17 Şubat 2012 Cuma

"Fakir bir Yahudi babanın oğlu olmasaydı..."- Taha Kılınç

İsrail'in sekizinci cumhurbaşkanı Moshe Katsav, 2007 yılında görevinden istifa etmesine neden olan cinsel taciz davalarından suçlu bulundu. Eğer karar temyizde bozulmazsa, eski cumhurbaşkanının en az dört yıl cezaevinde kalması söz konusu olabilecek.

Kararın açıklanmasından sonra, İsrail'de Moshe Katsav tek gündem maddesi haline geldi. Karara gösterilen tepkilerin en ilginç yanı, kadın derneklerinden sivil toplum kuruluşlarına, gazetecilerden siyasilere herkesin çıkan sonucu alkışlamasıydı. Son duruşma sırasında ellerinde pankartlarla Katsav'ı destekleyen bir avuç taraftarı dışında, medyaya konuşan hiç kimse sabık cumhurbaşkanını savunma yoluna gitmedi.

Yediot Aharonot'tan Ariella Ringle Hoffman şunu yazdı mesela: "Bugün şüphesiz Moshe Katsav için zor bir gün, çünkü sanık sandalyesinde yalnızdı, eşi bile yanında değildi. Bugün Katsav için zor bir gün olsa da, İsrail için oldukça güzel bir gün!"

Yine aynı gazeteden Sima Kadmon, Katsav'ın mahkemeye çıkarkenki halini meşhur Yahudi asker Dreyfus'a benzetti ve şöyle yazdı: "Mahkemeye çıkarken Dreyfus olarak çıktı, ama orayı aşağılık suçlar işlemiş bir mütecaviz olarak terk etti."

Moshe Katsav'ın 2007'de cumhurbaşkanlığından istifa etmesinde, yazdıklarının çok büyük etkisi bulunan Maariv gazetesinden Shalom Yerushalmi ise "Mahkemenin kararına göre Moshe Katsav bir çeşit mafya üyesi. Anlaşılan Katsav, muhabbet tellallarından, tahrik edicilerden ve bunları örtbas edenlerden oluşan bir ekip kurmuş!" şeklinde oldukça alaycı ve hakaretamiz bir açıklama yaptı.

Haaretz ve Jerusalem Post'un editoryal yazıları ise, kararın, İsrail'de hiç kimsenin kanunların üzerinde olmadığını ispatladığına yapılan vurguları içeriyordu. Ancak Haaretz "İsrail'de herkes kanunlar önünde eşittir" vurgusunu yaparken, daha geçen haftalarda Şimon Peres'e açık mektup şeklinde yayınladığı ve İsrail'de birçok grubun kendisini kanunun üstünde gördüğüne atıf yapılan bir diğer editoryal yazıyı tamamen unutmuş görünüyordu.

Tüm bunların içerisinde herhalde en çok dikkati çekeni, Maariv gazetesinden Shalom Yerushalmi'nin yorumu. Moshe Katsav davasını başından beri izleyenlerin de hatırlayacağı gibi, kendisi Katsav'ın 1990'ların başından itibaren cinsel taciz ve hatta tecavüz olaylarına karıştığını iddia ediyor. 2007 yılında İsrail polisi Moshe Katsav'ı Kudüs'teki konutunda iki saatten fazla sorguya çektiğinde, Yerushalmi şu açıklamayı yapmıştı: "Katsav'ın mağdurlarından bir kadın benimle temas kurdu ve olanları anlattı. Katsav, gücünü ve nüfuzunu kullanarak daha sonra bu kadını toplumdan tecrit ettirdi."

Medyada yer alan bütün bu yorumların yanında, "Katsav'ın başına bunlar neden geldi?" sorusuna cevap olarak şu da dillendiriliyor: "Moshe Katsav eğer İran kökenli fakir bir Yahudi babanın oğlu olmasaydı, medya böyle üzerine gelemezdi."

Bu yorumun ima ettiği şey çok açık: "Moshe Katsav, İsrail toplumunda var olan Aşkenazi-Seferad çatışmasının bir sonucu olarak, böylesine açıktan ve üzerine gidilerek suçlandı. Eğer kendisi zengin ve üst düzey bir Aşkenazi olsaydı, medya suçunu görmezden gelecekti. Katsav'ın başına gelenler, Seferad Yahudilerine karşı toplumda var olan nefret ve önyargıyı ispatlıyor!" 

İsrail toplumunda yaygın olarak görülen ırkçı ve seçkinci yaklaşımları bilenler için bu iddia gayet açıklayıcı gelebilir. Ancak Moshe Katsav olayında farklı bir şey var: Senelerdir taciz iddialarını sürekli gündemde tutarak Moshe Katsav'ın peşini hiç bırakmayan başlıca basın-yayın kuruluşlarından bazıları Aşkenazi olmayan multi-zengin medya patronlarının elinde. Örneğin Maariv bunlardan biri.

Maariv gazetesini uzun yıllar boyunca Irak kökenli Nimrodi ailesi yönetti. Maariv 1990'li yıllarda o kadar etkili bir gazete haline geldi ki, İsrail'in en çok satan gazetesi Yediot Aharonot ile başa baş bir yarışa bile girdi. İki gazete arasındaki tiraj kavgası, birbirlerinin telefonlarını dinlemeye kadar vardı.

Nimrodi ailesinin Tahran doğumlu veliahdı Ofer Nimrodi, geçtiğimiz yıl gazetenin yarı hissesini satmış bulunsa da, halen basın sektöründeki etkinliğini sürdürüyor.

Moshe Katsav'a en büyük muhalefeti gösteren gazetelerden birinin Maariv olması, Katsav'ın etnik kökeninden ötürü bir kumpasa kurban gittiği tezini zayıflatıyor.

Moshe Katsav bu suçu işledi mi, işlemedi mi? Ortada bir iftira mı, yoksa ifşaat mı var? Şimdiye kadar çizilen tablo, suçun işlendiğini gösteriyor. En azından tersini ispatlayan bir delil ortaya çıkana kadar. Daha dün (2 Ocak) akşam, İsrail'in Kanal 2 televizyonu, Moshe Katsav ile tecavüzde bulunduğu iddia edilen bir bayan arasında geçen konuşmayı yayınladı. Kudüs'teki cumhurbaşkanlığı konutunda yapılan gizli kayıtta, kadın "Doğruyu ikimiz de biliyoruz, 200 bin dolar verirsen susmayı düşünebilirim" derken, Moshe Katsav, olayı yalanlamadan, kadınla gayet rahat şekilde konuşmasını sürdürüyor.

Siyasetçi-medya ilişkileri, her ülkede zaman zaman çeşitli türbülanslar geçirir. Özellikle medyanın cürmünden fazla yer yaktığı ülkelerde, medya siyasetçileri kendisine düşman ve rakip olarak görür.

Muhtemelen Moshe Katsav olayının arkasından da siyasetçi-medya ilişkisine dair öğretici dersler çıkacak. Ve muhtemelen Katsav'ın kendisi bile tam olarak neler döndüğünü çok sonra anlayacak. 

Hiç yorum yok: