1 Nisan 2013 Pazartesi

Altın düğmeli adam-Gültekin Avcı


Altın düğmeli adam



Nasıl bir gençlik yetişiyor farkında mıyız?
Dijital çağın üstünde yükselen değil, teknolojinin pençesinde kıvranan bir gençlik.

iPhone, Facebook, tablet, SMS, Twitter gibi üç beş kelimenin kucağında yetişen robotik bir nesil.

Parmakları her daim telefonda, gözleri kâh sizde kâh ekranda.

Rol modeli, idealleri, hedefleri ve şahsiyeti konusunda buhranda. 

Bir kitabın sayfalarının çıkardığı efsunlu hışırtılar yerine mouse tıkırtısına meftun bir gençlik.

Az okuyup çok ahkâm kesen, dijital kitap ve gazete sayfalarında satırdan satıra zıplayıp fikirden fikre konan fakat bunlar arasında sistematik bir bağlantı kurmaktan aciz, sabırsız ve sığ bir tecessüs...

Istıraplarını yer yer kaybetmiş.

Hakikatte "neden ıstırap çekmeli" sorusuna cevap verememenin vurdumduymazlığı içerisinde.
Istırap denince hiç olmazsa düşünmek yerine "mazohist miyiz ne ıstırabı babacım yaa" modunda bir nesil.

Bu bozgunda ebeveynlerin mesuliyeti inkâr edilemez.

Çocuklarının kendileri ile aynı düşünce çizgisinde, aynı tercih frekansında ve aynı beğeni tonunda olmasını isteyen ve bu hususu dikkatle gözeten nice ana babaların tavrı eleştirilebilir.

Lakin ana ve babalar çocuklarının düşüncesiz ve zevksiz olmasından kaygılanmakta haklıdırlar.

Yaşadığımız çağda çocuklarının düşüncesiz ve zevksiz olmasını bile düşünce ve zevk sayan aileler az değil. 

Zafer çalışmayla kazanılır

Hal böyle olunca 'yozlaşma' ebeveynden başlayıp gençliğe ve topluma sirayet ederek dalga dalga yayılır.

Görselliğin düşünselliğe galip olduğu talihsiz bir dönemdeyiz.

Hiçbir konferans kötü bir futbol maçı kadar ilgi görmüyor.

Hiçbir haber program da sıradan bir dizi kadar.

Ya da bir magazin yüzü veya olayı kadar...

Bunların yanında bugünün gençliği üniversiteyi gözünde büyütür.

Her zamanki gibi gereğinden fazla.

Hakikatte üniversiteler bugünün gençliğinin gözlerinde büyüttüğü kadar değildir.

Üniversiteler irfan vermez, diploma verir.

Verdiği diploma adamlık diploması değil, mesleki eğitim belgesidir.

Üniversite aydın yetiştirmez, teknisyen yetiştirir.

"İşinin üstadı olabilmek" üniversiteyle akademiyle olacak şey değildir.

Sanat ve edebiyatta da böyledir.

İşini icra ederken meşgalesinde kaybolmayan sanatçının sesini kendi asrına duyurabilmesi mümkün
değil.

Gerçekten de zaferin onda dokuzu ter ancak biri kabiliyettir.

Bilim ve sanatın büyük bir bölümü pösteki saymaktır, keyifli zamanlara ulaşabilmek için çile ve ıstırap
ister.

Yaptığı işte fani olmuştu

Sanat ve edebiyat bahsinde derhal gözlerimde canlanan örneklerden biri edebiyatta realizmin ustalarından
Balzac'tır.

Günde 15 saat çalışan, bazen tavan arasında yatıp bazen altın düğmeli elbiseler giyen bir yazardan
bahsediyoruz.

Adamın marjinal hayatıyla romanları tam bir hercümerçtir.

İnsanlar ve hayatlar mahşeri.

O kadar ki, Balzac sadece romanlarında karakter olarak kullanabileceği kişilerle ahbaplık eder, diğer insanlara
iltifat etmezdi.

Ziyaretlerden ve ziyaretçilerinden (hayranlarından) köşe bucak kaçar, Paris'teki evine kapanıp durmadan yazardı.

Senede 4-5 roman...

Bu kadar da verimli bir kalem.

Bugün edebiyat deryasında Balzac gibi bir dâhinin karşılığı yok.

Balzac'ın hayal karakterlerinden birisi olan Dr. Horace Bianchon'Goriot Baba'da bir tıp talebesi,'Sönmüş
Hayaller' ile 'İhtişam ve Sefalet'te meşhur bir tabiptir.

Balzac'ın tasavvurları kendisi üzerinde o kadar güçlü tesirlere sahipti ki, hasta yatağında ömrünün son
saatlerinde Dr. Bianchon'un getirilmesini istedi.

Yaptığı işle bu kadar hemhal olan bir kalem erbabının başarısız olması mümkün mü?

Bu sebeple asırlara meydan okuyor ya.

İşinde ve eserinde bu derece kaybolan hiçbir fani başarısızlığa uğramaz.

Azim ve kararlılık içinde gerçekleştirilen disiplinli ve gaye dolu bir hayatla, bir müddet sonra neslinizin en liyakatli
fertleri arasında olduğunuzu görürsünüz.

Şans değildir bu, gayrettir, emektir.

Hiç yorum yok: