Bölgenin 1516’da Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ile Osmanlı hakimiyetine girmesi ile birlikte Yahudilere, tüm etnik ve dini gruplara iyi davranılmasından dolayı Avrupa’da baskı içerisinde yaşayan bir çok Yahudi gelip Filistin’e yerleşerek refah içerisinde yaşamışlardır. Avrupa’da yayılan milliyetçilik hareketleri, Osmanlının durumunun da zayıflaması ve Batılı devletlerin kışkırtmaları sonucunda Yahudilerde bir gün Filistin’e dönerek burada bir Yahudi Devleti kurma emeli olan Siyonizm uyanmaya başlamıştır2.

Bir Yahudi yurdu kurma fikrini ilk defa Theodore Herzl dile getirmiştir. 1896 yılında yayınladığı “Der Judentaat” adlı eserinde bu tasarının ayrıntılarından bahsetmiştir. Herzl, fikrini gerçekleştirmek amacıyla Avrupa ve Amerika’da yaşayan Yahudi ileri gelenleri ile görüşmeye başlamıştır3.

Theodore Herzl nabız yoklamak amacıyla Haziran 1896 da İstanbul’a gelmiştir. Herzl’in II. Abdülhamid’e yapacağı teklifler arasında Filistin’in Yahudi göçlerine açılması ve buranın muhtar bir Yahudi yönetimine sahip olması karşılığı olarak, Osmanlının Avrupa devletlerine olan borçlarının ödenmesi ve Avrupa basınında padişah lehine propaganda yapmak gibi teklifler vardı. Anacak kendisi padişah ile görüşemeyip, tekliflerini yakın adamı Polonyalı Philip Newlinsky vasıtasıyla yapmıştır. Abdülhamid ise bu tekliflere kızarak şöyle demiştir:

“Eğer Mr. Herzl senin bana arkadaşım olduğun gibi bir arkadaşın ise ona nasihat et, bu konuda bir diğer adım atmasın. Ben bir karış toprak bile olsa satamam. Zira bu vatan bana ait değil, milletime aittir. Benim milletim bu toprakları savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanları ile verimli kılmışlardır. Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımız ile sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında canlarını vermişlerdir4.” Bu sözlerle II. Abdülhamid, Türk örf ve geleneği ile devlet yöneticiliğinde toprak satmanın olmadığını vurguladıktan sonra toprağın milletin malı olduğunu, onun bir parçasını dahi veremeyeceğini ve devletin parçalanmasına kadar Yahudilerin bu emellerine izin vermeyeceğini açıkça ifade etmiştir. Bu cevap üzerine Herzl hayal kırıklığına uğrayarak ikamet ettiği Viyana’ya geri dönmüştür5.

29 ve 30 Ağustos 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde bir Dünya Siyonist Kongresi toplanarak, Basel Proğramı dediğimiz ve Filistin’i bir “Yahudi Milli Yurdu” haline getirmeyi ihtiva eden bir kararı almıştır6. Bu kararı Siyonistler çok iyi karşılarken bunun aksini düşünen Yahudiler de vardı. 11 Eylül 1897’de Newyork’da düzenlenen bir mitingde rahip Favest bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında özet olarak Filistin’de bir Yahudi yurdu kurmayı abes olarak niteleyip, Newyork Hükümeti dahilinde sosyalist bir Yahudi beldesi tesisi teşebbüsünde bulunulduğunu söylemiştir. Hon gazetesi de bu miting ile ilgili haberler vermiştir7.

Dünya Siyonist Kongresinin toplanmasını sağlayan Theodor Herzl, Filistin’i Yahudi milli yurdu haline getirecek olan komitenin de başkanlığına getirilmiştir8. Bu kongreye Amerika’daki Yahudilerini temsilen kongreye Baltimore ve Huston şehirlerindeki Museviler, kırk yıldan beri Filistin’e Yahudilerin iskanı için faaliyet gösteren Haham Doktor Şebesfel Şefer katılmıştır. Kongreden döndükten sonra da Newyork’taki gazetelere Filistin’e Yahudilerin yerleşmesi ile ilgili haberler vermiştir. Kongre ile ilgili olarak da NewYork’da yayınlanan Evening Post gazetesinde Kudüs-i Şerife dair görülen “Oryantal Mistizim” başlıklı bir makale yayınlanmıştır.

NewYork’taki Osmanlı şehbenderliğinden Osmanlı Hariciyesinin 2 Aralık 1897’de aldığı bir yazıda; Kudüs-i Şerif’te oturup da sonradan Amerika’ya dönen William H. Rudy, Kudüs’ün bir köyünde, bundan on altı yıl evvel kurulmuş olan bir Yahudi yerleşim yerinin şimdi 194 nüfusa ulaşmış olduğunu, buraya yerleşmenin nedeninin de Siyonizmi gerçekleştirmek olduğunu, bu emelin hızla gerçekleştirildiğini ve hatta Kudüs’ün şimdiden bir Yahudi beldesi halini aldığını söylemiştir. Yahudi yerleşim yerleri kurulması için bir çok Musevi zengini tarafından para yardımlarının yapıldığı, kendisinin Amerika’ya dönmesi Birleşik Devletlere tabi Massachusets Hükümeti dahilinde oturan Sirpengfid şehrine mensup bir Musevi kadın tarafından bu işe harcanmak üzere toplanan elli bin doların kullanılmasına ve alınmasına Kudüs-i Şerif Amerika Konsolosunun muhalefet ettiği, gelişinin nedeninin de bu anlaşmazlığı çözmek ve bazı Amerika Yahudileri ile birlikte tekrar Kudüs’e dönmek olduğundan bahsetmiştir9.

Filistin’de bir Yahudi yurdu kurma amacının gerçekleşmesi için bölgedeki Yahudi nüfusunu arttırmaları lazımdı. Bunu bilen Yahudiler buraya göçü sağlamaya çalışmışlardır. II. Abdülhamid, Yahudilerin bu tehlikeli niyetlerini sezdiğinden dolayı Filistin’e göçü 1883’te yasaklamıştır. Artık Yahudiler Filistin’e sadece hacı olmak için gelebilecekler ve bu süre üç ay olacaktı. Kendilerine verilen kırmızı tezkeredeki ikamet süresi dolunca Filistin’i terk edeceklerdi10.

1883’te çıkarılan bir irade-i seniyye ile de Yahudiler’e mülk satışı da durdurulmuştur. Ayrıca hazine-i hassadaki şahsi mal varlığı ile Filistin’de mümkün olduğu kadar fazla toprak alınarak, Yahudilerin toprak satın alma yolu engellenmeye çalışılmıştır. 1891’de çıkarılan bir irade-i seniyye ile hiçbir Yahudi’nin Osmanlı vatandaşlığına alınmayacağı ve Yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşmelerine müsaade edilmeyeceği belirtilmiştir. Daha sonra çıkarılan bir emir ile de başta Filistin olmak üzere tüm Osmanlı topraklarında Yahudilere toprak ve mülk satışı yasaklanmıştır11.

Filistin’de arazi ve mülk satın alanların hepsi Siyonist değillerdi. Son günlerini ibadetle geçirmek isteyen bazı Museviler de burada toprak satın alıyorlardı. Sırf bunlara haksızlık olmasın diye Said Paşa 1893 ilkbaharına kadar Filistin’de yasal yollarla toprak satın almış olanların Siyonizm ile ilişkilerinin olmadığına dair konsolosluklarından aldıkları belgeye göre tapuları verilmiştir. Osmanlı bu kararla 1893’e kadar Siyonistlerin yasal olmayan yollardan almış oldukları toprakları onaylamış olma durumuna düşmüştür.

Museviler Filistin’e doğrudan yerleşmenin mümkün olmadığını anlayınca artık hileli yollara başvurmaya başlamışlardır. Rus ve Doğu Avrupa Musevileri önce Almanya, Avusturya veya İngiltere’ye uğrayıp bu devletlerin vatandaşlığına geçip sonra Filistin’e sızmışlardır. Bunu gören dahiliye nezareti yeni tedbir alarak, 1898 Ağustosunda Kudüs Mutasarrıfı, yabancı devletlerin Filistin temsilcilerine bir bildiri dağıtarak, bundan böyle Filistin’in milliyet ayrımı gözetmeksizin tüm Musevilere kapalı olduğunu tebliğ etmiştir. 21 Kasım 1900 tarihinde de Musevilerin Filistin’e yerleşmelerini önleyici bir tedbir olarak da Mukaddes Topraklara Duhuliye Şartları adı altında yeni önlemler getirilmiştir. Bu şartlara göre, Filistin’i ziyaret edecek her Musevi üzerinde mesleği, milliyeti ve ziyaret nedeni yazılı bir tezkere veya pasaporta sahip olacaktır. Musevilerin elindeki bu tezkere Filistin’e ulaşınca yetkili makamlarca alınıp kaydedilecek, otuz gün sürenin dolmasından sonra ise sınır dışı edileceklerdi12.

Osmanlı Devletinin Washington elçisi Ali Ferruh Bey, 24 Nisan 1899 da mahalli bir gazeteye verdiği demeçte Osmanlının bu konudaki düşüncesini şu sözlerle açıklamıştır: “Hükümetimiz, Arap memleketlerinin hiçbir bölümünü satmak niyetinde değildir. Ceplerimizi milyonlarca altınla doldursalar bu azmimizden ricat etmeyiz”. Ayrıca Ali Ferruh Bey Filistin’in satın alınması meselesinin mali değil siyasi bir mesele olduğunu da belirtmiştir13.

Normal yollarla II. Abdülhamid’e isteklerini kabul ettiremeyeceklerini anlayan Yahudiler, kendi emellerinin gerçekleşmesi önünde II. Abdülhamid’i büyük bir engel olarak görmüşlerdir. Onun için de II. Abdülhamid’i tahttan uzaklaştırmanın yolunu aramaya başlamışlar ve bu amaçla Yahudiler Jön Türk grubu içerisine sızmışlardır14. İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde büyük rolü bulunan Emmanuel Carasso’yu kendi taraflarına çekerek kullanmışlardır.

Emmanuel Carasso, Siyonist bir heyetle 17 Eylül 1901’de II. Abdülhamid’in huzuruna çıkarak, Rusya’da zulüm gören Yahudilerin Filistin’e yerleştirilmesi ve muhtar idareye sahip olmaları karşılığı olarak 20 milyon teklif etmiştir. Bu tekliflere sinirlenen II.Abdülhamid heyeti kovmuştur15.
Herzl, İstanbul’a ikinci gelişinde Mabeyn ikinci katibi İzzet (Holo) Paşa ile görüşmüştür. İzzet Paşa, II. Abdülhamid’in Yahudilerin Filistin dışında bir yere Osmanlı uyruğunu kabul etmek şartıyla yerleştirilmelerine izin verdiğini, karşılık olarak da Osmanlı borçlarının ödenmesini istediğini belirtmiştir. Ancak Herzl, Filistin’e yerleşmeye müsaade edilmediği için bunu kabul etmeyip, İstanbul’dan ayrılmıştır16.

Bu sırada Yahudilere İngilizler yerleşmek için Doğu Afrika’daki sömürgelerinden Uganda’yı teklif etmiştir. 1903 yılında yapılan Altıncı Siyonist Kongrede bazı görüş ayrılıklarına rağmen bu teklif kabul edilmişse de Chaim Weizmann’ın liderliğini yaptığı red cephesi 27 Temmuz 1905’de yapılan Yedinci Kongrede İngiliz önerisini reddetmiştir.Böylece Siyonistlerin Filistin’e bağlılıkları bir daha teyid edilmiştir17.

II. Abdülhamid, Siyonizm’i siyasi bir mesele olarak görmüş ve Yahudilerin toplu olarak Filistin’e yerleştirilmelerinin imparatorlukta yeni bir Yahudi sorununu çıkaracağından çekinmiştir. II. Abdülhamid, Yahudilerin asıl amaçlarının Filistin’e sadece yerleşmek olmayıp, burada bir devlet kurmak olduğunu sezmiştir18.

Herzl’le görüşen ve tüm kongreleri izleyen Osmanlı elçisi, Tevfik Paşa, Berlin’de yolladığı raporunda; Herzl’in asıl amacının bağımsız bir Yahudi Devleti kurmak olduğunu, bunun için Filistin’le yetinmeyeceğini, komşu ülkelere de yayılacağını yazmıştır19.

1904 yılında Emmanuel Carasso bir daha II. Abdülhamid’den red cevabı alınca Yahudiler, II. Abdülhamid’e karşı fiili tavır almışlardır. Önceleri “seni devirecekler, dikkatli ol” diye Sultanı ikaz eden Emmanuel Carasso şimdi II. Abdülhamid’i devirme faaliyetleri içerisine girmişti20.

Yahudiler Osmanlının aldığı tedbirlerden dolayı Filistin’e normal olarak yerleşemeyeceklerini anlayınca bu sefer bazı sanayii ve ziraat şirketleri kurarak, şirket için toprak satın aldıklarını basamak olarak gösterip, büyük topraklar satın alma yoluna gitmişlerdir. Devlet yönetimi bunu fark edince Suriye, Beyrut vilayetleri ile Kudüs sancağında bu tür şirketlerin kurulmasını yasaklamıştır. Böyle bir şirket Suriye ve Beyrut vilayetleri sabık ziraat müfettişi İshak Leyfi, Müheylis ve Aron İzabzağ tarafından kurulmak istenmişse de buna izin verilmemiştir21.

Filistin’de yabancıların toprak alım ve satımına çok dikkat edilmiştir. Nablus Sancağına tabi Kefersaya köyünde arazi satın almış olan Fransa tebaasından Nersis Natanel’e geçici sened verilmiştir. Çünkü yapılan incelemede aldığı araziye Musevi iskan edeceği anlaşıldığından asıl sened verilmemiştir. Daha sonra da Nersis Natanel’in vekili araziye ağaç ekme izni istemiştir. Müracaatı değerlendiren Meclis-i Vükela 21 Nisan 1908’de aldığı kararda araziyi işlemek açısından asıl sened ile geçici sened arasında bir fark olmadığı ve araziye ağaç ekebileceğini belirtmesinin yanı sıra araziye Yahudi göçmenlerin yerleştirilmesine kesinlikle müsaade edilmemesini istemiştir22.

II. Abdülhamid’in tüm titizliğine ve devletin çabasına rağmen Siyonistler binlerce taraftarlarını Filistin’e yerleştirmeyi başarmışlardı. II. Meşrutiyetin ilan edildiği 1908 yılında Filistin’de yaşayan Musevi nüfusu göçmen akınları sayesinde II. Abdülhamid’in tahta çıktığı 1876 yılına göre üç kat artmış ve 80.000’e ulaşmıştır. Bu döneme kadar Siyonistler 40.000 dönüm toprak satın almayı ve 33 yerleşim merkezi kurmayı başarmışlardır. Ayrıca Kudüs’e atanan mutasarrıflar 1904’e kadar Padişahın onayıyla Dahiliye Nezaretince atanırken bu tarihten sonra artık mutasarrıflar Saray’ın sıkı denetiminde olması için Mabeyn görevlilerinden seçilmeye başlanmıştır. Mutasarrıfların güvenilir ve ehliyetli olmalarına büyük önem verilmiştir23.

II. Meşrutiyetin ilanındaki serbest ortamdan faydalanan Yahudiler faaliyetlerini iyice arttırmaya başlamışlardır. Artık durumu kavrayan Arap mebuslar da parlamentoda Filistin’e yapılan Yahudi göçlerinin durdurulmasını dile getirmişlerdir. Osmanlı parlamentosundaki Yahudi mebuslar ise Siyonistler ile Osmanlı Yahudilerinin bir bağları olmadığını dile getirerek, Osmanlıdan ayrı bir idareyi asla düşünmediklerini söylemişlerdir24.

Jöntürkler, II. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte Filistin’e Yahudi göçlerini yasaklayan II. Abdülhamid’in bütün kararlarını kaldırmışlardır. Çünkü Yahudilerin etkisinde kalmışlardı. Ancak bir süre sonra onlar da II. Abdülhamid’in yasak kararlarına dönmek zorunda kalmışlardır. Çünkü artık Jön Türkler de Siyonistlerin Filistin’de bağımsız bir Yahudi devleti kurarak Filistin’i Osmanlı topraklarında ayırmak niyetlerini anlamaya başlamışlardı. Ayrıca Yahudilerin Filistin’e göç ile yerleşmesine karşı Arap mebusların da Jön Türkleri sıkıştırmaları ve meclis toplantılarında bu hususu dile getirmeleri de etkili olmuştur25.

Filistin’deki İttihat ve Terakki Cemiyeti de Musevi göçünün durdurulması gerektiğini İstanbul’a bildirmiştir. Ayrıca eski Kudüs Mutasarrıfı Ali Ekrem Beyin yazdığı ve Sadrazam’ın elinde bulunan raporda da Filistin’e yönelik Musevi göçünün tehlikelerine değinilmiştir. Durumu görüşmek için 20 Haziran 1909’da toplanan kabine önce önündeki raporları değerlendirmiş ve kabine Filistin’e yerleşen elli bin Musevi’nin yabancı uyruklu olduğuna dikkati çekerek, başta Kudüs Mutasarrıflığı olmak üzere tüm Filistin’de yabancılara arazi satımını yasaklamıştır26.

Yahudiler, İttihatçıların da Filistin’de arazi satımı ve göçe izin vermediğini görünce, bu defa da II. Abdülhamid döneminde olduğu gibi işin hilesine giderek şirketler kurup, bu şirketler vasıtasıyla arazi satın alma yoluna gitmişlerdir. Osmanlı Hükümeti de bunu fark ettiğinden dolayı böyle şirketlerin Filistin’de toprak satın almasına müsaade etmemiştir. Böyle bir girişim Suriye ve Beyrut Vilayetleri sabık ziraat müfettişi İshak Baği ve Remle nahiyesine bağlı Varan köyü muhtarı Arvan İzabzag kendi ellerindeki topraklar ile Suriye kıtasında ve Osmanlının diğer kesimlerinde toprak satın almak ve bu topraklar üzerinde yapılacak ziraatla sanayii ürünleri yetiştirmek amacıyla bir milyon frank sermaye ile Osmanlı Ziraat, Sanaat ve Ticaret Şirketi adlı bir şirket kurulmuştur. Osmanlı Hükümeti 26 Haziran 1909 da Filistin’in önemli durumundan ve Siyonist Cemiyetinin emelinden dolayı böyle şirketler vasıtasıyla Filistin’de büyük toprak parçaları satın alınmasına müsaade etmemiş ve bu husus Kudüs Mutasarrıflığına da bildirilmiştir. Hükümetin bu işe önem vermesinden dolayı sadece Filistin’de değil, Beyrut ve Suriye vilayetlerinin Filistin dışındaki kısımlarından da bu çeşit şirketlerin kurulmasının mahzurlarının bulunup bulunmadığı vilayetlerde sorulmuştur. Suriye valisi 31 Temmuz 1909’da verdiği cevapta; şirket namına vilayetin Havran ve Kerek livalarıyla Kuneytra kazası dahilinde arazi satın alınmasına izin verilmesinin caiz olmayacağı ve sadece Hama ve Şam sancakları dahilinde şirketçe arazi satın alınmasının bugün için bir mahzurunun olmadığı bildirilmiştir27.

Hükümette, Musevi göçü sorunu 5 Eylül 1909’da yeniden gündeme gelince göçü önleyecek kanunların çıkarılması için bir komisyon kurulmuştur. Ancak bu kanunlar yapılıncaya kadar yabancılara (Musevi olmasalar dahi) arazi satışı durdurulmuştur.

28 Eylül 1909’da da Talat Bey, Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerini önlemek için II. Abdülhamid’in çıkardığı yasak ve kısıtlamaları aynen uygulamaya koymuştur. Kırmızı Tezkere usulü yeniden yürürlüğe girmiş ve yabancı uyruklu Yahudilere sadece üç aylık bir süre için Filistin’e girme hakkı tanınmıştır. Filistin’de arazi ve mülk alım ve satımı Osmanlı Musevileri de dahil olmak üzere tüm Yahudilere yasaklanmıştır28.

Osmanlının Filistin’de mülk satışını kontrol altına alması dolayısı ile Siyonizm yanlısı Yahudi zenginler kendi adlarına önceden almış oldukları topraklara Yahudileri getirip yerleştirmeye çalışmışlardır. Lord Rotschild’de Filistin’de toprak satın almasına rağmen kendisi ülke dışında olduğundan toprağı Yahudilere terk edip onların tasarrufuna bırakmıştır. Siyonist yanlısı zengin Yahudiler toprak satın alma yoluyla Filistin’i bir Yahudi yurdu haline getirmeye çalışmışlardır29.

Theodor Herzl’in 1904’de ölümünden sonra Onun yerine Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanlığı’na getirilen David Wolffson, bu yasak kararlarını kaldırmak için İstanbul’a birkaç kez gelip, bazı teşebbüslerde bulunmuş ise de başarılı olamamıştır. 1910 yılında da Siyonistlere Filistin’e yerleşmenin kabul edilmeyeceği kesin bir dille ifade edilmiştir.

Bu döneme kadar bir tek II. Abdülhamid’e karşı cephe alan Yahudiler artık Jön Türklere de cephe almaya başlamışlardır. Artık Siyonistler Theodor Herzl’in “Filistin için Türkiye’nin dağılmasını beklemeliyiz” direktifine uygun şekilde Osmanlı İmparatorluğunu dağıtmak ve bunun sonucunda Filistin’i ele geçirmek amacıyla harekete geçmişlerdir30.

Yahudiler bu çalışmalarını Siyonist Cemiyeti vasıtasıyla düzenli ve kordineli bir şekilde yürütmüşlerdir. Siyonist cemiyetinin baş katibi, Rus vatandaşı olup, Almanya’nın Köhln şehrinde oturan Nahum Sokolow ve iki özel görevli İstanbul’a gelerek, burada cemiyete bir merkez açma ile Osmanlı beldelerini dolaşarak Osmanlı vatandaşı Musevileri kötü yönde ifsada çalışmışlardır. Osmanlı emniyetinin 19 Ekim 1909 tarihli istihbarat raporuna göre devlet bunların farkında olup, bu tür çalışmaları takip etmiştir. İstanbul’dan sonra bazı arkadaşları ile İzmir’e giden Nahum Sokolow, burada da yirmi gün kaldıktan sonra tekrar Almanya’nın Köhln şehrine hareket etmiştir. Bu sırada Siyonist cemiyet içerisinde iki görüş vardı. Birinci görüşte olan grup önce mümkün olduğu kadar fazla göçmen getirterek, Filistin’e yerleşmek ve burada büyük bir çoğunluk oluşturduktan sonra siyasi olarak bağımsızlığı elde etmeyi savunmuştur. Diğer grup ise bu birinci grubun görüşlerinin sadece bir hayal olduğunu belirterek, Rusya ve Romanya gibi yerlerde eziyet ve işkence çeken Yahudileri Amerika’ya veya başka bir toprak parçasına yerleştirerek, onların refah ve huzurunu temin etmeyi savunmuştur.

Siyonist Cemiyet, fikirlerini bir nevi cemiyetin gazetesi olan Raveld Gazetesi ile yaymıştır. Bu gazete Almanya’da çıkmakta olup, başyazarlığını da Nahum Sokolow yapmıştır. Bazı gazetelere ise para ve kağıt vererek onları da emellerine alet etmeye çalışmışlardır. Maksatlarına alet ettikleri gazetelerden biri Karyaduryan gazetesi olmuştur. İstanbul’da çıkan Fransızca Urur gazetesi de onların para yardımıyla çıktığından Siyonist Cemiyetine taraftar olmuştur. Bunlardan başka İzmir’de çıkan Novalit ile İstanbul’da çıkan Coryo gazeteleri de Siyonist Cemiyeti emellerine hizmet etmişlerdir31.

II. Meşrutiyetin ilanından sonra Siyonistler, merkezi Yafa olmak üzere bir Filistin Ofisi açmışlar ve bu kuruluşun girişimiyle Filistin Toprak Geliştirme Şirketini kurmuşlardır. Bu şirketin başına getirilen Alman asıllı Dr. Ruppin başarılı bir iktisatçı olarak Filistin’e gelen göçmenleri koloniler kurarak istihdam etmiştir. 1908-1914 yılları arasında satın aldıkları elli bin dönüm arazi üzerinde dokuz yeni çiftlik ve yerleşim merkezi kurmuşlardır. Kırsal alanın yanında Ruppin, Yafa yakınlarında 139 haneden ve 1500 kişiden oluşan bir Yahudi şehri olan Tel-Aviv (İlkbahar Tepesi)’in temellerini atmıştır. Bölgeye yoğun Yahudi göçüne artık yerli Filistinliler de tepki göstermeye ve tedirginlik duymaya başlamışlardır. Arap mebuslar dışında Filistin basını da Siyonizm’e karşı tavır almıştır. Arap milliyetçileri de İttihatçıları yıpratmak amacıyla Siyonizm’i bir propaganda kozu olarak kullanmışlardır32.

Birinci dünya savaşına Osmanlının girmesi ve Sina -Filistin Cephesinin açılması ile birlikte bölgedeki Yahudilerin Osmanlı aleyhine olan faaliyetleri takibe alınmıştır. Bunun yanı sıra Yahudilerin herhangi bir kötü muameleye maruz kalmamasına büyük özen gösterilmiştir. Dahiliye Nezareti 7 Şubat 1915’de Kudüs-i Şerif Mutasarrıflığına gönderdiği telgrafta ; Osmanlı tabiiyetine geçmeyip, gitmek isteyenlerin vapurlarla gitmelerine müsaade edilirken, ancak kendisine belirlenen müddet içerisinde tabiiyetini değiştirmeyenlerin evlerine girilerek zorla vapura bindirilmekten kaçınılması, bu hususla ilgili olarak dahiliye nezaretinden görüş istenilmesi belirtilmiştir. Ayrıca Yahudilerin feryad ve şikayetlerine meydan verilmemesi, cemiyetlerince ihdas edilen pul kağıtları hakkında dahi cemiyetler kanununa göre davranılarak izin almaya mecbur tutulmaları, Anglo Patiş Bankasının dahi hükümetin kontrolü altında para celb etmesine ve ahali elinde bulunan kağıtların bedelinin tesviyesine imkan verilmesi istenmiştir33.

Birinci Dünya savaşında bilhassa Avrupalı devletler Siyonistlerden faydalanmayı düşünmüşler ve bunun sonucunda devletlerarası rekabet başlamıştır. Almanya kendi ülkesindeki Siyonistlere destek vererek, bunlar kanalıyla Rusya’daki Musevileri kullanmak istemiştir. İngiltere ise savaş sırasında Siyonizm’i destekleyip, Siyonizm politikası, Bunsen raporu ile Sir Mark Sykes’ın direktiflerine göre şekillenmiştir. İngiltere, Hindistan’a giden yolun güvenliği için Siyonizm’i bir tampon bölge olarak kullanmayı amaçlamıştır34. Fransa da Siyonistlere yanaşmış ve Dışişleri Bakanlığı Siyonistleri destekleyeceğini bildiren bir mektubu Nahum Sokolow’a vermiştir35.

4 Haziran 1917 tarihli bu mektupta Fransız Dışişleri Bakanı Jules Cambon şunları yazmıştır: “Yahudiler tarafından Filistin’in kolonize edilmesi amacı taşıyan gayretlerinizi ihtiva eden planınızı bana bildirdiğinizden dolayı size teşekkür ederim. Siz, pek çok asır önce İsrail halkının sürülüp çıkarıldığı bu topraktan Yahudi milletinin yeniden doğumunu istiyor ve bunun müttefik kuvvetler tarafından korunmasının, mukaddes yerlerin bağımsızlığının sağlandığı ve durum uygun olduğu takdirde bir adalet gösterisi olacağını düşünüyoruz.

Haksız yere tecavüze uğramış bir halkı müdafaa etmek için bu savaşa girmiş bulunan ve kuvvet üzerinde hakkın zafer kazanması için mücadelesine devam eden Fransız hükümeti sizin davanız için ancak sempati besler. Zaferiniz, müttefiklerin zaferine bağlıdır. Size bu teminatı vermem sebebiyle mutluyum”. Adına Cambon deklarasyonu denilen bu deklarasyonla Fransa, İngiltere’den daha atak davranarak, Filistin’i Yahudilere vaad eden ilk büyük devlet olmuştur36.

Yabancı devletler Yahudileri bahane ederek, Osmanlının iç işlerine karışmaya da teşebbüs etmişlerdir. Fransa Yafa’da Fransa mahmillerinden bir Yahudi’nin bir Müslüman tarafından öldürülmesi üzerine Fransa sefareti devreye girerek, işi takip etmiştir. Siyon adındaki bu şahıs önceden aralarında çıkan bir tartışma nedeniyle bir Müslüman şahsı öldürdüğünden dolayı kaçıp babasının evine sığınmış ve bunu öğrenen kişinin yakınları da polisle beraber katil olan Siyon’u yakalamaya gelince, Siyon ateş edip, yine onlardan birini öldürünce onların saldırısına uğramış ve polisin de bunu önlemeye gücü yetmediğinden dolayı Siyon öldürülmüştür. Osmanlı Devleti soruşturma açmış ve olayda ihmali görülen polisleri görevden almıştır. Bunun üzerine olayı yakından takip eden Fransa sefareti de Osmanlının bu adaletli tutumundan dolayı teşekkür etmiştir. Yabancı devletlerin onların hamiliğini üstlendikleri görüntüsü vermeleri onların daha da serbest hareket etmelerine neden olmuştur37.

Kudüs’ün Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudilerce kutsal sayılan bir dini merkez olması Yabancı devletlerin dikkatlerini buraya çevirmesine neden olmuştur. Yahudiler ve diğer dini gruplar burada manastır, kilise, misafirhane ve hastaneler açarak buradaki nüfuzlarını arttırdıkları gibi yabancı devletlerin vatandaşı olan Yahudilerin buraya toplanmasını sağlamaya çalışmışlardır. Öyle ki Fransa, İngiltere, Rusya ve Amerika gibi devletlerin girişimi ile Kudüs dinlerin ve devletlerin mücadele sahası haline getirilmiştir38.

Birinci dünya savaşı sırasında yapılan gizli antlaşmalardan olan Sykes-Picot antlaşmasında Filistin milletlerarası bölge olarak kabul edilmiştir. Osmanlı Devletinin bölge üzerindeki İtilaf devletlerinin pazarlıklarından haberi olmuştur39.

Talat Paşa Hükümeti, Yahudi yurdu projesinin ülkede yeni bir ayrılıkçılık hareketi doğuracağından çekinmiştir. Hükümetin görüşlerini yansıttığını iddia eden İttihatçı Miralay Raif Mehmed Fuad Bey, Londra’da bir İngiliz gazetecisine, bu hususla ilgili olarak şöyle demiştir: “ Siz bir hükümetin, kendi içinde başka bir hükümetin kurulmasına nasıl izin verir, sanırsınız?... Bir devlet, vatanının bir parçasını koparıp, oluşmakta olan bir millete hediye eder mi?” Ayrıca bu tür bir suni oluşumun bölgede düşmanlığın oluşmasına sebep olacağını, ancak Filistin dışında başka bir yere Osmanlı vatandaşı olarak yerleşecek fakir Yahudilere ise kapılarını açmaya hazır olduklarını belirtmiştir.

Cemal Paşa, savaştan yararlanarak Filistin’de Siyonistlerin milli bir yurt kurmalarına göz yummamıştır. Cemal Paşa, 8 Ocak 1915’de Siyonist liderlerinden bazılarını makamına çağırarak ayrılıkçılığa izin vermeyeceğini ve bu tür faaliyetlerde bulunanların bölgeden uzaklaştırılacağını bildirmiştir. Siyonistler ise öyle bir emellerinin olmadığını bölgeyi mamur hale getirip zenginleştirmek istediklerini söylemişlerdir. Cemal Paşa olayın gerçek yüzünü bildiğinden dolayı Siyonist liderlerin Filistin dışına çıkmasından ısrarcı olmuştur. Bazılarını birkaç haftalığına Bursa’ya göndermiştir. Bunun üzerine Siyonistlerce, Cemal Paşa Yahudilere zulüm ediyor tabiri kullanılmıştır.
Yahudi tehciri diye istismara yol açan olay ise 1917 Gazze zaferinden sonra ateş hattına giren Yafa’nın tahliye edilmesidir. Çünkü İngilizler başarısız olunca Yafa’yı uzaktan topçu ateşiyle bombalayacaklardı. Bu tehlike üzerine hükümet, “ahalinin eşyasını muhafaza altına almak, muzayakalarını tehvin etmek, nakden ianede bulunmak” gibi tedbirlerle IV. Orduya Yafa’yı boşaltma emrini vermiştir. Alınan tedbir sadece Musevileri değil tüm Yafa ahalisini kapsamıştır40.
Siyonistler savaş sırasında Almanya’nın kendilerine bazı taahhütlerde bulunmasını beklemişlerdir. Onlar Filistin’e yerleşme konusunda Almanya’nın müttefiki Osmanlı devletini ikna etmesini beklemişlerdir. Almanya’nın büyükelçisi Siyonizm’e taraftar olduğunu, ancak Osmanlının hassasiyetlerinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini ileri sürerek açıktan değil de gizli olarak destek vermiştir. Büyükelçi Wangenheim, Filistin’deki Siyonist yerleşim merkezlerinin savaştan fazla etkilenmemesi için çaba göstermiştir. Siyonistler Filistin’e yerleşme hususunda Almanya ve Amerika baskısı kurmaya çalışmışlardır. Amerika da Osmanlının istemiş olduğu kredilerde ön şart olarak Siyonistlerin isteklerini ileri sürmüştür. Cemal Paşanın 1917 yılı Almanya ziyaretinde Siyonistler Onunla görüşerek, Yahudilere iyi davranmalarını istemişlerdir. Cemal Paşa Yahudilere iyi davranıldığını ancak Yahudilerin İngiltere taraftarı olup, aleyhimize çalıştıklarını dile getirince onlar ise Yahudilerin Almanya taraftarı olduklarını iddia etmişlerdir41.

Birinci Dünya savaşı sırasında Kanal seferlerinin başarısız olmasından sonra İngiliz kuvvetleri Gazze yönüne ilerlemişlerdir. Çünkü Gazze, Kuzey ve iç Filistin’in anahtarı konumunda olup, büyük stratejik öneme sahipti. İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Murray Gazze’nin alınmasıyla Filistin ve Suriye’nin işgalinin kolaylaşacağını düşünüyordu. Gazze’ye yapılan iki saldırıda da İngiliz kuvvetleri Türk kuvvetleri karşısında başarısız olmuşlardır42. Daha sonra General Murray’ın yerine General Allenby’nin atanması ve iyi techiz edilmiş kuvvetler karşısında Türk kuvvetler Üçüncü Gazze muharebesinde geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Gazze’nin kaybedilmesi ile de artık Kudüs’ün savunması tehlikeye girmiştir43.

Bu sırada Yahudilerin İngilizler nezdindeki faaliyetleri daha da hızlanmıştır. Siyonist liderlerden Herbert Samuel, İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey ile Kasım 1914’te görüşerek, Onu Filistin’de bir Yahudi devleti kurmaya ikna etmeye çalışmıştır. 1916 yılında İngiltere Başbakanlığına Lloyd George gelince Filistin’de İngiltere yönetiminde bir idarenin kurulmasına önem verilmeye başlanmıştır. Bunun sonucunda da 2 Kasım 1917’de Dışişleri Bakanı Balfour’un ünlü deklerasyonu ortaya çıkmıştır. Balfour tarihi mektubunun son biçimini Lord Rothschild’e göndermiştir. Deklerasyon şöyleydi: “ Majesteleri Hükümeti, Filistin’de Yahudi ırkı için Filistin’in milli bir vatan olarak düzenlenmesinin lehinde düşünmekte olup, bu amacın gerçekleşmesini kolaylaştırmak üzere her çabayı sarf edecektir” Yahudiler Balfour deklarasyonundan büyük memnuniyet duymuşlardır. Çünkü Balfour deklarasyonu 1948’de kurulacak İsrail Devleti’nin alt yapısını oluşturmuştur44.

Ancak burada şunu belirtmek gerekir ki İngiltere, Balfour bildirisi ile hükümranlığı Osmanlıya ait bir toprağı, bir milletten (Filistinli Araplardan) alıp Yahudilere vermeyi kabullenmiştir. İngiltere bu deklarasyonla Siyonistlerin kendilerine olan hizmetlerini ödemişlerdir45.

Balfour deklarasyonunda, ayrıca bölgede yaşayan ve Yahudi olmayan insanların her türlü hakkına bir zarar verilmeyeceği yolundaki beklentisini de dile getirmiştir. Bu vaad Yahudilerin Filistin’e dönüp burada Yahudi Devleti kurma ideali olan Siyonizm idi. Yahudilerin isteklerine uygun olup, Onların arayıp da kolay kolay bulamayacağı bir destek idi. Aynı zamanda bu deklarasyonla Araplar da aldatılmışlardı. Çünkü Osmanlıya isyan eden Şerif Hüseyin ve oğlu Şerif Faysal’a bir Arap imparatorluğu kurulması için vaad edilen topraklar üzerinde bir Yahudi devletinin kurulması kabul edilmiş oluyordu. Araplar’ın buna tepki göstereceğini bilen Balfour Yahudilerle Arapları uzlaştırmanın yolunu da aramaya başlamıştır46. Dr. Weizman Kahire’ye gelerek Arap liderlerini iknaya çalışıp, onları kandırmıştır. İngilizlerin usta siyaseti ile Yahudilerle Araplar anlaştırılıp,Filistin’e Yahudi göçlerini Araplara kabul ettirmişlerdir47.

Kudüs askeri ve dini yönden büyük bir öneme sahipti. Çeşitli dinlere mensup toplulukların dini ve siyasi merkeziydi. Ortaçağda Avrupalılar burayı ele geçirmek için Haçlı seferleri düzenlemişlerdi. Tüm bu nedenlerden dolayı İngilizler Kudüs’ün alınmasına büyük önem vermişlerdir48.

Kudüs’ün savunması ile görevli kolordunun kumandanı Mirliva (Tümgeneral) Ali Fuad (Cebesoy) Paşa, Cemal Paşa’ya verdiği malumatta general Falkenhayn’ın Kudüs’ü savunma taraftarı olmadığını bildirmiştir. Falkenhayn bir konuşması sırasında Ali Fuad Paşa’ya, kutsal beldenin savunulması, mübarek makamların top mermileriyle yıkılmasına neden olacağını söylemiştir. Almanlar’da Kudüs’ün düşmesinden yanaydılar. Çünkü Kudüs şehri Haçlı seferleri sırasında önce İslamlar tarafından Haçlılara karşı ve sonra da Haçlılar tarafından Selahaddin Eyyubi’ye karşı savunulmuştu. Eğer şehrin tahribinden korkuluyorsa o zaman İngilizlerin şehre hücum ve şehri tahripten kaçınmaları lazımdı.

Cemal Paşa, Falkenhayn’ın bu tutumu üzerine Kudüs’ün savunulması için kendi kuvvetlerinden bir süvari alayını oraya göndermiştir49. Ali Fuat Cebesoy, kuvvetlerinin yetersizliği üzerine 8/9 Aralık 1917’de birliklerine geri çekilme emrini vermiştir. Türk kuvvetlerinin çekilmesi ile İngiliz birlikleri 9 Aralık 1917 günü öğleden önce şehre girmişlerdir50.

Ali Fuat Cebsoy Kudüs başarısızlığı suçunun Falkenhayn’a ait olduğunu Cemal Paşa’ya gönderdiği telgrafta şöyle vurgulamıştır: “Kudüs’ün savunulmasıyla görevlendirildiğim günden beri bunca ısrar ve eleştirilerime, sizin tarafınızdan, istenmeden gönderilmiş olan süvari alayından başka, Yıldırım Grubu Kumandanlığından hatta bir tabur bile imdat kuvveti alamadığımdan, katiyen değiştirilemeyerek haftalarca birinci hat siperlerde kalmaya mecbur olan zavallı askerlerimizin aşırı yorgunluğundan yararlanan İngilizler bu sabah bir baskınla o güzel Kudüs’ü işgal ettiler. Herhalde, bu düşüşün sorumluluğu, tamamıyla Falkenhayn Paşaya aittir!”51.

Kudüs’ün düşmesi Müslüman dünyası üzerinde büyük üzüntü doğururken, Hıristiyan dünyasında ise büyük sevinç yaratmıştır. Kudüs’e giren İngiliz kumandanı Allenby: “Bugün Haçlı seferleri zaferlerle sona ermiştir.” açıklamasını yapmıştır. Kudüs’ün düşmesi Osmanlı müttefiki Almanya’da bile resmen kutlanmıştır. Bu da bize Avrupa’nın 1917 yılında ne kadar dini taassup içerisinde olduğunu göstermektedir52.

Kudüs’ün düşmesinden sonra da Filistin düşman işgaline karşı korunmuş ve idari açıdan da başıboşluk önlenmeye çalışılmıştır. Ali Fuat Paşa Filistin’in elde tutulmasına ve idaresine çok büyük önem verip, bunu Cemal Paşa’ya gönderdiği 6 Mart 1918 tarihli bir telgrafında da vurgulamıştır. Telgrafta; Filistin’de hükümet-i mülkiyenin zayıf bir durumda olduğu askeri idare ile tam bir ahenkli birliği kuramadığı, Akka ve Nablus Mutasarrıflarının merkezi vilayetle haberleşmelerinin çok güç ve geç olduğu vurgulanarak, bu bölgenin de tam olarak kontrol altında tutulması için Beyrut Valisi Azmi Bey’in Nasıra’yı merkez edinmesi ve Beyrut’un da bir vekil vali ile yönetilmesini istemiştir. Devletin iç siyaseti açısında da bölgedeki yönetimin hissetirilmesini gerekli görmüştür53.

Yahudiler savaşta İngiltere lehine casusluk faaliyetlerinde de bulunmuşlardır. Ayrıca Siyonistler, Mısır’daki İngiliz komutanı General Maxvell’e müracaat ederek, Türklere karşı İngiliz birlikleri safında gönüllü olarak savaşacaklarını bildirmişlerdir. General ise şimdilik Filistin’de bir cephe açılmasının söz konusu olmadığını, eğer istiyorlarsa bir Katır Alayı kurarak Çanakkale’de cephe gerisinde askeri malzeme taşımalarını söylemiştir. Bu teklifi kabul eden Siyonistler, İskenderiye’de askeri eğitimi verildikten sonra İngiliz Albayı John Henry Patterson’un komutasında 500 asker, 750 katır ve 20 subay Gelibolu’ya gönderilmiştir54. Filistin cephesinin açılmasından sonra da Çanakkale’deki Siyon Katır Alayı’nın savaşçıları çekirdeğini oluşturmak kaydıyla Yahudi Lejyonu kurulmuştur. 1918 Şubatında Londra’da bir geçit resminden sonra beşbin kişilik lejyon Japon destoyerleri ile İskenderiye’ye çıkarılmıştır. Yahudi Lejyonu, Allenby’nin bütün silahlı kuvvetlerinin altıda birini oluşturmuştur. Allenby’nin Filistin’i işgalinde aktif görev alan Lejyon, Ürdün’de çekilmekte olan Türk ordusunun doğu yanlarına saldırılarda bulunmuştur. Lejyon aynı zamanda Yahudiler için bir semboldü. Çünkü Musevilerce böyle bir ordunun kurulması dünyanın gözünde ileride bir milli devlet kurabilmelerinin ispatıydı55.

Savaş sonucunda Osmanlının yenilip bölgeden çekilmesi ile birlikte Faysal Mekke, Bağdat ve Şam’ı içine alan büyük bağımsız bir Arap devleti kurulması karşılığı Filistin’i Yahudilere vaad etmiştir. 3 Ocak 1919’da Faysal ile Weizman arasında imzalanan antlaşma ile Araplar, Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerine izin vermiştir. Böylece İngiliz himayesinde kurulmaya çalışılan İsrail devletinin kuruluşuna Araplar da alet olmuşlardır56.


SONUÇ

Osmanlı Devletinin zayıflamaya başlaması, Avrupalı devletlerin kışkırtmaları ve yayılan milliyetçilik akımları sonucunda Yahudilerde bir gün Filistin’e dönerek burada bir Yahudi Devleti kurma emeli olan Siyonizm uyanmaya başlamıştır.

Yahudi yurdu kurma fikrini dile getiren Theodore Herzl, bu amaçla dünyadaki Yahudileri dolaşarak onların desteğini almaya çalışmıştır. Filistin’in Yahudi göçlerine açılması ve buranın muhtar bir yönetime sahip olması karşılığı olarak yaptığı teklifleri II. Abdülhamid reddetmiştir.

II. Abdülhamid, Filistin’e Yahudilerin yerleşmesini önlemek amacıyla 1883 ve 1891 yıllarında çıkardığı kanunlarla Filistin’de Yahudilere mülk satışını yasaklamıştır. Filistin’e normal yollarla yerleşemeyeceklerini anlayan Yahudiler bu sefer şirketler vasıtasıyla toprak satın alma yoluna gitmişlerse de bunu da Osmanlı engellemiştir.

II. Meşrutiyetle birlikte Ermenilerin faaliyetleri iyice artmıştır. İttihat ve Terakkinin II. Abdülhamid’in koyduğu engelleri kaldırması ile Filistin’e Yahudi göçleri hızlanmıştır. Ancak kısa sürede işin ciddiyetini fark eden İttihatçılar da II. Abdülhamid’in önceden koyduğu kuralları tekrar geri getirmişlerdir. İttihatçılar döneminde de bir şey yapamayacaklarını anlayan Yahudiler artık emellerinin gerçekleşmesi yolu olarak Osmanlının yıkılmasını görmeye başlamışlardır.

Birinci Dünya Savaşının çıkması onlara bu fırsatı vermiş ve İngilizler ile Fransızların yanlarında yer alarak ve kurdukları Yahudi Lejyon kuvvetiyle Osmanlıya karşı savaşarak emellerinin gerçekleşmesine çalışmışlardır. Bu hizmetlerine karşılık 1917 yılında Balfour deklarasyonu yayınlanmış ve Yahudiler desteklenmiştir. Araplar, savaşın başından beri Yahudilerin İngilizler safında Filistin’i elde etmek için savaştıklarının farkında olmalarına rağmen bu konuyu İngilizlerle olan ilişkilerinde anlaşmazlık konusu yapmamışlardır. İngilizler de Arap müttefiklerinden bu konuda şiddetli bir tepkinin gelmemesinden faydalanarak, Yahudilere olan desteklerini daha da arttırmışlardır. Savaş sonucunda Osmanlı Devleti savaşta yenik çıkarak bölgeden çekilmek zorunda kalmıştır. Savaş sırasında ve sonrasında Şerif Hüseyin ve oğlu Faysal’ın bir Arap devleti kurmak emeliyle İngiliz isteklerine göre Yahudilerle anlaşmaları, Yahudilerin faaliyetlerine göz yummaları İsrail Devletinin kurulmasına zemin hazırlamıştır.

Dipnotlar
• Yrd. Doç. Dr. Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
1 . Asaf Hüseyin, Ortadoğu’da Devlet ve Terör, (Çeviren: Taha Cevdet), İstanbul, 1990, s.159,160.: M. Lutfullah Karaman, Uluslararsı İlişkiler Çıkmazında Filistin Sorunu, İstanbul, 1996, s.12,13.
2 . M. Lutfullah Karaman, a.g.e., s.14.:
3 . Asaf Hüseyin, a.g.e., s.162.
4 .Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar, İstanbul, 1991, s.56.
5 . Abdülhamid, Abdülhamid’in Hatıra Defteri, (Haz: İsmet Bozdağ), İstanbul, 1975, s.70: Süleyman Kocabaş, “İsrail Devletine Giden Yolda Siyonizm-Osmanlı Devleti İlişkileri, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S.56, İstanbul, Ağustos, 1991, s. 38.
6 . Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Yıldız Arşivi Sadaret Hususi Maruzat Evrakı (YA-HUS), Dosya No: 380, Vesika No: 18
7 . BOA, YA-HUS, Dosya No: 377, Vesika No: 51.
8 . Süleyman Kocabaş, a.g.m., s.37
9 . BOA, YA-HUS, Dosya No:380, Vesika No: 18.
10 . Süleyman Kocabaş, a.g.m., s.38.
11 . Ahmet Akgündüz, “II. Abdülhamid’in Yahudilerin Filistin’e Yerleşmesini Yasaklayan Bir İradesi”, TDTD, S.3, İstanbul, Mart, 1987, s. 27-29.
12 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s .93-97.
13 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s.62.
14 . Mehmet Kafkas, Geçmişi Bilmek 1, İzmir, 1993, s.39.
15 . Süleyman Kocabaş, a.g.m., s.41.:M. Lutfullah Karaman, a.g.e., s.19.
16 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s.58,59.
17 . Davıd Fromkın, Barışa Son Veren Barış Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı? 1914-1922, (Çeviren:Mehmet Harmancı), İstanbul, 1993, s.269,270. Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 62.
18 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 64.
19 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s.71.
20 . Süleyman Kocabaş, a.g.m., s. 42.
21 . BOA, Dahiliye Nezareti Muhaberatı Umumiye İdaresi (DH-MUİ), Dosya No: 15-3, Vesika No: 23.
22 . BOA, Meclisi Vükela Mazbataları (MV), Dosya No: 118, Vesika No: 91.
23 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 98-102.
24 . Hasan Kayalı, Arabs and Young Turks, California, 1997, s.104.: M. Lutfullah Karaman, a.g.e., s.21.
25 . Süleyman Kocabaş, a.g.m., s. 43.
26 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 136.
27 . BOA, DH-MUİ, Dosya No:15-3, Vesika No:23.
28 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s.136,137.
29 . BOA, MV, Dosya No: 205, Vesika No: 143.
30 . Süleyman Kocabaş, a.g.m., s.42,43.
31 . BOA, DH-MUİ, Dosya No:27-1 Vesika No: 66.
32 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 164-169.
33 . BOA, Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi (DH-ŞFR), Dosya No: 49, Vesika No: 228.
34 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 235-240
35 . Yılmaz Altuğ, Çin-Vietnam ve Ortadoğu Sorunları, İstanul, 1970, s. 274.
36 . Süleyman Kocabaş, Tarihte Türkler ve Fransızlar, İstanbul, 1990, s.360.: Davıd Fromkın, a.g.e., s.289.
37 . BOA, DH-MUİ, Dosya No: 67, Vesika No: 62.
38 . BOA, Dahiliye Nezareti Muhaberat-ı Umumiye Dairesi Siyasi Evrakı (DH-SYS) Dosya No: 27, Vesika No: 6.
39 .David Fromkın, a.g.e., s.18. : Süleyman Kocabaş, Tarihte Türkler ve Fransızlar, s.359.: Süleyman Kocabaş, Türkiye ve İngiltere, İstanbul, 1985, s.196.
40 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 345.
41 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s.246-249.
42 . C. Tevfik Karasapan, Filistin ve Şark’ül-Ürdün, C.I, İstanbul, 1942, s.178-181.
43 . Ayfer Özçelik, Ali Fuad Cebesoy, Ankara, 1993, s. 26.
44 . H.V.F. Winstone, Ortadoğu Serüveni, (Terc: Fuad Davudoğlu), İstanbul, 1999, s. 408,409.: Süleyman Kocabaş, Türkiye ve İngiltere, s.205.: M. Lutfullah Karaman, a.g.e., s.25,26., Davıd Fromkın, a.g.e., s. 294.
45 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 106.
46 . Asaf Hüseyin, a.g.e., s. 166.
47 . Süleyman Kocabaş, Türkiye ve İngiltere, s.206.
48 . Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Sina Filistin Cephesi, C.4, Kısım 2, Ankara, 1986, s. 386.: Davıd Fromkın, a.g.e., s. 309.
49 . Cemal Paşa, Hatıralar, İstanbul, 2001, s.241,242.: Ayfer Özçelik, a.g.e., s. 29.
50 . C. Tevfik Karasapan, a.g.e., C.1, s. 201.: H. Hüsnü Emir, Yıldırım, İstanbul, 1337, s. 283,284.
51 . Cemal Paşa, a.g.e., s. 242.
52 . Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, C.7, İstanbul, 1983, s. 296.: Mim Kemal Öke, a.g.e., s.337.
53 . BOA, Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti (DH-KMS), Dosya No:46-1, Vesika No:29.
54 . Süleyman Kocabaş, Türkiye ve İngiltere, s.202
55 . Mim Kemal Öke, a.g.e., s.303,304.: David Fromkın, a.g.e., s.203,204.
56 . Süleyman Kocabaş, Türkiye ve İngiltere, s.208,209.

I. Arşiv Kaynakları
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Yıldız Arşivi Sadaret Hususi Maruzat Evrakı (YA-HUS), Dosya No: 380, Vesika No: 18
BOA, YA-HUS, Dosya No: 377, Vesika No: 51.
BOA, YA-HUS, Dosya No:380, Vesika No: 18.
BOA, Dahiliye Nezareti Muhaberatı Umumiye İdaresi (DH-MUİ), Dosya No: 15-3, Vesika No: 23.
BOA, DH-MUİ, Dosya No:15-3, Vesika No:23.
BOA, DH-MUİ, Dosya No:27-1 Vesika No: 66.
BOA, DH-MUİ, Dosya No: 67, Vesika No: 62.
BOA, Meclisi Vükela Mazbataları (MV), Dosya No: 118, Vesika No: 91.
BOA, MV, Dosya No: 205, Vesika No: 143.
BOA, Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi (DH-ŞFR), Dosya No: 49, Vesika No: 228.
BOA, Dahiliye Nezareti Muhaberat-ı Umumiye Dairesi Siyasi Evrakı (DH-SYS) Dosya No: 27, Vesika No: 6.
BOA, Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti (DH-KMS), Dosya No:46-1, Vesika No:29.
II. Hatıralar
Abdülhamid, Abdülhamid’in Hatıra Defteri, (Haz: İsmet Bozdağ), İstanbul, 1975.
Cemal Paşa, Hatıralar, İstanbul, 2001.
H. Hüsnü Emir, Yıldırım, İstanbul, 1337.
III.Tetkik Eserler
AKGÜNDÜZ, Ahmet, “II. Abdülhamid’in Yahudilerin Filistin’e Yerleşmesini Yasaklayan Bir İradesi”, TDTD, S.3, İstanbul, (Mart), 1987,
ALTUĞ, Yılmaz, Çin-Vietnam ve Ortadoğu Sorunları, İstanul, 1970.
FROMKIN, Davıd, Barışa Son Veren Barış Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı? 1914-1922, (Çev:Mehmet Harmancı), İstanbul, 1993.
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Sina Filistin Cephesi, C.4, Kısım 2, Ankara, 1986.
HÜSEYİN, Asaf , Ortadoğu’da Devlet ve Terör, (Çev: Taha Cevdet), İstanbul, 1990.
KAFKAS, Mehmet, Geçmişi Bilmek 1, İzmir, 1993.
KARAMAN,. M. Lutfullah, Uluslararsı İlişkiler Çıkmazında Filistin Sorunu, İstanbul,1996.
KARASAPAN, C. Tevfik, Filistin ve Şark’ül-Ürdün, C.I, İstanbul, 1942.
KAYALI, Hasan, Arabs and Young Turks, California, 1997.
KOCABAŞ, Süleyman, “İsrail Devletine Giden Yolda Siyonim-Osmanlı Devleti İlişkileri”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S.56, İstanbul, Ağustos, 1991.
KOCABAŞ, Süleyman, Tarihte Türkler ve Fransızlar, İstanbul, 1990.
KOCABAŞ, Süleyman, Türkiye ve İngiltere, İstanbul, 1985.
ÖKE, Mim Kemal, Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar, İstanbul, 1991.
ÖZÇELİK, Ayfer, Ali Fuad Cebesoy, Ankara, 1993.
ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, C.7, İstanbul, 1983
WİNSTONE, H.V.F., Ortadoğu Serüveni, (Terc: Fuad Davudoğlu), İstanbul, 1999.

Hiç yorum yok: