13 Aralık 2012 Perşembe

Hırka-ı Saadet Dairesi bir tarih hazinesi -İstanbul’u süsleyen Mukaddes Emanetler -Ekrem Buğra Ekinci


Hırka-ı Saadet Dairesi bir tarih hazinesi 

Ta Bizans devrinden itibaren İstanbul’da toplanan mukaddes eşyanın en kıymetlileri Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinin ardından buraya getirilmiştir. Sonraki yıllarda çeşitli yollardan saraya intikal eden mukaddes eşya da az değildir. 

Emânât-ı Mukaddese arasındaki en mühim eşya, yazdığı meşhur kaside sebebiyle Kâb bin Züheyr‘e Hazret-i Peygamber’in hediye ettiği Hırka-ı Saadet‘tir ve emanetlerin saklandığı daireye adını vermiştir. Her Kadir gecesi padişah maiyetindekilerle bu hırkayı merasimle ziyaret eder; hırkayı öpmek üzere üzerine konulan destmaller, ziyaretçilere dağıtılırdı. Veysel Karanî‘ye ait olup, Fâtih’te aynı adı taşıyan câmide Ramazan ayında ziyaret edilen Hırka-ı Şerif başkadır. 

Hırka-ı Saadet dairesinde ayrıca şu eşyalar mevcuttur: Hazret-i Peygamber’e ait olup Osmanlı ordularının sefere beraberinde götürdüğü ve bugün çok yıprandığı için kutuda muhafaza edilen sancak-ı şerif; Mısır Vâlisi Mukavkıs’a, Ahsâ Vâlisi Münzir’e, yalancı peygamber Müseyleme’ye, Gassânî Emiri Hâris’e yazılan mektuplar; mushaflar; Hazret-i Peygamber’in Uhud’da kırılan dişi (murassa mahfazasını Sultan Vahideddin yaptırdı); sakal-ı şerifler; Hazret-i Peygamber’in yayı (gümüş mahfazasını Sultan I. Ahmed yaptırdı), âsâ ve kılıçları; ayakkabısı; ayak izi; üzerinde üç satır hâlinde Muhammed Resul Allah yazan akik mührün kopyası; üzeri gümüşle kaplanmış su tası. 
Hazret-i Fâtıma‘nın sonradan üzerine tılsım yazılmış olan gömleği, deve tüyü renkli mavi astarlı göğsü örme düğmeli, yakasız, geniş kollu yünlü hırkası; Hazret-i Hüseyn‘in beyaz yakasız kısa kollu gömleği ve üzeri kanlı elbise parçası. 

Hazret-i Musa’nın 122 cm uzunluğunda âsâsı; bazı padişahların cülûs merasimlerinde giydiği Hazret-i Yusuf’un kahverengi külah üzerine beyaz sarığı; Hazret-i İbrahim’in granit tenceresi; Hazret-i Yahya‘nın altın mahfaza içinde kol ve kafatasına ait kemik parçaları. 

İkisi Hazret-i Peygamber’e, biri Hazret-i Davud’a, biri Hazret-i Ebû Bekr’e, üçü Hazret-i Ömer’e, beşi Hazret-i Osman’a, biri Hazret-i Ali’ye, dördü Hâlid bin Velîd’e, ikisi Muâz bin Cebel’e, biri Ammâr bin Yâsir’e, biri Ca’fer Tayyar’a, biri Zübeyr bin Avvam’a, biri Sa’d bin Ubâde’ye, biri Dırar bin Ezver’e, ikisi ismi bilinmeyen sahabilere, biri de Zeynelâbidîn’e nisbet edilen kılıçlar (süyûf-i mübareke). 

Dairede mübarek yerlere ait hatıralar da vardır. Kâbe kilit ve anahtarları; Hacerülesved mahfazaları; bâbüttevbe kanadı; Kâbe olukları; Kâbe kapısı, Ravza-i Mutahhara ve minber örtüleri; Kabr-i Nebevî ile Hazret-i Ebu Bekr, Ömer ve Fâtıma’ya ait kabir örtüleri; Hazret-i Fâtıma’ya nisbet edilen seccade ve duvak; Vey?sel Karanî’nin külâhı ve İmâm-ı Azam’ın cübbesiyle başka birçok eşya. 

Günümüzde bu eşyanın ekseriyeti (takriben 600 parça) Topkapı Sarayı’nın Mukaddes Emanetler Dairesi‘nde, bir kısmı da hazine, silah, kumaş ve kütüphane kısımlarında teşhir edilmektedir. Önceleri Hazine-i Hümâyun‘da muhafaza olunur; hizmetine Enderun Mektebi’nin bu işle vazifeli hususi talebe ve ağaları tarafından bakılırdı. Sultan II. Mahmud bunları Has Oda‘ya nakletti. Padişahın da içlerinde bulunduğu kırk hasodalı bunların temizlenmesi, muhafazası ve burada buhur yakmakla vazifeliydi. Mukaddes Emanetler bombalanma korkusundan I. Cihan Harbi’nde Konya‘ya, II. Cihan Harbi’nde ise Niğde‘ye götürüldü. 

Tahta çıkan padişaha biat, irsâl-i lihye denilen yeni padişahın sakal bırakma merasimi ve duası, padişah kızlarının nikâhı bu daire önünde yapılır; sefere buradan çıkılır; ölen padişah ve şehzâdelerin cenazeleri burada yıkanıp, pencere önünde tevessül ve dua edilirdi. Süpürüldüğünde çıkan tozlar hususî kuyuda saklanırdı. Hırka-ı Saadet dairesi anahtarı padişahta durur; Kadir Geceleri merasimle ziyaret olunurdu. Burada Yavuz Sultan Selim’den beri kırk hafız devamlı Kur’an-ı kerim okurdu. Cumhuriyet devrinde ara verilen bu gelenek sonraları tekrar canlandırılmıştır.

İstanbul’u süsleyen Mukaddes Emanetler

Share on googleShare on lMore Sharing Servic

Topkapı Sarayı, sadece asırlarca bir cihan imparatorluğunun idare edildiği yer değil. Bâbüssaade denilen kapıdan girilen üçüncü avlusunun bir köşesinde, dünya Müslümanları için çok kıymet arzeden bazı emanetleri misafir ediyor. Emânât-ı Mukaddese (Mukaddes Emanetler) denilen ve peygamberlerle din büyüklerine ve mukaddes yerlere ait bu hatıralar saraya ayrı bir kıymet veriyor. 

 
Nasıl toplandılar? 
Mukaddes Emanetler’in İstanbul’a gelişi çeşitli vesilelerle olmuştur. İstanbul’u kuran Bizans İmparatoru Constantinos’un annesi 330’da ölen İmparatoriçe Helena, İsâ aleyhisselâma iman etmişti. Çok dindar bir kadın olan imparatoriçe, ziyaret maksadıyla Kudüs’e gittiğinde, Hazret-i İsâ ve müminlerine ait eşyayı İstanbul’a getirdi. Rivayete göre Çemberlitaş’ın altında bunlar için hususî bir mekân yaptırdı. Bunların bir kısmının uydurma olduğu açıkça söylenmekle beraber, hepsi için aynı şey kati şekilde iddia edilemez. Hazret-i Yahya‘nın kol ve kafatasına ait kemik parçalarının bu vesileyle geldiği rivayet olunur. Yahuda Kralı Herodes’in şehit ettiği Hazret-i Yahya’nın parçalanmış vücudu sevenleri tarafından saklandı. Başı Şam’da Emevî Câmii’ndedir. 
Mukaddes Emânetler’in mühim bir kısmı Yavuz Sultan Selim‘in Mısır seferinden sonrasına tarihlenir. O zaman Kahire’de sembolik bir Abbasî halifesi vardı. Halifelik tabiatıyla Osmanlılara geçince, halife ve sultanın nezdinde bulunan bazı mukaddes emânetler de Osmanlılara intikal etti. Bu arada Mekke Şerifi Ebu Nümeyy Berekât, Kâbe-i Muazzama’nın anahtarıyla beraber kendisinde bulunan bazı mukaddes eşyayı da Sultan Selim’e gönderdi. Sonraki padişahlar zamanında da saraya gelen hatıralar vardır. 
Daha sonra çeşitli yerlerde rastlanan bu gibi hatıralar devlet büyükleri tarafından satın alınmak veya sahipleri tarafından hediye edilmek suretiyle saraya geldi. Nihayet Osmanlı ordusunun bozulmasından sonra Medine Muhafızı Fahreddin Paşa, İngilizlerin eline geçmemesi için ötekiler kadar ehemmiyeti olmayan bazı mukaddes eşyaları 1918’de Hicaz’dan gelen son trenle İstanbul’a gönderdi. 


 
İbadet değil, bereket 
Hazret-i Peygamber’in eşyası, hatta kestiği tırnak ve saçlar, arkadaşları tarafından teberrük edilmek üzere toplanırdı. Nitekim Hazret-i Peygamber’in sakalından Amr bin Âs‘ın nezdinde saklanan birkaç taneyi vefatında gözlerinin üzerine konmasını vasiyet etmişti. Kur’an-ı kerimde, Hazret-i Yakub’un görmeyen gözlerinin, Hazret-i Yusuf’un gömleği sürülerek açılması hâdisesine kıyasen, Müslümanlar Hazret-i Peygamber’in eşyasına şifa ve sair maksatlarla müracaat etmiştir. Hastalananlar, Hazret-i Ayşe’deki gömleği öper; Ümmü selemedeki bir tutam saçın konduğu suyu içerdi. Hâlid bin Velid, bütün muvaffakiyetlerinin başında taşıdığı bir sakal-ı şerîf sâyesinde olduğunu söylemiştir. 
Her asırdaki Müslümanlar, bu eşyayı ibâdet edilecek değil, teberrük olunacak, yani bereketlenecek ve peygamberi hatırlatacak vesileler olarak görmüştür. Bu sayede Hazret-i Peygamber’e ait eşya titizlikle saklanarak sonraki nesillere intikal etmiştir. Bunlardan bilhassa hırka, minber, sancak gibileri halifelik alâmeti olarak görülmüştür. Ekserisi de Emevî halifeleri tarafından büyük gayretle toplanmıştır. Hırka-ı Saadet‘e Hazret-i Muaviye 20 bin dirhem ödemişti. Ömer bin Abdilaziz, nezdindeki eşyayı, halka ziyaret ettirirdi. Bu eşya, Emevîleri deviren Abbasîlerin eline geçmiştir. 
Moğolların 1258’de Bağdad’ı işgalinden kurtulan aile mensupları, bu eşyayı Kahire’ye götürdü. Memlûk Sultanı Kansu Gavri‘nin, Osmanlılara yenilmesi hâlinde gemilere yüklenip Fas’a kaçırılmak üzere İskenderiye Kalesi’nde sakladığı hazinenin içinde bu eşya da vardı. Sultan Selim, bunları ziyaret edip Şefaat Ya Resulallah diyerek yüzüne gözüne sürdü; tekrar mühürletti; üzerine Hâzâ Muhallefâtü Resulillah (Bunlar Resulullah’ın bıraktıklarıdır) yazılarak gemiyle İstanbul’a gönderildi. 
Bu emânetler içinde neler olduğunu da inşallah başka bir yazıda ele alırız... 

Hiç yorum yok: