19 Ekim 2012 Cuma

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ HAZAR-ARAP İLİŞKİLERİ Mehmet ÇOG•


EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ HAZAR-ARAP İLİŞKİLERİ
Mehmet ÇOG•


ÖZET

Hz. Ömer devrinde başlayan Hazar-Arap ilişkileri Emeviler döneminde çoğu zaman şiddetli savaşlarla devam etmiştir. Abbasiler döneminde ise savaşlar iyice durmuştur. Bunun yerini ticari ve kültürel münasebetler almıştır. Hazarların güçlü devlet yapısı ve Bizans-Hazar ittifakı, Arapların Kafkaslarda ilerlemesini büyük oranda engellemiştir.


Giriş

VII. ve X. Yüzyıl arasında Kafkaslarda ve Doğu Avrupa’da hâkimiyet süren, Türk ve Avrupa tarihinde önemli bir yer teşkil eden Hazarlar, İslam Tarihi içersinde de dikkate değer bir konumdadırlar. Hazar Devleti güçlü devlet teşkilatı, hareketli ekonomik hayatı, etnik ve kültürel yapısı ile gerek Doğu Avrupa gerek Kafkas bölgesi tarihinde iz bırakan devletlerden olmuştur. Yedinci yüzyılın ortalarında başlayan Arap-Hazar ilişkisi, Emeviler devri boyunca genelde ardı arkası kesilmeyen irili ufaklı savaşlar halinde sürmüştür. Adı geçen yüzyıllarda önünde durulamayın müslüman Arap orduları karşısında direnen ve zaman zaman galip gelen az sayıdaki devletlerden biri de Hazar Devletidir.

İslamiyet’ten önce Arap Yarımadasının dışına pek çıkmayan ve küçük kabile toplulukları halinde yaşayan Araplar, İslam’ın verdiği dinamizmle millet olma yolunda büyük ilerleme göstermişlerdir. Bu millet olma şuuru İslam dinini yayma idealiyle birleşince Araplar önüne geçilemez bir kuvvet haline gelmişlerdi. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman döneminde müslüman Arap orduları dünya tarihinde eşine az rastlanacak bir hızla ülkeleri fethetmeye ve İslam Dinini yaymaya başladılar. Araplar arasındaki siyasi birlik, Hz. Osman ve Hz. Ali iktidarında iyice zayıflamış fetret dönemi yaşanmıştır. Söz konusu sürede dış politikada sekteye uğramış ve fetihler durmuştur.

Araplar ile Hazar Türklerinin ilk olarak Hz. Ömer devrinde karşılaştıkları ifade edilmekle birlikte ilk ciddi münasebetler Hz. Osman devrinde olmuştur1. Bundan sonra bilhassa Emeviler döneminde her iki devlet arasında savaş eksik olmamıştır. Uzun süren bu Hazar direnişi Avrupalı tarihçilerin de ilgi odağı olmuştur. Bizans, Arap saldırılarına karşı Hazarları en sadık müttefiki olarak kabul etmiş ve ilişkilerini dostane olarak sürdürmeye çalışmıştır. Nitekim Kafkaslardaki Hazar direnişi her zaman Bizans’ın işini kolaylaştırmış ve İslam ordularının İstanbul üzerine yaptıkları seferlerde kuvvetlerinin ikiye bölünmesine neden olmuştur2.

Hz. Ömer devrinde sınır çatışmaları şeklinde meydana gelen çarpışmalar Hz. Osman döneminden itibaren iyice şiddetlenmiş, her iki ordu zaman zaman birbirlerine karşı üstünlük sağlamışlardır. Bununla birlikte barış dönemine kadar iki taraf içinde tam bir hâkimiyet söz konusu olmamıştır. Habib b. Mesleme komutasındaki Arap orduları Gürcistan’a hâkim olmaları ile birlikte (645) Hazarlarla mücadele başladı. Yerli halktan Gürcülerin çatışma halinde oldukları Hazar Türklerine karşı müslümanlarla birlikte hareket etmeleri Türklerin bu bölgede başarılarını engelleyen önemli hususlardan biri olmuştur3.

Sürekli artan Arap saldırıları karşısında Hazarlar diğer Türk boylarının da yardımıyla Arpalara karşı daha düzenli hareket etmeye ve başarısızlıklarını özeleştiri yaparak değerlendirmeye başladılar. Bu bağlamda uzun zamandır kendilerini yenecek bir kuvvet olmadığı halde Arapları yenemediklerini tartıştılar. Öyle ki Türkler arasında Müslüman Arapların nerdeyse yenilmez olduklarına dair inanç gelişmeye başlamıştı. Hazarlar bu korkuyu yenmek ve bir başarı elde etmek için Arap kuvvetlerini pusuya düşürdüler ve neticede çok sayıda Arap askerini öldürdüler. Bu hareket Türklerdeki bu ön yargıyı ortadan kaldırarak Araplara karşı daha atak harekât etmelerine vesile olmuştu. Halife Hz. Osman Müslümanları tehlikeli bir maceraya atmaması için komutan Abdurrahman b. Rabia’ya intikam için izin vermemiştir. Ancak Abdurrahman bu emre itaat etmeyerek Türkler üzerine saldırdı. Neticede Araplar ağır bir yenilgi aldı ve komutanları da yapılan savaşta (653) öldü4.

Emeviler Dönemi

Hz. Osman’ın katledilmesi ve Ali-Muaviye çatışması nedeniyle Müslümanlar iç sorunlara yönelmiş, fetih hareketleri ve dış siyaset ihmal edilmek zorunda kalmıştı. Hatta bu durumu fırsat bilerek her fırsatta saldıran Bizans ancak vergi vererek durdurulabildi5. Muaviye iktidarı ele geçirip iç sorunları hallettikten sonra fetih hareketlerine hemen başlamıştır. Bu amaçla ilk olarak Bizans hâkimiyetinde olan Anadolu ve Kafkaslara (662) seferler düzenledi. Aslında burada esas amaç, askerleri iç politikadan uzaklaştırarak hem yıpranmalarını engellemek hem de fetih hareketlerini canlı tutmak hedefi vardı6. Ancak Kafkaslarda yapılan bu mücadele fazla büyük değildi. Muaviye’nin esas hedefi Bizans’tı. Gerçek kuvvetlerini ve gücünü İstanbul üzerine yaptığı seferle gösterecektir. İstanbul büyük bir kuşatma altına alınmış (670) ancak olumsuz mevsim şartları, açlık ve hastalık nedeniyle sürdürülememiştir7.

Halife Abdülmelik zamanında hem siyasi hem kültürel anlamda sağlanan Arap birliği onlara yeni bir dinamizm kazandırdı. Bu vesileyle Araplar bütün güçlerini fetih hareketlerine harcamaya başladılar. Halifenin kardeşi Muhammed b. Mervan ve Mesleme b. Abdülmelik komutasındaki kuvvetlerle Hazarlar arasında yılları arasında Derbent civarında sürekli çatışmalar meydana gelmiştir. Araplar 706-714 yılları arasında Hazarlara karşı Derbent’i aşmak için çok sayıda saldırıda bulunmuşlardı. Ancak kalıcı bir zafer elde edemeden her seferde sadece bol ganimet ve esirle geri dönmek zorunda kalıyorlardı8.

Abdülmelik b. Mervan’ın ölmesiyle Halife olan Velid. b. Abdülmelik döneminde Emevi Devleti sınırları çok genişlemiştir. Bu ilerlemede Velid’in siyasi ve askeri başarısının önemi çoktu. Çünkü Velid iç politikada gayet başarılı bir siyaset uygulamış, halkın refahı için her türlü yatırımı yapmıştır. Bunun yanı sıra doğru bildiği şeyleri yürürlüğe koymakta başkalarından etkilenmemiştir. Bu durum ülkede iç huzurun sağlanması ve dış politikada başarıları getirmiş, doğudan batıya başlatılan büyük fetih hareketleri başarı ile sonuçlanmıştır. İspanya, Horasan, Maveraünnehir ve Anadolu’daki kalıcı fetihlerin başlangıcı bu dönmede gerçekleşmeye başlamıştır9. Bu başarılara rağmen Hazar cephesinde İslam ordularının önünü açacak kalıcı bir zafer elde edilememiştir.

Kafkasya valisi Mesleme b. Abdülmelik 706-720 yılları arasında Hazarlarla en fazla mücadele eden komutanlardan biridir. Ömer b. Abdülaziz iktidarında da valilik yapan Mesleme zamanında Arap orduları yoğun olarak Bizans orduları ile de çarpıştıklarından Hazarlarla mücadeleye yeterince kuvvet sevk edemiyorlardı. Zaten Hazar-Bizans ittifakı nedeniyle Araplar her iki cephede de istenilen sonucu elde edemiyorlardı10.

Hazar cephesinde çok çetin ve kanlı mücadelelerin yapıldığı diğer bir dönem Cerrah b. Abdullah Hakemi’nin valilik dönemidir. 720 yılında Hazarların saldırılarına karşı Cerrah’a savunma değil saldırı emri verildi. Cerrah bu emre binaen ani bir gece baskınıyla Hazarları mağlup ederek, çok sayıda esir ve ganimet elde etmiştir. Aradan fazla bir süre geçmeden Derbent şehir yakınlarında iki ordu tekrar karşılaştı. Bu savaşta Hazarların Kırk Bin, Arapların Yirmi Beş Bin civarında askere sahip olduğu nakledilmektedir11. Neticede Araplar bu savaşta üstün gelerek. büyük miktarda ganimet ve esir ele geçirdiler. Bu savaşta Arapların Türk esirlere yaptığı muamele her iki ordu arasındaki mücadelelerin şiddetini ortaya koyması bakımından dikkat çekmektedir. Taberi’nin rivayetine göre Cerrah, esirlerin fazlalığı nedeniyle çoğunu aileleri ile birlikte Belencer nehrine atılmasını emretmiştir. Bu bilgilerde mübalağa olma ihtimali var olmakla birlikte, her iki devlet arasında yaşanan mücadelenin şiddeti hakkında fikir vermesi bakımından önemlidir. Bu olaylardan sonra Hazarlar çok büyük bir ordu ile Cerrah üzerine yürüme hazırlığına başladılar. Cerrah buna karşı koymak niyetindeydi. Fakat bu sırada Halife Yezid ölmüş yerine Hişam b. Abdülmelik gelmişti.

Hişam dönemi Arap Hazar ilişkileri kadar Emevi tarihi bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. Araplar yaklaşık yirmi yıl iktidarda olan Hişam devrinde kısmi askeri başarılar kazanmalarına rağmen genelde Emevi devletinin sonunu hazırlayan gelişmeler olmuştur. Her şeyden önce hazine gelirlerini artırmayı hedefleyen politika izlenmiştir. Bu amaçla haksız yere alınan vergiler ülkenin dört bir tarafında isyanların çıkmasına sebep olmuştu. Buna ilaveten Ömer b. Abdülaziz devrinde uygulanan Arap olmayanlara verilen siyasi ve sosyal haklar tekrar geri alınmaya başlanmıştı. Bu durum bilhassa Farslar ve Berberiler arasında devlete karşı isyanların çıkmasına sebep olmuştu12. İyice kuvvetlenen Abbasi muhalefeti de eklenince Emevi iktidarının sonu yaklaşmaya başladı. Arapların İspanyada da Franklara karşı başarısızlığa uğranması yine bu dönemde meydana gelmiştir.

Hişam döneminde birçok cephede askeri başarısızlıklar söz konusu olmasına rağmen Hazar cephesinde kalıcı başarılar elde edilmiştir. Hişam Hazarlarla mücadeleye ayrı bir önem vermiş kesin bir sonuç alıncaya kadar üç vali değiştirmiştir. İlk olarak Yezid’in Halifeliği döneminde Ermenistan ve Azerbaycan valisi olan Cerrah’ın yerine kardeşi13 Mesleme b. Abdülmelik’i vali tayin etmiştir. Mesleme bilhassa Bizans’a karşı yaptığı başarılı savaşlarla Emevi tarihinin en başarılı idarecileri arasındadır. Halife Abdülmelik’in en gözde çocuklarından biri olmasına rağmen, annesinin Arap olmadığı gerekçesiyle Halifeliğe layık görülmemiştir. Buna rağmen gerek isyanların bastırılmasında gerek Bizansa ve Hazralara karşı olan verdiği başarılı mücadele nedeniyle Emeviler arasında tutunmuş Emevi tarihindeki önemli şahsiyetlerden biri olmuştur14. Mesleme Türklerle 727 ve 728 yıllarında iki büyük savaş yapmıştır. 728 yılında yapılan mücadele kaynaklarda Çamur vakası olarak zikredilmektedir. Adı geçen savaş çok yağmurlu bir mevsimde geçmesi ve bir aya kadar sürmesi nedeni ile bu adla anılır olmuştur. Arap müverrihler Arapların zafer kazandığını söylese de neticede her iki tarafta kesin bir zafer kazanmadan geri çekilmek zorunda kalmıştır15.

Hişam aynı sene kardeşi Meslemeyi valilikten alarak yerine Cerrah b. Abdullah El-Hakemi’yi ikinci kez görevlendirdi. Kafkas bölgesinde tecrübeli olmasına rağmen Hazarlarla yapılan savaşta Cerrah ve ordusu büyük bir yenilgi aldı. Erdebil civarında yapılan savaşta Araplar çok büyük kayıp verdi ve vali Cerrah savaşta öldü16. Hazarlar bu fırsattan istifade ederek Azarbaycan bölgesinden Diyarbakır’a kadar olan sahada yayılmaya başladılar. Halife Hişam söz konusu acı yenilginin intikamını almak için Hazar mücadelesi ile bizzat ilgilenerek hazırladığı seçkin orduyu Hazarlara karşı gönderdi. Bu hazırlıklar esnasında kardeşi Mesleme’yi tekrar Azerbaycan valiliğine getirdi. Bundan itibaren Arap-Hazar mücadelesi tekrar bütün şiddetiyle devam etti. Her iki tarafında karşılıklı saldırıları ile 732 yılına kadar mücadeleler devam etmiştir. Ancak Mesleme’nin komutanı Said b. Amr Hazarlara karşı yaptığı sürekli akınlar Hazar mukavemetinin iyice kırılmasına neden olmuştur17.

Bariz bir başarısızlığı olmamasına rağmen Mesleme çeşitli entrikalara sonucu görevden alınıp yerine Mervan b. Muhammed vali olarak tayin edildi. Aslında bu değişimde Mervan’ın da etkili olduğu rivayet edilmektedir18. Buna rağmen Mervan Kafkas siyasetinde tecrübeli biriydi. Nitekim onun idaresinde Arap-Hazar mücadelesi farklı bir seyir almış, Araplar birçok cephede yenilgi almalarına rağmen Hazarlara karşı kesin ve başarılı sonuçlara almışlardır. Mervan bölgeye gitmeden önce Halifenin yanında bulunarak Hazarlara karşı yapacağı büyük saldırı için Halifeyi ikna etmeye çalıştı. Bunu başardıktan sonra yüz bin civarında bir asker hazırlayarak Hazarların üzerine saldırı hazırlıklarına başladı. Bu sefer esnasında Gürcü isyanını da bastırdı. Yaptığı zulüm ve işkencelerden dolayı Gürcüler kendisine sağır anlamına gelen “kru” lakabını vermişlerdir19. Gürcü isyanını bastıran Mervan hemen Hazarlara saldırmış ve geniş bir sahada Arap-Hazar mücadelesi devam etmiştir. Daha ziyade Kesek ve Semender şehirleri arasında meydana gelen mücadelede Araplar kırk bin kişilik Hazar ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattılar. Başkent Beyda’ya kadar ilerleyen Arap orduları karşısında Hazar hakanının bütün savunma gücü yok olmuş ve barış istemek zorunda kalmıştır(737). Hazar hakanının barış isteğini Mervan, ancak Hakanın İslamiyet’i kabul etmesi şartını koydu. Hakan zor durumda kaldığı için Müslüman olmuş ancak Araplar gidince eski dinine dönmüştü. Müslümanlar geri çekilirken İdil’de kalan iki din bilgini Nuh b. Sabit ve Abdurrahman el-Havlavi’yi İslamiyet’i yaymak için bırakmışlardı. Bu tarihten itibaren Araplarla çok şiddetli savaş olmamış Hazarlar arasında İslamiyet az da olsa kabul görmeye başlamıştır20.

Mervan’ın valiliği dönemindeki kesin zafer Hazarlar üzerinde bir süre olsun siyasi hâkimiyet kurmaya yetmişti. Buna güvenerek olsa gerek ki Araplar diğer hakim oldukları beldelerde olduğu gibi Hazar Türkleri arasında da İslam’ın hızla yayılacağını tahmin ediyorlardı. Böylece siyasi hâkimiyet de uzun süreli olacak ve yıllardır ordunun önemli bir kesimini meşgul eden cephe rahatlayacaktı. Ancak beklenilen olmamış Hazarlar yine İslam’a girmemişlerdir. Her şeyden önce Hazarlar arasında diğer İslamlaştırılan bölgeler gibi Arapların işini kolaylaştıracak kadar sosyal ve siyasi karmaşa yoktu21. Buna ilaveten ülkedeki canlı ticari hayat, farklı unsurların uyum içinde yaşaması, zaten uzun yıllar Arap olmayanları aşağılayan Emevi hâkimiyetini cazip kılmıyordu. Hazar devletinin de bu sırada ilerleme dönemini yaşamasının yanı sıra kısmen yerleşik hayata geçmiş ve medeni bir toplum olmasının tesiri göz ardı edilemez. Hem oturmuş devlet düzeni hem geliri çok ticari faaliyetler ve dini hoşgörü ile tebaasının siyasi birliğini sağlaması Hazarları güçlü bir devlet kılıyordu.

Mervan yönetimindeki bu ağır darbeden sonra Hazarlar Araplar için bir tehlike olmaktan çıkmışlardı. Ancak Emeviler bölgede sürekli ordu iskan edememişlerdi. Bu da zor durumda olan Hazar devletini yıkılmaktan kurtarmıştı. Aynı yıllarda Emevi devletinin de durumu pek farklı değildi. Zaten fazla sürmemiş kısa süre sonra (750)Emevi Devleti yıkılmıştır.

Hazarların dört halife ve Emeviler dönemindeki Müslüman Arap saldırılarına karşı gösterdiği direniş dünya tarihi açısından ciddi sonuçlar doğurmuştur. Genel görüşe göre eğer Araplar bu engeli aşıp Kafkas dağlarını geçselerdi İslamiyet Doğu Avrupa cihetinden de yayılacak tarihin seyri farklı olacaktı. Zira adı geçen dönemde bölgede Türklerden başka Araplara direnecek siyasi bir teşekkül bulunmuyordu. Ayrıca sosyo-kültürel gelişimini tamamlamayan Doğu Avrupa’da İslam medeniyetinin gelişmesi daha hızlı olacağı çoğu tarihçi tarafından kabul edilmektedir22.

Hazarların başarılı mukavemetinde kendi iç dinamiklerinin tersinin yanı sıra Bizans’la yaptığı siyasi ittifak önemli bir yere sahiptir. Sasanilere karşı birlikte hareket ederek zayıflamasına neden olan Hazar-Bizans ittifakı, hemen ardından gelen Arap tehlikesi nedeniyle devam etmiştir. 630’larda Hazar devletinin kurulması ile iyice kuvvetlenen birliktelik VIII. Yüzyılın sonlarına kadar devam etmiş, Kafkaslardaki Arap ilerleyişi durdurulmuştur. Siyasi ve ekonomik çıkarlar her iki devleti bir arada hareket etmeye iterken, Bizans sadece Kafkaslarda değil Anadolu topraklarında da kendisini iyice sıkıştıran Arap akınlarına karşı Türk müttefikini kaybetmek istememiştir23. Bu amaçla akrabalık bağları ile de Hazarlarla yakınlık kurmuştur. Nitekim Justinian II (685-695), Konstantin III (741-755), Hazar prensleri ile evlenmişlerdir. Konstantin’in Prens Çiçek’ten doğan oğlu İmparator Leon, aynı zamanda Hazar Leon olarak da tanınmaktadır24. Bizans Devletinin Hazarları tercih etmesinin bir nedeni de Hazarların bölgedeki mevcut en medeni toplum olmalarından kaynaklanmaktadır. Zira bölgedeki çoğu kavim henüz ya göçebe ya da medeni bakımdan gelişimini tamamlamamış vaziyetteydi. Diplomatik ve siyasi ilişkiler medeni bir toplumla rahatça sürdürülebilmesi ve canlı ticari hayat Bizans’ın böyle davranmasını gerekli kılıyordu. Nitekim Bizans Hazarların yıkılma aşamasında Ruslara yardım etmiş ve bölgede Hazarların yerini Ruslar gibi medeni olmayan kavimler almıştır. Bu durum uzun süre Kafkaslar ve Doğu Avrupa’da siyasi istikrarın sağlanamamasına neden olmuştur25. Yaklaşık yüz elli yıl süren Arap-Hazar mücadelesi genelde çok çetin savaşlarla geçmiştir. Bu rekabet sonunda Kafkasların güneyi Arap hâkimiyetine geçmiştir ancak her iki taraf da maddi-manevi oldukça büyük kayıplar almıştır. Söz konusu mücadelede karlı çıkan taraf Bizans olmuştur. Bizans yıkılma tehlikesini atlatmakla kalmayıp zaman zaman Araplar üzerine saldırı dahi yapma fırsatını yakalamıştır.

Abbasiler Dönemi

Abbasilerin iktidarı ele geçirmesi ile Arap dış politikası özellikle ilk yıllarında barışa dönük bir siyaset arz etmekteydi. Daha ziyade iç politikada huzur ve asayişi korumayı, yeni kurulan devleti sağlamlaştırmayı hedefleyen politika gereği Hazarlarla fazla sorun yaşanmamıştır. Zaman zaman savaşlar olmakla birlikte Emeviler devrinde olduğu gibi uzun süreli ve şiddetli çarpışmaların meydana gelmediğini görmekteyiz. Halife Mansur Hazar Türkleri ile barışın korunmasına özellikle önem veriyordu. Bu amaçla Ermeniyye valisi Yezid b. Sülemi’ye bu konuda ihtiyatlı davranmasını önermiştir.


Hatta Hazar hakanı ile mümkünse akrabalık ilişkileri kurmasını istemiştir. Vali Yezid bu amaçla Hazar Hakanı Bagatur’a teklifini iletmiş ve Hakan bu teklifi kabul etmiştir26. Yezid başlık parası yerine geçen Yüz bin dirhemlik Kalın ödedi. Hazar hakanı da Türk gelenekleri gereği kızının çeyizine oldukça yüklü hediyeler yüklemiştir. Kaynaklardaki bilgilere göre söz konusu hediyeler, Dört bin adet kısrak, Bin adet katır, Bin yardımcı insan, On bin deve ve çift hörgüçlü Bin Türk devesinden meydana gelmekteydi27. Her iki tarafında bu iyi niyet girişimleri olumlu sonuç vermemiştir. Çünkü bir süre sonra gelin giden Türk kızı doğum esnasında çocuğu ile birlikte ölmüştür. Arapların bunu intikam amacı ile kasıtlı yaptığı dedikoduları Hazar Hakanını yanıltmıştır. Hazarlar intikam amacı ile Arap hâkimiyetindeki Ermenistan ve Tiflis topraklarına saldırarak (765) çok sayıda müslümanı öldürmüşlerdir. Bu saldırılar karşısında Abbasi ordusu fazla karşılık verememiş, Türkler de kış nedeni ile geri çekilmişlerdir28. Sonraki yıllarda Araplar ile Hazarlar arasında Harun Reşid dönemine kadar sınır çatışmaları niteliğinde hafif savaşlar meydana geldi. Ancak bunların hiç biri Emeviler dönemindeki gibi şiddetli olmadı. Araplar bu süreçte ellerinden geldiğince Hazarlara karşı barış yanlısı politika izlemişlerdir. Şüphesiz bunda kendi içişlerindeki çalkantılı dönemlerin etkisi çoktur. Ülkenin her yanında patlak veren isyanlar29 güçlü rakipleri Hazarlara karşı ellerini bağlı tutuyordu.

Her iki devlet arasındaki son büyük savaş Harun Reşid iktidarında meydana geldi. Bu savaşın sebepleri hakkında Arap kaynakları iki farklı rivayet aktarmaktadırlar. Bunlardan birincisi Halife Mansur dönemindeki gibi Abbasilere gelin giden Hazar kızının doğum esnasında ölmesi üzerine odaklanmıştır. Azerbaycan ve Ermenistan valiliğine gönderilen Fadl b.Yahya El-Bermeki Kafkaslarda süregelen kargaşayı önleyemeyince, bir türlü güç yetiremediği Hazar Hakanını evlilik yolu ile barışa zorlamak istedi. Hakan teklifi kabul etti ve kızı Sitit’i (subt) vali Bermeki’ye gönderdi. Ancak önceki evlilikte olduğu gibi bu Türk kızı da çok sürmeden öldü. Hazar hakanına bu ölümün doğal değil, intikam amacıyla gerçekleştirildiği anlatıldı. Bu olay üzerine Hazarlar büyük bir ordu ile Arap topraklarını yağmalamaya başladılar30. Fakat müellifler bu rivayet üzerinde fazla durmayıp diğer olaya atıf yaparcasına kısaca bahsederler. İkinci rivayet daha detaylı anlatılmaktadır.
Diğer bir rivayette Kafkaslardaki Ermenilerin isyanları ve Arap idareciler arasındaki çekişmenin yol açtığı olaylar sebep olarak gösterilmektedir. Harun Reşid Kafkaslardaki sorunları çözmek için Said b. Selm Kuteybe El- Bahiliyi bölgeye vali olarak tayin eder. Ancak garak yerli halk gerekse Arap halkın başındaki mevcut vali Necm b. Haşim Harun Reşid’in gönderdiği valiye isyan ederler. Said Arapların kabul ettiği Necm’i yakalayıp öldürünce bölgede durum iyice karışır. Bölgede önemli bir nüfuza sahip olan ve uzun süredir valilik yapan Necm ailesi bu durumu kabullenmek istemezler. Necm’in oğlu Hazarlara sığınarak yeni valiye karşı savaş başlatır. 799 yılında meydana gelen bu savaşta Hazarlar bir süre Ermeni topraklarında kalırlar ancak sonra geri çekilirler31.

Bu büyük savaştan sonra her iki devlet arasında savaş pek görülmez. Bundan sonra ticari ve kültürel ilişkilerin ağırlıkta olduğu, İslami etkinin Hazarlar arasında baş gösterdiğini izlenmektedir. Daha önceden azda olsa var olan ticari ilişkiler X. Yüzyıldan itibaren artmaya başlamıştır. Barış ortamı Hazar ülkesini, müslüman tüccarların en çok ticaret yaptığı sahalardan biri haline getirmiştir. Bunun bir uzantısı olarak din ve bilim adamları da Hazarlar arasında faaliyet göstermeye başlamışlardır32. 921 yılında ülkeyi ziyaret eden İbni Fazlan bahsettiğimiz durumu açıklayan şu ifadeleri kullanmaktadır: “Hazarlar idil şehrini başkent yaptıkları sırada şehir nehrin iki tarafında oturmak üzere iskan edilmişti. Nehrin bir tarafında hakan ve ailesi diğer tarafında müslümanlar oturuyordu. müslümanların ve buraya gelen müslüman tüccarların hukuki davlarına Hız denilen müslüman görevli atanmıştı. Hız’dan başkası Müslümanlar arasındaki hukuki davalara bakamazdı.” Fazlan ülkeyi ziyaret ettiği sırada idil şehrinde bir caminin olduğundan bahsetmektedir. İdil şehrini İbni Fazlan’dan muhtemelen elli yıl sonra ziyaret eden Mesudi ve İbni Havkal gibi müellifler şehirdeki cami sayısının Otuz adet olduğunu ve müslümanların ticari ve ilmi hayattaki etkilerinden bahsetmektedirler33. Bu verilerden de anlaşıldığına gibi barış ortamının sağlanması ile birlikte Hazar Arap çekişmesi gayet dostane gitmiş, İslam dini tarihi düşmanlığa göre oldukça fazla yayılmıştır. Hakan ailesi Yahudi kalmakla birlikte halkın çoğu arasında İslam kabul görmüştür. Bu dostluk zamanla siyasi ittifaka dahi dönüşmüştür. X. Yüzyılın başlarında iyice kuvvetlenen Ruslar hem Hazarlara hem de Araplara büyük zarar veriyorlardı. 913 yılındaki bir Rus saldırısında müslüman, Türk ve Hıristiyanlardan oluşan ittifak Rus kuvvetlerini tamamen yok etmişlerdir34.

Hazarlar arasında İslam’ın yayılmasına önemli bir etkende Harzem Türkleridir. Hazarlara saldıran Ruslara ve çeşitli Türk boylarına karşı Hazar hakanı Harzemlilerden yardım talebinde bulunmuştur. Harzem Türkleri İslam’ı kabul etmeleri şartı ile (965)Hazarlara yardım etmişlerdir. Aralarında yapılan anlaşma gereği Harzemliler sadece Müslüman olmayanlara karşı Hazarlarla birlikte hareket etmeyi kabul etmişlerdir35.

Sonuç

Uzun yıllara süren Arap Hazar mücadelesi her iki taraf da büyük zarar vermiştir. Emeviler’in şiddete ve zaman zaman sırf ganimet amaçlı saldırıları, Türkleri diğer Türk bölgelerinde olduğu gibi Araplara karşı düşmanlığa sevk etmiştir. Öyle ki Abbasiler dönemindeki iyi niyet girişimleri bile uzun süre sonuç vermemiştir. Hazarların Araplara karşı gösterdikleri direnişi Avrupa’nın diğer ucunda Şarl Martel’in, Pirene dağlarını aşıp Fransa’yı ele geçirmeye çalışan Araplara karşı mücadelesi ile aynı değerde görmüşleridir. Nitekim her iki durumda da yani Arapların Pirene dağlarını aşması ve Kafkasları aşmaları halinde İslam orduları Avrupa içlerine rahatça ilerleyecekti. Bu bakımdan Arap-hazar mücadelesi bir bakıma Bizans-Arap mücadelesinin bir uzantısı olarak ta telakki edilebilir. Hazarlar yoğun Arap saldırılarına rağmen Kafkaslarda ve Karadeniz’in kuzeyinde uzun yıllar siyasi otoriteyi sağlayan, farklı etnik ve dini grupları bir arada idare etmeyi bilen ender devletlerden biri olarak tarihe geçmiştir.

Dipnotlar

• Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Bölümü.

1 Michael Kmosko, “Araplar ve Hazarlar”, Türkiyat Mecmuası, 1935, C. III, s. 133: Kmosko bu makalesinde Ömer devrindeki savaşlarla ilgili bilgilerin sadece Taberi’de bulunduğunu, diğer müelliflerin bu olaydan bahsetmediğinden hareketle söz konusu dönemde bir savaşın olmadığını ispatlamaya çalışmaktadır. Ancak birebir mücadele olmasa da Türkler ve Araplar Kafkaslarda sınır olmaya başlamışlardı.
2 Hüseyin Ali Dakuki, “Dört Halife Devrinde Araplar ve Hazarlar”, çev: Faruk Toprak, Türk Kültürü Araştırmaları, 1987, 25(1-2), s. 92.
3 Yakubî, Tarihu’l-Yakubi, Beyrut 1967, C.II, s. 156; İbnü'1-Esir El-Kâmil fî't-Târih, nşr: A. Ağırakça, İstanbul 1991,C. III s. 32.

4 İbnü’l-Esir, El-Kâmil, s.137.
5 Belâzuri, Fütûhu’l-Büldân , çev: Musrafa Fayda, Ankara 1987, s.420-421; Halife b. Hayat, Halife b. Hayat Tarihi, çev: Abdulhalık Bakır, Ankara 2001, s. 205.
6 İrfan Aycan, Saltanat’a Giden Yolda Muaviye b. Ebi Süfyan. Ankara 19990, s. 257.
7 İbni Haldun, Kitabü’l-İber ve Divanü’l-Mübtede-i ve’l-Haber, Beyrut 1966, C.II, s. 2022;
8 İbni Haldun, Tarihu İbnu Haldun, Beyrut 1971, C. III, s. 70-73.

9 Hasan İbrahim Hasan, İslam Tarihi, İstanbul 1987, s. 380.İbrahim Sarıçam-İrfan Aycan, Emeviler, Ankara 1993, s. 65.
10 M.İ Artamanov, Hazar Tarihi, çev: Ahsen Batur, İstanbul 2004, s.273; Taberi, Tarih, C. III, s. 1347.
11 Taberi, Tarih, C. II, 1453.Artamanov, Hazarlar, s. 277.

12 İbni Kesir, El-Bidaye ve’n-Nihaye, çev: Mehmet Keskin, c.X, İstanbul 1995, s. 12; İsmail Hakkı Atçeken, Devlet Geleneği Açısından Hişam b. Abdülmelik, s. 165-175.
13 Yakubi, , Tarih.., C.III, s. 385.Belazuri, Fütuh, s. 270; Artamanov; s. 277.
14 Mehmet Azimli, “Mesleme b. Abdükmelik ve Fütühatı”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Diyarbakır 2000, C. II, s.85-104.
15 Halife b. Hayat, s. 408; İbnü'1-Esir, El-Kamil,IV, s. 205

16 Ezdi,Tarihu’l-Mazsil, Kahire 1967,s. 25-30; Halife b. Hayat, Tarihu Halife, s. 409; İbnül Esir, El-Kamil, V, s. 136.
17 İbni Haldun, Tarihu.., III, s.95, Belazuri, Fütuh, s. 155.
18 Hüseyin Ali Dakuki, Emevi Hilafeti Devrinde Hazar Tehlikesi, çev: Faruk Toprak, Türk Kültürü Araştırmaları, 1987, 25(1-2), s. 102.
19 M. F. Brosset, Gürcistan Tarihi, Gürcüceden çev: Hrant Andresyan, Haz: Erdoğan Merçil, Ankara 2003, s. 202-210.

20 Hakkı Dursun Yıldız, “Hazarlar Arasında Müslümanlığın Yayılması”, VIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1981, C.II, s. 858.
21 Artamanov, Hazarlar, s. 296.
22Kevin Alan Blook, “Hazar- Bizans İlişkileri”, Ankara 2002, Türkler, C.I, s. 475-480; Aratmanov, s. 298; Michael Kmosko, Araplar ve Hazarlar, s. 135.

23 Georg Ostrogosky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan, Ankara 1999, s. 96,146.
24 Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 57; İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1994, s. 159.
25 Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, çev: Reşat Uzmen, İstanbul 1993, s. 180

26 Belâzuri, ,Fütuh, s. 300; Zeki Velidi Togan, “Hazarlar”, MEB. İA, C.V, Konya 1997, C.V, s. 401.
27 Eşref Buharalı, “Hazar Türkleri’nin Kültür Tarihine Ait Bazı Notlar”, Türk Kültürü, 1991, 29 (342), s. 505.
28 Hakkı Dursun Yıldız, İslamiyet ve Türkler, İstanbul 1976, s. 40.
29 Bkz. Cem Zorlu, Abbasilere Yönelik Dini ve Siyasi İsyanlar, Ankara 2001.
30 Yakubi, Tarihu, C.II, s.10, İbnü'1-Esir, El-Kamil, C. VI, s. 149.

31 Taberi, Tarih, C.III, 650; Yakubi, C. II, 5, 20; İbnü'1-Esir, El-Kamil, C.VI, s. 150; Artamanov, s. 328.
32 Hakkı Dursun Yıldız, “Hazarlar Arasında”, s. 856; Emel Esin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi ve İslam’a Giriş, İstanbul 1978, s. 145-155.
33 İbni Fazlan, Seyahatname, haz: Ramazan Şeşen, İstanbul 1975, s. 79; Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, İstanbul 1985, s. 25 vd.

34 V. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Haz: K. Y. Kopraman-A. İ. Aka, Ankara 1975, s. 82
35 V. Barthold, s. 85.
















Hiç yorum yok: