5 Temmuz 2013 Cuma

Merdiven!-Haritaya dikkat-Yalı operasyonu-Köprü-Büyük mesaj- Ergün Diler

Merdiven!

Hayatımızı günlük yaşadığımız için olayları birbirine bağlamakta sıkıntı yaşarız. Geniş kadraj kullanamadığımız için de her gelişmenin nedenini ve sonucunu kendi sınırlarımız içinde ararız!
Oysa Türkiye hiç kendi haline bırakılmadı ve Türkler tarafından yönetilmedi! Haliyle yönetemediğiniz bir ülkeye de hakim olma şansınız yoktu! DERİN DEVLETdenilen şey ANKARA'ya bağlı olmadığı için derindi zaten! Akıl hep onlara aitti!
Biz sadece dışarıda üretilip içeriye atılan virüslerle savaşıyorduk! Başımıza bela olan laboratuvarı yok etme şansımız yoktu!
HASTA olmamız isteniyordu ve oluyorduk!
Yatağa düşürmeyen ancak ayağa da kaldırmayan mikropla mücadele ediyorduk! Kıskaca alınmış ülkenin insanları olarak senaryoyu bilmeden oynuyorduk! Ateşimiz yükseldiği zaman bazen IMF ile bazen de darbe ile yola getiriliyorduk!
Dün başka bir konu yazmak için klavyenin başına geçtiğimde Kemal Kılıçdaroğlu'nun sözleri önüme düştü! Çok sertti! Hedef yine belliydi!
Deniz Baykal'ı götüren KASET aklıma geldi! Bilinen bir ilişki sızdırılmış ve Kemal Bey'in önü açılmıştı! Dışarıdaalınan bir karar hayata geçiyordu! Türk siyasetinde bir değişiklik sözkonusu olduğu zaman kesinlikle bunuANKARA yapamazdı! İpler sınırların dışına çıkardı!

Kaset olayı da böyleydi!
MHP'deki kasetler gibi!
Kemal Bey neden geldiğini ya da getirildiğini yüzde yüz bilmiyordu!
Muhtemelen CHP'nin kendisine ihtiyacı olduğunu düşünüyordu!
Oysa kaseti vizyona koyanların hesabı farklıydı!
Resmi ideolojinin esneyip genleşeceğini gören AVRUPA KAYNAKLI bir güç, bu mücadelenin içinde olmak istedi!
Baykal'ın taşıdığı misyonla partinin kendisinden vazgeçmesi mümkün değildi! Bu nedenle de Deniz Bey'in diskalifiye edilmesi şarttı!
Öyle de oldu!
Yerine Kemal Bey geldi!
Kendisi bilmese de ondan istenen, içinde Kürtler'in de olduğu bir parti yaratmasıydı! Çünkü o güç ülke içindeki ve dışındaki Kürtler'i AK PARTİ'ye bırakmak istemiyordu!
Aynı güç yıllar öncesinden "TÜRKİYE MALEZYA OLUR MU?" tartışması başlatarak resmi ideolojinin arkasından yumruk atıyordu! Bunu da emrindeki BASINLA yapıyordu! Amaçları ülkenin büyümesini ve çevredeki her renkten insanı kucaklamasını önlemekti! Gizli gündemlerini de LAİKLİĞİ öne sürerek kapatıyorlardı!
Kemal Bey de bilmeden bu projenin içinde yer aldı!
Klasik CHP'yi yıktı! Ulusalcı bakış açısını törpüledi! Kürtler üzerinde etkili isimleri partiye kazandırdı! Bu açılım partiyi tam ortasından çatlattı!
Çünkü Kemal Bey ve bilmeden temsil ettiği akımın asıl amacı Kürt oylarını Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hedeflenen isme yönlendirmekti! (O isim belli ama şimdi açıklamam! Kemal Bey de açıklayamaz!) Yani Erdoğan'ın Köşk'e çıkışını engellemekti! Yoksa PKK sorununu bitirmek falan değildi!
Tıpkı MHP gibi...
Kılıçdaroğlu'nun dünkü çıkışına bakarken bir anda geri gittim...
-"Biz AKP gibi söz verip de sözümüzün arkasında duranlardan değiliz" dedi.-Yürüyen merdivene ters bindi.
- Kağıthane'ye "Kağıttepe" diyerek tarihe geçti -"Çocukluğumuzda Lefter çok iyi bir kaleciydi, ondan etkilenip Fenerli oldum" sözleriyle herkesi güldürdü.
-"Başkan Haliç'i temizleyecek ve İzmirliler Haliç'te yüzecek" çıkışıyla ilgi odağı oldu!-"Kazım Koyuncu gibi bir sanatçınız var, yürekli bir sanatçı, tuttuğunu koparan bir karakter. Bir Karadeniz fırtınası. Ona da buradan selam gönderiyoruz" diye konuşarak yıllar önce kaybettiğimiz Koyuncu ile iletişime geçmeye kalktı!
-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı sırasında ekmeği "40 kuruşa" vereceğiz demişti ki o zaman zaten 40 kuruştu.-Ankara'da Rize Günleri'ne katıldı. Kemençe dinledi. Şu tweet'i attı: Gayda dinleyip, horona eşlik edip, hemşehrilerimizle sohbet ettik!"
-Kürsüde, konuşmasını yaptığı sırada önüne bir not uzatıldı. Mikrofona okuyuverdi:
Bana iletilen nota göre, eski Başbakanlardan Tansu Çiller hakkında tutuklama kararı çıkarılmış...
Türkiye gibi bir ülkede MUHALEFET olmalı... Hem de güçlü bir şekilde... Bu kadar kronik sorunları olan bir ülke için muhalefet gerçekten zenginlik. Ancak Kemal Bey siyasetin doğasında olan hatalar dışında yalnız bırakılmışlık hali ile yol almaya çalışıyor! Yukarıdaki örnekler bunun en güzel kanıtı!
Erdoğan Amerika'dayken Avrupa'ya gitti! Oradaki sosyalistlerle kapıştı. Kürsüden konuşmasını yaparken masanın önünde "KILICDARGOGLU" yazıyordu!
Ancak kimse müdahale etmiyordu!
Yalnızlık hali tavan yapmıştı! Dün de bir toplantı için gittiği otelde salonu bulamadı! Yol gösteren olmadı! Bir süre önce konuştuğum önemli CHP'li vekil "Ben buraya geldikten sonra KÜRTÇÜ oldum" dedi. Büyük Türkiye'nin önünü kesecek enstrümanları say deseniz, İstanbul sermayesi, Avrupa bağlantıları ve siyasi partileri sıralarım!
CHP ve MHP'yi böyle görünce "Bu kez yapamayacaklar!" diyorum... Bombalar patlasa da insanlar öldürülse de sonuç alamayacaklar... Bunu görmek için de alim olmaya gerek yok!
Acaba asıl "CHP'de operasyon yapanlar ne düşünüyor?" diye merak ediyorum... Yürüyen merdivene ters bindiklerini düşünüyorlar mı acaba?
Ne dersiniz!


Haritaya dikkat

Erdoğan'ın "Gelecek yıl 3 seçimi birden yapabiliriz" demesi, Kozakçıoğlu'nun ölümü, Medet Ünlü'nün infazı, Hizbullah'ın Türkiye'yi tehdidi, CHP'de işlerin giderek karmaşık bir hal alması, gizli toplantılarda AK Parti'yi nasıl durdururuz diye tartışılması, İran'ın "Savaşı ilk çıkaran biz olmayız" demesi, 28 Şubat soruşturmasında Genelkurmay eski Başkanı Karadayı'nın BİR NUMARAolarak öne çıkması, aynı çerçevede Demirel'in izlerinin görülmesi, Cindoruk ve birbirine benzemeyen arkadaşlarının aynı cephede buluşması akıllara tek bir soruyu getiriyor: NELER OLUYOR?Anlamak için geri gitmek şart...
Cumhuriyet'i, Osmanlı'yı, dünü, bugünü yorumlamak için derin tarih bilgisinin yanı sıra finans ve iktisat gözlüğü masada bulunmalı! Yoksa sonuç fiyasko olur!
Coğrafi keşiflerden sonra İspanya ve Portekiz gibi iki ülke öne çıksa da İngiltere aklıyla gücü eline geçirmeyi başardı. Denizlerdeki ve uzak kıtalardaki hakimiyetHAMMADDE üzerine kurulmuştu! Kraliyet'in kurduğu bu çatı 4 asır hiç aksamadan yürüdü! Asya'dan Brezilya'ya kadar olan bölge İngiliz egemenliğindeydi! Her toprak parçasını etüd eden Londra hem ürünleri değişik coğrafyaya taşıyor hem de ulaşım yollarını çeşitlendiriyordu. Dünya üzerinde ördüğü AĞ ile büyüdükçe büyüyordu! Güneş batmayan imparatorluk haline geliyordu! Kauçuk da, pamuk da, ipek de, petrol de onların kontrolündeydi!
İki dünya savaşı pastanın değişik şekillerde paylaşımını mecbur kıldı.
İngiltere'nin 400 yıl süren hakimiyeti son buldu! Cetvelle çizilen sınırlar da dahil olmak üzere meydana gelenULUS DEVLETLER eski tip sömürüye kapılarını kapadı! İngilizler burada zorlandı. Küresel güç olma kabiliyetlerini kaybettiler. Bunu gördükçe de ÇİN'e yanaştılar. Bunu da Rothschild gibi aileler üzerinden yaptılar. Kraliçe ile doğrudan ilişki kurabilen bu güçlü aileler Council on Foreing Affairs, Chatham House, IMFDünya Bankası, düşünce kuruluşları gibi yapıların içine sızarak MODERN ŞÖVALYELER gibi çalıştılar!
Amerika'yı Amerika'nın içinde ele geçirdiler...Zaten bu ailelerin gücünü faiz, döviz ve borsa üçgenine sıkışan TÜRKİYE'de çok sık görüyorduk! Tek bir KREDİ KARTIYLA yüklüce borçla yaşayan ve gelecek planları olmayan insanlar yaratmaktı amaçları! Finansla, para hareketleriyle zenginliklerine zenginlik katmak için savaşıyorlardı!
Önlerindeki en büyük engel de iki büyük savaştan sonra ortaya çıkan ULUS DEVLETLERDİ! Bunların yok olmasını, küçük parçalara ayrılmasını istiyorlardı! Tıpkı Fransız Devrimi'nden sonra oluşan iklim gibi para ve malın serbestçe dolaşımını talep ediyorlardı!
Yani kredi kartı bütün sınır ihlallerini yapacak güce sahipti! Cüzdandaki bir kart hem para hem de pasaport yerine geçecekti! 
Onların planı buydu! Bir de bunun yanında sahibi oldukları iletişim araçları ile manevi dünyaya ait ne varsa erozyona uğratmak gibi misyonları vardı!
Zaten dünya basınına baktığınızda sahiplerinin kim olduğu çok açık ortadaydı!
Mesela, Türkiye'de bütün basın patronları ÇORUMLU olsa garip karşılanmaz mı?
Karşılanır elbette!
Basındaki tek seslilik paranın merkezi konumunda olan Dünya Bankası gibi önemli kuruluşlar için de geçerliydi!
Bankanın başkanlarını incelediğinizde karşınıza hep perde arkasında kalan ailelerin kararları çıkıyordu! Sir James Wolfensohn, Paul Wolfowitz, Robert Zoellick gibi isimler bunlardan birkaçıydı!
Mesela Dünya Bankası Başkanı olarak görev yapan Wolfensohn, Rothschildler'in en güvendiği isimlerden biriydi! Banka hareketlerine baktığınızda onların isteklerinin yerine geldiğini görürsünüz! Sonra şirket kuran BAŞKANsermayeyi de bu aileden buluyordu! Bir yandan banka, bir yandan şirket, bir yandan da ROCKEFELLER'in vakfını yönetiyordu!
İngiltere Kraliçesi de bütün bu hizmetlere karşılık "SIR" ünvanı veriyordu! Dünya geneline yayılan bu yapı Türkiye'yi de 41 kişiden oluşan gizli bir masa ile yönetiyordu!
Kimin Cumhurbaşkanı, kimin Başbakan, kimin paşa olacağına bu yapı karar veriyordu! Halk sadece BASINyoluyla yapılan yönlendirmelerle sonuca katkı veriyordu! Sokakları etkileyecek SOPALAR her zaman değişiyordu!
Amerika'da üretim yaparak kazanan sermaye sahipleri de bunlardan rahatsızdı! 12 Eylül'de BARONLARIN Kenan Evren'e yaptırdığı darbe Amerikan milli kanadını da uyandırdı!
Uyansalar da 10 yıl sonra Rusya'yı kaybettiler! Çünkü bu yapı ile baş etmek hiç de kolay değildi! Çünkü elinize silah da bomba da alsanız karşınızdaki HESAP NUMARASI ile, kredi kartı ile, para ile konuşuyordu!
Dengeyi bozmak için tek şans ARAP PARASININ yönünü değiştirip bunların elinden almaktı! Hedefin Türkiye olduğu bir ülke başka türlü ayakta kalamazdı! 41 kişinin bağlı olduğu masa yönetmeye devam ederdi! Türkler hiçbir zaman iktidara gelemez, seslerini çıkaramazdı!
Ankara'da yıkılan o masa şimdi İSTANBUL'da...
Sevr'de hayata geçirilmeye çalışılan haritaya bir bakın!
Türkiye kaç parça, göreceksiniz!Dönelim başa...
Sıraladığımız bütün çatışmaların temelinde Türkiye'yi küçültmek isteyen gücün parmağı var! Bunu başardıkları an tüm bölgenin haritası bir günde değişecek! Bize neresi düşer bilinmez ama piyonların büyük pay alacağı kesin!
Birileri milletleri, dinleri bu coğrafyadan kazımak istiyor! Bunun önündeki en büyük engel de TÜRKİYE... ULUSAL AMERİKA bunu bildiği için Ankara'nın her dediğine razı oluyor! Siz "Obama problem çıkarıyor!" diyenlere inanmayın!
İki ülkenin yaşaması için işbirliğinden başka sapacakları bir kulvar yok! Ruslar da bu kervana dahil! Zaten arayı bozmak için Çeçenler üzerinden operasyon yapılıyor!
Avrupa'da yaşayan KRALLIKLARI arkasına alan GÜÇ rahat durmayacak!
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini BÜYÜK KRİZE dönüştürmek ve içeride SünniŞii kavgası hedefleniyor!
Hizbullah mı?
O da bonus!
Unutmayın! İçeride yaşadığımız her mücadele aslında BATI'nın kendi içindeki savaşının yansıması!

NOT: Ömer Özkaya'nın kaleme aldığı "Amerikan İstihbarat Belgeleriyle Kürtler" isimli kitabı muhakkak okuyun! 
BATI'nın ne düşündüğünü açık seçik anlayacaksınız!

Yalı operasyonu

Bir önceki dönem İngiltere'nin Türkiye'deki HAS ADAMIolan Selahattin Beyazıt, icradan satılan NESLİŞAH SULTAN Yalısı'nın ucuza gittiğini söyleyerek dava açtı.
Turgut Yılmaz'ın sahibi olduğu Tekstilbank'a satılan yalının değerinin 40.8 değil de 80 milyon lira olduğunu öne sürdü!Kararı mahkeme verecek!
Orası bizim işimiz değil... Ama BEYAZ TÜRKLER'in bu yalı sevdası bizim işimiz!
Neden yalıdan vazgeçmezler?Neden belli aileler buralarda oturur?
Neden yalı alanlar hiç kaybetmez?Soru çok...
Gelin isterseniz hepsine birlikte cevap bulalım...
Neslişah Sultan, 1921 yılında Nişantaşı'ndaki ÇİFTE SARAYLAR'da dünyaya geldi. Çifte Saraylar ilginç bir yerdi! Devlete karşı diklenen ve problem çıkaran kim varsa burada ağırlanırdı! Osmanlı'nın metodu buydu! Balkanlar'ı karıştıranlar burada toplanırdı! Eğer Öcalan o dönem isyan etmiş olsaydı büyük ihtimalle o da Çifte Saraylar'ın misafiri olacaktı! Neslişah Sultan'ın doğduğu saraylar bir süre sonra yıkıldı. Başka amaçlar için kullanıldı! Ayakta kalan bir bölümü ise ŞİŞLİ TERAKKİ MEKTEBİ olarak hizmet verdi!
Son günlerde ARŞİMİDİS olayı tartışılıyor! O konuya girmek istemiyorum ama Osmanlı Hanedanı yurttan kovulduktan sonra sahibi oldukları taşınmazları, paraları, yalıları, köşkleri, hanları, hamamları KİMLER ALMIŞTIR?
NE KADAR ÖDEMİŞTİR?
Hangi avukatlar sahte belge düzenleyip hangi hakimler o kararları vermiştir?
Bakın bu Cumhuriyet'in cevap veremediği bir sorudur!
Dolmabahçe Sarayı'nı yaptıran Abdülmecid'le birlikte Osmanlı deniz kenarına inmiştir! Batılılaşmanın sonucu olarak başlayan hareket hanedanı Boğaz'ın her iki kıyısına yönlendirmiştir!
Padişah'a ve saraya yakın isimler buralarda yaşamaya başlamıştır!
Dolayısıyla arazi fiyatları artmıştır.
Bir süre sonra DEVLETİN kendisini gösterdiği yer olarak BOĞAZ öne çıkmıştır! Çünkü Boğaz demek güç demek, iktidar demek, sahip olmak demekti! Dahası Avrupa'nın elini soktuğu ve perde arkasındaki İKTİDARI belirlediği yer demekti!
Peki bunların Neslişah Sultan Yalısı ile ilgisi ne?
Anlatayım...
Fatma Neslişah Sultan'ın babası Şehzade Ömer Faruk Efendi, Halife Abdülmecid Efendi'nin oğlu ve Sultan Abdülaziz'in torunuydu. 
Annesi Rukiye Sabiha Sultan ise Sultan Vahdettin'in kızıydı. Osmanlı'da ender görülen hanedan içi evliliğin en büyük çocuğuydu. Hanedan 1924'te yurt dışına çıkarılınca, aile önce Fransa-
Nice'e oradan da Mısır'a gitti. Neslişah Sultan 1940'ta Mısır hanedanından Prens Muhammed Abdülmünim ile evlendi. 
Çiftin iki çocuğu oldu.Prensin 1952-1953 yıllarındaki 10 aylık Mısır Kral Naipliği döneminde o da Mısır Naibesi oldu. 
Bu göstermelik bir unvandı, hiç bir hakları yoktu.Eşiyle birlikte hükümete karşı komploya karışmaktan tutuklanıp, ev hapsine alındılar.
Mısır'da cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Kral, hanedan üyeleri ile birlikte sürgüne tabi tutuldu. Önce Fransa'ya gittiler, 1963'te ise Türkiye'ye yerleştiler.
Muhammed Abdülmünim 1980'de, Neslişah Sultan ise 2012'de vefat etti. Prens Abdülmünim Mısır'a defnedildi. 1921'de dünyaya geldiği için 121 pare top atışıyla "Hoş geldin" denilen Neslişah Sultan ise son yolculuğuna da Boğaz kenarından çıkıyordu! Aşiyan Mezarlığı'na defnediliyordu!
Yani ölüm de kalım da güç demekti BOĞAZ için...
Osmanlı gidince yerine gelen güç haliyle kendini Boğaz'da gösterdi!
Bütün yalılar ve köşkler kapışıldı! Hepsi değerinin çok ama çok altında el değiştirdi! Bilinmeyen, söylenmeyenİKTİDAR burada doğdu ve eskisinin yerine geçti! 2002 seçimlerine kadar Boğaz sakinlerinin istemediği hiç kimse iktidara gelemedi, gelse de kalamadı!
Darbeler, krizler, koalisyonlar buradaki büyük salonlarda planlandı!
IMF ve Dünya Bankası kredilerine buradan davetiye çıkartıldı!
Gelen her kuruş buradaki belli aileler arasında paylaştırıldı!Anadolu'daki saf halk savaşmak için Kore'ye bile giderken bunlar gelen paralarla ceplerini dolduruyordu!
Ve Boğaz'ı kimseye bırakmaya niyetleri yoktu! Osmanlı'yı yıkan güç yeni iktidarını burada kurmuştu!
Ve Cumhuriyet buradaki bazı isimler tarafından kontrol edildi!
İşte Selahattin Bey'in ilişkileri de böyleydi! Çok derin ve bir o kadar net!
Kaç yalısı olduğunu bilmiyorum. Ama Kim Philby'nin anılarında "Bizim istihbaratın devamlı kullandığı bir yerdi! Çok özel konuklar burada ağırlanırdı. Ben de burada bir süre kaldım" dediği KIRMIZI YALI Beyazıtlar'ındı!
Sattı mı bilmiyorum ama Muharrem Nuri Birgi'den sonra miras olarak onlara kalmıştı! 
Kan bağı olmamasına rağmen yalı Selahattin Beyazıt'a geçmişti!Birgi de Türkiye'nin NATO ve Avrupa'da en etkili isimlerinden biriydi!
Ankara'yı Avrupa başkentlerine taşıyan isimdi!
Sözün özü şu:Anadolu'dan kalkıp Boğaz'a gelenler çoğunluk olamadığı sürece Türkiye'de işlem tamamlanmamıştır! "Tehlike devam ediyor" demektir!
Kimin kim olduğunu anlamak istiyorsanız da Tayfun Er'in "Yalıdakiler" ve "Erguvaniler" kitaplarını okuyun!
Unutmayın, Boğaz sakinleri bizim gibi ZAR ATMAZ!
Kararları hep akılla alır!

Köprü

İstanbul Boğazı'na yapılacak olan üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adı verildi. Kimi alkışladı, kimi de protesto etti!
Çünkü kimse adını bilmiyordu! Ama bir anda YAVUZismi çıktı!
Peki, ne oluyor? İşte bu sorunun cevabını kendini merkez olarak tanıtan, aslında sadece küçük bir azınlığın hizmetinde olan gazeteler cevaplayamaz... Devletin aldığı karar ve gittiği yol onların uykusunu kaçırdığı için hiçbiri çıkıp "Bravo"diyemez...
Neyse, onların söyleyemeyeceklerini biz anlatamaya çalışalım...
2003'teki İHBAR mektubuyla birlikte DEVLETTEkımıldama başladı... Hükümet, asker, MİT ayağa kalktı. Adı Ergenekon olan Londra ve dev Musevi isimlere bağlı olan yapı çökertilecekti. Kolay değildi!
Cumhuriyet'le birlikte hatta daha öncesinden sızmışlardı. Kırım Savaşı'nda GOLDSCHMİDTLER'denalınan ilk borç ve ROTHSCHİDLER'in açtığı krediler geldiğinde işlem başlamıştı!
Para ile konuştular... GİZLİ YAPILARINI kurdular. Bu öyle bir kısır döngüydü ki TÜRK olan hiçbir unsur öne çıkamazdı. Onların oturduğu gizli masanın kararları uygulandı. Perde arkasında hep onlar vardı.
Gördüklerimiz figüran bile değildi.
Söylenmese de bunu Menderes de, Ecevit de, Demirel de biliyordu. Ama çare yoktu. Ya onların dediğini yapacaktın ya da kaderine razı olacaktın! Neredeyse 100 yıl böyle geçti.
Cumhuriyet'i kuran irade Londra'daydı!
Ne Padişah ne de Mustafa Kemal'in yapabileceği çok fazla şey vardı.
Bize ait olmayan ne varsa oradan verilen emirle geldi!
Kimliği mutasyona uğrayan bir devlet ve millet haline getirildik!
Başkalaşmıştık, biz olmaktan uzaklaşmıştık. Batı'ya gitsek BATILI, Doğu'ya gitsek Doğulu değildik! Anlamsız ve hedefsizdik!
Ergenekon'u deşifre eden mektuptan sonra hem asker hem de sivil uzantılar mercek altına alındı. Gizli yapının bütün unsurları gözaltındaydı!
Yapılan operasyonlarla bir bölümü alındı. Sivil kanadı meydana getiren BARONLAR bu operasyonla korkutuldu!"Uslu durun! Sıra size de gelir!" mesajı verildi. Tabii uslu duracak halleri yoktu! Operasyonlardan sonra Ankara'daki MASA İstanbul'a taşındı. Artık toplantılar buradaydı!
Amaç Cumhuriyet'i Türkler'e vermemekti! Yani halktan korumaktı!
Çünkü bu masanın görevi Türkiye'yi KÜÇÜK olarak ayakta tutmaktı! Ve bu masa bütün kararlarını BOĞAZ'ınkıyısında alıyordu! PARA onlarda olduğu için düdüğü çalıyorlardı! Bu yapı, 2003'te başlayan DEVLETTEKİ dalganın başarıya ulaşacağını düşünmedi! İhtimal vermedi! Çünkü daha önce buna kalkışan herkesi ortadan kaldırmışlardı. Kendilerine çok güveniyorlardı! Çünkü arkalarında Avrupa'da kralları yöneten, parasının miktarını bilmeyen dev Musevi isimler vardı. Hatta kendi aralarında "Bu 6 aileye yan bakan var mı?" diyorlardı gülüşerek!
Biz de Ankara'da oluşan Yeni ve Büyük Türkiye idealini yazmaya çalışıyorduk! Ama arkadaşlar bize gülüyordu! Hayal kurduğumuzu söylüyorlardı... Son 10 yıl böyle geçti. Sokağa yansımayan suikast girişimleri, patlamayan bombalar ve çekilemeyen tetiklerle...
Londra'nın Cumhuriyet'i kurarken verdiği "Ortadoğu'ya sırtınızı dönün, dinden uzaklaşın, tarihinizi ve dilinizi unutun" emri artık süresini doldurmuştu! Chatham Hause'larda temeli atılan LAİKLİK ile enerjiden ve yollarından koparılmış, asırlarca yönettiğimiz insanlara düşman olmuştuk! Geri dönüş kolay olmadı!
Hala da tamamlanmış değil! Ama Ankara, Büyük Türkiye'yi kurmak için canını dişine taktı! Onların kurduğu ideolojik sarmal esnetildi! Herkesi kucaklayacak şekle getirildi! Ne Kürtler ne de Araplar artık Türkiye'siz yapabilirdi!
Bunu başaracak güç ve akıl tarihimizde vardı!
İşte dün BARONLARIN BAŞKENTİNE kurulacak olan köprüye Yavuz Sultan Selim ismi verildi!
Selim, Hâdim'ul-Harameyn'işŞerifeyn, yani Mekke ve Medine'nin Hizmetkârıydı! 9. Padişah ilk HALİFE'ydi! Tahta çıktıktan sonra ataları gibi BATI'ya değil DOĞU'ya gitti. 8 yılda Osmanlı'nın topraklarını tam 2.5 kat arttırdı! Osmanlı üç kıtada hüküm süren ve yüzölçümü 7 milyon metrekare olan bir imparatorluk haline dönüştü! Devlet bu hamleyle HANEFİ olmuş ve dinin bayrağını resmen eline almıştı! Ama Selim'in, Doğu'ya gitmesinin asıl nedeni İPEK ve BAHARAT YOLUNU ele geçirmek içindi! O yollardan dün ipek-baharat, bugün ise gaz ve petrol geçiyordu!
İşte Yeni Türkiye de, Yavuz'un bıraktığı bayrağı yerden alıp Ortadoğu'ya açıldı! Ortadoğu'ya yönelmek Londra'yı ve arkasındaki imparator kadar güçlü olan bazı Musevi aileleri buralardan SİLMEK demekti!
Zaten 10 yıldır yaşadığımız kavga da buydu! Onlar ülkeyi TÜRKLER'e bırakmak istemiyor, Anadolu'dan çekip almaya çalışıyordu! Avrupa'ya gidip Ankara'ya bağlayacağınız bir yer yoktu!
Ama onların cetvelle çizdiği sınırlar Osmanlı'dan sonra gün yüzü görmemiş ve eski sahibini özlemle beklemişti!
Çanakkale'de destan yazsak da kaybettiğimiz yerlere geri dönüyoruz...
Dünkü törende yer alan MEHTER TAKIMI bunun işaretiydi!
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı'nın elele yürümesi de DEVLETTEKİ BİRLİĞİN göstergesiydi! YAVUZtercihi de Büyük Türkiye'ye engel olmaya çalışanlara "Gerekirse yok ederiz!" mesajıydı!
Osmanlı her renkten, her dinden insana kucak açtı! Yeni Türkiye de böyle! Türk, Kürt, Alevi, Sünni kim varsaBÜYÜK TÜRKİYE içinde mutlu yaşayacak! Hedef bu! Büyük devletler tek renk ve tek inançtan oluşmaz!
Elele, ileriye...
Devlet dün tam kadro butonlara birlikte basarak BÜYÜK TÜRKİYE'nin kurulduğunu dünyaya ilan etti!
Rahatsız olanlar bertaraf olacak!
Paraları onları kurtaramayacak!

Büyük mesaj

İngiltere'de krallık söylenildiği gibi işlevi olmayan sembolik bir yapı değildir. Kraliçe ve attığı her adım çok önemlidir. Yaptığı her ziyaret, büyük anlam taşır ve sonuçları kısa zamanda görülür! Kraliçe sembolik olmadığı gibi Anglikan Kilisesi'nin başıdır. 
Parlamentoyu açıp kapama yetkisine sahiptir. Ordunun lideridir!
Ayrıca majestelerinin, istihbarat servisinin yani James Bondlar'ın ANNESİDİR!
İngiltere, kendisi gibi kraliyet aileleri tarafından yönetilen Hollanda, İsveç, Danimarka, Norveç daha öncesinde Portekiz gibi ülkeleri, görünmeyen bir bağ ile kendine bağlamıştır! Fransız İhtilali'nden sonra bütün dünya bu rüzgarlardan etkilenirken, Londra'nın VETO ettiği yerler paçayı kurtarmıştır!
Osmanlı aslında aklı başında insanların BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI dediği KIRIM SAVAŞI sonucu yakayı kaptırmıştır!
Osmanlı-Rus Savaşı gibi görünse de yangın İngiltere, Fransa ve bugünkü İtalya'yı işin içine çekmiştir. Osmanlı bu devletlerin desteği (!) ile kazansa da sonuçta büyük kaybeden olmuştur!
Adettir! İngilizler adamı, ZAFERLE yener! Kırım'da da Kurtuluş Savaşı'nda da bu böyle tecelli etmiştir!
1853'te başlayan savaşla Osmanlı, Yahudi bankerlerin kapısını çalmış, ödeyemeyeceği kadar borç almıştı.
İngiliz aklı yine bir taşla iki kuş vurmuştu! Hem Ruslar'ı Akdeniz'e indirmedi, hem de "ZAFERLE"Osmanlı'yı içeriden yıkmaya başladı.
Rothschildler ve Goldschmidtler verdikleri kredilerle Osmanlı'yı kıskaca aldı. 1881'de de Abdülhamit çaresizDÜYUNU UMUMİYE'yi kabul etti.
Böylece alınan ve ödenemeyen borçlar Osmanlı'yı yarı sömürge durumuna getirdi. Haliyle parayı veren düdüğü çalardı!
Öyle de oldu! Islahat Fermanı ilan edildi. Batılılaşma PERA'da başladı. Hayat şekilleri artık hızla değişiyordu!
Yarı sömürge durumu İngiltere Kraliçesi'ne destek veren BARONLARI mutlu etmiyordu! Bir süre sonra Cumhuriyet kuruldu! Ülke daha fazla dayanamadı! Bütün ipler artık PARANIN efendilerindeydi!
Her savaşın arkasında bunlar vardı...
En güzel örnek de Waterloo'ydu!
Brüksel'in 10-12 km uzağındaki Waterloo'da, İngilizler ile Fransızlar karşılaştı. Paralarını korumak için finans dünyasını kuran aile, Avrupa'da 5 ülkeye dağılmıştı. Savaş sırasında Fransa'daki Rothschild, Londra'daki ağabeyine güvercinle haber gönderip "Savaşı Fransızlar kaybetti" mesajı iletti!
İngiltere'deki LORD bugün olduğu gibi medyanın sahibiydi! Mesajı okuduktan sonra akşam baskısında"Fransızların zaferi kesin!" manşetleriyle gazeteleri insanlarla buluşturdu! Bu acı haberle bütün piyasalar çöktü! İngilizler'in en değerli varlıkları bu ailenin eline geçti.
Hem de üç kuruşa! Hisseler Rothschildler'in olmuş devlet yere serilmişti! Gerçek ortaya çıktığında artık yapılacak bir şey yoktu! Çünkü ele geçirdikleri değerleri hemen icat ettikleri sistemle yayıp korumaya alıyorlardı!
Bu ailelere yakın olan TÜRKLER de basını yıllarca içeride sopa olarak kullandı! Kıbrıs Harekatı'nda bile bunlar vardı! Gazeteleriyle Türkler'e hissettirmeden Londra'ya çalıştılar! Bu aileler her ülkede kendilerine partner bulurdu!
Devletlere değil ortaklarına güvenirlerdi! Türkiye'de de böyle oldu...
Aynı şekilde Amerika'da da!Washington her kararı kendisi alıp uygulasa da sonuçlar hep bu ailelerin istediği gibi oluyordu!
Mesela 12 Eylül 1980, ya da 28 Şubat darbeleri bu ailelerin kazandığı zaferdi! İşin içinde Amerika olsa da arkadaki el bunlarındı! Milyarlarca dolar ceplerine giderken ülkeler yerle bir oluyordu!
Hem asker, hem siyasetçi, hem de işadamı bulmakta hiç sıkıntı çekmiyorlardı!
Cumhuriyet'le birlikte Ortadoğu'ya inmemiz ve girmemiz yasaklandı! Islahat Fermanı gibi şartlar masaya getirildi!
Din, dil, yazı, tarih birliği rafa kaldırıldı!
600 yıl hüküm süren İmparatoluğun kalıntıları yok sayıldı! Sanki Türkler'in tarihi 1923'te başlıyordu!
Osmanlı'nın çıktığı Ortadoğu bin parçaydı! Aynı dine mensup ülkeler, ezan sesiyle uyansa da kafalarını koydukları yastıklar farklıydı! Bir toplayıcı bir düzenleyici yoktu! İsrail zaten bu dağınıklığı oluşturmak için kurulmuştu! Yoksa Rothschildler'in bir devlete ihtiyacı falan yoktu! İsrail, Araplarla didişirken onlar hem kontrolü hem enerjiyi alıyordu! Geçmişini ret eden Türkiye'de olan biteni sadece izliyordu! Silahına güvenen Amerika ise Afganistan'a ve Irak'a girmesine rağmen son sözü söyleyemiyordu! Afrika'dan Körfez'e kadar giden hatta sıkı ABD karşıtı liderler türemişti! İsrail'in varlığı zaten Amerika'ya olan düşmanlığı körüklemek için yeterliydi! İki güç bölgeyi uçlarından çekince taşlar bir türlü oturmuyordu! Ülkeler birbirine bağlanmıyor, kopukluk gittikçe artıyordu!
Geçtiğimiz gün Boğaz'a yapılan köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesi işte bu yüzden çok önemliydi!
YAVUZ ismiyle Amerika ele geçiremediği Ortadoğu'nun kontrolünü Türkiye'ye devrediyordu! İngilizler'in cetvelle çizdiği sınırlar iptal oluyordu!
İsrail kısıtlanıp sessizliğe bürünüyordu!
Eski sahip mahalleye geri dönüyordu!
Ankara 10 yıldır bugüne hazırlanıyordu!
Yavuz tercihiyle "İTİRAZI OLANI KESERİZ" mesajı veriliyordu. Zaten PATRIOTLAR çok önceden gelip bölgeye yerleştirilmişti! 
Hava sahası uçan kuşa kapalıydı! Yani son söz, piyadedeydi!
Ankara, üçüncü köprü ile kararlılığını hem o ailelere hem de işbirliği içindeki krallıklara gösterdi!
Tahran-Şam-Bağdat masaya gelip Türkiye'nin ağabeyliğini tanımak zorunda! Yoksa önce içten çözülecekler...
Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile Ankara, Müslüman alemine, "Artık hepinizi ben koruyacağım. Bundan sonra ayrı gayrı yok!" dedi.
Türkler'in dönmesi için YAVUZ ismi yetiyordu!
Tarih, 90 yıl sonra kaldığı yerden devam ediyordu!
ANADOLU CUMHURİYETİ herkesi kucaklıyordu!

Hiç yorum yok: