26 Ekim 2012 Cuma

Reagan, İbn Haldun’u neden severdi? - Mustafa Armağan

Reagan, 20 Ocak 1981’de Beyaz Saray’daki koltuğuna oturduğunda 1970’lerin güneşli günleri çoktan geride kalmış, Amerika’da en üst ile en alt gelir dilimleri arasındaki fark büyümüş ve ekonomideki durgunluk had safhaya varmıştı.


Stagflasyon, işsizlik, enflasyon ve savunma konusundaki güvensizlik (özellikle Sovyetler Birliği karşısında); Reagan’ın önünde bulduğu dağlaşmış sorunlar bunlardı. Tam kollarını sıvayıp yeni bir “Amerikan devrimi”ne girişeceği sırada, Beyaz Saray’daki henüz 69 gününde suikasta uğramış ve vurulmuştu. Yaralı haliyle dahi -aktörlüğünün de desteğiyle- soğukkanlılığını yitirmemesi, Tanrı’ya şükretmesi ve çevresine verdiği zekice direktifler, Amerikan kamuoyunda onun lehine bir sempati dalgasının kabarmasına yol açacaktı.

Reagan “önce ekonomi” dedi. Biriken sorunları aşmak için aldığı tedbirlerden ikisi, özellikle dikkat çekiyordu: Devlet harcamalarını kısmak ve vergileri düşürmek. Vergileri düşürmek... Asıl şaşırtıcı olan, “Reaganomics”in bu şaşırtıcı silahının ilhamını, beklenebileceği gibi Keynes’ten veya neo-liberal iktisatçılardan değil, Müslüman bir düşünürden, İbn Haldun’dan alıyor olmasıydı. Modern çağa ayak uyduramadı diye ıskartaya çıkarttığımız İslam düşüncesinin güçlü ışıklarından birisi, sessiz sedasız Amerikan ekonomisine nefes aldıran projenin perde arkasındaki kahraman oluyordu.
İbn Haldun, babası ve evladı olmayan eseri “Mukaddime”yi ilk defa 1347 yılında kaleme almış, 1406’daki ölümüne kadar da üzerindeki çalışmalarına devam etmiştir. “Mukaddime”, bir tür ansiklopedi. Tarih felsefesinden sihir ve simyaya, toplumsal değişimden ekonomiye, şehircilikten rüyaya kadar pek çok ilim ve disipline ait alanda at oynatan bu şaheser, cevherini asırların uğultusuna emanet etmiş. Onu en iyi anlayan beyinlerimizden biri, “Bu Ülke”nin aydını Cemil Meriç, “Mukaddime” için “bulutları dağıtan bir rüzgâr” nitelemesini yapar. İbn Haldun da bulutları dağıtmak için göklere yükselmiş bir kartaldır ona göre. Ne acıdır ki, bu “kartal” ve asırları delen keskin gagasından üflediği diriltici “rüzgâr”, bizim yanık başaklarımızı değil, Batı’nın aç buğdaylarını yalamıştır daha çok.

Geleneğimiz ile bağımız kopmamalı

İbn Rüşd’ü böyle yapa yapa Batı’ya terk etmedik mi zaten? Bugün, St. Thomas’tan beri üzerinde yapılan çalışmalarla İbn Rüşd, artık Batı felsefesinin temellerini atan, İslam’dan çok Latin dünyasına ait “Batılı” bir figür haline gelmek üzere. Elimizi çabuk tutmazsak, korkarım İbn Haldun da aynı akıbete uğrayacak. Baksanıza, kime sorsanız “sosyolojinin babası” diyor İbn Haldun için. Yani Montesquieu’nün, Vico’nun, Marks’ın öncüsü. Bence bu düşüncelere hak ettiği yıldırımı Ümit Hassan indiriyor ve bir düşünürün kafasını, onu takip edenlerin kuyruğuna bağlamanın aptalca yanılgısına işaret ediyor haklı olarak. İbn Haldun, İbn Haldun’dur. O, kendisi olarak büyüktür, sosyolojiyi müjdelediği için değil. Ne yani, sosyoloji diye bir bilim icad edilmemiş olsaydı, İbn Haldun’umuz işsiz mi kalacaktı? İşsiz ve sahipsiz? Belki de.

Haldun 14. yy’dan 21. yy’a ışık tutuyor

İbn Haldun’a göre, bir devletin halkına yüksek vergiler salması, kendi aleyhine sonuçlar doğurur. Çünkü yüksek vergi, halkın elindeki sermayenin azalmasına, bu da girişimciliğin gerilemesine, o da üretimin, dolayısıyla üretimden alınan vergi gelirinin düşmesine sebep olur. Yani devlet, vergileri yükselttikçe üretim düşeceğinden toplamda elde edeceği vergi geliri de azalır. Daha da önemlisi, insanlardaki girişimcilik ruhu zayıflar. Buna karşılık devletin vergi oranlarını düşürmesi, sonuçta halkın elindeki sermayeyi artırıcı yönde bir etki yapacağından halk zenginleşir, üretim artar ve devlet de -ürünü vergilendirdiği için- bu işten daha kârlı çıkar.

Kısacası, İbn Haldun’a göre vergilerin yükseltilmesi, toplumun olduğu kadar devletin de aleyhinedir. Aksine, düşük vergi uygulaması, serbest girişimciyi teşvik eder ve zannedildiğinin tersine, hazinenin boşalmasına değil, dolmasına yol açar. Devlet, vergileri düşürmekle hem kendisi hem de halkı için doğru olanı yapmış olur. Devlet de, halk da mamur, bayındır olur. Vergilerin düşürülmesiyle ekonomi canlanınca vergi alınan taban genişler. Sonuçta az vergi alan devlet çok kazanır. *
İşte Amerikan ekonomisini içine girdiği durgunluktan çıkartmak için çareler arayan Reagan’ı çarpan düşünceler bunlardı. Danışmanlarından birisinin Franz Rosenthal’ın 1958’de mükemmel bir şekilde İngilizceye çevirdiği “The Muqaddimah”dan haberdar olduğunu ve daha başkan olmadan önce Reagan’a bu 3 ciltlik tercümeyi vererek İbn Haldun’un sadra şifa fikirlerinden haberdar olmasını sağladığını biliyoruz. Nitekim Reagan, başkanlık koltuğuna oturduktan kısa bir süre sonra ekonomide reform için kolları sıvarken İbn Haldun’un vergi hakkındaki görüşlerini Amerikan kamuoyuna ilan etmiş, hatta örnek göstermişti.

Elimde Reagan’ın bütün konuşmalarının derlendiği resmi bir yayın var: “Administration of Ronald Reagan”. (Amerika’da başkanların konuştuğu her cümle bizdeki gibi havaya gitmez, hemen kitaplaştırılır.) Bu yayında Reagan’ın İbn Haldun’a yaptığı atıfları açıkça görebiliyoruz.
Chicago’da yaptığı 2 Eylül 1981 tarihli konuşmasında Reagan, eski Başkan John Kennedy’nin 1962’de aynı zamanda hem vergileri düşürmenin hem de enflasyonu yenmenin başarılamayacak bir iş olmadığı yolundaki demecini aktardıktan sonra, aslında Kennedy’nin sözlerinin, 14. yüzyılda yaşamış bir Müslüman filozof olan İbn Haldun’un tekrarından ibaret olduğunu belirtiyor. Ekonomideki durgunluğu aşmak için vergileri düşürmekten başka çareleri olmadığını söyleyen Reagan’ın halkı ikna etmek için en güçlü dayanağının İbn Haldun olması manidardır.
“Hanedanın başlangıcında düşük vergi alınır, buna karşılık gelir büyük olur. Hanedanın sonuna doğru ise yüksek vergi alınır; ama gelirler düşer.” İbn Haldun’un bu yakıcı tespiti, Reagan’a Amerika’nın çöküşünü hatırlatmış olmalıdır. Acaba Amerikan hanedanlığı (!) da vergileri yükselttiği için sonuna mı yaklaşmaktadır? “Hayır”, der kararlı bir dille; “Biz hanedanın başlangıcına geri döneceğiz”. Yani İbn Haldun’un dediği yoldan gitmezsek sonumuz yakındır.
Reagan, 1 Ekim 1981’de ise ünlü ekonomik iyileştirme programını açıklar. Bu kapsamlı açıklama içerisinde sıra vergiye gelince adeta “14. yüzyılda yaşamış Müslüman bir filozof”un bile mevcut duruma ekonomistlerden daha aklı başında çözümler ürettiğini söyler ve İbn Haldun’un yukarıya aldığımız görüşlerini tekrarlar.

Soğuk Savaş’ı bitirerek küreselleşmenin önünü açan Reagan, “bizim” düşünürümüzü (bilmeyince nasıl “bizim” oluyorsa artık!) böylesine taze bir yorumla güncellerken, yöneticilerimizin Amerika ve IMF ne diyorsa harfiyen yerine getirmesi, iktisatçılarımızın ise üzerinde uykuya daldıkları hazineleri fark edeceklerine Friedman’ları büyük bir coşkuyla tekrarlama seansları kadar iç yakıcı bir alay tasavvur edebiliyor musunuz?

Beyler! Klasiklerden yararlanma diye Reagan’ınkine derler!

Hiç yorum yok: