2 Aralık 2012 Pazar

Buğday ve tavuk - Ergün Diler

Bugün yerimiz dar. Bu nedenle kısa ve hızlı gitmek zorundayım...
Bilindik bir hikaye ile başlayalım...
2. Dünya Savaşı'nda İngiltere Başbakanı Churchill,Türkiye'nin Almanya'ya karşı savaşa girmesi için elinden geleni yaptı. Hatta Türkiye'ye gelip İsmet Paşa'yla Adana'da görüştü. Ancak ne yaptıysa ikna edemedi.
Gerisin geriye döndü. Çok sinirliydi. Türkiye'nin savaşa girmesi bütün dengeleri değiştirecekti. Ama Churchillbu. Pes etmeyi kendine yediremiyordu. Geri adım atmayı da düşünmüyordu. Sonuçta KURT bir politikacıydı.
İngiltere güçlü ama zaten Almanya ile savaş halindeydi. Bir başka savaşı göze alamadığından Türkiye'yi tatlı bir tehditle yola getirmeyi denedi.
Günlerce "Ne yapsam İsmet Paşa dediğime gelir" diye düşündü. Bir sabah sigarasını tüttürürken "Tamam"diyerek masasına döndü. Yüksek sesle yaverine seslendi. "Derhal bir çuval buğday getirip odamın kapısının önüne koy" emrini verdi. Ne yapacağını şaşıran yaver, buğdayı getirtti!
Ne olacağını çok merak ediyordu. Beklemeye koyuldu. Odasından çıkan İngiliz Başbakan elinde tuttuğu zarfı çuvalın içine bıraktı. Elleriyle ağzını bağladı. Yaverine "Bu çuvalı bizzat sen al, İsmet Paşa'ya götür. Mektuba cevap almadan da dönme" dedi...
Askeri uçak bir çuval buğday ve mektupla havalandı. Birkaç saat sonra Ankara'da görülmemiş bir olay yaşanıyordu. İngiliz yaver bir çuval buğdayla İsmet Paşa'nın huzuruna çıkıyordu. İsmet Paşa da ne geldiğini merak etmiyor değildi.
Misafirini kabul eden Paşa önüne getirilen çuvalı açtı. Üzerinde bir mektup olduğunu görünce şaşırdı.
Mektupta, "Biz İngilizler, bu çuvaldaki buğdaylar kadar kalabalığız. Almanya'yla ilişkilerinizi derhal kesin. Yoksa sonuçlara katlanmak zorunda kalırsınız" yazıyordu!Diplomasi kurallarının dışına çıkıldığını fark eden PAŞA sinirlendiğini belli etmiyordu. Ama gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Yaveri yan taraftaki geniş bekleme salonuna alan Paşa, yardımcısına "Derhal bana bir tavuk bulup gelin" emri verdi.
Paşa tavuğu beklerken cevaben yazdığı mektubu zarfa koydu. Dakikalar sonra Ankara'daki "tavuk trafiği" sona ermiş, beklenen misafir gelmişti!
Gülümseyen Paşa elindeki zarfı önündeki çuvala bıraktıktan sonra tavuğu da koyup çuvalı çok sıkı olmayan bir şekilde bağladı! Yaveri çağırtıp "Cevabım içinde. Alın bunu Churchill'e götürün" dedi...
Yaver "gıdak, gıdak" sesleri arasında Londra'nın yolunu tuttu. Buğday diplomasisi sürüyordu.
Uçak iniş yaptıktan sonra da "gıdak gıdak" sesleri kesilmiyordu! Yaver hemen Churchill'in yanına gitti. Sürüklediği çuvalı Başbakan'ın önüne bırakıp çekildi. Keyiflenen Churchill çuvalı çözdü. İçeride bir mektup, kocaman bir tavuk ve birkaç avuç buğday vardı. Etrafına bakıp mektubu açtı, okudu: Bir tavukla bile baş edemeyen İngilizler'den neden korkalım!Dediğim gibi bu bir hikaye! Yaşanıp yaşanmadığı belli değil. Ancak II. Dünya Savaşı'na katılmasak da daha sonraAMERİKA'nın gelip ülkemize girdiği bir vaka!
Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği savaştan sadece bir kesim zarar görmüyordu! Sporculardan, bankacılara, siyasilerden askerlere kadar her kesimden insan fatura öderken MAĞLUP ALMANYA'nın istihbaratçılarına bir şey olmuyordu!
Çünkü istihbarat dehası GEHLEN aldığı bütün gizli bilgilerle birlikte CIA'nın beyni oluyordu! En büyük kozu da bölgeye ait KODLARDI! Bu kodların başında da TÜRKİYE geliyordu.
CIA Türkiye'ye çökerken, daha doğrusu GEHLEN gelirken, işe ordudan başlıyordu. Birçok Türk subay, Almanya üzerinden ABD'ye bağlanıyordu! NATO'nun gelişinden sonra işler iyice değişmişti. ABD'nin onayı olmadan bir subayın yükselemeyeceği biliniyordu! Hatta Washington'un izni olmadan Genelkurmay Başkanı olunamayacağını bile iddia edenler çıkıyordu! Savaşa girmeyen Türkiye, hem o dönemki MİT'i, hem de ordusunu kaybediyordu!
İngilizler, Abdülaziz suikastından beri burada oldukları için daha eskiydi! Türkiye'de kendisine bağlı işadamlarını ve bürokrasiyi kullanarak ABD'ye kafa tutuyordu. ABD egemenliğine itiraz eden bazı subaylar da Madanoğlu gibi darbeye kalkışıyordu!
Bütün bu itiş-kakışta sıra bir türlü TÜRK ASKERİNE gelemiyordu. Dışarıda ülkenin menfaatlerini kovalayan her siyasetçinin önüne üst rütbeli komutanların açık kimliği ve ait oldukları TARAFLA ilgili ayrıntılı bilgiler konuluyordu! Yani "Arkanızda askeriniz yok! Bir sonuç alamazsınız" deniliyordu!
Çok iyi niyetli askerlerimiz olsa da SİSTEM değişmiyordu. Bizler bilmesek de içeride bir "paslanma" yaşanıyordu!
Bu nedenle Necip Torumtay, Özal'a "Musul-
Kerkük bizim işimiz değil. Orada savaşacak durumumuz yok" 
diyerek istifa ediyordu!
Kim bilir belki Işık Koşaner Paşa da aynı gerekçeyle yerini Özel Paşa'ya bırakıyordu!
Asker, içeriye bakmaktan KURMAY ZEKASINI DIŞARIYA çevirmeye fırsat bulamıyordu! Bunun için de tehlikeleri göremiyordu!
Artık Türkiye çuvalla gelinecek bir ülke değil.
60 yıllık akıl tutulması bitti.
Ya ÖRS olmaya devam edip küçülecektik ya da ÇEKİÇ olup büyüyecektik...
Ankara, işlerinin başında olan BİR NUMARAYA RAĞMEN tercihini yaptı!
Çekiç ona gelir mi bilmem!
Ama birilerinin örs olacağı kesin!

Hiç yorum yok: