25 Şubat 2013 Pazartesi

77 kişiyi öldüren Norveçli, bu cani başbakanın yanında melek gibi kalır-Murat Bardakçı


77 kişiyi öldüren Norveçli, bu cani başbakanın yanında melek gibi kalır

Vidkun Quisling, Norveç’te 1940’tan itibaren beş sene devam eden Nazi işgalinin işbirlikçi başbakanı idi ve onbinlerce Yahudi ile direnişçinin ölümüne sebep oldu. Geçen hafta 77 kişinin canını alan Anders Behring Breivik için “Norveç tarihinin en azılı canisi” derken, hayatını 1945’te idam mangasının önünde noktalayan Quisling’i unutmayalım!
N ORVEÇ’te başbakanlık binasını bombaladıktan sonra bir gençlik kampını basıp 77 kişinin canını alan Anders Behring Breivik’in, Norveç tarihinin en azılı canisi ve en kanlı katili olduğu yazılıp söyleniyor... Breivik, Norveç’te en fazla kişinin canını tek başına alan bir adi suçlu olabilir ama bu memleketin tarihinde öyle biri vardır ki, 77 kişinin katili Breivik onun yanında melek gibi kalır! Adından uzun zamandır bahsedilmez olan bu büyük caninin bir emri ile onbinlerce kişinin hayatı son bulmuş, milyonlarca Norveçli seneler süren sıkıntılarla boğuşmuş ve sefalete mahkûm olmuşlardır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Norveç’i işgal eden Alman birliklerinin desteği ile başbakanlık makamına gelen, beş yıl boyunca her türlü ihanete, cinayete ve rezalete karıştıktan sonra hayatını idam mangasının önünde noktalayan Vidkun Quisling’den bahsediyorum... Bir papazın oğlu olan Quisling askerî okuldan mezun olduktan sonra yabancı memleketlerdeki Norveç delegasyonlarında ataşe olarak görev yaptı. Sovyet ihtilâli sırasında bulunduğu Rusya’da ucuz fiyatlara aldığı çok sayıda tarihî eseri ve tabloyu daha sonra yüksek fiyatlara satarak servet sahibi oldu ve 1931’de politikaya girdi. Liderliğini yaptığı “Ulusal Birlik Partisi”ni 1933’ten sonra Nazi çizgisine soktu, Alman liderlerle gittikçe yakınlaştı, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra 1939 Aralık’ında Berlin’de Adolf Hitler ile buluştu ve Norveç’te de bir Nazi iktidarı kurulması konusunu görüştü.
İŞGALDE RADYOYU BASTI
Quisling’in yıldızı, Alman birliklerinin 1940’ın 9 Nisan’ında Norveç’i işgale başlamaları üzerine geçici olarak parladı ve aynı gün öğleden sonra Oslo Radyosu’nu basıp kendisini başbakan ilân etti! İşgal birliklerinin Quisling’i başbakanlığa resmen getirmesi için yaptıkları baskıları reddeden Kral Haakon ise Oslo’yu terkedip hükümeti ile birlikte sürgüne gitti. Quisling, işgal sırasında adından bir süre fazla bahsettirmemeyi tercih etti ama 1942’de Norveç’in başına yeniden geçti ve Naziler’in verdikleri bütün talimatları harfi harfine uyguladı. Norveç’te yaşayan onbinlerce Yahudi, Quisling’in emri ile Almanlar’a teslim edildiler ve tamamının hayatı toplama kamplarında son buldu. İktidarda bulunduğu 1945 ilkbaharına kadar işgalci birliklerin her isteğini yerine getiren Quisling daha da ileri giderek Norveç’i Nazi Almanyası’nın modeli haline getirmeye çalıştı, “Hitler Gençliği” örgütlerinin benzerini Norveç’te de kurdu, safkan bir ırk yaratmaya heveslendi ama Nazi rejiminin çöküşü, Quisling’in de sonunu getirdi. Almanya’nın 1945 Mayıs’ında teslim olmasından bir gün sonra direnişçiler tarafından tutuklandı ve hem ihanet, hem de cinayet ile suçlandı.
AZİZ OLACAĞINA İNANDI
Başkent Oslo’da ortaçağdan kalma Akerşus Kalesi’ne kapatılan Quisling’in yargılanmasına 20 Ağustos 1945’te başlandı. 10 Eylül’de idama mahkûm edildi, 24 Ekim günü geceyarısından sonra Akerşus Kalesi’nde 11 kişilik idam mangasının önüne çıkartıldı ve kurşuna dizildi. Quisling idam edileceği sırada bile “masum olduğunu” ve “herşeyi Norveç’in iyiliği için yaptığını” söylüyor; “Tarih, birkaç sene sonra benden bir aziz olarak bahsedecektir” diyordu. Quisling ile beraber yargılanan ve düşmanla işbirlikçilik yapıp savaş suçu işledikleri için ölüm cezasına çarptırılan 44 kişinin cezalarının infazından sonra Norveç’te idam yasaklandı ve o tarihten sonra hiçbir ölüm cezası infaz edilmedi. Dünya işbirlikçilik tarihinde unutulmaz ve eşsiz bir yere sahip olan Vidkun Quisling, koskoca bir ülkeye senelerce işte böyle kan kusturdu. Quisling’in adı siyasî terminolojide bugün bir kavram olarak kullanılıyor ve “düşmanla işbirliği yapan yönetici” mânâsına geliyor. Oslo’da 77 kişinin canını alan Anders Behring Breivik, Vidkun Quisling’in yanında işte bu yüzden melek gibi kalır!
Taçsız imparatoru böyle defnettiler
VİYANA’da geçen 15 Temmuz günü son 95 senenin en büyük cenaze merasimi yapıldı ve Avrupa’nın geçmişi 1200 sene öncesine dayanan hanedanı Habsburglar’ın reisi Otto von Habsburg, tarihî filimleri andıran bir törenle Kapuçin Kilisesi’ndeki İmparatorlar Mezarlığı’na defnedildi. Avusturyalılar böyle büyük bir önceki cenaze törenini 21 Kasım 1916’da, imparatorları Franz Joseph için yapmışlardı... Otto von Habsburg’un kim olduğunu daha önce yazmıştım, bugün kısaca hatırlatayım: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesine kadar başında bulunan son hükümdarı Birinci Karl’ın en büyük oğlu ve imparatorluğun son veliahdı idi... Ailesi tarih sahnesine bundan 1200 sene önce, 900’lü yılların başlarında çıkmış; 1273’te Almanya tahtını elde etmiş, daha sonra Avusturya’ya geçip Viyana’yı başkent yapmış ve Avrupa’nın en güçlü hanedanı olmuşlardı. Habsburglar’ın 16. asırdan sonraki tarihi, Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan dünya kadar savaş ile doluydu... Tam adı “Franz Joseph Otto Robert Maria Anton Karl Max Heinrich Sixtus Xavier Felix Renatus Ludwig Gaetan Pius Ignatius von Habsburg” olan Otto von Habsburg, 1912’de dünyaya geldi. Dört yaşında veliahd, yedi yaşına geldiğinde de vatansız oldu. Birinci Dünya Savaşı’ndan Osmanlı İmparatorluğu gibi mağlûp çıkan Avusturya’da mağlûbiyetin faturası iktidardaki hanedana kesildi ve parlamento 1919’un 3 Nisan günü kabul ettiği kanun ile Habsburglar’ı Avusturya’dan kovdu ve bütün mallarına el kondu. Avusturya-Macaristan İmparatoru Birinci Karl ile evlenmeden önce ailesi itibarı ile “Bourbon-Parma prensesi” olan İmparatoriçe Zita tahtını geri alabilmek için hayatı boyunca mücadele etti ama Avusturya’ya ancak cenazesi girebildi. 1989’da 97 yaşında ölen Zita’ya Viyana’da imparatoriçelere mahsus bir tören yapıldı ve son imparatoriçe, Kapucin Kilisesi’ne defnedildi. İmparatoriçe Zita’nın oğlu olan Otto von Habsburg, Avusturya tahtından ancak 1961’de feragat ettti ama Avusturya’ya girmesine feragatinden birkaç sene sonra izin verildi. Avrupa Birliği’nin kurucularından olan, Alman vatandaşlığına sahip bulunan ve uzun yıllar Avrupa Milletvekilliği yapan Prens Otto, Macar tahtındaki haklarından ise hiç vazgeçmedi. Habsburg geleneklerine uyularak çıkartılan ve gümüş bir kutuya konan kalbi, cenazesinin Viyana’da defnedilmesinden bir gün sonra Macaristan’a götürülüp yine törenle Pannonhalma Kilisesi’ne gömüldü. Otto von Habsburg için Viyana’da yapılan ve tarihî bir filmi andıran cenaze merasiminin ayrıntılarını yandaki kutuda okuyabilirsiniz...
Avusturya’nın imparatorluk tarihi bu cenaze ile resmen son buldu
HAYATA 99 yaşında iken geçtiğimiz 4 Temmuz günü Almanya’da veda eden Otto von Habsburg için ilk âyin Almanya’daki bir kilisede yapıldı. İlk başsağlığı mesajını Papa 16. Benedikt yayınladı ve Papa’nın mesajını Avrupa Birliği’nin yöneticileri ile daha önceleri AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde bulunan Avrupa ülkelerinin liderlerinin başsağlığı mesajları takip etti. Viyana’daki ilk âyin, Aziz Stefan Kilisesi’nde yapıldı ve cenaze merasiminde bundan sonra birkaç asır öncesini hatırlatan sahneler yaşandı. Tabut, üzerinde imparatorluk alâmeti olan bir kartal çiziminin bulunduğu Habsburg bayrağına sarıldı ve Avusturya Hükümeti’nin gönderdiği şeref kıt’asının yanısıra tarihî elbiseler giymiş yüzlerce kişi tabutun nakline refakat etti. Aziz Stefan Kilisesi’ndeki âyinin başlamasından hemen önce tabutun yanıbaşına Habsburg imparatorluk bayrağı çekildi ve Avusturya millî marşı yerine de imparatorluk marşı okundu.
KAPIYA ÜÇ DEFA VURDU
Avusturyalılar, tahtsız imparatorlarının cenazesini âyinden sonra defnedileceği yer olan Kapuçin Kilisesi’ne yine asırlar öncesini andıran bir kortejle götürdüler. Habsburg İmparatorluğu’nun değişik bölgelerinin tarihî elbisesini giymiş olan Viyanalılar tarafından yüz küsur yıllık tüfeklerle havaya saygı ateşi açıldı ve merasimin en renkli kısmı Kapuçin Kilisesi’nin kapısından itibaren yaşandı. Kapıda, Kapuçin tarikatının geleneğine uyuldu. Habsburglar’ın aile dostu olan ve Ott o von Ha ve imp ara torlhanedanın cenaze törenini idare etmekle görevlendirdiği Avusturyalı avukat UlrichWalter Lipp, elindeki asâ ile kilisenin kapısını üç defa vurdu. Lipp, içeriden her defasında gelen “Giriş izni isteyen kimdir?” sorusuna ilkinde Prens Otto’nun adı ile asalet unvanlarını, ikincisinde de Avrupa Birliği’ndeki görevlerini sıralayarak cevap verdi ama kapı açılmadı. Rahipler kapıyı Ulrich-Walter Lipp’in “Otto adında günahkâr bir fânî!” şeklindeki üçüncü cevabından sonra açtılar ve tabut mihrabın önüne taşındı.
Tabutun ardından, kiliseye İsveç Kralı Gustaf ile Kraliçe Sylvia başta olmak üzere cenazeye katılmak için Viyana’ya giden diğer hanedanların temsilcileri ve devlet adamları girdiler. Prens Otto’nun Habsburg bayrağına sarılı tabutunu Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer de selâmladı, imparatorluk marşının bu defa cumhurbaşkanının önünde çalınmasından sonra, cenaze, kilisedeki imparatorluk mezarlığına defnedildi. Prens Otto imparatorluk Avusturyası’nda dünyaya gelen son Habsburg olduğu ve bugün hayatta bulunan diğer Habsburglar’ın tamamı imparatorluğun yıkılmasından sonra doğdukları için, Kapuçin Kilisesi’ne bundan böyle hanedan mensubu defni yapılmayacak ve imparatorluk tarihinin Prens Otto’nun ölümü ile kapandığı kabul edilecek.

Hiç yorum yok: