15 Şubat 2013 Cuma

Provokasyonlar tarihi-Avni Özgürel


Bugün pek çok kişi Amerika'nın karşı karşıya kaldığı saldırının ardında Ortadoğu kökenli fanatik İslami grupların bulunduğuna inanıyor.
İslam dininin savaş içinde dahi sivillere tecavüzü yasakladığına ve intiharı günah saydığına bakıldığında ortaya çıkan tablonun dini açıdan zihin karıştırmaması mümkün değil. Arap tarihi de, kimi ulusların geçmişindeki fedai-kahraman örneklerine pek rastlanılmayan bir tarih. 

Yıllarca sessiz yaşadılar
Nitekim 16. yüzyılda Osmanlı egemenliğine giren yarımada için hükümdarlar da dahil kimse ağzına 'fetih' kelimesini almadı, bir tek Osmanlı padişahı veya sadrazamı 
o topraklara ayak basmadı. Yavuz Sultan Selim döneminde gönderilen fermana karşılık Osmanlı'nın hilafetini ve himayesini kabul ettiklerini bildirdi yerel yöneticiler, gıyapta biat ettiler, onlar adına gönderilen hutbeyi okudular. Sorumlu emir ve şerifler 19. yüzyılın son çeyreğine kadar hallerinden hoşnut yaşadı. Verimsiz topraklarda kendi aralarındaki kabile çekişmelerinin yol açtığı çatışmaları bile dışarıya fazla taşırmadılar.
Ancak petrolün keşfi her şeyi değiştirdi. Geleceğin dünyasında sadece bu sahaları kontrol eden gücün ayakta kalacağını hesaplayan Avrupa, zayıflayan Osmanlı'yı saf dışı bırakmak ve bağımlı siyasi otoriteler ihdas etmek istedi Arap yarımadasında. 
Din ve gerilla savaşı
Önce, bölge insanının Sünni Müslüman kültür gereği saygı duyduğu hilafet makamıyla gönül bağı koparıldı. Vehhabilik ayrı ve daha dindar bir mezhep olarak sunuldu. Ardından bağımsızlık ve bunun temini için gerilla savaşının gerekliliği fikri geldi.
T. E. Lawerence'ın 'Arabistan'ın taçsız kralı' olarak ünlendiği süreçti bu. Arkeolog olan Lawerence'ın İslam ve Doğu dillerine hâkimiyeti kusursuzdu. Londra'nın emrine tahsis ettiği parayla geleceğin haritasını çizdi adeta. Savaş içinde Osmanlı askerinin naklinde büyük kolaylık sağlayan demiryollarına, cephaneliklere, yiyecek depolarına sayısız sabotajlar düzenledi, oluşturduğu çeteler küçük askeri birliklere baskın yaptı.
Lawerence'ın çabaları sonucunda Ortadoğu cetvelle bölünüp parçalandı, Osmanlı terk etti o toprakları. Arap topraklarında Lawerence'tan geriye gerillacılık kültürü ve bunun meşru gördüğü yöntemler kaldı.
İstanbul 5 noktadan vurulacak
1896 yılı Osmanlı tarihçilerine tek bir şeyi düşündürür: 'Ermeni Patırtısı.'
Bağımsızlık peşinde koşan ama Balkan milletlerinin aksine yaşadıkları hiçbir yerde çoğunluk olmayan Ermenilerin, Avrupa'nın dikkatini çekmek için ülkenin dört bir yanında olay çıkardıkları senedir 1896. Adana'ya bağlı Zeytun'daki isyan zar-zor bastırılır. İstanbul olaylar büyümesin diye elçilik tercümanı kimliği altında bölgeye gelmiş ancak ayaklanmayı yönettiği belirlenen Hınçak liderini gizlice Mersin'e götürüp sınır dışı eder. Ardından Haçin'e Hıristiyan bir kaymakam atanması isteğini de kabul eder Babıâli. Orada bahane kalmayınca Van'da başarısız bir deneme daha yapılır. Ama bu kentler İstanbul'a çok uzak olduğu için eylemlerin yeterince yankı bulmadığını düşünen gruplar bir büyük plan yapar.
İstanbul beş noktadan vurulacaktır.
Facia son anda önlendi
Oluşturulan fedai gruplarının ilki Babıâli'ye bomba atmakla görevlendirilir.
İkinci bir kol Samatya semtindeki Ermenileri ayaklandıracak ve orayı ele geçirecektir. Üçüncü kol imparatorluğun merkez bankası işlevini de gören Osmanlı Bankası'nı işgal etmeyi üstüne alır, dördüncü grup bir başka yabancı bankayı (Credit Lyonnais) basacak, beşinci gruptakiler de Galata ve Voyvoda karakollarını bombalayacaklardır.
31 Ağustos'ta yapılması kararı alınan eylem için grupların eğitimi ve malzeme temini çabaları sürerken 25 Ağustos'ta Abdülhamid'in hafiye teşkilatı durumu öğrenir. Bombaların Samatya'daki Ermeni okulunda hazırlanmakta olduğuna ilişkin bilgi alınması üzerine bina kuşatılır. 
Eylemciler ateş açar. Güvenlik güçleri okula girer ve bir tona yakın patlayıcı ile çok sayıda silah bulur, eylemciler yakalanır. Ama Osmanlı Bankası'nı basmakla görevlendirilen grup o anda dışarıdadır ve ertesi gün harekete geçip bankayı işgal eder, 120 çalışanı rehin alır. Banka müdürünün aracılığıyla akşama kadar pazarlık yapılır. Sonuçta 27 eylemci bir İngiliz gemisiyle Marsilya'ya gitmeleri için serbest bırakılır.
Osmanlı'yı vurma planı akim kalan Ermeni teröristler 21 Temmuz 1905'te padişaha suikast planlar. Hazırlığı bir yıl süren suikast için Abdülhamid'in cuma programı defalarca incelenip zaman tespiti yapılır. 
Padişah'ın Hamidiye Camii'nin kapısından faytona 1 dakika 42 saniyede yürüdüğü belirlenir. İçine 80 kilo patlayıcı, 20 kilo demir parçası yerleştirilmiş bir araba, kadranı 42 saniyelik olan bir saatle ateşlenecektir. Cuma selamlığının yabancı elçilik görevlilerinin ve turistlerin izleme merakı dolayısıyla seyre izin verilen bir tören olmasından yararlanan grup arabayı saltanat faytonuna yakın yere park edip uzaklaşır. Padişah Abdülhamid dakiktir. Ancak o gün cami çıkışında Şeyhülislam Cemallettin Efendi'yle konuşması uzadıkça uzar. Bu sayede bomba patladığında padişah 
onun etki alanının hayli uzağında kalır. 26 kişinin hayatını kaybettiği 58 kişinin yaralandığı saldırı ertesi gün İstanbul halkına resmi bir tebliğle duyurulur. 
Suikastçı ajan yapıldı
Eylemi planlayanların pasaportları hazırdır elbette ama gidiş gününe kadar saklanmak zorundadırlar. Abdülhamit'in ısrarlı takibiyle sonunda faillerden biri olan Singer şirketinde çalışan E. Lorris yakalanır. Lorris, Belçika elçisinin de hazır bulunduğu bir duruşmada suçunu itiraf eder, eylemi hazırladığı kişilerin isimlerini verir ve idama mahkûm olur. Ancak Abdülhamid onu Yıldız'a getirtir, affeder ve 500 altın karşılığında o andan itibaren Ermeni faaliyetlerini takiple görevlendirir. Nitekim Ermenilerin İstanbul'da amacına ulaşamayan vurma planına benzer bir bombalı saldırı hazırlığı onun verdiği bilgiyle engellenir.

Hiç yorum yok: