20 Nisan 2013 Cumartesi

Türkiye'de en nefret edilen adam - Aziz Üstel


Tarih bize, mütareke döneminde yüzlere Müslüman Osmanlı vatandaşının canını yakan kara listeleri, İngiliz Yüksek Komiserliği içindeki Ermeni-Rum Şubesince hazırlandığını söyler. Ama gerçek bu kadar basit değildir.
General Sir George F. Milne, İngiliz Karadeniz Orduları Başkomutanı, “Türk’e çok sert bir ders vermek gerekir!” telgrafını çekerken Londra’ya, Amiral Richard Webb, İngiliz Yüksek Komiser Vekili,”cezalandırmanın hem Türk İmparatorluğunu parçalayarak milleti, hem de benim hazırladığım listedeki gibi yüksek görevlileri ibret için yargılayarak kişileri (Müslümanları) cezalandırma biçiminde olmasını öneriyorum.” yazısını yollar.

Fransız Dışişleri Bakanı Stephen Pichon, İngiliz’in bu Osmanlı-Türk-Müslüman nefretine karşı çıkar : “Müttefiklerin suçlu sayılan Türk görevlileri ve subaylarını hemen tutuklatmak istemeleri, Müslüman Türk zararına ayırım yaratmak demektir. Avusturya’lı, Alman, Bulgar suçlular ne tutuklanmış ne de rahatsız edilmiştir.”
Mondros Mütarekesinin altına Ahmet İzzet Paşa kabinesinin on günlük Bahriye Nazırı olarak imza atan Rauf Bey (Orbay) Amiral Sir Arthur Calthorpe’la, Limni Adasının Mondros Limanında buluşur. Calthorpe nazik, içten bir biçimde karşılar daha sonra 2776 sıra numarasıyla önce Bekirağa Bölüğü’ne atacağı ardından da Malta’ya savaş suçlusu olarak süreceği Rauf Bey’i. Amiral, Rauf Bey’in Hatırlarında belirttiğince, oldukça “yumuşak, 24 maddelik bir anlaşma taslağı” sunar. Ne kayıtsız şartsız teslim ne savaş suçlusu gibi sözler ağıza alınmaz. Rauf Bey’in kuşkusu Yunan amaçlarına odaklıdır ama bu kuşkular giderilir. İngiliz sömürgecilik siyasetinin temelini oluşturan gerçekleri gizleyip, anlaşma metninin içine dikkatlice seçilmiş kelimeleri serpiştirerek ve de kısa sürede topraklarını parçalayıp işliklerini sömürmeye başlayacağı ülke temsilcilerine İngiliz beyefendiliğinin (gentelman) örneklerini sergileyerek aklını çelmek yöntemlerini Amiral pek güzel sergiler ve Rauf Bey Mondros Mütarekesini çok az değişikliklerle imzalar. Zafer kazanmış gibi İstanbul’a döner. Umutlu ve iyimserdir. Basına devletin bağımsızlığını, saltanatın hukukunu tümüyle kurtardığını anlatır ballandıra ballandıra.
Düşman Donanması Dolmabahçe önüne demir attığı gün gerçeği anlar ancak! Rauf Bey, Suriye’den dönen eski dostu Mustafa Kemal Paşa’ya içini döker ve kandırıldığını, İngiliz’in sandığı gibi güvenilir dost olmadığını söyler. Kırım Savaşı’nın”silah arkadaşlığı” çoktan tarihe karışmıştır. Ve bu sırada Osmanlı / Müslüman düşmanı, yüksek komiserliğin ikinci adamı Andrew Ryan ortaya çıkar. Müslüman milletin en nefret ettiği Ryan kaltabanı, 1899-1914 yılları arasında İstanbul’da çalışmış şimdi yeniden dönmüştür. Alçak bir düzenbaz, yalancı ve akıllara ziyan bir İslam düşmanıdır. Milli Mücadeleden sonra Türkiye’ye girmesi “sonsuza kadar” yasaklanan bu adam, Bekirağa Bölüğü’ne ardından da Malta’ya sürüleceklerin listelerini neredeyse bir başına hazırlar ve bunların hemen tümünü, “Ermeni, Rum, Hıristiyan katliamıyla” suçlar. Örneğin Dr Sirounian adlı bir Ermeni “icat eder”. Kim olduğu bilinmeyen bu adam, Kut-el-Amara’da İngiliz esirlere Osmanlı’nın sözde zulüm yaptığını söyler “23 astsubayla sayısız erin zorla sünnet edildiklerini” ihbar eder! Aynı “muhbir” Ryan’a Ali İhsan Paşa’nın Ermenilerden 20 araba dolusu nadide halı toplayıp İstanbul’a yolladığını, bunların parasıyla Bebek’te kendine iki yalı aldığını öne sürer. Bu iddia tümüyle yalandır. Ve Ryan buna benzer daha nice gerçek mi hayali mi olduğu bir türlü kestirilemeyen Ermeni ve Rum “tanıkların” ifadeleriyle, Osmanlı’nın Hıristiyan katliamı yaptığını Londra’ya yazar durur. Ermeni-Rum Şubesi diye bir birim icat eder, buraya birçok Ermeni ve Rum Osmanlı’nın adını “muhbir” diye yazar ve Türk / İslam toplumunu inim inim inletir. İnsanlar sürüyle tutuklanır, Bekirağa Bölüğünde yatar ordan da Malta’ya sürülür. Bu alçak “aynı zamanda sürdürdüğü Müslümanların mallarına da el koydurur, evlerindeki yükte hafif pahada ağır ne bulursa da alır, satar parasını Londra’daki hesaplarına yatırır. “ Kurtuluş Savaşı’nın sonunda da elini kolunu sallaya sallaya İngiltere’ye döner, hizmetleri karşılığı Kral George nişanı sıska göğsüne takılır, dolgun bir maaşla da emekliye ayrılır!!
(Meraklısına Not: Malta Sürgünleri Bilal. N. Şimşir’in kitabı bu konuyu çok daha ayrıntılı bir biçimde anlatır.)

Hiç yorum yok: