9 Mart 2013 Cumartesi

İşte, Atatürk’ün bayramda dağıttığı bahşişlerin listesi-Murat Bardakçı


Atatürk zamanında Çankaya Köşkü’nün personeline dağıtılmış bayram bahşişlerini gösteren bu liste, ilk defa yayınlanıyor.

Çankaya Köşkü’ndeki Atatürk Arşivi’nde muhafaza edilen üç sayfalık belgede, köşk personeline Atatürk zamanında dağıtılan bayram bahşişlerinin dökümü yeralıyor. Köşkte cumhuriyetin 15. yıldönümü münasebeti ile 29 Ekim 1938’de aşçıbaşından sofracıya, kaloriferciden seyise, odacıdan bahçıvana kadar bütün personele toplam 930 lira bahşiş verilmiş.


HEPİNİZE hayırlı bayramlar!... Bayram günlerinde gazetelerin ve dergilerin tarih sayfalarını eski bayramlarda yaşananlarla doldurmak, “Âââh ne güzeldi o geçmiş günler” gibisinden nostaljiye dalmak âdettir ama bendeniz böyle şeyler yazmayı hiç sevmem. Sosyal bir müessese olan “bayram” kavramını tarih sayfalarına eski bayramlarda yaşanan önemli olaylar doğrultusunda nakletme taraftarıyımdır. Bugün böyle yapıyor ve Atatürk’ün 1938’de dağıttığı bayram bahşişlerinin listesini yayınlıyorum...

930 LİRA VERİLMİŞ

Bir kopyasını Atatürk’ün geçen yıl hatıraları yayınlanan başkütüphanecisi Nuri Ulusu’nun oğlu ve Türkiye Futbol Federasyonu’nun eski başkanlarından olan Mustafa Kemal Ulusu’dan aldığım listenin aslı bugün Çankaya’daki Atatürk Arşivi’nde muhafaza ediliyor. Listede bundan 73 sene önce, 1938’in 29 Ekim’inde yani Atatürk’ün hayatta bulunduğu son Cumhuriyet Bayramı’nda köşk personeline verilen bayram bahşişlerinin tam bir dökümü yeralıyor. Cumhurbaşkanlığının o zamanki genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’ın başyaver Celâl Üner’in, Atatürk’ün son özel kalem müdürü Süreyya Anderman’ın ve daire müdürü Lütfi Altınok’un imzaladıkları listeye göre personele toplam 930 lira bahşiş dağıtılmış. 30 lira olan en yüksek bahşişler sofra şefine, aşçıbaşıya, başkapıcıya, kaloriferciye ve başkütüphaneci Nuri Bey’e verilmiş. Bahşiş miktarı personelin hizmetine göre kademe kademe azalmış ve aşçı yamakları, şoför muavinleri, seyisler, kat hizmetçileri ve bahçıvanlar beşer lira almışlar. İstefanoski adındaki gayrımüslin başbahçıvana ise 20 lira verilmiş. Listede “Büyük bayanın köşkü” olarak geçen ifadedeki “büyük bayan”ın Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Atadan, köşkün de şimdi Ankara’ya gelen yabancı devlet adamlarının ikameti için Dışişleri Bakanlığı’na tahsis edilen Camlı Köşk olduğunu zannediyorum. 1930’ların sonundaki mevzuata göre devlet memurlarının aylıklarında “aslî maaş” uygulaması yapılır, memura aylığına ilâve olarak bir miktar para daha verilirdi. Göreve yeni başlamış devlet memurunun aslî maaşı 39 lira idi ve memurun eline kesintilerden sonra 30 lira kadar bir para geçerdi. En yüksek kademedeki devlet memurunun aylığı ise, 150 lira civarındaydı.

MEMURUN BİR AYLIK MAAŞI

Bu meblâğlar gözönüne alındığında, Çankaya’da personele dağıtılan en yüksek bayram bahşişinin vasat bir devlet memurunun bir aylık maaşı, en düşüğünün de bunun altıda biri olduğu görünüyor. Yandaki büyük kutuda Çankaya Köşkü’nde 1938’deki Cumhuriyet Bayramı münasebeti ile dağıtılan bahşişlerin tam listesini görebilir, sayfanın altındaki kutuda da Sultan Abdülhamid’in kızının kaleminden saraydaki bayram teşrifatını okuyabilirsiniz...

Abdülhamid’in kızı, sarayın bayram merasimini anlatıyor

BURADA, yaklaşık bir asır önceki bir ailenin bayramlaşmasını okuyacaksınız. Ama ailenin bir özelliği var: Zamanın hükümdarının, İkinci Abdülhamid’in ailesi... Abdülhamid’in kızlarından biri, 1960’ta vefat eden Ayşe Sultan, “Babam Sultan Abdülhamid” isimli hatıralarında, ailesindeki bayramlaşmayı bakın nasıl anlatıyor: “...Bayram hazırlığı, bir hafta önceden başlardı. Herkes elbise diktirir fakat birbirlerine göstermezdi. Misafir dairelerinde de mühim hazırlıklar olurdu.

İLK İŞ AYNAYA BAKMAKTI

Bayram sabahı bayram toplarıyla beraber kalkılır, hemen aynaların önüne geçilir, tuvaletler başlardı. Bayram namazı erken olacağı için, harem arabaları padişahın arabasından evvel çıkardı. Ekseriya, Beşiktaş’taki Sinanpaşa Camii’ne gidilirdi. Manto biçimi feraceler giyer, ince tülden yaşmaklarımızla bütün nişan ve mücevherlerimizi takardık. Uzun eteklerimizi haremağaları tutarlar, arabalarımıza böyle binerdik. Babam, selâm boruları ve marşlar çalarken camiye gelirdi. Bayram namazı, uzun sürmezdi. Yine dört atlı arabasıyla Dolmabahçe Sarayı’nın padişaha mahsus olan büyük saltanat kapısından geçip mâbeyn dairesine girerdi. Harem arabaları da, babamdan sonra saraya varmış olurlardı. Merdivenlerde, iki sıra harem ağaları durur, resmi elbiselerini giymiş saray kalfaları tarafından karşılanırdık. Kalfalar eteklerimizi tutar, bizlere ayrılmış odalara girerdik. Yaşmak ve feracelerimizi çıkartır, tuvaletlerimizi düzeltir ve biraz dinlendikten sonra Valide Sultan’ın dairesine giderdik. Tebriklerimizi arzeder, elini öpüp duasını alır, büyük hemşirelerimizi ziyaret eder, birbirimizi tebrik ederdik. Sonra, salonun büyük salonunda resmî merasim başlar, önde Valide Sultan ve arkasında bizler olmak üzere salonun üst katındaki localara giderdik. Burada, bizler için hazırlanmış yüksek şilteli sedirlere oturup resmi töreni seyrederdik.

Marş çalınmasından sonra padişah gelir, selâm vererek tahtına oturur ve resmî tebrikleri kabul ederdi. Tören bitip dualar edildikten sonra paralar saçılır ve yeniden arabalara binip bu defa Yıldız Sarayı’na geçerdik. Babam, Yıldız’a iki atlı bir arabayla döner ve Harem’de Valide Sultan başta olmak üzere kendi ailesinin tebriklerini kabul ederdi. Bu sırada dışarıda bandolar selâm havası çalardı. Bayramın ikinci günü büyük şehzadeler mâbeyne, evli sultanlar da Harem’e gelirlerdi. Ağırlanıp huzura kabul olunur, tiyatro seyrettikten sonra yaverlerin refakatinde evlere dönülürdü. Bayramlar hem yorucu, hem neş’eliydi...”

Hiç yorum yok: