Ergenekon davasındaki ‘Deniz’ kod adlı gizli tanıklığını açık eden Şemdin Sakık’ın söyledikleri bazılarını rahatsız etti. Oysa bu, daha önce kendisiyle işbirliği yapan TSK içindeki bazı odaklarla yüzleşmesiydi. Yargılananlar ile tanık, vaktiyle TSK içindeki bir klik için çalışmıştı.
1998’de yakalanıp Türkiye’ye getirilen ‘Parmaksız Zeki’ kod adlı eski PKK yöneticisi Şemdin Sakık, yine gündemde. Sakık, Ergenekon davasında ‘Deniz’ kod adıyla gizli tanıklık yaparken, geçen hafta sürpriz bir kararla ismini açıkladı. Bazı kişilerin PKK bağlantısı olduğuna dair verdiği öne sürülen ifade ile ‘andıç’ olayına adı karışan Sakık, o isimleri söylemediğini, kendisini sorgulayanlarca bilgisi dışında eklendiğini açıklamıştı. Doğru olan buydu.
Sakık, Ergenkon davasında açık tanık olarak ifade verince ortalık karıştı. Kimileri ‘Teröristten tanık olmaz’ diye itiraz ederken, bazıları ‘PKK Ergenekon ilişkisine dair ancak eski bir terörist tanıklık edebilir’ dedi. ‘Sanık TSK, tanık PKK’ şeklinde başlıklarla Sakık’ın tanıklığı orduya karşı operasyonmuş gibi gösterilmek istendi. En ilginç çıkış emekli Orgeneral Tuncer Kılınç’tan geldi: “Sakık dürüst adımdır. Ne biliyorsa bütün çıplaklığıyla söyleyecektir.” Silivri’de tutuklu bulunan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ise Sakık’a tepkisini ifade ederken, “Silivri’de TSK ile PKK karşı karşıya bırakıldı.” dedi. Başbuğ’a cevap gazeteci Fatih Altaylı’dan geldi. Altaylı, Haber Türk’teki yazısında şu soruyu sordu: “PKK’lı tanıkla bizi mahkûm etmek istiyorsunuz, diyen paşanın bir dönem başında olduğu kurum aynı PKK’lının ifadesine dayanarak, hatta ona bile dayanmayarak, o PKK’lının adını kullanarak insanları itibarsızlaştırmaya ve toplum gözünde mahkûm etmeye çalışmadı mı?”
Peki, Şemdin Sakık gizli tanıklığını neden açık etti ve söyledikleri ne anlama geliyor? Sakık, Ergenekon davasındaki 1. iddianamenin gizli tanığı. Bu iddianame daha çok Ergenekon yapılanması ve terör örgütleriyle ilişkisi üzerine kurgulanmıştı. 2008’de Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde yatan Sakık, ifadesi alınıyor ve güvenlik gerekçesiyle gizli tanık yapılıyor. Sakık bunu kabul ediyor. Ancak ‘Deniz’ kod adını kullanan tanığın ifadeleri kendisini ele veriyordu. 90’lardaki karanlık olayları araştıran herkes onun Şemdin Sakık olduğunu tahmin ediyordu.
Öyle ya, ‘33 er olayını’ en ince ayrıntısına kadar başka kim bilebilirdi? Zaten açık tanık olarak ifade veren Sakık üç ana konu üzerinde duruyor: Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek’in PKK ile ilişkisi ve Bahtiyar Aydın cinayeti. Söylediği diğer noktalar da elbette ihmal edilecek şeyler değil; fakat Sakık daha çok bu üç konuyu işliyor. Bunlar da zaten gördükleri, yani tanık olduğu olaylar. Sakık, PKK içinde dönemin en önemli adamlarından biriydi ve söyledikleri yabana atılacak türden değil. Aslında anlattıkları yeni de değil. Aynı şeyleri yazdığı kitap ve mektuplarda dile getirmiş, kamuoyuna defalarca yansıtmıştı. Bazılarına göre sıkıntı oluşturan taraf, Sakık’ın tanık olduğu olayları mahkemede açıktan anlatmaya başlaması. Kısa süre önce Sakık’ın yazdığı “İmralı’da bir Tiran” isimli kitap ulusalcı kimliği ile ön plana çıkan Togan yayınlarından çıkmıştı. Orada örgüt içindeki hayatını anlatırken bu konulara değiniyordu. Sakık kitap yayımlandığında şimdi itiraz eden çevrelerce ‘kahraman’ ilan edilmişti. Mahkemede tanık olunca aynı çevrelerce ‘hain’ listesine yazıldı. Aynı Sakık’ın birçok açıklaması ve ifşaatı şimdi karşı çıkan medya organlarında yer almıştı. Peki, söylediği her şey doğru mu? Aslında o, gördüklerini kendi penceresinden anlatıyor. Kısmen yalan ve yanlışları var. “İnsan olarak bir dahlim yok.” diyerek ‘33 er olayı’nda bir nevi kullanıldığını ima ediyor.
Sakık, talimat üzerine PKK-Ergenekon ortaklığında gerçekleştirilen ‘33 er olayında’ emirleri yerine getiren kişiydi. Ama bu olayda bazı askerlerin neler yaptığını kimse gündeme getirmiyor. Örneğin Öcalan ile görüşüp eylem kararı alan üst düzey komutanın kimliği henüz açıklanmış değil. Veya Sakık’ın “Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması için yardım eden, bilgi veren benim.” dediğine bakılmıyor. Zira Öcalan’ın Suriye’den çıkışında bütün bilgileri Sakık’ın verdiği bir gerçek.
Şemdin Sakık tabir yerindeyse ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildi. Örgüt tarafından ‘ajan’, devlet tarafından ‘terörist’, eski işbirlikçileri tarafından ise ‘hain’ ilan edilen Sakık’ı kardeşi BDP Milletvekili Sırrı Sakık bile dinlemiyor. Oysa Sırrı Sakık bugünkü konumunu bir anlamda ağabeyine borçlu.
Şemdin Sakık’ı 1998’de Yeşil’in başını çektiği bir ekip Kuzey Irak’tan alıp getirdi. Bu bir yakalama veya operasyon değil ‘paketleme’ olayıydı. 15 Mart 1998’de KDP Peşmergelerine sığınan Sakık, KDP ve Amerika işbirliği ile 13 Nisan’da Türkiye’ye teslim edilmişti. Faili meçhul davası tutuklusu Albay Cemal Temizöz ve JİTEM’ci subay ve astsubaylar tarafından Silopi’de sorgulanırken ekipte Yeşil de vardı. Daha sonra Diyarbakır’a getirilen Sakık burada aylarca sorguladı. JİTEM mensupları ve MİT bölge başkanının katıldığı sorgulara emniyetten kimsenin dâhil edilmemesi manidardı.
Ancak Pişmanlık Yasası’ndan faydalanmak isteyen Sakık artık devlete hizmet etmek istediğini söyledi. Ardından Sakık kullanıldı; ama Pişmanlık Yasası’ndan faydalandırılmadı. Müebbet hapis cezası aldı. Şimdi konuşarak bir anlamda kendisini kullananlardan intikam alıyor, tabii ölümü göze alarak. Sakık, Ergenekoncular tarafından hep kullanıldı ve bu onu bir yerde ‘Ergenekoncuların adamı’ yaptı. Örgütle ilgili bütün bilgileri Ergenekoncu ekibe anlatıyordu. Zaman zaman cezaevinden alınıp yer tespitine götürülüyordu. Bir keresinde yer tespiti için Amanoslara götürüldü ve burada gösterdiği noktalarda, telsizler, bombalar, biksiler, önemli miktarda patlayıcı ve mühimmat bulundu. Bir iddiaya göre Sakık bazı kozmik operasyonlarda da devlet elemanı gibi kullanıldı. Mesela mahkemede anlattığı “Akın Birdal suikastını üstlenmemi istediler, bunu Yaşar Büyükanıt (eski genelkurmay başkanı) biliyor.” cümlesi üzerinde durulmayı hak ediyor. Zira, Sakık’ın anlattığı olaylar, Büyükanıt’ın Diyarbakır’da olduğu döneme denk geliyor.
Diğer yandan terörle mücadele eden Emniyet birimlerinin Sakık ile resmî yoldan yüzleşmesi ancak Ergenekon davası ile başlayabildi. Oysa daha önce Emniyet’in talepleri olmuş ve hep geri çevrilmişti. 2008’de savcı talimatıyla ifadesi alınan Sakık’ın ‘Deniz’ olarak karşımıza çıkmasının herkesi şaşırtması bundan. Bu zamana kadar söylediklerinin üstü hep örtülüyordu ya da sadece Ergenekon kanadı onunla görüşüyor ve istedikleri bilgileri kamuoyuna yansıtıyorlardı.
Zaman zaman medya organlarına mektup yazan Şemdin Sakık, artık PKK’nın Kürtlere hizmet etmediğini ve gençlerin dağa çıkmamaları gerektiğini ifade etti. Gerekirse devlete yardım edeceğini anlatan Sakık aslında söylediklerini yapan biri. Her ne kadar çıkarcı bir yaklaşımı varsa da Sakık vaktinde birçok olayda kullanıldı. Ergenekon davasında yargılanan çoğu JİTEM mensubu ve Özel Harekatçı tarafından operasyonlara götürüldü. Sakık, yakalanmadan önce de derin devlet ile PKK arasındaki önemli bağdı. Bu görevi kendisine bizzat Öcalan vermişti. Sakık’ın cezaevine girdikten sonra Hakkâri, Şırnak ve Van’a operasyonlara götürüldüğü biliniyor. TSK içindeki bir klik ile MİT içindeki Ergenekon kanadı Sakık’ı hiç boş bırakmadı. Sürekli markajda kalan Sakık bu ekiplerce ziyaret edildi. Açık tanık olarak konuşurken ‘can güvenliği riskine rağmen konuşuyorum’ demesi de bu yüzden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder