13 Mart 2013 Çarşamba

Köktürk Harfli Yenisey Yazıtlarındaki Kadını Bildiren Kelimelerin Anlamına Göre Eski Türklerde Kadın İmajı Nurdin Useev*


Özet

Makalede Köktürk harfli Yenisey yazıtlarında geçen
ve kadını ifade eden kelimeler ele alınarak onların etimolojik
yapısından ve anlamından hareketle Eski Türk kültüründe
kadına nasıl bakıldığı saptanmaya çalışılmıştır. Örneğin,
kişi kelimesinin hem erkeği, hem de kadını bildirmesi Eski
Türklerde erkekle kadının aynı seviyede algılandığını göstermektedir.
Ebçi kelimesinin morfolojik yapısı ve leksik anlamı
kadının daha çok evde oturduğunu ve ev işleriyle uğraştığını
gösterir. Sonuç olarak Eski Türklerde kadının daha çok aile
içindeki görevi ve yerine göre adlandırıldığı, onlara hor
bakılarak ikinci sınıf olarak algılanmadığı ortaya çıkmıştır.



Giriş

Kelimeler belirli bir varlığı, kavramı, olayı bildirmekle görevli dil birimleri
olarak dünyayı algılamamızda, fikir yürüterek düşüncelerimizi sistemleştirmede
çok önemlidir. Bunun yanı sıra kelimeler insanın insan hakkında bilgi edineceği
en önemli kaynaktır. Kelimelerin kültürel ve bilişsel değer taşıdığı eskiden de
biliniyordu. Şinasi Tekin ‘milletlerin yaşayış tarzları kendileriyle birlikte doğar
yine kendileriyle birlikte gelişir. Nihayet bir gün bu yaşayış tarzı yani dış ve
iç alem karşısında takınılan belli tavırlar, belli davranışlar o milletin dilinde
ifadesini, karşığını bulur. Buna göre kelimeler, bir çok dilcinin sandığı gibi yalnız
bir ses ve fonemler yığınından ibaret değil; hislerin, düşüncelerin taşıyıcısıdır.
Şu hâlde: dil veya tek tek kelimeler, belli bir yaşam tarzının, belli bir dünya
görüşünün, yani belli bir medeniyetin veya kültürün maddeleşmiş, donmuş birer
sembolüdür’ demektedir (Alyılmaz, 2008: 353).

Makalemizde Köktürk harfli Yenisey yazıtlarında kadını bildiren ebçi,
kişi, katın, kelin ve ög gibi kelimeler ele alınarak bunların etimolojisi ve
anlamı saptanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı, yansıtıldığı kelimenin
anlamından hareketle, kadınlara nasıl bakıldığını gün ışığına çıkarmaktır.
Yazıtlarda kadınları tanımlayan aşağıdaki kelimeler kullanılmaktadır:

a) Kunçuy. Çinceden alınan kunçuy eş, kadın anlamlarında yazıtlarda en
çok geçen kelimelerden biridir: esiz elime, kunçuyıma, oglanıma, bodunıma,
esizme, altmış yaşımda adırıltım (Değerli devletimden, eşimden, oğullarımdan,
halkımdan, kıymetlilerimden altmış yaşımda ayrıldım) (Е 1, 1), kuydaki
kunçuyımga adırıltım (Evdeki eşimden ayrıldım) (E 6, 4), kuyda kunçuyımka,
özde oglımka bökmedim, esizime, teŋri elimke, başda begimke bökmedim,
esizime (Evdeki eşime, vadideki oğullarıma doyamadım, değerlilerime,
kutsal devletime, baştaki begime doyamadım değerlilerime) (Е 14, 2-3),
kuyda kunçuyımka, oglımka, begimke, kadaşımka bökmedim (Evdeki eşime,
oğullarıma, beğime, akrabalarıma doyamadım) (E 22, 23-4) vd.

b) Ebçi. Evci, evde oturan anlamına gelerek kadını bildiren bu kelime
birkaç yazıtta yer almaktadır: öz ebçi, kunçuyımka bökmedim (Öz kadın, eşime
doyamadım) (E 100, 1), ebçime, begime bökmedim, adırıldım (Eşime, beyime
doyamadım, [onlardan] ayrıldım) (E 109, 3).

c) Kişi. Kadın anlamına gelen bu kelime yazıtlarda hem cariye, hem de
eş anlamında geçmektedir: kuyda kişim, esizime (bökmedim) (Evdeki eşim,
değerlime [doyamadım]) (E 61, 2), beş yegirmi yaşımda tabgaç kanga bardım.
er erdemim üçün alpun altun-kümüşig, egritebe, elde kişi kazgandım (On beş
yaşımda Tabgaç kağanına [sefere] gittim. Kahramanlığım sayesinde çok altıngümüş,
eğri hörgüçlü develer, cariyeler kazandım) (E 11, 3).

d) Yotuz. Eş, zevce anlamına gelen bu kelime birkaç yazıtta geçmektedir:

bodunuma, oglıma, yotuzıma adırıltım, seçlintim, ayıta, buŋa (Halkımdan,
oğullarımdan, eşimden ayrıldım, boşandım, ne yazık, ne acı) (E 43, 1-2), kaŋ alp
tarkan bodunıma, ayıta, kalıŋ kadaşımka bökmedim, esize, oglımka, yotuzımka
bö(kmedim) (Ben) Kaŋ Alp Tarkan, halkıma, ne yazık, kalın (çok sayıdaki)
akrabalarıma doyamadım, değerlilerime, oğullarıma, eşime doyamadım) (E 120, 1).

e) Ög. Anne anlamına gelen ög kelimesi birkaç yazıtta bulunmaktadır:
beş yaşımta kaŋsız kalıp, tokuz yegirmi yaşımga ögsüz bolup, katıglanıp, otuz
yaşımga öge boltum. kırk yıl el tuttum, bodun başladım, taş yagıg yagıladım,
elledim. (Beş yaşımda babasız kalıp, on dokuz yaşımda annesiz olup, katlanıp,
otuz yaşımda baş, yönetici oldum. Kırk yıl devleti idare ettim, halkı yönettim, dış
düşmanlarla savaştım, devlet sahibi ettim) (E 45, 2-4), on ay iltdi ögüm, kelürti
ilimke (On ay [karnında] taşıdı annem, getirdi devletime) (E 28, 4), on ay iltdi
ögim. oglan togdım, erin ulgattım (On ay [karnında] taşıdı annem. Oğul olarak
doğdum, er olarak büyüdüm) (E 29, 5).

f) Kız. Kız, dişi çocuk anlamına gelen kız kelimesi hem kız, dişi çocuk,
hem de genel kadın anlamlarında birkaç yazıtta geçmektedir: urı kadaşımka, üç
kinim, kız kadaşım, üç yançı, kalın kadaşımka bökmedim, ayıta, kinim, eçeli, (ö)
gümke bökmedim, buŋa (Erkek akrabalarıma, üç akrabama, kız akrabalarıma,
üç güvey, çok akrabama doyamadım, ne yazık, akrabalarıma, kız kardeşler,
anneme doyamadım, ne acı) (Е 59, 7-8-9), kinim, kadaşım, esizime, oglanımkızıma,
örüŋün-karam, esiz yüz elig erime, esizime (bökmedim) (Akrabakardeşlerim,
kıymetlilerime, oğlanlarım-kızlarıma, beyazım (altın-gümüşüm)-
siyahlarım (hayvanlarım), kıymetli yüz elli erime, kıymetlilerime (doyamadım))
(Е 45, 7), inim yiti, urım üç, kızım üç erti (Küçük kardeşim üç, oğulum üç, kızım
üç idi) (E 47, 6).

g) Kelin. Gelin, yeni evlenmiş kadın anlamına gelen bu kelime bir yazıtta
yer almaktadır: kanım tülberi, kara bodun, külig kadaşım, esizime, içiçim er, üküş
er, oglan er, küdegülerim, kız-kelinlerim bökmedim, esizime, ayıta (Padişahım
Tülberi, halk, ünlü akrabalarım, kıymetlilerime, ağabeyciklerim erler, oğlan
erler, güveylerim, kız-kelinlerim doyamadım kiymetlilerime, ne yazık) (Е 3, 6).

h) Eçe. Abla anlamına gelen bu kelime bir yazıtta yer almaktadır: urı
kadaşımka, üç kinim, kız kadaşım, üç yançı, kalın kadaşımka bökmedim, ayıta,
kinim, eçeli, (ö)gümke bökmedim, buŋa (Erkek akrabalarıma, üç akrabama,
kız akrabalarıma, üç güvey, çok akrabama doyamadım, ne yazık, akrabalar, kız
kardeşler, anneme doyamadım, ne acı) (Е 59, 7-8-9).

Yukarıda verilen kelimeleri iki gruba ayırmak mümkündür. Birincisi
kadın-erkek ilişkisi yönünden ele alınacak olan ebçi, yotuz, kız, kelin kelimeleri;
ikincisi de akrabalık ilişkileri içinde ele alınacak olan ög, eçe kelimeleridir.
Kunçuy Çince’den alıntı bir kelime olarak semantik açıdan ilgi uyandırmaz.

Ancak bu kelime aracılığıyla verilen eşin cümledeki diziliş sırası çok önemlidir.

1. Kadının İlk Sırada Anılması

Yukarıda anlatıldığı gibi yazıtların büyük ve önemli kısmını yazıt sahibinin
kendisi için önemli, değerli olan varlık ve kimseleri birer birer sayarak onlardan
ayrıldığını ya da onlara doyamadığını dile getirdiği bölüm oluşturmaktadır. Bu
bölümde verilen varlık ve kimseleri tespit etmekle Orta Çağ Türk erkeği için
nelerin ve kimlerin değerli olduğunu anlayabiliriz. Örneğin, ‘kuyda kunçuyımka,
özde oglımka bökmedim, esizime, teŋri elimke, başda begimke bökmedim,
esizime (Evdeki eşime, vadideki oğullarıma doyamadım, değerlilerime, kutsal
devletime, baştaki begime doyamadım değerlilerime) (Е 14, 2-3)’ cümlesinde
merhum evdeki eşine, vadideki oğullarına, kutsal devletine, yönetimdeki beyine
doyamadığını anlatmaktadır. Demek ki onun için kendi ailesinin fertleri olan eşi,
oğulları ve devleti ile beyi gibi sosyal varlıklar değerlidir.

Bilindiği gibi insanlık, onun içinde Türk halkları da toplum içindeki
ilişkilerde dil aracından başka da araçları kullanıyordu. Örneğin, Kırgız, Kazak
gibi Türk halklarında gelen misafiri çadırın içinde ona verilen değere göre
oturtuyorlardı. Değerli biri ise çadırın tör denilen saygın kısmına, istenmedik
biri ise ulaga kelimesi ile adlandırılan kapı yanında oturtuluyordu. Yazıtlarda
da merhum için değerli olan varlık ve kimselerin sıralanış düzeninde böyle bir
mantığın olduğunu düşünmek mümkündür. Baktığımızda bunlar dağınık bir
şekilde değil aralarındaki ilişkiye göre sıralanmaktadır. Örneğin yukarıda verilen
‘kuyda kunçuyımka, özde oglımka bökmedim, esizime, teŋri elimke, başda
begimke bökmedim, esizime (Evdeki eşime, vadideki oğullarıma doyamadım,
değerlilerime, kutsal devletime, baştaki begime doyamadım değerlilerime) (Е 14,
2-3)’ cümlesinde ilk önce aile fertleri olan eşi ve oğulları ondan sonra da devleti
ile beyi yer almaktadır. Aile fertlerinden de eşi birinci, oğulları da ikinci sırada
anılmaktadır. Sosyal varlıklar olan devlet ile beyde de aynı sıralama mantığı
uygulanır. İlk önce önemine göre devlet, ondan sonra bey gelmektedir. Demek
ki yazıt sahibi için değerli olan varlık ve kimselerin cümle içindeki yerine göre
de o varlık ve kimselere verilen değeri anlamak mümkündür.

Zamanında Kormuşin’in de şaşırdığı gibi yazıtlarda en çok yazıt
sahiplerinin eşleri anılmakta, üstelik ilk sırada yer almaktadır. Bu durum Doğu’da
kadına verilen değerin yazıtlarda farklı olduğunu göstermektedir. Kormuşin, bu
durumun ilk eşin oğullarının meşru mirasçı olarak vurgulanmak istenmesinden
kaynaklandığını belirtir (Kormuşin, 2008: 244). Bize göre bir bakımdan doğru
olduğu halde bu görüş gerçek değildir. Çünkü sayısı 180’e ulaşan yazıtlarda
yazıt sahiplerinin iki ya da ikiden çok eşinin olduğu hakkında tek bir bilgi
yoktur. Üstelik, eğer gerçekten büyük eşin oğulları öne çıkarılmak istenmişse,

o zaman onun büyük eş olduğunu gösteren ayrıca bir kelime kullanılması
gerekmez miydi? Yazıtı okuyan birisi anılan oğulların hangi eşinden olduğunu
nasıl anlar1? Dolayısıyla burada eşin ilk anılması sadece eşine verdiği önemden
ibarettir. Bu da Eski Türklerin kadına olan muamelesini, verdiği yüksek değeri
göstermektedir. Bilindiği gibi Türk halklarında, onun içinde Kırgızlarda kadın
Doğu halklarının çoğunda olduğu gibi ikinci sınıf biri olarak algılanmamıştır.
Abramzon, N. A. Severtsov2 ve İ. P. Yuvaçeev adlı araştırmacıların yazdıklarını
örnek vererek Kırgız ve Kazak kadınlarının Orta Asya’nın diğer halklarına göre
daha özgür, durumlarının daha iyi olduğunu belirtmektedir (Abramzon, 1990:
276). Dolayısıyla yazıtlarda eşlerin ilk sırada anılması Eski Türk halklarının
kadına verdiği önemin göstergesi olabilir.

2. Ebçi Kelimesi ya da Kadının Evde Oturması

Yukarıda verilen ve kadını bildiren kelimelerin anlamı Eski Türklerdeki
kadın imajını çizmek için bazı bilgileri vermektedir. Böyle kelimelerden biri
ebçi kelimesidir. Söz konusu kelme ev, çadır anlamına gelen eb kelimesine
/+çi/ ekinin getirilmesi ile yapılmıştır. Ele alınan kelime Kırgızcada boz çadırın
kadına ait kısmı anlamına gelen epçi cak kelime grubunda bulunmaktadır.
Bilindiği gibi /+çi/ eki meslek mensubu ya da bir işi sürekli yapan anlamında
adlar türetmektedir (Tekin, 2003: 81). Demek ki ebçi kelimesi evde oturan,
ev işini yapan anlamına gelen bir kelimedir. Bundan da şöyle bir sonuç ortaya
çıkar. Kadınlar ebçi kelimesi ile verildiğine göre Eski Türk aile anlayışında
kadınlar evde oturan, ev işine bakan birileri olarak algılanmış ve bu özelliğine
göre de adlandırılmıştır. Kırgızlarda da son zamanlara kadar erkekler eşini
‘bizdin üydögü (bizim evdeki)’ diye anma geleneği vardı (Abramzon, 1990:
277). Gerçekten de Eski Türk hayat tarzında, ekonomisinde gücü gerektiren
işlerin (hayvan gütme, sefere çıkma, avlama) çok olduğunu hatırlarsak bu işlerin
erkekler tarafından yapıldığı, kadınların da ev işilerini yaptığı anlaşılır. Ancak,
ebçi kelimesinin yapısı bu kelimenin daha sonraki dönemlerde ortaya çıktığını
düşündürtmektedir. Çünkü kadını bildiren kişi, katun kelimelerini yazıtlar dili
verileriyle kök eke ayırmak zor iken, ebçi kelimesinin kök ve eki çok kolay
anlaşılmaktadır. Ebçi kelimesinin daha sonra ortaya çıktığını kanıtlayan bir
diğer örnek de E 100 yazıtında söz konusu kelimenin kunçuy kelimesinden önce
gelerek onu niteleyen bir kelime görevinde bulunmasıdır: öz ebçi, kunçuyımka

bökmedim (Öz kadın, eşime doyamadım) (E 100, 1). Bu cümlede ebçi kelimesi
kunçuy kelimesinden önce gelerek onun özelliğini, evde oturmasını göstererek
bir nitelik öğesi olarak yer almaktadır. Bize göre ebçi kelimesi ilk önce
kuyda kelimesi gibi bir sıfat olarak kullanılmış, sonra sıfatların isimleşmesi,
konversiyon olayı sonucu kadının kendisini bildirmeye başlamıştır. Bilindiği gibi
bir varlık veya kavramı adlandırma onun en önemli özelliğine göre gerçekleşir.
Kadını adlandırmada onun o dönemdeki belirli bir özelliği, daha doğrusu evde
oturması göz önüne alınmıştır. Demek ki Eski Türk kültüründe kadın evde
oturan birisi olarak algılanmıştır. Ancak kadını ebçi (evçi, evdeki) kelimesi ile
adlandırmanın onu hor görme anlamına gelmediğini belirtmek gerekmektedir.
Türk halklarında onun içinde Kırgızlarda kadın ocak sahibi, evin kutu olarak
algılanmıştır. Her ne kadar günümüzde kadının toplum hayatındaki önemi
artmışsa da onun en önemli görevi çocuk doğurarak insanlığı devam ettirmek,
aile denilen küçük devletin düzenini koruyarak sağlamlaştırmaktır. Bunların
çoğu da evde gerçekleşmektedir. Üstelik, son zamanlarda yapılan sosyolojik
araştırmalara göre en sağlam, iyi aile olarak kocası çalışarak maddi yönden
ailesini geçindiren, eşi de evde oturarak çocuklarına bakan aile sayılmıştır.
Demek ki tercüme ettiğimizde evçi, evde oturan anlamına gelen ebçi kelimesi
Eski Türklerdeki kadının ülküsel imajını, evde oturarak çocuklarına bakan, ocak
sahibi, ev kutu olan kadının imajını çizmektedir.

3. Kişi Kelimesi ya da Erkek-Kadın Ayrıcalığı

İnsanlık tarihinde din etkisi ile kadınlar erkeklerden aşağı görülmüş,
hatta kadının erkek kaburgasından yapıldığı görüşü ortaya çıkmıştır. Bunun izi
dillere yansımıştır. Örneğin Kırgızcada danışmak anlamını veren kabırgaga
keŋeşüü ( Kaburgaya danışmak) deyimi vardır (Osmonova vd., 2001: 232).

Kurulduğu kelimelerden anladığımız kadariyle bu deyimdeki kabırga kadın,
eş anlamına gelen bir kelimedir. Yani erkeğin belirli bir konu üzerinde evdeki
eşine danışmasını bildirmektedir. Maslova bazı dillerde insan, kişi anlamına
gelen kelimenin sadece erkeği bildirdiğini belirterek İngilizce a man (insan,
erkek), Almanca das Man (insan, erkek) ve Fransızca in home (insan, erkek)
kelimelerini örnek olarak vermektedir. Üstelik Rusçada dişil eki olan /–
şçina/ ekinin hep olumsuz anlama gelen kelimeler (çertovşçina [şeytancılık],
dedovşçina [zorbalık]) yaptığını, kadın anlamına gelen jenşçina kelimesinin
de Eski Slavca jeno kökünden geldiğini, jeno kökünün de hor bakma anlamını
taşıdığını söylemektedir (Maslova, 2001: 124-125). İşte burada Eski Türkçedeki
insan, kişi anlamına gelen kişi kelimesinin kadın anlamına da gelmesi çok ilgi
çekicidir. Kişi kelimesi Eski Türkçede ve çağdaş Türk dillerinde kişi, insan, çiftin
biri, erkek, kadın, eş anlamlarına gelmektedir (Levitskaya vd., 1997: 78-79; User,
2009: 246; Useev, 2011: 69). Örneğin, kişi kelimesi ‘ilteriş kagan kazganmasar,

yok erti erser, ben özüm bilge tonyukuk kazganmasar, ben yok ertim erser, kapgan
kagan türk sir bodun yerinte bod yeme, bodun yeme, kişi yeme idi yok erteçi
erti (İlteriş Kağan kazanmasaydı, hiç olmasaydı, ben kendim Bilge Tonyukuk
kazanmasaydım, olmasaydım, Kapgan kağan Türk Sir halkı yerinde boy da, halk
da, insan da hiç olmayacaktı) (Tonyukuk, kuzey 1-2)’ cümlesinde genel insan,
kişi anlamında geçmekteyken, ‘E 18 Çaa-Hol VI yazıtındaki ‘kuyda kişime,
ayıta, adırılu bardımız (Evdeki eşimden, ne yazık, ayrılıp gittik)’ cümlesinde
kadın, eş anlamında geçmektedir. Buna göre Eski Türklerde kadın erkek
ayırımının yapılmadığını, her ikisinin insan, kişi anlamına gelen kişi kelimesi
ile verilerek denk sayıldığını söylemek mümkündür. Özellikle kişi kelimesinin
Türkiye Türkçesi ağızlarında çiftin biri anlamına gelmesi Türklerdeki kadın erkek
ilişkisini anlamamız açısından çok ilginç ve heyecan vericidir. Bilindiği
gibi ağızlar dilin eski unsurlarını koruma özelliğine sahiptir. Meliyoranskiy
şöyle demiştir: ‘… çağdaş ağızlarda yazıtlarda bulunmayan birçok eski şekiller
ve kelimeler bulunmaktadır. Dolaysıyla ağızlardaki bu kelimeler eski yazıtları
anlamada ve dil bakımından araştırmada çok değerli, bazen de değiştirilmez
verileri oluşturmaktadır’ (Meliyoranskiy, 1900: 2). Zayançkovskiy de ağızlarda
çok eski kelimelerin bulunduğunu, eski yazıtlarda geçen bazı kelimelerin
ağızlardaki eski kelimelerden haberdar olmadan açıklanamayacağını ve böylece
ağızların söz varlığının tarihî-karşılaştırmalı olarak incelenmesinin çok önemli
olduğunu ifade etmiştir (Zayançkovskiy, 1958: 133)3. Dolayısıyla kişi kelimesinin
Türkiye Türkçesi ağızlarında çiftin biri anlamında geçmesi Eski Türklerde kadın
ve erkeğe ayrı ayrı bakılmadığı, her ikisi de eşit düzeydeki insan olarak kabul
edildiğinin göstergesidir. Üstelik, cinslik kategorisinin olmayışı ve kadınlara ait
özel eklerin bulunmayışı Türklerde kadınlara hor bakılmadığını göstermektedir.

4. Katun ve Kelin Kelimeleri ya da Dahil Edilmiş, Birleşmiş Olmak

Yazıtlarda hatun, kağan hanımı anlamında geçen katun kelimesi ile gelin,
genç kadın anlamına gelen kelin kelimesi kat- ve kel- fiil köklerine fiilden isim
yapma /–un/, /-in/ ekleri ile yapılmıştır (Tenişev vd., 2001: 297).

Kat- fiil kökü Eski Türkçede ve çağdaş Türk dillerinde katmak, eklemek,
koymak anlamlarına gelmektedir (Levitskaya vd., 1997: 336-337). Demek ki
katun kelimesi katılmış, eklenmiş, dahil edilmiş demektir. Kat- fiil kökünden
başka da akrabalık kelimeleri yapılmaktadır. Örneğin, Kumandı, Tuba dillerindeki
katış- fiili evlenmek, katılmak birleşmek, irtibat kurmak anlamlarına gelmektedir

(Levitskaya vd., 1997: 336-337). Kırgızcada katış kelimesi aralarında sıkı bağ,
yakın ilişki olan kişileri bildirmektedir (KTS, 2010: 669).

Kel- fiil kökünden türeyen kelin kelimesinin birincil anlamı gelen,
gelmiş olan demektir. Dikkat ettiğimizde her iki kelime bir yerden bir yere yer
değiştirmek, yeni bir yerde olmak anlamlarını taşıyan fiil köklerinden türemiştir.
Yani bir varlığın ya da kimsenin yer değiştirmesi, yeni bir yerde bulunması söz
konusudur. Bunu ele alınan kelimeler üzerinde somutlaştırırsak aşağıdaki sonuç
çıkar. Türk halklarında bir kız evlendiği zaman gelenek gereği anne-babasının
evinden ayrılarak kocasının anne-babasının evine gelmektedir. İşte bu durumdan
dolayı yeni evlenmiş kadına kelin adı verilmektedir.

Katın kelimesi daha çok gelinlik döneminden çıkmış, artık çoluk-çocuk
sahibi bir kadına verilen isimdir. Demek ki katmak, eklemek, koymak anlamlarına
gelen kat- fiil kökü aracılığıyla yapılan bu kelime kadının artık kocasıyla
birleşmiş, yeni bir aile, eve dahil edilmiş olduğunu göstermiş olmaktadır.
Üzerinde durulması gereken diğer bir husus yazıtlarda hatun, kağan
hanımı anlamına gelerek yüksek anlam değerli, çok olumlu kelime olan katın
kelimesinin bazı Türk dillerinde, örneğin Kırgızcada anlam kötüleşmesine
uğrayarak hor görme, zayıf sayma anlamında daha çok erkekler için
kullanılmasıdır. Kelime, küfür, tahkir anlamında daha çok erkekler için onların
korkaklığını, sözünü tutmamasını ve zayıflığını, güçsüzlüğünü yermek amacıyla
söylenmektedir. Çünkü Türk kültüründe erkeklerin cesur, güçlü ve sadık olması
gerekmektedir. Korkaklık, fizikî bakımdan zayıflık kadınlara ait olan özelliklerdir.
Ancak korkaklık, fizikî zayıflık kadınları hor gösterecek özelliklerden değildir.
Fakat erkekler için bu özellikler hiçbir şekilde kabullenemeyecek niteliklerden
olmasından dolayı bir erkeği tahkir etmek için, bu özellikleri göstermek amacıyla
katın kelimesi kullanılmış, zaman geçtikçe de anlam kötüleşmesi sonucunda
tahkir etme, küfür kelimesine dönmüştür. Ancak, bu anlamın kaynağı kadınlar
değil, erkeklerdir. Yani erkekler için kullanılmıştır.

6. Ögsüz Kelimesi ya da Anne

Anne anlamına gelen ög kelimesi iki durumda geçmektedir. Birincisi,
yazıt sahibini karnında taşıyarak doğurması ile ilgili geçmektedir: on ay iltdi
ögüm, kelürti ilimke (On ay [karnında] taşıdı annem, getirdi devletime) (E 28,
4), on ay iltdi ögim. oglan togdım, erin ulgattım (On ay [karnında] taşıdı annem.
Oğul olarak doğdum, er olarak büyüdüm) (E 29, 5). İkincisi de yazıt sahibi
annesiz kaldığını söylerken anılmaktadır: beş yaşımta kaŋsız kalıp, tokuz yegirmi
yaşımga ögsüz bolup, katıglanıp, otuz yaşımga öge boltum. kırk yıl el tuttum,
bodun başladım, taş yagıg yagıladım, elledim. (Beş yaşımda babasız kalıp, on
dokuz yaşımda annesiz olup, katlanıp, otuz yaşımda baş, yönetici oldum. Kırk yıl

devleti idare ettim, halkı yönettim, dış düşmanlarla savaştım, devlet sahibi ettim)
(E 45, 2-4). Burada dikkate değer durum ög kelimesinin şimdiki Türk dillerinde
öksüz anlamına gelen şekliyle kullanılmasıdır. Tenişev’in başında bulunduğu
bilim adamları ög kelimesinin öksüz kelimesinde kullanılmasını çocuk için
annenin önemli olduğunun göstergesi olarak açıklamaktadırlar (Tenişev vd.,
2001: 300). Bunun doğru olduğunu Kırgızcadaki ‘ataluu cetim arsız cetim,
enelüü cetim erke cetim (Babası olan öksüz arsız öksüzdür, annesi olan öksüz
şımarık öksüzdür)’ atasözü kanıtlamaktadır. Yani bu atasözünde annesi olan
ancak babası olmayan çocukların durumunun babası olan ancak annesi olmayan
çocukların durumundan daha iyi olduğu, bir başka deyişle çocuklar için annenin
çok önemli olduğu belirtilmektedir.

Sonuç

Yukarıda anlatılanlardan çıkacak sonuç şudur: Eski Türk kültüründe
kadınlar başka halklarda olduğu gibi hor görülmemiş, ikinci sınıf muamelesi
görmemiştir. Bunu yazıtlarda ilk sırada eşin anılması, kişi kelimesinin hem insan,
hem de erkek ve kadın anlamında kullanılması, dilimizde cins kategorisinin
olmaması, bazı etnografik bilgiler kanıtlamaktadır. Kadını ifade eden bazı
kelimeler daha çok onların ailedeki yerine göre verilmiştir. Böyle kelimelerden
olan ebçi kadınların daha çok ev işiyle uğraşarak evde oturduklarını göstermekte,
katın ve kelin kelimeleri ise kocanın evine geldiklerini ve yeni bir eve, aileye
dahil edildiklerini bildirmektedir.

Dipnotar
* Dr., Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü, nuruseev@gmail.com

1 Kormuşin özde oglum kelimelerindeki özde kelimesini kendi, öz şeklinde anlamlandırarak anılan oğullarının büyük
eşinden kendi oğulları olduğunu gösteren bir kelime olarak açıklamaktadır. Ancak, özde kelimesi Tekin tarafından vadide
şeklinde anlamlandırılmıştır. Bize göre de Tekin’in anlamlandırılması gerçeğe yakındır. Çünkü kendi, öz anlamında
kullandığı zaman ‘öz ebçi, kunçuyımka bökmedim (Öz kadın, eşime doyamadım) (E 100, 1)’ cümlesinde olduğu gibi
/+de/ buluma hâli eksiz öz kelimesini kullanması daha mantıklı olacaktı.
2 Severtsov Kırgız kadınlarını şöyle tasvir etmektedir: ‘Kırgız kadınları çekingen, sıradan birileri değildir’, ‘cariye
değil, kelimenin tam anlamında ev sahibesidir’.

3 Bu konuda bak.: Kırgız Türkçesi Ağızlarında Köktürk Harfli Yazıtlara Ait Söz Varlığı, I. Uluslararası Uzak
Asya’dan Ön Asya’ya Eski Türkçe Bilgi Şöleni, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları
Bölümü ve Türk Dili Kurumu, Afyon Karahisar, Türkiye, 18-20 Kasım, 2009, I. Uluslararası Uzak Asya’dan Ön Asya’ya
Eski Türkçe Bilgi Şöleni Bildirileri (Editörler: Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz, Yard. Doç. Dr. Metin Yılmaz, Yard. Doç. Dr.
Özgür Ay), Afyonkarahisar, 2010, s. 281-296.





Kısaltmalar:

vd.: ve diğerleri
E: Yenisey yazıtlarının numaralandırılmasında kullanılan kısaltma
KTS: Kırgız Tilinin Sözdügü

Kaynakça

Abramzon, S. M., (1990), Kirgizı i İh Etnogenetiçeskiye i İstoriko-Kul’turnıye Svyazi, Frunze.
Alyılmaz, Cengiz, (2008), ‘Anı’/ ‘Ani’ Yer Adı Üzerine, Ahmet B. Ercilasun Armağanı, s.
352-365.
Clauson, Sir Gerard, (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish,
Oxford.
Kormuşin, İ. V., (1971), Leksiko-Semantiçeskoye Razvitiye Kornya *qa v Altayskih Yazıkah,
Tyurkskaya Leksikologiya i Leksikografiya, Moskova, s. 9-29.
Kormuşin, İ. V., (1986), Tekstologiçeskiye Razıskaniya v Oblasti Yeniseyskoy Runiki (K

Voprosu O Jenskih Pominal’nıh Nadpisyah), Turgologica (K Vosmidesyatiletiyu
Akademika A. N. Kononova), Leningrad, s. 165-171.
Kormuşin, İ. V., (2008), Tyurkskiye Yeniseyskiye Epitafii: grammatika i tekstologiya, Moskova.
KTS: Kırgız Tilinin Sözdügü, Bişkek, 2010.
Levitskaya L. S ve diğer, (1997), Etimologiçeskiy Slovar’ Tyurkskih Yazıkov, Obşçetyurkskiye
i Mejtyurkskiye Leksiçeskiye Osnovı Na Bukvı ‘K’, ‘Қ’, Moskova.
Maslova, V. A., (2001), Lingvokul’turologiya, Moskova.
Meliyoranskiy, P. M., (1900), Arab-filolog O Turetskom Yazıke, Sankt-Petersburg.
Osmonova, C. ve diğerleri, (2001), Kırgız Tilinin Frazeologiyalık Sözdügü, Bişkek, KTMÜ
yayınları.
Tekin, Talat, (2003), Orhon Türkçesi Grameri, 2. basım, İstanbul.
Tenişev E. R ve diğerleri, (2001), Sravnitel’no-İstoriçeskaya Grammatika Tyurkskih Yazıkov,
Leksika, genişletilmiş II. baskı, Moskova, Nauka.
Useev, Nurdin, (2011), Yenisey Cazma Estelikteri I: Leksikası cana Tekstter (Yenisey Yazıtları
I: Söz Varlığı ve Metinler), Bişkek: Kırgız Millî Bilimler Akademisi Dil ve Edebiyat
Enstitüsü Yayınları.
User, Hatice, Şirin, (2009), Köktürk ve Ötüken Uygur Kağanlığı Yazıtları, Söz Varlığı
İncelemesi, Konya.
User, Hatice, Şirin, (2011), Runik Türk Yazıtları Çerçevesinde Katun ve Kunçuy, Ötüken’den
İstanbul’a Türkçenin 1290 Yılı (720-2010) Sempozyumu From Ötüken to Istanbul,
1290 Years of Turkish (720-2010) 3-5 Aralık 2010, İstanbul / 3th-5th December 2010,
İstanbul, 2011, s. 281-292.
Zayançkovskiy, A. A., Tartışma Konuşması, Voprosı Dialektologii Tyurkskih Yazıkov, Bakü,
1958, s. 132-134.










Hiç yorum yok: