20 Nisan 2013 Cumartesi

Boston saldırısının bize kadar uzanan ‘kökleri’-Boston-Berlin hattı-Cemil Ertem

Boston saldırısının bize kadar uzanan ‘kökleri’
ABD Boston’da olan patlamalar size de biraz garip gelmiyor mu? Şöyle; organize olduğu belli olan bu saldırıyı üstlenen ‘küresel’ bir terör örgütü henüz ortaya çıkmadı. Üstelik şimdiye değin FBI kaynaklı bir açıklama yapılmış değil.
Bu işi ABD’de görülen ‘sapkın’ tarikatlardan birisi de yapmış olamaz. Çünkü 11 Eylül’den sonra böyle bir şeye cesaret edemeyecekleri gibi, FBI hepsinin nefesini takip ediyor.
Peki nedir bu olan? Bu soruya cevap vermek için sizi biraz geriye götüreyim; 1963 yılına... 1963 yılında, Soğuk Savaş’ın en keskin dönemeçlerinden birine gelmek üzereyken Başkan Kennedy bir suikast sonucu öldürüldü. Hikayeyi biliyorsunuz, katil diye birini yakaladılar, kendinde olmayan birini, sonra koca ABD Başkanı kimvurduya gitti.

Ama bu cinayet, hem Soğuk Savaş’ın hem de ABD ile birlikte kapitalist sistemin gidişatını belirledi. Artık Kennedy suikastının ABD ‘derin’ devletinin işi olduğunu biliyoruz.
1963’de J.F. Kennedy’nin ABD derin devletince öldürülmesi çok yönlü bir adımdır.
Bu Soğuk Savaş’ın derinleştirilmesi iradesi olduğu kadar, Silikon Vadisi’nde ikinci savaş sonrası ortaya çıkmaya başlayan bilişim teknolojilerine, kimya-petrol ve ağır silah-demir-çelik sanayilerinin bir darbesidir de. Bu adım, hem Soğuk Savaş’ı derinleştirmiş hem de buna bağlı olarak bugüne sarkan 1970’li yıllardaki krizi hazırlamıştır. Kennedy öldürüldükten sonraki hikaye çok şeyi anlatır; Vietnam Savaşı, doların altına olan bağımlılığının kaldırılması, ABD’nin bütün dünyada kendisine bağlı askeri yapıları ortaya çıkarması ve desteklemesi...
Dolayısıyla militarizmin ve karşılıksız doların açtığı yolda ABD’nin egemenliği ve bu egemenliğin şemsiyesinde silah, petro-kimya, demir-çelik ve kirli finans gibi ulus-devletlerle büyüyebilen sektörlerin öne çıkması... Ancak 1963’te Kennedy suikastı ile başlayıp Vietnam Savaşı ile devam eden bu süreç, o çok bildiğimiz seksenlerden, doksanlardan geçtikten sonra 2008’de duvarın büyüğüne tosladı. 11 Eylül 2001 bahanesi ve buna bağlı Irak işgali de, savaş üzerine kurulu bu sektörleri ve onların siyasi yapılarının ömürlerini uzatmaya yetmemişti. Obama, yeni bir dönemin başkanı olarak geldi. Bir anlamda Obama, Kennedy’nin bıraktığı yerden başlıyordu. Birinci Obama döneminde ABD’de Silikon Vadisi kaynaklı ‘yeni’ kapitalizmin temelleri sağlamlaştırıldı. Bu alanlarda kârlılıklar hızla yukarı çıktı.
Ama bunun yanında bu yeni sektörler, yalnız ABD ile sınırlı kalmadı; ilk önce gelişmekte olan Asya’da, Çin’de ortaya çıktılar sonra da dünyanın diğer ‘unutulmuş’ yerlerine doğru yolculuğa başladılar. Şimdi 2. Obama dönemindeyiz; hiç şüphesiz bu kapitalizmin yeni bir döneminin başlangıcı. Asya’nın barışçı, yayılmacı olmayan ama sınırları aşan, teknojiyi bir önceki dönem gibi saklamayan yeni kalkınma yolunu ABD takip edecek. Bilgi ağırlıklı yeni bir kapitalizm bu.
Hiç şüphesiz silah ve onun takipçisi eski kontrol sanayileri yine güçlü olarak var olacaklar ama belirleyeci olamayacaklar.
Ancak biliyorsunuz, ABD’de ‘çay partileri’ örgütleri, Türkiye gibi ülkelerde de Ergenekon tipi örgütleri ile çok direndiler. Ortadoğu’da Hariri suikastını, Maliki gibileri kafalamayı, Esad’ı ve Baas’ı katliamcı yapmayı, İran mollarına anti-emperyalizm gazı basmayı çok iyi becerdiler. Yine olmadı; çünkü en büyük küresel müttefikleri Türkiye’deki örgütleri deşifre oldu ve çöktü. Son umutları vardı; Türkiye’de Kürt sorununa bağlı bir iç savaş çıkarmak ve İsrail’i de devreye sokarak Ortadoğu’yu yeniden karıştırmak. Ama bu da Obama’nın son hamlesi ve Türkiye’nin Kürt sorununu çözme iradesi ile bitti. İsrail, Türkiye’den özür diledi ve çekildi. Türkiye’de de savaş yanlısı güçler yenildiler ve barışın ışığı her gün güçlendikçe artık yalnız kaybetmiyorlar, ne oldukları ortaya çıkıyor ve rezil de oluyorlar. (Tam burada şimdilerde ‘millici-ulusalcı’ diye ortaya dökülen ve bu küresel kirli odakların son kalıntısı olarak savaş çığırtkanlığı yapan siyasi partilerin, yapıların ve kimi eski politik figürlerin kökeninin ABD’deki silah şirketlerinin bodrumları olduğunu da söyleyeyim.)
Tek yolları kaldı, yeni 11 Eylüller
O zaman ABD kaynaklı bu savaş lobisinin tek yolu kalmıyor mu; ABD’nin içine oynamak, yeniden 11 Eylül’ü hortlatmak, islamofobiyi yaygınlaştırmak, Suriye’deki direnişçileri bu aldatmacayla güvenilmez ilan edip, Baas’ı güçlendirmek ve Obama’ya, Ortadoğu’yu Türkiye’ye emanet etmenin ne denli hata olduğunu anlatmak. ABD’deki saldırının amacı budur ve Kennedy’yi hangi ABD’li odaklar öldürmüşse bunu da onlar yapmıştır.
Peki bundan sonra ne olacak; bütün bu olanlar, bu ‘eski’ kanlı yapının son ana kadar direneceğini, kazanmasa bile masada hiç olmayacağı yeni bir dengeye razı olmayacağını gösteriyor. Boston saldırısı bu anlamda -Obama’ya yollanan zehirli zarfla birlikte- Obama yönetime bir tehdittir. Ortadoğu’da İsrail’i savaş denkleminden çekmeye çalıştığı için tehdittir, Türkiye’de barış sürecini desteklediği için tehdittir. Bu saldırının nedeni ile ilgili listeyi böyle uzatabiliriz; ben sadece bizi ilgilendiren ana nedenleri yazdım. Ama bizim savaş yanlılarının da ne olduğunu, kim olduğunu görün.

Boston-Berlin hattı


Bu hafta Boston saldırıları hem ekonomiye hem de siyasete damgasını vurdu; cuma günkü yazımızda bunun analizini yaptık, bu analizi, büyük ölçüde, doğrulayan gelişme de iki Çeçen kökenli kardeşin saldırının failleri olarak ortaya atılması ve yakalanmaları için çıkan çatışmada birinin öldürülmesi oldu. Bu iki kardeş oldukça sosyal bir yaşam sürüyor ve parlak öğrenciler olarak biliniyormuş. Yani fanatik, ABD’de, bir örgüt üyesi olarak ‘uyuyan’ ve bu saldırı emriyle ortaya çıkan kişiler değil bunlar. Tam aksine Çeçen olmaktan ziyade, herhangi -hatta başarılı- ABD’li göçmen profili çiziyorlar. Yani bunların bir Çeçen örgütünden ziyade pekala ABD devleti kökenli bir yapının elemanları olduğunu ve bu yapı sayesinde ABD’de oldukça sosyal, başarılı bir yaşam sürdürdüklerini söyleyebiliriz. O zaman bu sonuç bizim cuma günkü yazımızda ortaya attığımız tezi kesinlikle doğruluyor: Boston saldırısı ve hemen arkasından Obama’ya yollanan zarf, ABD devleti içinde -özellikle CIA’de- odaklanan neocon terör odaklarının işidir.
Biliyorsunuz ABD’de halen CIA ve FBI arasında kendi ilgi alanları dışında politik bakış açısı kaynaklı ciddi bir çekişme hatta savaş var. FBI -bütünüyle olmasa bile- büyük ölçüde Obama yönetimi çizgisinde iken CIA’de -ağırlıklı olmasa bile- Obama politikalarına muhalif oldukça güçlü bir neocon muhalefet bulunuyor. İşte bu muhalefet Obama’ya, özellikle İsrail, Türkiye ve AB konularında bu kadar hızlı gitmemesini söylüyor. Obama’nın geçen ay Netanyahu’yu, deyim yerindeyse kulağından tutup, Türkiye’den özür diletmesi bardağı taşıran gelişme oldu bu yapı için. Çünkü İsrail’in bu kadar hızlı geri çekilmesi İran’ı da, ister istemez, Ortadoğu savaş çemberinin dışına itiyordu. Ortadoğu ve Afrika’da yeni barışçı bir yolun belirginleşmesi bu savaş cephesini çok telaşlandırdı. Üstelik Türkiye’de de barış sürecinin başlaması ve başlıca müttefikleri olan Ergenekon yapılarının da hızla geriye gitmesi, örneğin CHP ve MHP’nin hızla değersizleşmesi ve politik denklemden çıkması işin tuzu biberi oluyordu. Dolayısıyla neocon savaş cephesinin elinde bir tek K. Kore kalıyordu, dikkat ettiyseniz, Boston saldırısı öncesi K. Kore savaş diye bağırmaya başlamıştı. Bunların ellerindeki savaş oyuncağı ülkeleri sayayım size; İran, Suriye, K. Kore, İsrail (di) ve kısmen Irak merkezi yönetimi idi. İsrail’in çekilmesi hatta Maliki ile Türkiye’nin arasının düzelmeye başlaması bunlar için kolay hazmedilecek lokma(lar) değildir.
Savaş cephesinin Almanya tarafı
Şimdi gelelim işin AB tarafına; biliyorsunuz Almanya, krizin ilk günlerinden beri krizden çıkış için yeni Reich amaçlı bir strateji izliyor. Bu strateji, 3. Reich olan Nazi Almanyası’nın yumuşatılmış versiyonudur. Yani Almanya, kendisinin merkez ve belirleyeci olduğu bir AB oluşturacak ama bunun dışında, Balkanlar dahil olmak üzere Türkiye, Ortadoğu ve K. Afrika hinderlandında bir ‘Balkanlaştırma’ politikası izleyerek sürekli savaş hali yaratacaktı. Yani Türkiye’de mezhep ve etnik kışkırtmalar yaparak süreci bütün Türkiye’ye yayılan bir iç savaşa götürecek ve kendisiyle rekabet edecek bir Türkiye değil, silah ve makine, teknoloji ithal edecek kendisine bağımlı, kavruk ve anti-demokratik bir Türkiye üzerinden bütün bu savaşa dayalı düzeni kurmaya çalışacaktı. Ama bu da olmadı, ilkönce Türkiye’deki iktidar çok güçlü bir siyasi irade göstererek barış sürecini başlattı ve üstelik bunu Türkiye’deki her kesimi içine alan dinamik bir demokratikleşme sürecine evriltti. Öte yandan Avrupa’da işler Almanya’nın istediği gibi gitmedi; İtalya’da siyaset kilitlendi, G. Kıbrıs göçtü ve buradan Rusya-Almanya kirli ittifakının ‘kara paraları’ daha doğrusu gaz paraları döküldü. Almanya’nın güney ve doğu Avrupa’ya dayattığı ‘kemer sıkma’ politikaları iflas etmişti. Nitekim Bundesbank başkanı ve bütün bu politikaların babalarından birisi olan Weidmann, geçen gün Avrupa Merkez Bankası’nın faiz indirebileceğini bile söylemek zorunda kaldı. Üstelik ortada Japonya’nın başkaldırısı ve Yen’i düşürme iradesi de vardı. Böyle olunca Almanya daha fazla direnemezdi. İhracat sürekli düşüyordu, güneyi batırmak için ısrar ettikleri değerli Euro, ilkönce onları batıracaktı. Nitekim bu çemberin dışında olan denetleyemedikleri bir derecelendirme kuruluşu notlarını da düşürdü. Almanya’da başaramamıştı ve bu şartlar altında Merkel’in durumu da parlak değildi.
Şimdi size soruyorum; küresel kirli finans ve silah sektörleri, ayrıca sürekli savaş ortamını besleyen/buradan beslenen bütün geleneksel ulus-devletçi sektörlerin, yapıların bu durumda yapacakları ne kalır; bence şu:
1) K. Kore, İran gibi ülkeleri kışkırtıp savaş ortamı yaratmak, zaten yapıyorlar halen 2) Eğer kalmışsa Ergenekon gibi yapılarla Türkiye gibi ülkelerde iç savaşa varan istikrarsızlık ortamı oluşturmak; burada bizde meclisdeki iki partiyi izlemenizi önererim. Siyam ikizi olanları... 3) ABD’de yeni bir 11 Eylül yaratmak ve İslamofobiyi yaymak, bunu da yapmaya başladılar. Diyeceksiniz, başarılı olacaklar mı, sanmıyorum kaybettiler; bunların ABD’deki durumunu merak ediyorsanız bizim CHP’ye bakın pek farkları yok.

Hiç yorum yok: