16 Kasım 2012 Cuma

Arap–Osmanlı ihtilâfı, İsrail'e zemin hazırladı

Hicaz bölgesinin de dahil olduğu koca Arap Yarımadası, 1517'den tâ 1916'ya kadar Osmanlı hakimiyeti altında bulundu.

Birinci Dünya Savaşının (1914–18) ortalarından itibaren ise, bu bölge kademeli şekilde Osmanlı'nın idaresinden çıkmaya başladı.


İlk büyük kopuş hadisesi, 27 Haziran 1916'da yaşandı. İngilizlerin desteğini de arkasına alan Mekke Şerifi Hüseyin (Paşa), kendini Hicaz bölgesinin kralı olarak ilân etti. (İngilizler de bir yıl sonra Filistin'i işgal etti. Böylelikle, bölgeye Yahudi akını hız kazanmış oldu.)

Hicaz bölgesi, Arap Yarımadasının özellikle Kızıldeniz'in sâhil şeridini ve bu uzun–geniş hat üzerinde bulunan Mekke, Medine, Cidde, Tebuk gibi önemli şehirlerin de dahil olduğu en verimli coğrafyayı içine alır.

Osmanlı askerî mukavemetinin kırılamadığı Medine şehri ise, bir istisna olarak, tâ savaşın sonuna kadar da Osmanlı'ya bağlı kalmıştır. Bu meyanda, "Medine müdafiî" Fahreddin Paşa ve askerlerinin göstermiş olduğu olağanüstü mukavemetini de hayırla yâd etmek lâzım.
* * *
Arapların Türklere düşman edilmesinde ve Arabistan'ın Osmanlı hakimiyetinden çıkmasında en etkili rol oynayanların başında, hiç şüphesiz meşhûr İngiliz casusu Yarbay Lewrance (1888–1935) gelir.

"Arap Lewrance" diye de nâm salan bu müthiş casus, Arap kabilelerini Osmanlı'ya karşı harekete geçirmek için uzun yıllar çaba göstermiş ve Osmanlı'nın en sıkıntılı olduğu bir dönemde bu maksadına vasıl olmuştur.

Aslında Lewrance'den önce de pekçok İngiliz casusu bölgeye gelmiş ve Osmanlı öncülüğünde tesis edilmiş olan İslâm Birliğini parçalamak için vargüçleriyle çalışmışlardır.

Bu casuslardan biri de İngiliz Sömürgeler Bakanlığına bağlı olarak çalışan Mr. Hamper'dir. Hamper, daha sonra kaleme aldığı hatıralarında, Vahhabî hareketini nasıl desteklediklerini ve İslâmı içerden çökermek için ne tür çabalar sarf ettiklerini açık bir dille anlatıyor.
* * *
Arapların Osmanlı'dan soğumalarının önemli bir sebebi de, İttihat–Terakki hükümetlerinin Turancı, ırkçı ve baskıcı politikalarıydı.

Bölgede uzun yıllar görev yapan İttihatçı elebaşılarından Cemal Paşa, Arap kabile reislerinden ve ileri gelenlerinden binlerce kişiyi idamla yargılatıp katlettirmesi, iki kardeş unsur arasında onulmaz yaralar açtırdı.

Hazırda bekleyen İngilizler, elbirliğiyle Türklerden uzaklaştırılan Arapları yanlarına çekmek için, gerekli her türlü tedbiri almışlardı.
* * *
Birinci Dünya Savaşının ikinci senesinde Hicaz'da krallığını ilân eden Mekke Şerifi Hüseyin, adım adım bütün Arabistan'ı da içine alacak çok daha büyük bir devletin başına geçmeyi tasarlıyordu.

Bu maksadına nail olmak için de, en büyük desteği yine İngiliz kuvvetlerinden alıyordu.
Osmanlı eseri olan Hicaz Demiryolu'nun büyük bir bölümünü de tahrip eden Hüseyin bin Ali, 1924'ten itibaren bu kez Arapların Vahhabî kesimi olan Suudîlerle karşı karşıya geldi. Aralarında çetin bir iktidar mücadelesi başgösterdi.

Kral Hüseyin'in yerine geçen oğlu da Vahhabilerin baskısına ancak bir–iki yıl dayanabildikten sonra çekilmek zorunda kaldı.

Neticede, Hicaz bölgesinin de dahil olduğu daha geniş bir coğrafya, bugün de yönetimde olan Vahhabî Suudîlerin eline geçti.

Abdülaziz bin Suud, 8 Ocak 1926'da bağımsız Hicaz devletinin başına kral olarak geçtiğini ilân etti.

1932'de ise, aynı hanedan, hakimiyet sahasını daha da genişleterek bugünkü Suudi Arabistan Devletinin başına geçti.

Gariptir ki, 23 Eylül 1932'de resmî kuruluşu ilân edilen Suudi Arabistan Devletini ilk tanıyan devlet de Türkiye Cumhuriyeti oldu.

Arapların kademeli şekilde Türklerden ve Türkiye'den kopuş devrelerinde, yanıbaşlarında daima İngilizleri görmüşlerdir.

Yine gariptir ki, herbir kopmanın ardından, Filistin toprakları adım adım Yahudilere peşkeş edilmiş ve insanlık tarihinin en zalim, en kan dökücü devleti olan İsrail'in doğuşuna zemin ve imkân hazırlanmıştır.

Kral Şerif Hüseyin kimdir? (1852–1931)
İngilizlerin önce Osmanlı aleyhinde kullanıp sonra da Suudilere ezdirdiği Mekke Şerifi Hüseyin bin Ali, 1852''de İstanbul'da doğdu.


1908'de İkinci Meşrûtiyetin ilânından sonra Hicaz valisi ve Mekke Şerifi olarak Arabistan'a gönderildi.

Ancak, o İngilizlere güvenerek farklı bir kulvarda hareket etmeyi yeğledi.
Hicaz kralı olmak için, oğlunu Mısır'daki işgalci İngiliz yöneticilerin yanına göndererek onlardan destek istedi.

Sağlanan bu destek sayesinde, Hicaz Kralı oldu. (1919–24)
3 Mart 1924'te Türkiye Millet Meclisi tarafından Halifelik kaldırılınca, Kral Hüseyin de Halife olduğunu ilân etti.

Ne var ki, tam da bu dönemeçte İngilizleri karşısında buldu. Bu kez ona karşı Suudileri tutan İngilizler, Kral Hüseyin'i yakalatıp hakimiyetleri altında bulunan Kıbrıs Adasına hapsetti.

Yerine geçen oğlu Ali bin Hüseyin de iktidarda tutunamadı ve bölgenin hakimiyeti 1926'da yine İngiliz destekli Vahhabî Suud ailesinin eline geçti.

Şerif Hüseyin, âhir ömrünü Ürdün'de geçirdi. 1931'de burada vefat etti.

Hiç yorum yok: