21 Mayıs 2013 Salı

Son viraj-Değişim-Kim gidecek-Özel kuvvet!-Fötr şapkalı geldi!-Ergün Dİler


Son viraj


İnternet ve telefonun çağı değiştirdiğini, dünyayı küçük bir köy haline getirdiğini kabul ederiz. Zamanın yenildiğini, mesafelerin ortadan kalktığını, teknolojiyi üreten AKLIN her şeye hakim olduğunu reddetmeyiz! Ama konu Türkiye olunca dünya üzerinde YALNIZyaşadığımızı düşünürüz.
Sorunlarımızı ve fırsatları hep içeri açılan pencereden değerlendiririz!
DIŞ etkiyi kabaca geçip, farkında olmadan gizli gerçeğin açığa çıkmasını engelleriz!
Oysa Türkiye, artık dünyanın merkezi olduğu tartışılmayan Ortadoğu'nun en önemli ülkesi!
Sonuca tesir edebilecek tek güç!
Böyle olduğu içindir ki derdimiz hiç bitmez!
Kanla acıyla yaşadığımız son 60 yılın özeti içeride iki parça olmamızdır!
Söylenmese de siyaset, ekonomi, ordu ve MİT hep iki parçaydı!
Ankara, vatandaşın bilmediği bu tek parça olamama hali nedeniyle kaderini belirleyecek hiçbir karara el atamadı! Gelişmeleri uzaktan izleyen ve faturayı ödeyen oldu!
Oysa dünya küçük bir köydü!
Gören gözler için gizli saklı diye bir şey yoktu!
Paraya hükmeden BARONLAR, dünyanın bu küçülmüş halini yeterli görmüyordu! Bölünmesini düşündükleri devletleri ufak parçalara ayırmak istiyorlardı.
Bu gücün doğum yeri Amerika'ydı.
Ama oradaki herkes paradan para kazananlar gibi düşünmüyordu!
Sınırları ve devletleri önemsiyordu.
İşte görmek istemediğimiz savaşın asıl nedeni buydu!
Bu mücadelenin de gelip düğümlendiği yer Ortadoğu'ydu!
Her ne kadar alternatif enerji yolları için çalışmalar sürse de buradaki petrol ve gaz önemliydi!
Mücadele eden taraflardan birinin eline geçmemesi gerekiyordu! Tam da bu noktada Türkiye öne çıkıyordu!
Çıkıyordu çıkmasına ama, Türkiye 60 yıldır iki parça olduğu için bir türlü yönünü seçemiyor, devamlı BOŞ SINAV kağıdı veren öğrenci gibi davranıyor, bildiği soruları bile pas geçiyordu!
Çünkü içeride ülke çıkarları gereği öne çıkmak isteyenler vakit kaybetmeden budanıyordu!
Sokaktaki insanın görmediği bir GİZLİ DENGE üzerinde giden ülke, haliyle duvara tosluyordu!
Bakın; geçtiğimiz günlerde BOSTON Maratonu bombalarla kana bulandı. Boston sembolik bir yerdi!
Amerikalılar'ın İngilizler'e karşı bağımsızlık savaşını başlattığı yerdi!
Bizdeki Samsun gibi!
Saldırıyı Amerika'da okuyan iki Çeçen gencin yaptığı, gazete haberleriyle kabul ettirildi!
Ortada ikna edici hiçbir kanıt olmamasına rağmen çocukların MÜSLÜMAN olması terörist olmasına yetmişti!
Oysa Çeçen gençlerden biri CAMBRIDGE BURSUYLA okuyordu! Ayrıca gençlerin amcası efsane CIA ajanıGraham Fuller'in damadıydı!
Ve bu AMCA ne tesadüftür ki İngiliz Kraliyet Ailesi'yle çok ciddi ticari bağlantılara sahipti!
Peki bu suç muydu? Elbette hayır!
Ama bu bombalar neden patlamıştı?
Gazete ve televizyonlarda cevap yoktu!
Nisan ayının başında yeni bir SIZINTI dalgası yaşandı!
Dünyayı sarsan Wikileaks ve Stratfor gibi güçlü olan bu akım vergi cennetlerinde PARASI bulunan yüzlerce işadamı ve siyasinin hesaplarını açıklıyordu!
Bir güç bunları ele geçirmişti!
Ancak gözlerden kaçan önemli bir ayrıntı vardı!
Nedense bu vergi cennetleri hep İngiliz kolonisi olan Cayman, Man, Virgin, Jersey ve Bermuda gibi adalardı!
FORBES'ın listesinde yer alan birçok işadamının buralarda hesabı vardı! Dönen paranın haddi hesabı yoktu! 
Sadece Cayman da 2 trilyon, Jersey de ise 3 trilyon dolar dönüyordu!
Düne kadar IMF'nin kapısında 50 milyon dolar için bekleyen Türkiye'yi hatırlarsanız olayın büyüklüğü net olarak ortaya çıkar!
Neyse...
Bir grup gazetecinin ele geçirdiği söylenen belgeler, yani hesap dökümleri, aslında çarpışan iki taraftan biri olan Amerikan DERİN DEVLETİNİN operasyonuydu!
Londra'nın yönettiği BARONLAR dünyasını sarsmak için çıkarılmıştı! Mesaj çok netti:
"Sizin kalbinize bile girdik!"
Bu hesap oyunlarından sonra karşı taraf da Amerikan'ın temelinin atıldığı Boston'u havaya uçurdu!
Onlar da "Bizi hafife alma! Seni doğduğun yerde öldürürüz!" diyordu!
İşte, bu iki devin mücadelesi çok doğal olarak Türkiye'ye de yansıyordu!
Zaten amaç Ortadoğu'nun kontrolünü ele geçirmekti! Savaşın galibini Ankara'nın takınacağı tavır belirleyecekti! Bu yüzden Boston'da bombalar patlasa da meydan muharebesi Türkiye'de olacaktı!
PKK'nın çekilmesi nedeniyle çıkan kavga da bu hesaba dahil!
Hatta Erdoğan'ın "2014'teki seçimler en kritik seçimlerimiz olacak" sözü de...
Çünkü içerideki İKİ PARÇA olma durumu sandıklar kurulduğunda iyice netleşecek!
Laiklik, milliyetçilik, işçi hakları, adalet ya da eşitlik diye söze başlayanlar aynı kampta toplanacak! Kendileri bilmese de Türkiye'nin parçalanmasına yıllar önce "evet" demiş BARONLARA hizmet edecekler!
Anayasa referandumu ve Köşk seçimleri onlar için son kale! Kaybederlerse tarihe karışacaklar!
Eğer kazanırlarsa Türkiye'yi gittiği yoldan geri çevirecekler!
Bir tarafta şiir okuduğu için yasaklanan, kapatma davasıyla engellenmeye çalışılan Erdoğan, diğer tarafta ise ideolojileri farklı da olsa Ankara'yı rotasından çevirmek için perde arkasında işbirliğine soyunan güçler!
Eğer onlar kazanırsa Türkiye küçülecek ve ellerinde oyuncak olacak!
Yok, Erdoğan ipi göğüslerse bölge Ankara'ya akacak! Çünkü Obama ve temsil ettiği güç de mecburen Erdoğan'ın yanında!
Bölgenin Ankara'ya sarılacağını gören devlet, bu nedenle bir an önce PKK'yı silmek istiyor! Aktif bir terör örgütü Ortadoğu ile buluşma anında büyük tehlike!
Yani Ankara hem içeride hem dışarıda büyük efor sarf edip birçok cephede savaşıyor!
Boston, Cayman ya da Kerkük fark etmez! Hepsi birbiriyle iç içe...
Uzak değiller! Ama düğüm Ankara'da çözülecek!
Ya BARONLAR ya da TÜRKİYE kazanacak!
Benim favorim Türkiye...
Ama umudunu patronlara bağlayan çok kişi var!
Sağdan soldan, muhafazakarlardan...
Bence gözünüzü dört açıp izleyin...
Cumhuriyet tarihinin en güzel filmi yakında vizyonda!
Dün start verildi! 

NOT: Farklı bünyelerden aynı sesleri çıkaranları not edin! Başka türlü o koalisyonu görme şansınız yok!
Benzemedikleri için sakın "AYRI" sanmayın!
Haydi kolay gelsin!

Değişim

"Kadınları çirkin diye" kendilerini okyanuslara atan ve asırlarca rüzgarlarda bayrak dalgalandıran denizlerin ülkesine geldik. Amacımız bu kez Fener bayrağınıFenerbahçe marşıyla çaldırmaktı, ama olmadı! Kısmet değilmiş.
Güzel bir havada Lizbon'un sokaklarını gezerken hem Salazar'ı hem bizim darbecileri, hem de acı çeken insanları düşündüm. 
Ve en büyük nimetin bir kez daha akıl olduğunu gördüm...
Tarihler 24 Nisan 1974'ü gösterirken, Eurovision Şarkı Yarışması'nda Portekiz'i temsil eden Paulo de Carvalho'nun E depoi do adeus isimli parçasının çalınmasıyla askerler 1933'ten beri süren 41 yıllıkSalazar rejimini devirmek için harekete geçti. 25 Nisan günü saat 12.15'te Zeca Afonso'nun Ulusal radyo kanalında seslendirdiği Grandola, Villa Morena adlı şarkısının çalınmasıyla GİZLİ SİNYAL verilmiş ve ordu kışlasından çıkmıştı...
Portekiz'de bizim çok aşina olduğumuz bir tablo vardı!
Darbeciler radyo kanallarını ele geçirip sokağa çıkma yasağı ilan ediyordu.
Yasaklara rağmen halk sokakları doldurdu.
Darbenin kesilmemesi için girilen stratejik yerlerden birisi de çiçek pazarıydı! Burayı alan askerler binlerceKARANFİLİ tankların ve silahlarının namlularına taktı.
Bu hareket kısa zamanda duyuldu ve yayıldı. Şiddet kullanmayan askerlerin giriştiği hareketin adı böyleceKARANFİL DEVRİMİ oldu...
Darbe, düşük rütbeli subaylar ve sol görüşlü askerler tarafından yapıldığı için "Yüzbaşılar Hareketi" olarak adlandırıldı.
Darbe, ordunun siyasete bulaşmama efsanesinin geçersizliğini de ortaya koydu...
Askerler son sözü söylerken Salazar'ın yolundan giden devletin iki önemli ismi Caetano ve Tomas, Brezilya'ya kaçıyordu!
1932-1968 arası yönetimde kalan Salazar ve arkasından gelip onun izinden giden devlet yıkılmıştı!
Peki yerine ne gelmişti? 
İşte burası bizim de kendimizi içinde bulacağımız tanıdık bir öykü...
Darbeyi yapan Movimento das Forças Armadas'ın (Silahlı Kuvvetler Hareketi) perde arkasından NATO'dan güç aldığı biliniyordu. Batılı sömürgeciler 1950-60'larda girdikleri yerlerden çıkarken Salazar buna kulak asmıyordu. II. Dünya Savaşı'nın yeni paylaşım getirdiğini görmüyordu. 
Tıpkı bizim şimdiki muhalefetin görmediği gibi...
Başkan Kennedy yazdığı mektupla Salazar'a "sömürgeleri terk et" diyordu... Johnson da İnönü'ye mektup gönderiyordu hatırlayın... Ancak Salazar bu tehdide aldırmadı. Önce ordusunun içine girildi. Ardından Mozambik, Gine ve Angola karıştı! Hint bölgesi de Salazar'ı şaşırtan derecede kaynıyordu!
Bir güç, hammaddenin Avrupa'ya gelmesini istemiyordu! 
İngiltere'nin perde arkasından destek verdiği 
Salazar rejimi sallanıyordu.
Çünkü faşist lider, asıl savaşın Amerika ile Kraliçe arasında olduğunu atlıyordu. Anlayacağınız Türkiye'de görmeye alıştığımız iki gücün çekişmesi, Portekiz'de hatta Hindistan'da bile vardı! Her iki güç, hedef seçtiği ülkeden farklı şeyler beklerdi.
Amerika, Afrika'da direnişi örgütlerken pastanın dağılımını kendisi yapmak istiyordu. 
Gölge istemiyordu. 
Türkiye için de böyleydi. Ama Avrupa, Portekiz'de olduğu gibi boş durmuyordu. Ankara onlar için çok daha önemliydi. Resmi ideolojinin mucitleri olarak perde arkasından ülkeyi bırakmamak için çırpınıyorlardı...
Her şeyi bıraksalar da Ortadoğu'yu bırakamazlardı. Bu hem kendilerinin tükenişi hem de ezeli rakipleri Amerika'nın ömrünü uzatması anlamına geliyordu!
Ortadoğu bu nedenle ALTIN hamleydi...
Avrupa başkentleri, Ankara'nın sıkıştırdıkları resmi ideoloji çerçevesinden çıkabileceğini hiç düşünmedi... 
İçerideki KUVVETLİ partnerleriyle sonuç alacaklarını hesap etti! 
Haklılardı!
Amerika darbe ile gelse de siyaseten bunlar geri dönüyordu! Devlet, Türkler'e kalmadan iki güç arasında gidip gelen pinpon topuna dönmüştü!
İlk kez Türkiye oyunu doğru okuyordu!
Ankara'dan başlayacak kuvvetli bir Amerikan karşıtlığı bölgeyi onlara dar ederdi! Washington'un da Ankara'ya yanaşması Avrupa'yı bitirirdi! 
Zaten Avrupalılar'ın krizler yüzünden sokaklara dökülmesi de bunun işareti...
Avrupa artık malını satmak ve yeni hedeflere açılmak için Ankara'nın iznini almak durumunda! Fransa'nın, İtalya'nın, İngiltere'nin Afrikada'dan çıkarken Türkiye'nin gelmesi tesadüf mü! Türk işadamlarının THY uçaklarını doldurup kıta kıta gezmesi yaz yağmuru gibi gelip geçici bir şey mi! Elbette hayır!
Hiç kimse gelip "alın şu sizin" demez!
Çok saygı duyduğum bir dostumun dediği gibi "şans hazır olana gelir!"
Evet; Türkiye çok acı çekip yüklü bir fatura ödese de artık geleceğe yelken açtı...
İçerdeki kısır tartışmalara kapılmadan, buradan yani Okyanus kıyısından baktığınızda Türkler'in ayak sesini duyuyorsunuz! İçeride bunu duymayanlar var! Ama onlar için yapabileceğimiz bir şey yok! Çünkü onların ana dili Türkçe değil!
Bu nedenle duyduklarını anlamıyorlar... 

NOT: Birileri "Yok olmak pahasına" değiştiremeyecekleri bir değişimin önüne geçmeye çalışıyor.
Maceraya gerek yok!
Buna gücünüz yetmez! 
Pastadan pay almaya bakın. 
Bırakın şu eski alışkanlıklarınızı...

Kim gidecek

Lizbon' daki son günümüzde şehir turu yaparkenKEŞİFLER ANITI (Padrao dos Descobrimentos) önünde durduk. 52 metre yüksekliğinde, yelken biçiminde bir beton blokla karşı karşıyaydık! Adeta Lizbon'u ikiye bölenTejo Nehri'ne saplanıyordu! Anıtın üzerinde tarihin akışını değiştiren çok sayıda kaşif, sanatçı ve bilim adamının figürleri vardı!
Ama en önde ülkeye vizyon veren, Portekiz'i dünya devi yapmayı başaran AKLIN SAHİBİ, Prens Henrique vardı. Elinde tuttuğu yelkenli ile dünyaya açılmayı ifade ediyor ve "Ülkeleri silah değil, BEYİN büyütür" diyordu! Prens'in lakabı DENİZCİ Henrique'ydi
Hayatında kayığa bile binmemişti. Ama denizcilere verdiği sınırsız destek yüzünden bu ismi almıştı! Peki ölümünden 500 yıl sonra yapılan anıtta kimler vardı?
Vasco da Gama: Hint rotasını keşfeden denizci 
Pedro Alvares Cabral: Brezilya'yı bulan isim 
Ferdinand Magellan: İlk dünya turuna çıkan denizci 
Diogo Cao: Kongo nehrine ulaşan ilk deniz tutkunu 
Bartolomeu Dias: Ümit Burnu'nu geçen ilk denizci 
Afonso de Albuquerque:
Hindistan'daki ikinci Portekiz temsilcisi 
Luis de Camoes: Rönesans şairi 
Pedro Nunes: Ünlü matematikçi 
Nuno Gonçalves: Ünlü ressam.
Akdeniz'in Türk gölü olmasından sonra denizlere açılan Portekizliler bir süre sonra dünyanın iki egemen gücünden biri oldu.
Artık yeryüzünde onların ve İspanyollar'ın sözü geçiyordu!
Osmanlı en güçlü dönemini yaşıyor olsa da ÇÖKÜŞ başlamıştı! Ama o gün içeride bunu gören insan sayısı çok azdı. Dünyanın yeni bir paylaşıma gittiğini anlamak için aklın devrede olması şarttı! Ama Osmanlı'nın içindeki kavga ve fitne bu gerçekle yüzleşmeyi önlüyordu!
Tarihler 7 Haziran 1494'ü gösterirken PAPA VI. Alexander araya girerek iki ülke arasında dünya paylaşımını yaptı.
TORDESİLLAS Anlaşması'na göre Avrupa dışında kalan tüm yerler ikiye ayrıldı! Cabo Verde Adaları, sınır olarak belirlendi. Batısında kalan yerler İspanya'ya, doğusundakiler ise Portekiz'e verildi! Artık keşfedilen ve edilecek yerlerin iki patronu vardı!
Sadece iki istisna vardı. Brezilya Portekizliler'in, Filipinler de İspanya'nındı!
Yani günümüzde Amerika ve Rusya arasında paylaştırılan DÜNYA, 500 sene önce de güç sahipleri arasında paylaştırılıyordu! Tek fark günümüzde bu paylaşımı silahla yapma imkanınız yoktu! Çünkü enerji yollarını almak için her yere silah ve asker yığmanız gerçekçi değildi! Artık insanların kalbinden aklına hükmederekORTAKLIKLAR kuruluyordu!
Türkiye'nin de içinde bulunduğu yeni paylaşım savaşında Amerika ve Rusya, Avrupa-Çin ittifakıyla mücadele ediyordu!
Defalarca yazdığım gibi bu iki ittifaktan birinin savaşı kazanması Ankara'nın yerini belirlemesiyle yakından ilgiliydi! Hangi güç olursa olsun Ortadoğu'ya silahla, askerle gelip istediği sonucu alma şansı yoktu! Bir ANAHTAR şarttı!
Sorun şu ki; Ankara'nın düne kadar bu kadar önemli bir işlevi olduğundan haberi yoktu!
İçeride başımıza gelen bütün musibetlerin bu iki ittifakın çarpışması yüzünden olduğunu bilmiyordu! İçerideki her sorunun YERLİ olduğunu düşünüp yerel reçetelerle tedaviye kalkışıyordu! 
PKK da, ASALA da, ekonomik krizler de, koalisyonlar da, darbeler de böyleydi!
Dışımızdaki mücadele sonucu kurulan terör örgütünü bildiğimiz yöntemlerle bitirmeye çalışıyorduk!
Oysa iki taraftan birini seçmemiz yetiyordu! Tek başımıza dünyayı değiştirmeye gücümüz olmadığına göre en akıllıca olan yol buydu!
Koordinatımızı belirlersek içerideki sorunlarımızı çözmek adına ORTAK bulacaktık! Çünkü herkes bize muhtaçtı! Kimse bizsiz Ortadoğu'ya gidip yeni harita çizemezdi! Bunun en güçlü adayı Türkiye idi! Bir de İran vardı! Ama rejimleri baş aktör olmayı engelliyordu! Yani dışımızdaki ittifaklar sonuna kadar bize mecburdu! Ama bizim tek bir şeye ihtiyacımız vardı!
Lizbon'daki KEŞİFLER ANITI gibi tek ve bir olmamız gerekiyordu!
Devletin başı da gövdesi de bir yöne gitmeliydi! 
Ama biz düne kadar ayrı istikametlere gitmeye çalıştığımız için bir arpa boyu bile yol alamadık! Şimdi devlet bütün birimleriyle aynı yöne kürek çekiyor!
Bu değişiklik haliyle farklı rota izlemek isteyenler arasında huzursuzluk yaratıyor!
CHP ve MHP arkalarındaki güçle aynı rotaya yelken açmış durumda!
Biri "Cumhuriyet'in temel ilkeleri" diğeri de "Türkçülük" sesleri arasında yol almak istiyor! Devletin değişmesiniTEHLİKE olarak görüyorlar! Oysa çağımızdaki en büyük değişim Sovyetler'in bir gecede KOMÜNİZMİ terk etmesiyle yaşanmıştı! 70 yıllık komünizm rüzgarı sona ermişti! Üstelik BİRLİĞİ dağıtıp birçok ülkeyle de yolları ayırmıştı! Ancak bu operasyona kuşkuyla bakılsa da RUSLAR eskisinden daha güçlü olarak sahnedeydi! Şimdi Türkiye bunun tam aksini yaparak, yani Kürtler'i alarak büyüyecek!
Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli bunu görmüyor sanırım! Karşı çıkamayacakları bir süreçle uğraşacaklarına yön vermeye çalışsalar çok daha akıllıca olacak!
Yoksa son durakta ikisinden biri olmayacak! Yakında kendi akrabaları bile onların söylediklerinin gerçeklerle örtüşmediğini görecek! Zor durumda kalacaklar! Doğru yöne bakan kazanır!
Bana inanmıyorsanız Prens Henrique'yi dinleyin! 

NOT: Birçok CHP'li dostumuz "Atatürk elden gidiyor" diyerek istemeden BÜYÜK Türkiye'ye karşı çıkıyor! Onları da yarın ikna ederiz!

Özel kuvvet!

CHP'li dostlarımızla sık sık bir araya gelip tartışıyoruz. Çoğu samimi olarak "Memleket nereye gidiyor?"sorusuna cevap arıyor... Kimi ise 'çözüm olmasın da ne olursa olsun' havasında... Ülkenin büyüyeceğini düşünenlerin ortak itirazı ise Atatürk! Bana en çok"Atatürk'ten ne isteniyor?" sorusu yöneltiliyor... T.C. tabelalarının indirilmesi, Anayasa'da Türklük vurgusunun yer alıp almayacağı, "ufukta federasyon var" söylentileri en çok merak edilenlerin başında yer alıyor...
Dün tam bu sorulara detaylı ve ikna edici cevaplar vermek için klavyenin başına oturduğumda çok ama çok önemli bir dostum telefon açtı... Telefondaki ses çok uzaklardan geliyordu! Belli ki buralarda değildi! Sorsam da söylemeyeceğini bildiğim için "Ne var ne yok gibi"anlamsız ve ortalama bir soruyla yetindim! "Son zamanlarda hep büyük fotoğrafı yazıyorsun. Nedense hiç ÖZEL bilgiler paylaşmıyorsun" dedi...
Şaşırmıştım! Gülümseyerek "Hiç destek olmuyorsun ki" diye cevap verdim...
Kısa bir sessizlikten sonra "Belki süreci iyi anlatamıyoruz ama çok önemli işler yapıyoruz. Bir bilsen!" diyerek bir şeyler söylemek istediğini ima etti!"Ben hazırım! Anlatacaklarını yazacağımı biliyorsun"sözleriyle dostumu ateşlemeye çalıştım!
Düşündüğünü hissettiğim anda "Süreç ne aşamada?"diye sordum...
Çok şey bildiği için yutkundu!
Bildiklerinin bir kısmını benimle paylaşacağını anladım... Sesini yükselterek devam etti...
Geride bıraktığımız bahar ayı çok önemliydi. Devlet için çok önemli bir virajdı. Neydi o viraj?
Hatırlarsan, geçtiğimiz Eylül ayında terör örgütü PKK, Şemdinli'ye kalabalık bir grupla saldırdı. Evet!
Terör örgütü var olduğundan bu yana en anlamlı saldırısını gerçekleştirdi! 900 terörist sınırdan içeri süzüldü!
Hazırlıklıydık! Attıkları her adımı biliyorduk! Ama o grupların bundan haberi yoktu. Neden önemliydi ki! Adamlar ilk kez gelmiyordu!
Haklısın ama bu kadar kuvvetle geldiği başka bir saldırı yoktu! 900 terörist o gün ŞEMDİNLİ'yi almaya geldi.
İstihbaratımıza göre eylemleri başarılı olsa ÜÇ NOKTAYA BAYRAK dikeceklerdi! Amaç neydi?
Eğer biz hazırlıklı olmasak ve gelip bayraklarını dikseler ülke bölünürdü! Ya da masada PKK'nın her isteğine razı olmak durumda kalırdık! Kalmadık ama!
Kalmadık ama bunun nedeni Necdet Paşa'nın kendisi.. Nasıl yani?
O operasyonu bizzat Paşa yönetti!
Goman Dağı, Mergesav, Zorgeçit, Muşe, Beyteran mezraları ile Günyazı köyüne bağlı Yukarı Orta ve Aşağı Yiğitler mezralarında girilip çıkılmadık nokta kalmadı! PKK şehri almak için çok donanımlı gelmişti! Karşılarında bizi bulacaklarını bilmiyorlardı. Ama adım attıkları her yerde BORDO BERELİ vardı! Hatırladım!
O gün KÜRT BAHARI başlayacaktı!
Bayraklarını dikip halkı sokaklara dökeceklerdi! Cumhuriyet'in kurtuluş günü o gündür! Ama bunu gazeteler ve televizyonlardan sakladık! Durumun bu kadar kritik olduğunu söyleyemezdik!
Ama şimdi seninle paylaşıyorum.. İstihbarat, örgütün içinden miydi?
Evet! Eksiksiz bir hazırlık yapıldı. Geldiklerinde neye uğradıklarını şaşırdılar!
Arkalarındaki DIŞ DESTEK her zamankinden daha çoktu! Peki bilmediğimiz başka ayrıntı var mı?
Olmaz mı! PKK 900 kişi ile geldi.. Bu mu özel bilgi?
900 kişi ile geldi ama kaç kişiyle geri döndüğünü bilmiyoruz! Kayıtlarımıza göre dönmeyi başaran yok! Üstelik içlerinde çok sayıda yabancı vardı! Bozgun yani!
Aynen öyle! Zaten Şemdinli'de başarılı olamadıkları için şimdi geri çekiliyorlar!
Eğer orada üstümüze düşeni yapmasak şu an Türkiye çok farklı konuları konuşacaktı!
PKK ile o zaman ciddi pazarlık yapmak zorunda kalacaktı! Bu engellendiği için Özel Paşa'ya karşı karalama ve yıpratma kampanyası yapılıyor! Bu gerçekler bilinmediği için de sokaktaki insan bunları ciddiye alıyor! Şehir içlerinde de çatışma olmuştu değil mi?
Evet oldu. Ama bilmen gerekir ki BORDO BERELİ arkadaşlarımız tek bir kayıp vermeden PKK'yı resmen bitirdi!Bordo Bereli efsanesi mi?
Efsane değil gerçek! Bak geçtiğimiz günlerde Murat Karayılan bir kanala verdiği röportajda PKK'nın şartlarını sıralarken "Bordo Bereliler tasfiye edilsin" diyor! Derdi büyük! Çünkü şimdiye kadar hiç böyle mukavemet görmemişlerdi! O yenilgi, daha doğrusu fiyasko, onları devletin isteklerini yapmaya zorladı! Silahla olamayacağını o gün anladılar! Tabii bu tablonun ortaya çıkmasında Necdet Özel Paşa'nın büyük katkısı vardı! Günlerce orada kalıp her hamleyi kendi hesap etti ve yönetti!
Aslında PKK o gün fiilen bitti! Şimdi yaşananlar o gün sergilenen kararlılığın göstergesidir! Şemdinli tokadından sonra Kandil uyku uyumadı! Örgüt bunu kendi içinde anlatamadı! Söyleyecek sözleri yoktu! Hatta bölgede barışa verilen desteğin arkasında da bu var! En azından psikolojik olarak! Örgüte yakın olan herkes baskınla, pusu ile sonuç alınamayacağını gördü! Şaşırdım açıkçası!
Bak seni şaşırtacak bir şey daha söylemek istiyorum... Erdoğan 16 Mayıs'ta Obama ile görüşmek için Amerika'ya gidiyor! Biliyorum!
Bu ziyaretlerden bir gün önce BAŞKANLARA gelen ziyaretçinin ülkesi ile ilgili olarak BORÇ DÖKÜMÜ verilir!
İlk temasta da bu BORÇLAR masaya yatırılır! Türkiye 52 yıl sonra ilk kez BORÇSUZ olarak Beyaz Saray'a gidiyor!
Ankara, IMF'ye 14 Mayıs'ta 468 milyon dolarlık son taksidini ödeyip yola çıkıyor!
Bu da bilinmez ama ilk kez bir Türkiye Başbakanı eşit şartlarda bir ABD Başkanı ile görüşecek!

Fötr şapkalı geldi!

Haftaya şanslı başladım. Umarım hep böyle devam eder... Dün çok önemli bir dostumla yaptığım görüşmeyi burada sizlerle paylaştım. Sanırım kıskanmış olacak ki çok uzun zamandır ortalarda görünmeyen Fötr Şapkalı dostum mesaj gönderip "Bebeğe gel. Kahvaltı seni bekliyor!" dedi...
Bu mesajı aldığımda saat sabahın 06.45'ini gösteriyordu! İçimden "Bu adam hiç uyumaz mı!" diye geçirdim. Nasıl giyinip evden çıktığımı bilmiyorum. Saat 08.30'da beni bekleyen teknenin başındaydı! Lacivert tişörtü, beyaz pantalonu ve turkuaz asası ile çok şıktı! Beni görünce hemen dışarı çıkıp elini uzattı!
Tekneye geçtiğimde tam bir EGE kahvaltısıyla başbaşaydık! Bu kadar yemezdik ama her defasında eksiksiz bir sofra hazırlatırdı! Manzara müthişti! Tabii ben "Bu kez neler anlatacak" diye düşündüğüm için meraktan çatlamak üzereydim! 
"Çok uzun zamandır yoktunuz!" diyerek serzenişte bulundum...
Gülümsedi! Ve taşı gediğine koydu: 
"Gördüğüm kadarıyla bana gerek kalmamış! Yeni dostlar edinmişsin!"
Rekabetin her türlüsü güzeldi! İşte yine güzel sonuç vermişti!
"Siz ortalarda yoksunuz! Habersiz mi kalalım" diye sordum... 
Cevap beklerken babacan tavrıyla "Otur tamam!
Konuşacaklarımız var! Kalemini de çıkar" dedi... 
Fincandaki çaydan bir yudum aldıktan sonra bana da anlamsız gelen "Neler oluyor?" sorusunu masanın ortasına bıraktım...
Tekne hareket ederken konuşmaya başladı... 
"Dün yazdıkların doğruydu!
Ancak eksikti!" 

* Nasıl yani?
Şemdinli tek değildi! En az onun kadar önemli olan KAZAN VADİSİ operasyonu vardı. PKK, askerin buraya hiç giremeyeceğini düşünüyordu. Çok değişik bir alandı! Yıllarca KAYIP çok olur diye girilmedi. Ama akıllı bir planla Kazan dümdüz edildi. Belki de KAZAN'ın intikamı için Şemdinli'ye gelindi! 

* Nasıl bir planla?
PKK, Skorsky sesine göre inlerine girer ve çıkardı! İkinci helikopter sesi askerlerin alındığı anlamına gelirdi! Ama orada öyle olmadı! Helikopterlerin taşıdığı askerler onları şaşırttı! Kendilerini güvende hissettikleri bir anda çıktılar! Ancak her taşın altında Bordo Bereliler'in olduğunu bilmiyorlardı! Onlar için felaketti!
Belki 15 yıl girilmedi ama bir girildi, PİR girildi! 

* Peki neden Bordo Bereliler?
Orada güç göstermek durumundaydık! İstihbaratlarımız Avrupa'nın bölgeyi koparmak için karar verdiği yönündeydi! Kürtler'i koparıp Kuzey Irak ile bağlayacaklardı! Barzani de hesaba dahildi! Onun da canı tehlikedeydi! Başarılı olsalar sıra ona gelecekti! Bunun önüne geçen PAŞALARIN hakimiyeti ve askerlerin inanılmaz kahramanlığıdır!
Yenilen PKK değil Avrupa'dır! Bunu unutma! 

* Anladım! Bölgede neler oluyor peki?
Esad yanlış ata oynadı, şimdi can çekişiyor! 

* Açar mısınız?
Londra'daki idolü .... 
Ne derse onu yaptı!
Türkiye'yi karşısına aldı. Defalarca söyledik ama ipi Londra'da. Çaresiz sonucuna katlanacak! 

* Ama Amerika, Rusya ve Avrupa gitmesini istemiyor gibi?
Bizim dediğimiz olacak! Kısa ve net! Biz ona 10 yıl daha ülkesinin başında kalmasını önerdik! İDOLÜNÜN sözüne güvenip kabul etmedi! Şimdi sona yaklaşıyor! 

Öldürülecek mi? Saddam gibi, Kaddafi gibi!
Yok! SOÇİ'de lüks içinde sessiz bir yaşamı olacak! 

* Soçi'ye mi gidecek?
Evet! Ailesiyle birlikte... Tabii bu arada büyük bir hata yapmazsa. Bizim için Esad'ın gitmesi gerekiyor! Dediğimizi yaptıramazsak olmaz! Sözümüzü yemiş oluruz! Hala öyle bir ihtimal yok. İstesek 50 kere götürürdük ama doğal olmasını istedik! Bu saatten sonra gitse de Suriye'de işler düzelmeyecek. Çok yara açtı. 

* İsrail olayı nedir? 
Özür olayını soruyorsan anlatayım... 

* İyi olur...
Obama ilk dönem İsrail'e gitmedi. Ama ikinci dönem gitti! Türk basını "Gördünüz mü, Amerika İsrail'den vazgeçmez" naraları attı!
Oysa Obama "Türkiye olmadan yol alamam. Ya özür dileyin ya da kaderinize razı olun" dedi. Uyardı! Eğer ABD Başkanı İsrail'e "özür" baskısı yapıyorsa bu İsrail'in önemini değil Türkiye'nin vazgeçilmezliğini ifade eder! 

* Türkiye ile İsrail dost mu olacak?
Elbette hayır! İngilizler "Devletlerin dostu olmaz, çıkarı olur" der. Bunu uygulayan büyük devlet olur! İki ülke şirketleri yakınlaşacak, devlet düzeyindeki ilişkiler sıfıra yakın bir konuma gelecek. 

* Ankara için bölgede hiç mi tehlike yok?
Olmaz mı! Avrupa artık Irak'ı tek parçada tutamayacağını gördü. Kerkük ve Bağdat'ta bombalar patlamaya başladı! Orada çıkacak kıvılcım bölgeyi MEZHEP savaşına götürür! 

* Eee? 
Şimdi Avrupalı istihbarat güçleri bölgeyi kaşıyor ama en büyük fitili de İstanbul'da hazırlıyor! 

* Nasıl?
Irak'ta Sünni-Şii çatışmasını öngördükleri için Türkiye içindeki Aleviler'i hedef haline getirip içeriyi karıştıracaklar! Yani PKK olmazsa Aleviler var! Adamları izliyoruz!
Ama çeşitli kılıklarda insan gönderiyorlar!
Bunu kaşıyacaklar! Türkiye'nin önüne geçmek için farklılıklarımızı kanatmaya çalışacaklar! Önümüzdeki günler sıkıntılı. Her türlü ihtimali düşünüp tedbir alıyoruz! 

* O zaman PKK'dan umudu kestiler!
Hayır hayır! PKK'ın üst düzey isimlerinden bazıları "nasıl provokasyon yaparız" diye kıvranıyor! Asker tedbirli olduğu için işleri şimdilik zor! Ama deneyecekler. Bazılarının çocukları Avrupa'da devlet bursuyla okuyor!
Çocukları rehin yani! Duramazlar! Ama sonuç alırlar mı! Zor... 
Tepelerindeyiz!
Gerçekten! 

* Kasamız dolu mu?
Hiç olmadığı kadar para var! Durmadan da geliyor! 2001 krizinde bir gecede 10 milyar dolar çıkarıp ülkeyi çökerttiler! Şimdi deniyorlar ama olmuyor... 

* Ekonomik operasyona kalkışan var mı hala?
Var elbette! (Boğaz'daki bir yalıyı işaretle gösterip "sahibi hiç rahat durmuyor" diyor) 

* Takip edildiklerini bilmiyorlar mı?
Bilseler de bağlı oldukları merkez Ankara değil ki! Görevleri o! Hatta geçtiğimiz günlerde bir yabancı istihbaratçı "Sizden nefret ediyoruz ama diş geçiremiyoruz artık" dedi. Ben de "Yakında biz size diş geçireceğiz, bekleyin!" cevabı verdim.. 
IMF geldiğinde ülke kaybedip onlar kazanıyordu!
Yani içerideki zenginler vasıtasıyla para yine onlara gidiyordu! "İT'le yatan BİT'le kalkar!" sözü bizim için tarih oldu! Şimdi para da, ordu da, güç de bizde... Sıkıntıları bu! 

* Peki MİT?
Geçtiğimiz hafta bir Amerikalı gelip "MİT'in bölgede her yere bu kadar hızlı indiğini rüyamda görsem inanmazdım" dedi! 
Durumumuz bu! Her yerdeyiz! Şimdi yaptığımız işleri sıralamaya kalksam DİZİ yapmak zorunda kalırsın! Seni düşündüğüm için şunu söylemek istiyorum: 
İçeride 324 önemli kişi gözlem altında! İçinde yok yok! Dışarıda ise çok! Rota bölge, hedef her yer! Parola bu!

Hiç yorum yok: