26 Ekim 2012 Cuma

Anzavur'u İngilizler destekledi -M.Latif Salihoğlu

Anzavur'u İngilizler destekledi

Millî Mücadele döneminde (Ekim 1918–Ekim 1923) en çok baş ağrıtanlardan biri olan Ahmet Anzavur, 15 Nisan 1921'de Karabiga'da (Çanakkale) pusuya düşürülerek öldürüldü.
1834 doğumlu ve Kafkas kökenli olduğu tahmin edilen Anzavur, Osmanlı Jandarma Teşkilâtında bir subaydı. Kütahya, Konya ve İstanbul'da "Tabur Komutanlığı" gibi önemli görevlerde bulunmuş, emekliye ayrıldıktan sonra da Biga'ya yerleşmişti.
Birinci Dünya Harbinde vatan savunması için Kafkasya'da görev yapan Anzavur, ne hikmetse, İstiklâl Harbinin başlamasıyla birlikte farklı bir tavır sergiledi.
Birdenbire Millî Kuvvetlerin aleyhine geçti. Güya Padişahın, Halifenin ve İstanbul hükûmetinin emrinde çalışıyordu.
Oysa, her halinden "Kraldan fazla kralcı" olduğu anlaşılıyordu. Bu da, onun işgalcilerle birlikte hareket ettiğini gösteriyordu.
Nitekim, bir müddet sonra mesele vüzuha kavuştu ve Anzavur'u İngiliz ordusunda görevli Papaz Fru'nun maddî olarak da desteklediği ortaya çıktı.
"Sivil Paşa" yapılan Anzavur Ahmet, İngiliz İşgal Komiserliğinin baskısıyla, "Kuvâ–yı İnzibatiye"nin başına getirildikten sonra, Biga, Manyas, Susurluk, Gönen ve Ulubat civarından topladığı kuvvetlerle harekete geçti. Vargücüyle Millî Mücadele birlikleriyle çatıştı. Ne var ki:
1) Kirmastı (Mustafakemalpaşa) yakınlarında Çerkes Ethem kuvvetlerine,
2) Geyve Boğazında, Ali Fuat Paşa maiyetindeki kuvvetlere,
3) Bandırma–Karacabey taraflarında, İsmail Efe ile Çerkes Ethem kuvvetlerine ikinci kez yenilerek İstanbul'a kaçtı.
1920 yılı ortalarında "Kuvâ–yı İnzibatiye" kaldırıldı. Anzavur desteksiz kaldı. Sonunda, 15 Nisan 1921'de öldürülerek Biga'nın Buzağılık Köyü mezarlığına defnedildi.
Teşkilât–ı Esâsiye Kànunu (1)
Ankara'da 23 Nisan 1920'de kurulan ve henüz bir yılını doldurmayan Millet Meclisi, 20 Ocak 1921'de almış olduğu bir kararla "Teşkilâtı Esâsiye Kànunu"nu kabul etti.
Bu kànun, tek maddeden ibaret olmayan, 23 temel maddeden müteşekkil bir kànunlar manzumesi idi.
85 sayılı bu kànun, Anayasa'dan ziyade, hazırlanacak olan Anayasa'nın çerçevesini şekillendiren bir mahiyet arz ediyordu.
1923'te kısmî değişikliğe uğrayan ve 1924'e kadar bir nevi Anayasa işlevini de gören "Teşkilâtı Esâsiye Kànunu"nu, eskiden olduğu gibi günümüzde de "Anayasanın tâ kendisi" şeklinde algılayanlar olmuştur.
Ne var ki, bu iki şey birbirinin aynısı olmadığı gibi, gayrısı da değildir. Aralarında usûl ve esaslar itibariyle benzer ve farklı noktalar var.
Coşkun tezâhürat ve sonrasıHenüz nifak–şikak niyet ve emellerinin su yüzüne çıkmadığı dönemde kabul edilen "Teşkilât–ı Esâsiye Kànunu"nun özellikle birinci maddesi, Millet Meclisi tarafından coşkun bir tezahüratla ayakta alkışlandı.
Birinci madde aynen şöyledir: "Hâkimiyet, bilâ kayd û şart milletindir. İdare usûlü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etme esasına müstenittir."
Doğrusu, bir "cumhurî demokrasi"yi hedefleyen ve gaye–i maksat yapan bu maddenin görmüş olduğu coşkun alâka, vatanını, milletini seven herkesi sevindirip ümitlendirmişti.
Ne var ki, kısa bir süre sonra (1923) Meclis'teki "II. Grub"un tasfiye edilmesi ve Ali Şükrü Bey gibi gerçek kahramanların siyasî tertiplerle katledilip bertaraf edilmesi, ümitleri söndürmeye ve sevinçleri kursaklarda bırakmaya başladı.

Göz boyama 1927'ye kadar "Teşkilât–ı Esâsiye Kànunu"nda yapılan kısmî değişiklik, 29 Ekim 1923 tarihini taşıyor. Bu tarihte yapılan değişiklikle, 1. Maddeye "Türkiye Devletinin şekl–i hükümeti cumhuriyettir" ifadesi eklenirken, 2. Madde ise, aynen şu şekilde tanzim edildi: "Türkiye Devletinin dini, din–i İslâmdır. Resmî lisânı Türkçedir."
20 Nisan 1924'te hazırlanan ilk Anayasa'nın 2. Maddesine de aynen dahil edilen bu ifadeler, 1927'de ise, büyük bir inkılâba uğradı ve "Türkiye Devletinin dini, din–i İslâmdır" ibaresi Aanyasa'dan çıkarılıp atıldı.
Bu sûretle Anayasa'da hasıl olan boşluk, 1937'de "laiklik" prensibi ile doldurulmaya çalışıldı.
Teşkilât–ı Esâsiye Kànunu (2)
 
Maddeler kısmı
Bugünkü Anayasa'nın temeli, 20 Ocak 1921'de atıldı. O gün Meclis'te kabul edilen 20 maddeyi aşkın bu Anayasa, Osmanlı Devletinin (I. Meşrûtiyet, 1876) kabul ettiği "Kànun–i Esâsi"ye ile siyasî değil, ancak hukukî yönden paralellik arz ediyordu.
"Teşkilât–ı Esâsiye Kànunu", kabul edildikten yaklaşık üç yıl sonra kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de ilk Anayasasını teşkil ediyor.
Bazı maddeleri üzerinde ufak–tefek değişiklik yapılmasına rağmen, Türkiye 1927'lere kadar ağırlıklı olarak yine bu anayasa ile yönetildi.
Daha sonraki yıllarda ise—bir önceki bölümde de ifade ettiğimiz gibi—Anayasa'da öylesine köklü değişiklikler ve çokça yabanî düşen eklemeler yapıldı ki, ilk Anayasa adeta tanınmaz hale geldi.
Meselâ, "Devletin dini, din–i İslâmdır" ibaresinin çıkarılması, laiklik ve CHP'nin amblemindeki alt ok ilkesinin anayasa metnine sokulması gibi...
1960 ve '80 Darbeleri sonrasında ise, Anayasanın hukuk ve demokrasi kanatları süngülenerek perişan edildi.
İlk birkaç madde
1921 Anayasasının ilk birkaç maddesini, bu vesileyle hatırlamakta yarar var.
Zabıt Ceridesi  7. Cilt, s. 336'da yer alan bilgilere göre, 20 Kasım 1921'de kabul edilen Teşkilât–ı Esasiye Kànunun ilk birkaç maddesi şöyledir:
Madde–1) Hakimiyet, bilâ kayd û şart milletindir. İdare usûlü, halkın, kendi mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.
Madde–2) İcra kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegâne ve hakiki mümessili olan BMM'de tecelli eder.
Madde–3) Türkiye Devleti, BMM tarafından idare olunur ve hükûmeti "Büyük Millet Meclisi Hükûmeti" unvanını taşır. (Henüz TC kurulmamış.)
Madde–4) BMM, vilayetler halkınca müntehap azadan mürekkeptir.
Madde–5)  BMM azasının herbiri kendini intihap eden vilayetin ayrıca vekili olmayıp, umum milletin vekilidir.
Madde–7) Ahkâm–ı Şer'iyenin tenfizi (Şeriat hükümlerinin icrâsı), umum kavaninin vâzıı, tâdili, feshi, muahede ve sulh akti ve vatan müdafaası ilânı gibi hukuk–u esasiye, BMM'ye aittir.
* * *
Milî Mücadele ruhunun şekillendirdiği Millet Meclisinin kabul ettiği "Din–i İslâm" ve "Ahkâm–ı Şer'iye" gibi mevhum ve tâbirler dahi, bilâhare metinlerden çıkarıldı ve ortaya bambaşka bir ruh, bir zihniyet çıktı.
Müslüman milletimiz, seksen küsur senedir, cebren ve hile ile elinden alınan temel haklarını kazanma mücadelesi veriyor.
Bakalım, ne zaman bu temel haklarına kavuşma bahtiyarlığına yaşayacak...

Hiç yorum yok: