5 Ocak 2013 Cumartesi
Liderler güçlüyken öldürülür! - Ahmet Ünal
Suikastlar iki türlü işlenir. Ya doğrudan suikastçı eliyle, açıktan silah kullanılarak ki böylece düşman tarafa karşı güç gösterisi yapılır.
Ya da gizlice zehirlenme yöntemiyle. Böylece zehiri kimin verdiği tartışma konusu olacağı için rakip devlet veya örgütün içine ikilik sokulmuş olur.
Eski dönemlerdeki saray içi kavgalarda zehir sıklıkla kullanılırdı. Tarihimizde de zehirlenme iddiaları çoktur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) Hayber’de Yahudi bir kadının ikram ettiği etle zehirlenmişti. Ashabına sunulan eti yemeyi bırakmalarını söyleyen Peygamberimiz, kadını yanına çağırmış ve niyetini itiraf ettirmiştir. Birçok siyer yazarına göre Hz. Muhammed bu zehirin etkisiyle sürekli ızdırap çekmiş ve yıllar sonra da olsa şehadetine vesile olmuştur.
Göktürk Hakanı Bilge Kağan’ın 734’te, henüz 50 yaşındayken yardımcılarından Buyruk Çor tarafından zehirlendiğine dair bilgiler mevcuttur.
Saka Hanı Alp Er Tunga, Selçuklu Sultanı Melikşah, ve Sultan Alaaddin Keykubat da zehirle öldürülen sultanlar arasındadır.
Taht kavgası nedeniyle memleketinden kaçtıktan sonra Papalığın ve Fransa’nın elinde Osmanlı’ya karşı bir koza dönüşen Cem Sultan’ın da zehirlenerek öldüğüne inanılır.
Melikşah’ın ünlü veziri Nizam-ül Mülk, dünyaya suikast anlamına gelen assassin kelimesini miras bırakan Haşhaşilerin elinden saplanan zehirli bir hançerle öldürülmüştür.
Memlük devletini yıkmak için 1481’de Mısır seferine çıkan Fatih Sultan Mehmet’in zehirlendiği iddiası ise tarihçi Franz Babinger tarafından ortaya atılmıştır.
İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin zehirlenme hikayesi ilginçtir. Halife Ebu Cafer el-Mansur’un kadılık teklifini kabul etmediği için hapse atılmış ve işkence görmüştür.
Nihayet Halife’nin zehirli süt ikramını geri çevirse de ısrar üzerine içmek durumunda kalır. İçtikten sonra makamdan ayrılırken Halife Mansur nereye gittiğini sorunca, Ebu Hanife, ’Senin gönderdiğin yere’ cevabını verir.
Gerçekten de zehrin etkisiyle bir süre sonra vefat eder. Son yüzyılın önemli isimlerinden Bediüzzaman Said Nursi de onlarca kez zehirlenmiştir.
Cumhuriyet’in kurusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de tedavi maskeli bir zehirlenmeyle öldürüldüğünü General Cevat Rıfat Atilhan eserlerinde yazmıştır.
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal da zehirlendiği iddiası açıklığa kavuşturulamayacak liderler arasına girdi. Aydınlatılması da Adli Tıp Kurumu’nun raporundan sonra neredeyse imkansızlaştı.
Öldürülmesi planlanan kişiler, liderlik özelliklerine sahiptir yahut potansiyel bir tehdit oluşturur. Gücünü kaybetmiş bir devlet adamının niçin öldürülmek istendiğini anlayabilmiş değilim.
Özal, gücünün zirvesindeyken derin odaklar tarafından, korkutmak kastıyla kurşunlara hedef olmuştu. Eğer zehirlendiyse geçmişte yaptıkları nedeniyle intikam alınmak istenmiştir. Fakat bunun da mesajının açık verilmesi gerekirdi. Kim ve niçin diye sorsam en az üç ihtimal sıralanabilir:
Derin devlet, ABD ve Rusya. Peki bu maksatla verilen bir mesaj var mı?
Mesela, Ukrayna’da Turuncu Devrim’in önderi Viktor Yuşçenko, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi zehirlenerek siyaset sahnesinden silinmişti.
Rusya ile ters düşen Yuşçenko’nun dioksin ile zehirlendiği, bilimsel bir raporla ispatlansa da kimin ve nasıl gerçekleştirildiği halen esrarını halen korumaktadır. Fakat herkes suikastın arkasında Rusya’nın olduğuna inanmaktadır.
Özal gibi Filistin’in 2004 yılında hayatını kaybeden lideri Yaser Arafat’ın da zehirlendiği ileri sürülmektedir. Peki niçin öldürülmüştür sorusu askıda kalmaktadır.
İkisi de hayatının sonundayken güçlerini yitirmiş ve halkı nezdindeki itibarlarını büyük ölçüde tüketmişti. Kimin öldürdüğü kadar en az niçin öldürüldüğü sorusu da önemlidir.
Fakat Adli Tıp’ın son raporundan sonra büyük bir fırsat kaçırılmış oldu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder