2 Mayıs 2013 Perşembe

Sedefkâr Mehmet Ağa-Taha Akyol


SULTANAHMET Camisi’nin mimarı Sedefkâr Mehmet Ağa’yı soran okurlarım oldu.

Şüphesiz Sinan en büyük mimarımızdır ama tek değil elbette. Osmanlı medeniyetinin en ihtişamlı yönü mimaridir, diyebiliriz.Mimar Sinan “Hassa Mimarlar Ocağı” denilen imparatorluk mimarisi bürosunun başkanıdır, mimarbaşıdır. Sanat tarihçimiz Metin Sözen’e göre Sinan imparatorluk coğrafyasında 471 eser bırakmıştır! Bunun 111’i cami, 121’i ise anıtsal nitelikte sosyal tesislerdir, su kemerleri, hamamlar, kervansaraylar, imaretler gibi.Prof. Sözen, Sinan’la Rönesans İtalya’sındaki Michelangelo’yu karşılaştırır: Bütün imparatorluk coğrafyasında çalışan Sinan ve belirli İtalyan site devletlerinde az sayıda eserin “ayrıntılarına” odaklanan Michelangelo... Sinan’ın eserleri daha “mimarca”dır; öbüründe fresk ve tezyinat öne çıkar.

Emperyal Mimarlar Ocağı

İmparatorlukta imar ve inşa işlerinin “Hassa Mimarlar Ocağı” yani emperyal bayındırlık bürosu tarafından yönetilmesi burada çalışanlara Sinan’ın öğrencisi olma imkânı vermiştir. Bunların başında, Sinan’dan sonra mimarbaşı olan Davut Ağa gelir.; Eminönü’ndeki Yeni Cami’nin ve Sirkeci’deki Sepetçiler Kasrı’nın ve birçok eserin mimarı...Onun çırağı ve öğrencisi mimarbaşı Dalgıç Ahmet Ağa’dır.Sultanahmet Camisi’ni yapan Sedefkâr Mehmet Ağa da bunların, Davut ve Dalgıç Ahmet ağaların çırağı ve öğrencisidir. Dalgıç Ahmet’in ölümü üzerine 1606’da mimarbaşı olduğunda, ustalarının yanında 21 yıllık eğitim ve tecrübe kazanmıştı.Tarihçi Yılmaz Öztuna, Sedefkâr Mehmet Ağa’nın 5 padişah döneminde imparatorluğun çeşitli yerlerinde mimar ve idareci olarak çalıştığını, diğer mimarbaşılar gibi onun da “Suyolları nazırlığı” yaptıktan sonra mimarbaşı olduğunu anlatır.

‘Su medeniyeti’

Akdeniz ve Ortadoğu coğrafyasında suyolları, sulama ve şehirlere su temini imparatorlukların çok önemli bir görevidir. Roma, Bizans ve Osmanlı su kemerlerini, İstanbul’a su temini için II. Bayezid’den itibaren yapılan bentleri hatırlayınız.Sedefkâr da kendi “hayır ve hasenat”ı için kendi cebinden iki eser yapmıştı: Biri mescit, öbürü çeşme... Çeşme maalesef kaybolmuş fakat kitabesi müzede muhafaza ediliyor.

Değişik kültürler 

Başta Doğan Kuban ve Metin Sözen gibi sanat tarihçilerimiz olmak üzere, bütün tarihçiler Osmanlı medeniyetinde mimarinin önemini anlatırken, mimarların değişik medeniyetlerle temaslarının önemini belirtirler. Sinan ve diğer mimarbaşılar orduyla birlikte veya ayrı görevlerle imparatorluk coğrafyasında İran, Arap ve Balkan mimari eserlerini tanıyarak, inceleyerek, esinlenerek, yeni sentezler yaratarak yetiştiler.Metin Sözen’e göre, Kayserili Sinan’ı yetiştiren mimari kültürü Selçuklu ve Anadolu beyliklerinin mimari eserleriyle Erciyes Dağı’nın siluetidir. Avrupa mimarisini de çok iyi incelemişti.İyi mimar olmanın şartı hem geleneği hem dünya mimarisini iyi bilmek olsa gerek!


Enderun mektebi 

19. yüzyıla kadarki bütün Osmanlı mimarları Enderun’dan yetişmiştir, çoğu devşirmedir, Türk imparatorluğunun çok renkli kültürüyle yetişmiş, medeniyetimize büyük hizmetler yapmışlardır. Niye medrese değil? Çünkü medresede basit matematik dersi bile okutulmazdı. Süleymaniye’nin, Sultanahmet’in mimari çizimleri ve statik hesapları için gereken geometri ve matematiği düşünün. Sultanahmet’in temel kazımı, birkaç bin işçiyle 30 gün sürmüş. Getir buldozerleri üç günde bitirsin! Ondan sonra da övün Sinan’ı, Sedefkâr’ı geçtik diye!<Geçeceksen onlar kadar yaratıcı olarak geç, makineyle değil.

Hiç yorum yok: