11 Şubat 2012 Cumartesi

İskilipli Atıf Hoca - Aziz ÜSTEL

Bugün Kemalist olduğunu öne süren birine, İskilipli Mahmut Hoca deseniz ya yüzünüze boş gözlerle bakar ya da Atatürk’e hakaret ettiğini söyler. Tabi Atatürk’e hakaret etmesi mümkün değildir çünkü 1926yılında İstiklal Mahkemesi’nde idam edilmiştir. Mustafa Kemal iseAtatürk soyadını 24 Kasım 1934’te aldı. Yani 1926 yılında “Atatürk” olmadığından“Atatürk’e” hakaret etmesi mümkün değil. Biraz daha bilgili olanı “Frenk Taklitçiliği ve Şapka” adlı kitabı yazarak “Şapka Devrimine” karşı çıktığı gerekçesiyle asıldığını söyler. Bu da doğru değildir. Kitabı 1924 yılında yazdı Atıf Hoca. Kitabın aslında şapkayla pek ilgisi yoktu; körü körüne, bilgisiz ve de bilinçsizce batıyı taklit edenler ve İslamı “çağdışı” olmakla suçlayan kimi çevrelerle hesaplaşıyordu özetle. Dahası kitap 1 Kasım 1925’te kabul edilen Şapka Yasası’ndan bir buçuk yıl önce yazılmış, dönemin Milli Eğitim Bakanınca da pek beğenilmiş, Atıf Hoca’ya takdirname gönderilmişti.


Kimileriyse Mustafa Kemal’in idam fermanının altında Atıf Hoca’nın İslamı Yüceltme (Teal-i İslam) Derneği adına mührü bulunduğunu savunacaktır. Bu da yalandır. Her şeyden önce idam fetvasını veren Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’dir. İslamı Yüceltme Derneği bu fetvaya şiddetle karşı çıkmış, bırakın altına mühür vurmayı gelen yazılı metni yırtıp atmıştır. Bunun üzerine Mustafa Sabri Efendi, fetvayı mühürsüz olarak Yunanlılara teslim etmiş, onlar da uçaklarla Anadolu’ya atmıştır. Bu arada İskilipli Mahmut Hoca, Anadolu ulemasıyla ilişkiye geçerek, Mustafa Kemal’in idamına karşı bir fetva yayınlanmasını sağlamıştır. Ancak İstiklal Mahkemesi, Atıf Hoca’nın idam fermanını imzalayıp altına da mührünü vurduğunu söyleyebilmiştir. 
Her neyse, Zeynelabidin adında bir kişinin İstiklal Mahkemesi’ne, “şapka yasasına karşı halkı ayaklandırmaktadır” ihbarında bulunması sonucu Atıf Hoca 7 Aralık 1925’de tutuklandı. Mahkeme sırasında, Kel Ali Yunan uçaklarından atılan ölüm fermanında mührü bulunduğunu söyleyince Atıf Hoca Vakit Gazetesinin 1034 . sayısından yayınlanan, bu iddialara yönelik tekzibi sundu mahkemeye. Ardından da Damat Ferit Hükümetine karşı nasıl kalemiyle savaştığını, yazılarını bir bir sayarak kanıtladı. Sonunda, 2 Şubat 1926 tarihinde Savcı Necip Ali Bey ceza taleplerini okudu. Atıf Hoca için 10 yıl hapis istedi. Mahkeme buna uymadı. Karar gününü Şevket Süreyya Aydemir şöyle anlatır: “Hükümlüler arasında bir müderris göze çarpıyordu. Cübbesi ve kıyafeti temizdi. Suçu o sıralar yayınlanan şapka yasasına karşı çıkmaktı. Ancak bu suça başka bazı suçlamalar da eklenmişti. Ve mahkemeden en ağır hükmü yedi. İdam kararını duyunca hiç sesini çıkarmadı; dudakları oynuyordu, galiba dua ediyordu. Eskiden kalpaklı şimdiyse hasır şapkalı kişi idam kararını vermekle yetinmemiş müderrise bas bas bağırıyordu... Hasır şapkalı susunca, müderris muhafızların arasından merdivenlerden indi. Önümüzden geçerken dudakları kımıldıyordu.” Rahmetli Necip Fazıl, İskilipli Atıf Hoca’nın “dindar olduğu için” idam edildiğini yazar. Rahmetli Uğur Mumcu “Devrim bir şiddet olayıdır. Devrim, şiddetle, idam sehpalarıyla gelir... Hangi devrim toplumsal gerilimler yaratmamıştır? Ve hangi devrim Cavit Bey’in asılması gibi adaletsizliklere ve haksızlıklara yol açmamıştır” diye sorar. Rahmetli İskilipli Atıf Hoca da, yan ürünü adaletsizlik ve haksızlık olan devrimsel şiddetin kubanlarından biridir. Allah rahmet eylesin.

Hiç yorum yok: