16 Kasım 2012 Cuma

Nijerya'da Dinler Arası Yangın Ahmet Varol


Nijerya 140 milyon nüfûsuyla Afrika'nın en kalabalık ve petrol zengini ülkesi. Ama halkının ekonomik durumu yine iyi değil ve büyük çoğunluğu uluslararası standartların altında bir gelirle yaşıyor.

Bu ülkenin başını ağrıtan en önemli sorunlardan biri ise her yıl çeşitli hadiselere yol açan din temelli uzlaşmazlık ve kavgalar. Sorunun temeline indiğinizde de misyonerliğin sinsi oyunları karşınıza çıkacaktır.

Misyonerlik Afrika'ya sadece farklı inançların ve dinlerin mensuplarını hıristiyanlığa çekmek amacıyla değil aynı zamanda dinî kimliği bu kıtadaki ülkelerin ekonomilerine ve siyasetlerine hükmetmede kullanmak amacıyla çalışmıştır ve çalışıyor.

Siyasi mekanizmaları ele geçirme çabalarında başarılı olabilmek için yerine göre toplumsal gerçekleri çarpıtmak ve kendine gerekçe oluşturacak iddiaları kabul ettirmek için çalışıyor. Yani hıristiyanlaştırmayı bir amaç haline getirse de amacına ulaşmadaki başarısını dikkate almadan kendine dayanak oluşturmaya çalışıyor. Bu konuda en çok ihtiyaç duyduğu şey de nüfus oranları. Çünkü nüfus oranları Afrika ülkelerinin siyasetlerini belirleyen veya oradaki siyasi mekanizmaya hükmetmede işe yarayan en önemli dayanaklardan biri. Ondan dolayı Afrika ülkelerinin birçoğunda Müslümanların nüfusları gerçek oranlarından çok daha düşük gösterilir. 

Örneğin Angola'da Müslümanların oranı % 15 iken misyoner teşkilatları % 3 olarak gösterir ve bu oranı siyasi organlara da kabul ettirmek için adeta demografi savaşı vermişlerdir. Gana'da Müslümanlar ülke nüfusunun üçte birini oluştururken misyoner teşkilatları çok daha düşük gösterir. Kenya Müslümanları da ülke nüfusunun üçte birini oluşturur ama misyoner teşkilatlarının verdiği bilgileri esas alan Batı kaynaklarında çok daha düşük gösterilir. Örnekleri çoğaltabiliriz. Yani nüfuz elde etmek için nüfûs oranlarını kendi belirledikleri gibi kabul ettirmeye çalışırlar. Çünkü siyasi otoriteyi demokrasiden ziyade demografi belirliyor. Onda da reel oranlar değil kabul edilmiş oranlar esas alınıyor.

Nijerya'da da nüfuzu ele geçirmek amacıyla yıllarca Müslümanların oranını % 50 civarında göstermeye hatta daha da altına düşürmeye çalıştılar. Bu yolla devletin bürokratik kadrolarının, özellikle de eğitim ve emniyet teşkilatlarının hıristiyanlaştırılanlara verilmesi için uğraştılar. Bu konudaki başarılarını aynı zamanda hıristiyanlaştırma faaliyetinin de bir malzemesi olarak kullanıyorlardı. Çünkü kamuoyunda, hıristiyanlığın devletten kadro kapmanın bir torpil aracı olduğu kanaatinin yaygınlaşmasını sağlıyorlardı. Yani yumurtadan tavuk tavuktan yumurta çıkarıyorlardı. 

Hatta işi o dereceye getirdiler ki bir dönem ülke yönetimini Müslümanların ülke nüfusu içinde salt çoğunluğu oluşturmadığı gerekçesiyle İslâm Konferansı Örgütü'nden ayrılma girişiminde bulunmaya bile zorladılar.

Misyonerlerin nüfus oranlarıyla ilgili gerçekleri çarpıtarak devlet kurumlarını örümcek ağı gibi sarmaları üzerine Müslümanlar mücadele başlattı ve devletin gerçek nüfus oranlarını tespit etmesini istediler. Bu mücadele sonuç verdi ve devlet nispeten dürüst bir sayımla gerçek rakamları ortaya çıkarmak zorunda kaldı. Bu da Müslümanların oranlarının % 68 olduğunu gözler önüne serdi. Müslümanlar aynı zamanda yoğun oldukları bölgelerde şer'î kanunların uygulanmasını istiyorlardı ve bunu da kabul ettirmeyi başardılar.

Bunun üzerine beklenmedik bir şekilde kilise - cami kavgası başlatıldı. Bir yanda kiliselere baskın düzenlenip yangın çıkarılır; öbür yanda camiler yakılır oldu. Son dönemde bu tür saldırı ve yangın çıkarmalarda artış oldu. Ona paralel olarak yeniden Boko Haram hareketliliği göze çarpıyor.

Oysa Müslümanların mücadeleleri kiliseye değil misyonerlerin oyunlarına karşı ve gasp edilen haklarının alınması içindi. Mabetlere yönelik saldırıyı ise İslâm kesin bir şekilde reddeder ve söz konusu baskınlar da Müslümanların davalarına yarar değil tümüyle zarar getirir. Bu olaylar Müslümanların imajlarını yıpratma, hıristiyan kitleyi aleyhlerine tahrik edip aralarındaki şiddetin alevlenmesini sağlama, güvenlik organlarının İslâmî sivil kuruluşları hedef alan resmi şiddetlerinin ateşini yükseltme amaçlıdır. Boko Haram hikâyesi ise fitnenin tutması için kullanılan macun.

Hiç yorum yok: