20 Mayıs 2013 Pazartesi

O manşeti ilk Milli Gazete attı! Bir cinayetin perde arkası...

Milliyet ve Vatan gazetelerinin sahibi, Demirören Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Demirören'in cinayetle suçlandığı ortaya çıktı. Olayı ilk Milli Gazete yazarı M. Şevket Eygi yazdı...


Milliyet ve Vatan gazetelerinin sahibi, Demirören Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Demirören'in cinayetle suçlandığı ortaya çıktı.
 
İddia Taraf gazetesinden Mehmet Baransu'ya ait...
 
Taraf'ın haberinde TTF Başkanı Yıldırım Demirören'in babası Erdoğan Demirören, cinayet ve ölenlerin mallarına haksız yere el koymakla suçlanıyor.
 
İşte Taraf'ta yer alan o haber:
 
 
SORUŞTURMA 21 YILDIR DEVAM EDİYOR
Genelkurmay kayıtlarına göre, cinayet soruşturması 1982'den beri devam ediyor. Taraf'tan Mehmet Baransu'nun elde ettiği Genelkurmay Başkanlığı'na ait 1982 tarihli belgeye göre, Erdoğan Demirören'in, Arşimidis Şirketi'nin haksız yere mallarının ele geçirilmesinde ve bir tuğla fabrikatörünün ölümünde parmağı var. Her iki şirket sahibinin şüpheli ölümlerinin ardından, Erdoğan Demirören, bu şirketlerin tüm mal varlıklarına el koymuş.
 
4 KEZ SORULMUŞ
Skandal olay, o dönem Genelkurmay Başkanlığı'na iki kez ihbar mektubuyla bildirilmiş. Gelen bilgilerin ardından konu önce MİT'e, ardından 1. Ordu Komutanlığı'na değişik aralıklarla dört kez sorulmuş. Her iki kurumdan gelen cevap yazılarında iddialar yalanlanmıyor. Bunun üzerine, iddiaların ivedilikle incelenip sonuçlandırılması için Başbakanlığa bir yazı gönderilmiş.
 
DEMİRÖREN'E SÜMEN ALTI SUÇLAMASI
Başbakanlığı gönderilen yazı, Başbakanlık masasından alınıp, önce Demirören ailesinden bir kişiye, ardından da Erdoğan Demirören'e ulaştırılmış. Taraf 'ın Demirören ailesine yakın kaynaklardan öğrendiği bilgiye göre, belgenin kendisine ulaştırılmasının ardından Erdoğan Demirören, arşivlerindeki kimi belgeleri imha ettirmek, dosyayı sümen altı etmek için bir dizi çalışma yapmış.
 
İşte skandal olayın perde arkası ve 1982'den günümüze yaşananlar.
 
İHBAR MEKTUBUYLA BAŞLADI
Yıl 1980 öncesi. Rum asıllı, Arşimidis Şirketi sahiplerinden bir kişi, İstanbul Halkalı'da yakılarak öldürülüyor. Cinayetin ardından da şirkete Erdoğan Demirören sahip oluyor. Şirkete haksız yere el konmasıyla ilgili şirket temsilcileri tarafından dava açılıyor. Bu dava uzun yıllar sürüyor.
 
1981 TARİHLİ MEKTUP
12 Eylül darbesinin ardından Genelkurmay Başkanlığı'na hem Arşimidis Şirketi hem de bir tuğla fabrikasıyla ilgili ihbar mektubu gidiyor. İhbarı yapan İnayet Esen isimli bir kişi. 21 Ekim 1981 tarihli ihbar mektubunda, hem işlenen cinayet hem de el konan şirketlerle ilgili bilgiler yer alıyor.
 
Bu ihbar mektubu üzerine Genelkurmay Başkanlığı konuyu incelemeye alıyor. Konu, 23 Ekim 1981'de Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığı'na konu aktarılıyor. Konu incelenirken bu kez isimsiz ikinci bir ihbar mektubu Genelkurmay Başkanlığı'na geliyor. "Arşimidis olayı ile ilgili" bu mektup da dosyaya konuyor.
 
Tüm ihbar mektupları, 26 Ekim 1981 günü tek elde toplanıp, Genelkurmay Başkanlığı tarafından ikinci kez Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığı'na gönderiliyor.
 
OLAY MİT'E SORULUYOR
İhbar mektuplarının içeriğindeki Erdoğan Demirören'in cinayet işlediğine dair iddialar ve biri Rum asıllı iki kişinin mallarına haksız yere el konmasının ciddiyeti üzerine, konu Başbakanlık Milli İstihbarat Başkanlığı'na incelenmek üzere iletiliyor. MİT, konuyla ilgili ilk cevabı yazısını 28 Ocak 1982'de Genelkurmay Başkanlığı'na gönderiyor. Taraf 'ın elindeki belgede MİT'in 8 Nisan 1982'de ikinci bir yazıyı Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdiği görülüyor.
 
1. ORDU KONUYU İNCELİYOR
Genelkurmay Başkanlığı, MİT'in yanı sıra konuyu incelemek üzere 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı'na da yazı gönderiyor. 1. Ordu Komutanlığı'ndan ilk yazı 6 Nisan 1982'de Genelkurmay Başkanlığı'na ulaşıyor. İkinci cevap yazısı ise 16 Temmuz 1982'de Ankara'ya, Genelkurmay'a geliyor.
 
Genelkurmay Başkanlığı her iki kurumdan gelen dört cevap yazısının ardından, 20 Ağustos 1982 tarihinde "Başbakanlık Makamı'na" iki sayfalık bir yazı gönderiyor. Yazının konu başlığı "Arşimidis Şirketi Hakkında." Bu iki sayfalık resmî yazıya, ihbar mektupları, MİT ve 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı'nın cevap yazıları da ekleniyor.
 
GİZLİ BELGEYİ SEMRA ÖZAL ALDI
Sıkıyönetim Komutanlığı cinayetle ilgili dosyayı, "Gizli, Kişiye Özel" damgasıyla ve "Arşimidis Şirketi Hakkında" başlığıyla Başbakanlığa gönderiyor. Turgut Özal'ın eşi Semra Özal bu belgeyi Başbakanlıkta bir masanın üzerinde görüyor. Belgeyi alıp, 'Papatyalar Grubu'ndan arkadaşı olan Erdoğan Demirören'in kız kardeşine veriyor. Kız kardeş de bu belgenin arkasına, "Bu belgeyi Semra hanım bana verdi.  Başbakanın önüne okusun diye konmuş. O da görüp almış, bana verdi. Senin düşmanın olan biri koydurmuş. Özal'a okutmamış" notunu yazarak Erdoğan Demirören'e veriyor.
 
ERDOĞAN DEMİRÖREN'DEN YANIT
Demirören Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Demirören, Taraf Gazetesi'nde yer alan ve Erdoğan'ın cinayetle suçlandığına ilişkin haberler " href="/" target="_blank">haberler üzerine konuştu. The Wall Street Journal Türkiye'nin sorularını yanıtlayan Erdoğan Demirören, "Bunlar palavra. Palavracılara söyleyecek, verecek cevabım yok" diye konuştu.
 
MİLLİ GAZETE OLAYI 2009'DA YAZDI
 
Mehmet Şevket Eygi: Arşimidis şirketinin sahibi yakılarak öldürüldü 
Arşimidis şirketiyle ilgili arşivlerde yer alan bir bilgi de Mehmet Şevket Eygi’nin 13 Ocak 2009 tarihinde Milli Gazete ’de yazdığı bir yazı. Eygi, işlenen gayrımüslim cinayetlerini ele aldığı “Dönen Dolapları bilmiyoruz” başlıklı yazısında, Arşimidisle ilgili şu ilginç bilgilere yer vermiş: 
 
“Çocukluğumda ve gençliğimde İstanbul’un büyük zenginlerinden Rum asıllı bir Arşimidis vardı. Bu zat, Üzeyir Garih gibi bir cinayete kurban gitmişti. Üç saygın kişi onu öldürmüşler, cesedini Halkalı’da gözden uzak bir yerde yakmışlar ve servetinin üzerine oturmuşlardır.” 
 
Eygi yazısında isim vermese de Arşimidis şirketinin bu ölümlerin ardından 1978 yılında Demirören grubuna geçtiği biliniyor. Belgede bahsedilen tuğla fabrikası gibi Arşimidis şirketi halen Demirören şirketler grubu bünyesinde. Bu bilgilerin ardından şu soru akla geliyor. Eygi’nin bahsettiği üç saygın kişi kim? 
Mehmet Şevket Eygi: Arşimidis şirketinin sahibi yakılarak öldürüldü 
Arşimidis şirketiyle ilgili arşivlerde yer alan bir bilgi de Mehmet Şevket Eygi’nin 13 Ocak 2009 tarihinde Milli Gazete ’de yazdığı bir yazı. Eygi, işlenen gayrımüslim cinayetlerini ele aldığı “Dönen Dolapları bilmiyoruz” başlıklı yazısında, Arşimidisle ilgili şu ilginç bilgilere yer vermiş: 
 
“Çocukluğumda ve gençliğimde İstanbul’un büyük zenginlerinden Rum asıllı bir Arşimidis vardı. Bu zat, Üzeyir Garih gibi bir cinayete kurban gitmişti. Üç saygın kişi onu öldürmüşler, cesedini Halkalı’da gözden uzak bir yerde yakmışlar ve servetinin üzerine oturmuşlardır.” 
 
Eygi yazısında isim vermese de Arşimidis şirketinin bu ölümlerin ardından 1978 yılında Demirören grubuna geçtiği biliniyor. Belgede bahsedilen tuğla fabrikası gibi Arşimidis şirketi halen Demirören şirketler grubu bünyesinde. Bu bilgilerin ardından şu soru akla geliyor. Eygi’nin bahsettiği üç saygın kişi kim? 
 
İŞTE EYGİ'NİN YAZISININ TAMAMI
 
İKİ yılda tıp tahsili yapılabilir ve doktor olunabilir mi? Yapılmaz, olunmaz... Dört sene yeter mi?.. Yine olmaz...Kaç sene lazımdır? En az altı sene. Altı seneyle iş biter mi? Bitmez bitmez. Ardından ihtisas (uzmanlık) tahsili gelir. Velhasıl doktor olmak için on sene kadar okumak, öğrenmek gerekir. Okumak ve öğrenmekle de iş bitmez. Sınavları başarıyla vermek gerekir.
 
Başka bir konuya geçelim...
 
Gazete ve televizyon haber ve yorumlarıyla Türkiye'nin yakın tarihinde ve bugün dönen dolapları öğrenmek, bilmek mümkün müdür? Değildir.
 
1923'ten bu yana bir tarihimiz var. Pardon iki tarihimiz var. Biri resmî, ideolojik, mitolojik tarih, ötekisi gerçek tarih. Birincisini az çok biliyoruz ama ikincisini nasıl bilip öğreneceğiz? Öğrenmek serbest ama "yassah" var. Cesaretin varsa öğren. Bu tarihi öğreten mektep yok, üniversite yok zaten.
 
Pek yakın tarihin bir "Üzeyir Garih cinayeti" dosyası var. Bu cinayetin içyüzünü biliyor muyuz? Bir asker Garih'i Eyüp Sultan'da Şeyh Küçük Hüseyin Efendi'nin kabrinin yanında öldürmüş. Garih ne yapıyormuş orada? Şeyhin kabrini ziyaret ediyormuş... Fatiha okumadığına göre Şema Yisrael okumuştur herhalde.
 
Katil zanlısı asker Yener Yılmaz mahkûm oldu ve şimdi cezaevinde. Fazla konuşamaz. İleri giderse şişlenir...
 
Vatan gazetesinde Doğan Kasadoğlu ile Üzeyir Garih cinayeti konusunda yapılan röportajı okudum. Doğan Kasadoğlu, Yahudi imiş, asıl ismi David Kasado imiş, sonra Müslüman olmuş. Bu konudaki sorulara cevap vermiyor. Garih cinayeti hakkında dehşetli, korkunç, akıl almaz iddiaları var. En iyisi siz internetten bahsi geçen röportajı dikkatle okuyunuz. Üzeyir Garih, Eyüp Sultan kabristanında öldürülmemiş, başka yerde öldürülüp cesedi oraya atılmış... Niçin öldürülmüş. Birilerine para/haraç veriyormuş. Vermemiş, öldürmüşler.
 
1980'lerin başında ülkenin zengin Yahudilerinden haraç alınıyordu. Sağmalcılar cezaevinde yatarken bilgi edinmiştim...
 
Şimdi soruyorum:Üzeyir Garih cinayeti gibi bir sürü esrarlı, gizli kapaklı hadise var. Bunların içyüzünü gazete ve TV haber ve yorumlarından öğrenebilir miyiz? Böyle bir şey mümkün değildir.Üç beş sene boyunca bu konularda uzman kişilerden özel dersler almamız gerekir.
 
Yirmi beş senedir Türkiye'yi allak bullak eden PKKterörü hakkında ne biliyoruz? Gazete ve TV haberlerini ve yorumlarını geçin... Onlarla işin içyüzünü asla öğrenemezsiniz.
 
PKK, Kürtlerin fabrikasyonu değildir. Bu terörü Ermeniler, Kripto Ermeniler ve onlara yardakçılık eden Türkler tezgahlamıştır. İşin içinde elbette bir miktar Kürt figüran vardır.
 
İran, kendi PKK'sı olan PJAK'ı nasıl bitirdi?.. Yakaladıkları teröristleri mahkeme kararıyla idam ettiler, üzerine doğru dürüst gittiler ve bitirdiler.
 
Bizim PKK niçin bitmez?
 
PKK'nın gölgesinde yapılan uyuşturucu ve silâh kaçakçılığı yekûn olarak kaç yüz milyar dolara ulaşmıştır? Belki de bir trilyon dolar olmuştur...
 
PKK terörü rantı devam ettikçe bu savaş bitmez.
 
Öcalan cenapları şimdi ne yapıyor? İmralı'dan işleri idare ediyor...
 
Türkiye'deki terör elbette İran'daki PJAK terörü gibi bitmez.
 
Garih cinayeti, PKKterörü, Susurluk, Ergenekon gibi yüzlerce büyük, binlerce orta dosya var. Bunların içyüzünü öğrenmek için altı yıllık tahsil de yetmez. Ne tahsili? Yakın tarihimizin içyüzü, önemli dosyaların içyüzü tahsili.
 
Mektebi yok, medresesi yok, hocası yok, dersi yok...
 
Son Gazze savaşının içyüzünü biliyor muyuz? İsrail uçakları Mısır'a ait araziden giriş yapıp Filistinlileri katl ediyormuş.
 
Ha sahi, İsrail uçakları on seneden beri Konya semaları üzerinde talim yapmıyor muydu?
 
Sakın birileri İsrail'i protesto ederek seçimlere yatırım yapmış olmasın?
 
Yakın tarihimizin en önemli ve ünlü kişisi Mustafa Kemal Paşa'yı tanıyor muyuz?Hakkında on binlerce kitap, risale, araştırma makalesi yazılmış olmasına rağmen modern Türkiye'nin en büyük bilinmeyeni o değil midir?
 
Atatürk ile İsmet Paşa iki yakın dostmuş...Ya öyle mi?
 
Sultan Vahdettin bir İngiliz zırhlısı ile Türkiye'den niçin ayrılmak zorunda kalmıştı? Bunun içyüzünü bilen kaç kişi çıkar şu yetmiş iki milyon içinden?
 
Atatürk'ün vasiyetnamesi niçin açıklanmıyor? Neden çekiniyorlar? Niçin korkuyorlar?
 
Latife hanımın hatıraları...
 
Türk hükümeti niçin İngiliz arşivlerindeki Hilafetin kaldırılmasıyla ilgili belgelerin bir müddet daha gizli tutulmasını İngiltere'den resmen istemiştir?
 
Son yüzyıl içinde Türkiye'de yapılan devrimlerin, inkılapların, derin ve büyük değişimlerin ardında hangi güçler vardır?
 
Sahnede arz-ı endam eden aktörlerin hangisi Kripto Yahudidir, hangisi Kripto Ermenidir? Bilen var mı, listesi var mı?
 
Çocukluğumda ve gençliğimde İstanbul'un büyük zenginlerinden Rum asıllı bir Arşimidis vardı. Bu zat, Üzeyir Garih gibi bir cinayete kurban gitmiştir. Üç saygın kişi onu öldürmüşler, cesedini Halkalı'da gözden uzak bir yerde yakmışlar ve servetinin üzerine oturmuşlardır.
 
Bursa'da pek uzak olmayan bir tarihte ülkemizin tefeciler imparatoru Nesim Malki Bursa'da öldürüldü. İşin içyüzünü hakkıyla bilen kaç kişi var?
 
Garih'in, Malki'nin aileleri korku içinde titriyorlar... Konuşamazlar...
 
Âblar akıyor, dolablar dönüyor...
 
Her gün ve her gece üzerimizden bardaktan boşanırcasına haber, yorum, sözde ifşaat akıyor ve millet hadiselerin içyüzünü bilmiyor.
 
Türkiye'nin Gerçek Gündemi
 
ERGENEKON dâvâsında yeni bir tutuklama dalgası olunca Gazze faciası ikinci plana düşüverdi. Bir gün önce Gazze Gazze diye feryat eden nice kişi, yirmi dört saat sonra Ergenekon Ergenekon demeye başladı.
 
Şifahî toplum olduğumuz için yüzeyde kalıyoruz, hadiseleri önemine göre değerlendiremiyoruz.
 
Ergenekon dâvâsı nereye gidiyor? Bunu kestirebilen de pek yok.
 
Her grubun kendine göre bir gündemi var.
 
Ülkenin gerçek gündemi belli midir?
 
1950'lerde, 60'larda gündem maddelerinden biri lisandı yani Türkçeydi. Artık böyle bir madde yok. İki üç yüz kelimelik sokak, çarşı pazar, konuşma, iletişim Türkçesiyle idare ediyoruz.
 
Bir şehircilik, mimarlık gündemimiz de yok.
 
Ülkemizdeki kokuşmayı ciddî ve devamlı olarak dile getiren kaç kişi çıkar şu medya içinden?
 
Aile kurumunun temelleri dinamitleniyor. Zinanın suç olmaktan çıkartılmasını ne çabuk unuttuk? Aile yıkılırsa toplum yıkılır, bundan haberimiz var mı? Bunun mücadelesini yapıyor muyuz?
 
Suçlar ne kadar çoğaldı... Cezaevleri tıklım tıklım doluymuş... Mahkemeler dâvâlara bakmaya yetişemiyormuş... Avrupa'nın en büyük Adalet Sarayı'nı biz inşa ediyormuşuz... Suç patlaması ve adalet konusu bazılarına göre önemli değil ki, bu konu üzerinde durmuyorlar.
 
Şu medyaya bakınız: Şarkıcılar, türkücüler, futbolcular, cinsellik, kediler, köpekler, yunus balıkları, ıvır zıvır... Dünya yıkılsa umurlarında değil.
 
Ya şu zata ne demeli? Her şey yolunda gidiyormuş... Pöh!..
 
Rantçılar İstanbul'u 40 milyonluk dünyanın en büyük, en dev şehri haline getirmek istiyorlarmış. Niçin? Rant rant rant... Bu rantlar devletin bütçesine girse dış ve iç borçlarımız birkaç senede ödenir. Bunu kim düşünüyor?
 
Bu ülkenin gerçek gündemini kimler hazırlayacak ve kimler müzakere edecek?
 
İşte mesele burada.
 
(milligazete-taraf)

Hiç yorum yok: