17 Ocak 2013 Perşembe

İstiklâl Harbini Karabekir başlattı-Amasya'da anlaştılar; beş yıl sonra boğuştular-Erzurum, Sivas, Ankara güzergâhı-M.Latif Salihoğlu


İstiklâl Harbini Karabekir başlattı (1)

Tâ başından beri uydurulmuş ve milyonlarca insanımıza yutturulmuş en büyük yalanlardan biri, Kurtuluş Savaşı denilen İstiklâl Harbinin 19 Mayıs 1919'da Samsun'dan başlatıldığı hikâyesidir. 

Gerçek ise şudur ki: Millî Mücadele hareketi, Osmanlı'nın mağlubiyetini tescilleyen 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi Antlaşmasından hemen sonra başladı.
Anadolu ve Trakya'nın hemen her yerinde Müdafaa–yı Hukuk–u Millîye Cemiyetleri kuruldu. Cemiyet mensupları, her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak canla, başla mücadele meydanına atıldı.
Hürriyet ve istiklâl mücadelesinin yurt genelinde ve orduların iştirakiyle başlatılmasında ise, 19 Nisan 1919'da Trabzon'a çıkan Kâzım Karabekir Paşanın rolü birinci plânda geliyor.
Aşağıda, bu çarpıcı gerçeğin detaylı bilgilerini göreceksiniz.

Günlük tutan bir kumandan

1906 senesinden itibaren düzenli şekilde günlük tutan Karabekir'in yazı ve evrakları, 1927'den sonra evine defalarca yapılan baskınlarla toplatılıp yok edilmeye çalışıldı. Ancak, yine de tamamını imha edemediler.
Hasbelkader kurtulabilen bilgi ve belgeler kitaplaştırıldığında, bu kez o kitaplar toplatılıp yasaklanması cihetine gidildi.
Neyse ki o devirler artık geride kaldı. Karabekir Paşanın eserleri ve günlük notları derlenip toparlanarak yeniden neşredilmeye başlandı.
İşte, size bu "Günlükler"den konumuzla ilgili olan kısımlarını özetler halinde burada takdim etmek istiyoruz.
Tâ ki, İstiklâl Harbiyle ilgili hem yalan–yanlış bilgilerden yeni nesillerin zihnini arındırma, hem de doğru bilgilere ulaşma şansı, imkânı hâsıl olsun.

Padişah'la görüşerek yola çıkıyor

6 Nisan 1919 Pazar günü annesinin Edirnekapı'daki kabrini ağabeyi ile birlikte ziyaret ettiğini kaydeden Karabekir Paşa, son derece hararetli ve hareketli geçen sonraki günlerle ilgili notlarına şu şekilde devam ediyor:

7 Nisan 1919 Pazartesi: Bugün Yunan’ın istiklâl günü olduğundan İstanbul’da nümayişten havfeıı İtilaf ve Türk devriyeleri sık. Beyazıt’taki misafirhane–i askeriyeyi Fransızlar işgal etti.

10 Nisan 1919 Perşembe: Bir haftaya kadar gideceğini zannederken Gülcemal vapurunun Cumartesiye hareket edeceğini haber verdiler. Bin iş bir güne toplandı. Harbiye Nâzırı Şakir Paşayı ziyaret ettim. ...Harbiye Nâzırı zeki, fakat ihtiyar ve hasta. Anadolu'ya iki şehzâde gideceğini bildirdi.

Fevzi Paşanın tavrına dikkat!

Dairede diğer ziyaretleri yaptım.
Erkân–ı Harbiye–i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Fevzi Paşa: Şark'a gitme, tasfiye yapacaklar. Beyhude zahmet ediyorsun dedi.
Dedim: Şarka millî istiklâlimizi temine gidiyorum. Tasfiye artık mevzubahis değildir.
Dedi: Seni Divân–ı Harbe verirler.
Dedim: Bir kere Trabzon'a ayak basayım. Artık millî mahkemeler mevzubahis oluyor. Genç kumandanların Anadolu'ya bir an evvel gönderilmesine siz de çalışın ve siz de gelin.

11 Nisan 1919 Cuma: Selamlığa (Sultan Vahdeddin ile görüşmeye) gittim. Huzurda kabul buyuruldum. Genç kumandanların bir an evvel Anadolu'ya tayinini tekrar rica ettim. Silâhlar toplanıyor, felâket dedim. İltifat ve duâ ettiler. Cuma selamlığı olduğu için daha fazla görüşmek münasip olmadığını ilave buyurdular. Yani, nezâketen anlattılar ki, hususî ziyaret lâzım. (Not: Hususî görüşme de gerçekleşiyor. Padişah, tam bir itimat ile Karabekir'in millî mücadeleye atılmasını arzu ve talep ediyor.)
İzzet, Cevat, Şevket Turgut Paşaya: Şarkta millî mukavemet esaslarını kuracağımı söyledim. M. Kemal Paşayı ziyaret ettim. Rauf (Orbay) Beyi bulamadım.
Kemal Paşa hasta yatıyordu. Ameliyat yaptırmış. Anadolu'ya geçip fiilî uğraşmaktan başka çare kalmadığını söyledim. Behemehâl gelmelerini anlattım. Münakaşa ettik. Neticede "Bakalım, iyi olayım da ben de öyle zannediyorum" dedi.

Kurtuluş plânını bile hazırlamış

12 Nisan 1919 Cumartesi: Hareket. Gülcemal Vapuru ile akşama kalktık. Kız Kulesi ile Selimiye arasında demirledik. Geceyi vapurda geçirdik. İtilâf (İngilizler) kontrol edecek!
Şark'taki plânımı yaverlerime anlattım:
Kolordular (K)
K.l İstanbul. Daima değişir.
K.2 Edirne. Cafer Tayyar Bey.
K.3 Sivas. Refet, Salahattin Bey.
K.12 Konya. Fahrettin Paşa.
K.l3 Diyarbakır. Cevdet Bey.
K.15 Erzurum. Kâzım Karabekir Paşa.
K.14 Balıkesir. Yusuf İzzet Paşa.
K.17 İzmir. Ali Nadir Paşa.
K.20 Ankara. Ali Fuat Paşa.

13 Nisan 1919 Pazar: Sabahleyin Boğaz'dan çıktık. Hava rüzgârlı ve bulutlu. Büyükdere'de İngiliz bayrağı çırpınıyor. "Hepiniz, hepiniz inmeye mahkûmsunuz" dedim.

14 Nisan 1919 Pazartesi: Zonguldak’a sabahtan evvel vardık. Hava yağmurlu.
Burada kömür hazır değilmiş. Bir saat kadar garbına Kozlu’ya gemi döndü. Buradan kömür aldı.

17 Nisan 1919 Perşembe: 4.00 sonra da Samsun'a vardık. Hafif bir rüzgâr gemiyi sallamıyordu.
...Samsun'da bir Hint (sömürge) bölüğü, limanda bir İngiliz torpido ve muhribi var. Rumlar kırk–ellişer kişilik çete halinde fenalık yapıyorlarmış. Son günlerde Müslümanlar da çıkarmışlar.

18 Nisan 1919 Cuma: Ordu ve Giresun’a uğradık. İkisi de medenî manzaralı. Giresun’a çıktık. Latif bir kasaba. Güzel camileri müteaddit, fakat mektep binası yok. ...Buranın ticareti fındık. Hükümetin yeri ve arkasındaki belediye bahçesinin mevkii latif.
Millî hareketimiz hakkında icap edenlerle görüştüm. Silâhlı teşkilâtlarının kuvvetlendirilmesini söyledim.

19 Nisan 1919 Cumartesi: Trabzon.
Sabahtan evvel sakit ve latif bir havada Trabzon’a vardık. Yeni vali Galip Beyle birlikte sâhile çıktık. Kıta–i muntazıra ve memurîn ve erkân ve ahaliyi selâmladık. Belediyeye gittik.
Öğle yemeğinde vali beyle birlikte belediye namına verilen ziyafette idik. Yemekten sonra İstanbul’a hareket üzere olan Şehzâde Miralay Cemaleddin Efendiyi ziyaret ettim.
Trabzon Muhafaza–i Hukuk Cemiyeti, Trabzon eşrafından 21 kişi. ll’i heyet–i merkeziye, 10’u heyet–i idare. Hedefleri Avrupa’ya heyet gönderecekler, rica edecekler...
Dedim ki: "Bu iş ölüme mahkûm hastanın başında, memlekete mersiye okumaktır. Bugün iş Mehmet’in süngüsünün ucundadır. Ben ve ordum bu uğurda öleceğiz ve kuvvetle milletin hakkını alacağız. İstanbul’daki İtilaf donanması bugün bostanlardaki korkuluk gibidir. Ermenileri ise, bir hamlede ezmek hiçtir."
Bu fikrim belediye reisine ve bazılarına hüsn–i tesir etti ve bu esasta çalışmaya başladılar.

İstiklâl Harbini Karabekir başlattı (2)

Millî Mücadele hareketine orduları da dahil ederek Anadolu'da hürriyet ve istiklâl mücadelesini ilk başlatan şahsın Kâzım Karabekir Paşa olduğunun izah ve ispatına dair bilgileri aktarmaya bugün de devam ediyoruz. 

İşte, 19 Nisan 1919'da Trabzon'a ayak basan Karabekir'in daha sonraki günlerde yaşadıklarıyla ilgili olarak "Günlükler"de kayda geçtiği bilgiler:
20 Nisan 1919 Pazar: Şehzâde Cemaleddin Efendi iade–i ziyaret etti. Depo alay kumandanlığında bulundu. ...Siyasetle iştigal etmemek için "Padişah başkumandan olmalı" diyor... Fikirlerini tashih ettim.
23 Nisan: Fırtına var. ...Trabzon'daki 4. Kolordu'dan bırakılmış olan kıtaatın zapturaptı berbat. Sarhoşluk zapturaptı bitirmiş. Birkaç zabiti tecziye ile sıkı bir zapturapt temin ettim.
Samsun'u pek zayıf bulmuştum. Samsun kasabası haricinde, Rum eşkiyası vaziyete hâkim. Trabzon mıntıkasında Türklük kesif olduğu gibi, kolordumla Şark'a hâkim olacağımdan bu müfrezenin Samsun kolordusuna gönderilmesini muvafık buldum.
27 Nisan Bir Yunan torpidosu limana geldi. Muhâcirleri yerleştirmek için içinde heyet varmış. Sarhoş bir Yunan neferi gece bizim bir neferin silâhını almak istemiş. Nefer de gebertmiş.
28 Nisan: Rus bandıralı bir vapur, baş direğinde Yunan bayrağı var. Rusya'dan 400 kadar muhâcir getirmişler.
30 Nisan: Trabzon'dan Erzurum'a hareket. İki otomobil Zigana'yı aştık. Akşam Ardasa'da kaldık. Yolda bir Rum tercüman refakatiyle iki Amerikalı Erzurum'dan geliyordu.
Ardasa kaza merkezi. Memurlar da dahil olmak üzere otuz ev kalmış. Harpten önce üç yüz evmiş. Ric'atta, ambarları bizimkiler yakmış. Yangın her tarafa sirayetle kasaba yanmış. Halkın yüzde sekseni aç. Ot toplayıp üstüne biraz un katarak kaynatıp tuzsuz çorba olarak içiyorlarmış. Tuzun okkası yirmi kuruş. Tohumluk bir şey yok. Giresun'da iki yüz ton mısır ambarlarda duruyordu. Kaymakama söyledim. Derhal vilayete müracaat etsin.
2 Mayıs : Bayburt'u 11.00 evvele kadar teftiş. Tek otomobil ile Kop'u aştık. Akşam Aşkale'ye. Hava latif.
Kop'u pek rahat aştık. Zigana Kop'tan daha müthiş ve uçurum. Kar, kenarlarda parça halinde kalmıştı.
3 Mayıs: 9.00 evvelde Aşkale'den hareketle öğleyin Erzurum'a. Hava az yağmurlu. Kırkikindinin birinci yağmuru imiş!
Çok sevindim. Pek eski tanıdığım yerler. Kurtardığımız yurt.
4 Mayıs: İngiliz kaymakamı Rawlinson ziyaretime geldi. Yanına İngilizce bilir bir zabit verdim. Bilmez gibi dururdu, çok malumat alırdım.
Erzurum Müdafaa–i Hukuk Heyet–i Merkeziyesi ile görüştüm. Hoca Raif yalnız olarak sordu ki: "Eğer Erzurum tahliye olunacaksa çoluk çocukları vaktiyle gizli sevk edelim." Cevaben dedim: "Bütün Anadolu tehlikede, nereye gideceksiniz? Millî hükümet esasına hemen başlayın. Metin olunuz ve bana yardım ediniz. Erzurum'un Şark'ında ben ölmedikçe bir şey olmaz. "
15 Mayıs: Berat Kandili. Hava karlı. Hasankale içerisindeyim.
Sabahleyin dört parmak kalınlığında kar tuttu. Fotoğraf aldık.
Kısrak, yağız bir kısrak doğurmuş. İsmini Kandil koydum.
İzmir'in işgali haberi
İzmir'imizi melun Yunanlılar işgal etmiş. Saat, 16'da haber aldık.
Bu felâketin hazırlandığı belli idi. Paris gazetelerinde Venizelos'un İzmir işgali hakkındaki mesaisini İstanbul'da okumuştuk.
İstanbul hükümeti, İzmir'in azimli kumandan ve valisi bulunan Nureddin Paşayı azlederek âciz bir mahlûk olan Ali Nadir Paşa'yı kolordu kumandanlığına ve bir Kürt olan İzzet Beyi de valiliğine tayin ederek günlerce Yunanlıların İzmir sâhillerine silâh ve üniforma çıkarmalarına karşı uyudular ve işgale karşı namertçe teslim oldular.
18 Mayıs: İzmir'in Yunanlılara verilmesini Erzurum ahalisi miting yaparak protesto etti. Çekiniyorlardı; İstanbul'dan ve İngiliz mümessilinden! Ayıptır dedim. Yarın da bu felâket Şark'ın başına gelecektir.
19 Mayıs: Mustafa Kemal Paşa bugün Bandırma vapurundan Samsun'a çıkmıştır. 16 Mayıs'ta İstanbul'dan hareket etmişler. Yanında Re'fet Paşa, Miralay Kâzım Bey, Doktor Refik (Saydam) Bey...
Rauf (Orbay) Bey, nezdinde (yanında) Recep Zühtü (gazeteci), Yüzbaşı Tufan Bey, İzmit sabık mutasarrıfı Süreyya Bey olduğu halde Amasya'ya iltihak etmişler.
Bugün Fatih Cami–î Şerifi meydanında ilk miting yapılmış. En az 30 bin kişi toplanmış. Türk topraklarını çiğnetmeyecekleri hakkında Fatih'in türbesi önünde yeminler edilmiş.
Halide Edip Hanım, güzel nutuk söylemiş.
20 Mayıs 1919 Salı: Damat Ferit, Sadrâzam olmuş, yeni kabine kurmuş...
21 Mayıs: İzmir'de Rumların hetk–i nâmus ve katilde (namusları kirletip masumları öldürmede) bulunduklarını ve yağmayı belediye reisleri, Aydın ve havalisi Redd–i İlhak heyetleri bildiriyor.
Soru işaretleri
Mustafa Kemal'den ilk şifre: Neden Samsun'a çıkmış...
Neden Samsun'da vakit geçiriyor?
Memuriyeti kabul ettim diyor. Neden daha evvel etmedi? Bu memuriyet nedir?
"Padişah ve Ferit Paşaya birer nefer gibi hizmet edeceğiz diye gazetelerde beyannâmeleri vardı... Kemal Paşayı mukavemet için mi gönderdiler?
23 Mayıs 1919 Cuma: Sultanahmet Parkında muazzam miting olmuş. En az iki yüz bin kişi iştirak etmiş. Minarelerden siyah örtüler sarkıtılmış. Siyah bir kürsüden nutuklar söylenmiş. "İzmir Türkündür, Türk kalacaktır" yazılı siyah bayraklar heyecan vermiş. Aynı tarzda rozetler ahaliye dağıtılmış. Cuma namazını müteakip altı minareden birden tekbir ve tehlil sadâları başlamış.
İngiliz ve Fransızlar fecî manzaralar hazırlamış, miting meydanı üzerinde tayyareler uçurmuş. Artık Üsküdar'da ve sâir yerlerde mitingler devam etmiş.
24 Mayıs: Dârü'l–Eytâmı (Yetimler Yurdu) teftiş. Kolordu sancağı için 33 yetim tefrik ettik. Dârü'l–Eytâmı Ruslar tahrip etmiş. Pek iptidai bir halde kalmış.
...Erzurum'da yetimlere ilk yardım başladığı gün. Bayburt'takilerin gelmesi için daha evvel emir verdim.
26 Mayıs : Erzurum'daki kararım:
Askerî ve millî teşkilât imha edilemez.
Silâh, cephane ve sâire teslim edilemez.
Herhangi bir mıntıkaya taarruz, umumî müdafaaya bizi mecbur eder...
Bu kararımı kolordulara tâmim (ilân) ettim. M. Kemal ile Rauf Bey kabul etti. (6 Temmuz''da Erzurum Kongresi de kabul etti.)
10 Temmuz: M. Kemal Paşanın kongreye alınması münakaşası ve reyim ile alınması.
23 Temmuz 1919: Erzurum Kongresi'nin resmi küşadı. Kemal Paşa üniforma ve kordonuyla giriyor, kürsüye çıkıyor. Gümüşhane murahhası (delegesi) Zeki Bey "Paşa! Evvelâ üniformayı ve kordonunu at, ondan sonra kürsüye gel! Millî kuvvet, askerî tahakküm şekline girmesin" diyor.


Amasya'da anlaştılar; beş yıl sonra boğuştular

Samsun'dan Amasya'ya 

Amasya'da toplanan komutanların mühim kısmı, Bandırma Vapuruyla 16 Mayıs 1919'da İstanbul'dan hareketle Samsun'a gelenlerdi.
Aralarında 3. Ordu Müfettişi M. Kemal'in de bulunduğu 19 kişilik Bandırma Vapuru yolcularının Anadolu'ya ne maksatla, hangi vazife ve selahiyetle gönderildiğine dair rivâyetler muhtelif.
Resmî tarih anlayışına kaynaklık eden Nutuk'ta, bu meselenin izahına dair herhangi bir ifade yer almıyor.
M. Kemal, Nutku'na işte şu cümle ile başlıyor: "1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Umumî durum ve manzara: Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşında yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde..."
Bu durum karşısında mutlaka ki bir şeylerin yapılması lâzım da, acaba bunu bir Osmanlı gemisiyle Samsun'a çıkanlar kendiliğinden mi düşünerek yola çıktı, yoksa bu mesele İstanbul'da görüşülüp tasarlandıktan sonra mı bir görevlendirilmede bulunuldu?
M. Kemal, bu hususa dair aydınlatıcı herhangi bir bilgi aktarmıyor.
Bu sebeple, konuya dair başka kaynaklara müracaat etmek durumundayız.
Şurası tartışma götürmez bir gerçektir ki: Bir grup Osmanlı subayı, o tarihte Padişahın ve hükümetin bilgisi, izni ve emri olmadan bir Osmanlı Vapuruyla İstanbul'dan Anadolu'ya gitmez, gidemez.
Bu da yetmez, ayrıca Boğazların kontrolünü elinde bulunduran İngiliz yönetimindeki galip devletlerin izni olmadan, içinde paşaların olduğu bir geminin İstanbul Boğazından geçmesi mümkün görünmüyor.
Demek ki, M. Kemal ve beraberindeki heyeti Samsun'a götürecek olan gemiden hem Sultan Vahdeddin'in, hem Sadrâzam Ferit Paşanın, hem de İngiliz Yüksek Komiserliğinin haberi vardı.
Yalnız, Osmanlı subaylarının ne maksatla Anadolu'ya gönderildiği hususu kısmen meçhûl görünüyor. Zira, ortada birinci derecede belirleyici durumdaki şahısların açık beyanları yok.
Her ne ise, heyet Samsun'da birkaç gün kaldıktan sonra Amasya'ya hareket ediyor. Anadolu'da bulunan daha başka mühim şahsiyetlerle birlikte Amasya'da mühim bir toplantı yapılıyor.
"Sonuna kadar mücadele" kararı
Yakın tarihimizin mühim bir sayfasını teşkil eden "Amasya Ta'mimi" 22 Haziran 1919'da ilân edildi.
Ta'mim, "umum"dan geliyor; günümüzde "genelge" diye tâbir edilen bir bildirinin umuma duyurulması anlamını taşıyor.
İşte, ülkenin hemen her tarafında zuhur eden işgal ve istilâ hareketinin hız kazandığı günlerde Amasya'da hazırlanan ve çeşitli vasıtalarla umuma ilân edilen bu genelgenin mahiyeti özet olarak şöyledir: "Vatanın bütünlüğü ve milletin istikbâli tehlikededir. İstanbul hükümeti de, işgal kuvvetlerinin tesiri ve kontrolü altındadır. Bu durumda, milletin istiklâli, yine milletin azim ve kararı ile temin edilecektir. Bu maksada matuf olarak, evvelâ Erzurum'da, ardından Sivas'ta iki büyük kongre tertip edilecek ve bu kongrelere Müdafaa–i Hukuk–u Milliye Cemiyetlerinin tensip ettiği delegeler iştirak edecek. Kongreye kadar, askerî ve sivil kuruluşlar hiçbir suretle terk edilmeyecek ve başkasına verilmeyecek. Vatanın herhangi bir tarafına vaki olacak işgâl ve istilâ hareketlerine karşı, bütün ordularımızla mukabele edilecektir. Bu sebeple, silâh ve diğer harp malzemesi kesinlikle başkasına teslim edilmeyecek ve elden çıkarılmayacak."
Bu bildirinin altına imza koyan, ya da telgrafla haberdar edilerek iştirakleri sağlanan meşhûr olmuş isimler ise şunlar: 1) 3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal.
2) Eski Bahriye Nazırı ve Hamidiye Kahramanı Miralay Rauf (Orbay) Bey.
3) 15. Kolordu (Şark Cephesi) Kumandanı Kâzım Karabekir.
4) 3. Kolordu (Samsun) Kumandanı Miralay Refet (Bele) Paşa.
5) 2. Ordu (Konya) Müfettişi Mersinli Cemal Paşa.
6) 25. Kolordu (Garp Cephesi) ve Kuvâ–yı Milliyenin de ilk Kumandanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa.
7) Edirne'de (Trakya) Kolordu Kumandanı Miralay Cafer Tayyar.
8) 13. Kolordu Kumandan Vekili Miralay Cevad (Çobanlı) Bey. (Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı'nı yaptı.)
* * *
Evet, Amasya Genelgesine imza atan veya orada bulunamayıp söz konusu metni aynen tasdik eden belli başlı isimler bunlar.
Aynı zamanda birer asker olan bu şahıslar, Millî Mücadele hareketinin lokomotifi olup, 1919 yılı Haziran'ından tâ II. Lozan görüşmelerinin bütün hararetiyle tartışıldığı 1923 Haziran'ına kadar nisbeten birlik–beraberlik görüntüsü içinde bulunmuşlardır.
Dananın kuyruğunun kopması, yani aralarındaki birlik–beraberlik tablosunun parçalanıp berhava olması ise, 1923 yılı ortalarında vuku buldu.
Bu tarihte genel seçimlere gidilirken, Meclis'te "II. Grup" diye isimlendirilen muhaliflerin üzeri çizildi. Lozan Antlaşmasını içine sindiremeyen ve bilhassa Mart 1924'te Hilâfetin kaldırılmasını doğru bulmayan Karabekir Paşa liderliğindeki muhafazakâr grupta yer alan Millî Mücadelenin hemen bütün öncüleri çeşitli bahane ve entrikalarla bertaraf edildi.

Hangisi doğru? Bolşevik olacaklardı

Millî Mücadelenin ve devamı mahiyetindeki İstiklâl Harbinin ilk yıllarına dair doğru bilgilere ulaşmak hiç de mümkün görünmüyor.
Zira, o yıllarda neler olup bittiği hakkındaki hatıra notlarındaki bilgiler birbirini tutmuyor. Hatta, anlatılanların çoğu birbirine zıt düşüyor.
Bilhassa, M. Kemal ile Kâzım Karabekir'in anlattıkları...
Karabekir Paşanın kitapları ve hatıra notlarının üzeri, uzun yıllar yasak perdesi ile örtüldü. Meydan, bütünüyle Nutuk'ta anlatılanlara kalmıştı.
Şimdilerde ise, Karabekir'in anlattıkları da birer birer ortaya çıkıyor.
İşte, yakın tarihte basılan Karabekir'in Günlükler'inde yer alan Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongrelerine dair kısa bazı notlar.
23 Haziran 1919: Amasya’dan 23’te yazılan üç maddelik şifreyi aldım.
Üçüncü maddesi garip; Bolşevik olmaya karar veriyorlar.
Bereket benim 17 Haziran’daki ikazım bir emniyet sübabı olmuş...
(NOT: Amasya'da meğerse bir ara "Rusya gibi biz de Bolşevik olalım" fikri ağır basıyor ki, bundan Karabekir Paşayı da haberdar edip tepkisini yokluyorlar.  Taraf olmadığını anlayınca da, bu fikirden vazgeçiyorlar. Karabekir Paşa, daha sonraki yıllarda Günlük'teki bu hatıraya şu notu düşüyor: "Gazi, Nutkunda bunlardan hiç bahsetmiyor.")
27 Ekim 1922: “Kemâlist" tâbirinin devâmının sakatlığını Fevzi Paşanın yanında Kemal Paşaya bir daha söyledim.

7 Ağustos 1923: Meclis'te Halk Fırkası içtimaı. (CHF toplantısı.)
Gazi Paşa, Nutkunda "Sivas Kongresi esastır" dedi. Erzurum Kongresini Balıkesir Kongresi ile bir tuttu! Muhaliflerin daha Sivas Kongresi’nde Amerika mandası taraftarı olduklarını söyledi! (Nefret ve hayret!)


Erzurum, Sivas, Ankara güzergâhı (1)

Amasya'dan Erzurum'a 

Erzurum'da bir millî kongrenin düzenlenmesi için, daha evvel bazı hazırlık çalışmaları yapılmıştı. Bilhassa Karabekir Paşa, bu iş için gerekli alt yapı çalışması ve güvenliğin sağlanması yönünde büyük çabalar sarf etmişti.
Son olarak, 22 Haziran 1919 tarihli "Amasya Ta'mimi"nde ifadesini bulduğu üzere, Erzurum Kongresi için tarih belirlendi ve derhal harekete geçildi.
* * *
Mahallî hüviyette görünmekle beraber, Anadolu'nun yaklaşık yarısını temsil eden Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919'da açılarak faaliyete başladı. 7 Ağustos'a kadar devam eden bu kongreye, toplam 54 delege iştirak etti.
Bu delegelerin ekseriyeti aylar önce (4 Aralık 1918) kurulmuş olan Vilayât–ı Şarkîye Müdafaa–yı Hukuk–u Milliye Cemiyetinin temsilcileri ve mensuplarıydı.
Bunlara ilâveten Kâzım Karabekir, Rauf Orbay ve M. Kemal gibi ordu mensupları da bu kongrede delege sıfatıyla yer aldı.
Kongre, Mekteb–i Sultanî'de yapıldı. Delegelerin mutlak ekseriyeti tam bağımsızlıktan yana tavır aldı. Ayrıca, hiçbir devletin mandası, vesayeti, hakimiyeti altında yaşamaya rıza getirilmeyeceği gibi, hiçbir kuvvetin işgal ve istilâ teşebbüsüne karşı da ilgisiz kalınmayacağı yönünde ortak bir fikir ve kanaate varıldı.
Nitekim, kongrenin nihaî kararları da aynı mânâ ve maksat çerçevesinde alındı.
İşte, "Şarkî Anadolu Vilayetlerinin Erzurum Kongresi Beyannamesi" başlığını taşıyan 7 Ağustos 1919 (Perşembe) tarihli o kararların ruh–u aslisi…

Bismillâh

Mütareke'nin (Mondros, 30 Ekim 1918) akdini müteakib gittikçe artan antlaşmayı bozan muamelat; ve İzmir, Antalya, Adana ve havalisi gibi topraklarımızın fiilen işgali; ve Aydın vilayetinde yapılan tahammülsüz Yunan fecâati; ve Ermenilerin Kafkasya dahilinde hudutlarımıza kadar dayanan katliâm ve imhâ–yı İslâm siyasetiyle istila hazırlıkları; ve Karadeniz sahilinde Pontus hayalini tahakkuk ettirmek gayesiyle hazırlıklar yapılması; ve sırf bu maksatla Rusya sâhillerinden akın akın "muhacir" nâmı altında gelen Rus teb'ası Rumların ve bu meyanda da silâhlı Rum eşkıya çetelerinin sevk û celb edilmesi gibi hadiseler karşısında, mukaddes vatanın bölünme–dağılma tehlikesini gören milletimiz, hiçbir iradei milliyeye istinad etmeyen merkezî (İstanbul) hükûmetimizin bu elim ve fecî duruma çare olamayacağına kani olup, daha vahim gelişmelerin yaşanacağından da ayrıca endişe ediyor.
Binâenaleyh, kendini en yakın ve kanlı tehlikeler karşısında gören Şarkî Anadolu Vilayetlerinin, mukaddesatını bizzat muhafaza gayesiyle, her taraftan vicdan–ı millîden doğmuş cemiyetlerin iştirâkıyle yapılan Erzurum Kongresi, 7 Ağustos 1335 (1919) tarîhinde mesaisine son vererek, Allah'ın lütfuyla aşağıdaki kararları almış oldu.
1) Trabzon vilâyeti (Rize, Gümüşhane, Giresun, Ordu) ve Canik (Samsun) sancağıyla, Vilâyât–ı Şarkiyye nâmını taşıyan: Bayezid, Kuzey Bingöl, Kiğı, Yusufeli ve Bayburt'u içine alan Erzurum vilayeti; Amasya, Tokat, Şarkîkarahisar'ın dahil olduğu Sivas vilayeti; Siverek, Mardin ve Palu'yı içine alan Diyarbekir vilayeti: Adıyaman, Malatya, Dersim, Harput/Elaziz'i içine alan Mâmûretilazîz vilayeti; Hakkâri ve Van havalisini içine alan Van vilayeti; Siird, Muş ve Güney Bingöl/Genç taraflarını içine alan Bitlis vilayeti ve bu saha dahilindeki Erzincan ve Samsun gibi mustakil vilayetler, hiçbir sebep ve bahâne ile, yekdiğerinden ve câmia–yı Osmâniye'den ayrılmak imkânı tasavvur edilmeyen bir bütündür.
Saadet ve felâkette tam iştirâki kabul ve mukadderâtı hakkında aynı maksadı hedef ittihaz eyler. Bu sâhada yaşayan bilcümle anasır–i İslâmiye, yekdiğerine karşı bir hiss–i fedâkârî içinde olup öz kardaştırlar.
2) Osmanlı vatanının bütünlüğü, millî istiklâlimizin temini ve Saltanat ile Hilâfet makamının mâsuniyeti (dokunulmazlığı) için, Kuvâ–yı Milliye etrafında millî iradeyi hâkim kılmak esastır.
3)  Her türlü işgal ve müdâhaleye karşı müdâfaa ve mukavemet esası kabûl edilmiştir. Sosyal ve siyasî hakimiyet dengesini bozacak sûrette, Hıristiyan unsurlara yeni bir takım imtiyazlar verilmeyecek.
4) Merkezî (İstanbul) hükümetin, ecnebi devletlerin tazyiki karşısında almaya mecbur kalacağı muhtemel kararlara (buraların terk ve ihmâli gibi) rağmen, yine de Hilâfet ve Saltanat makamlarının mevcudiyeti korunmaya çalışılacaktır.
5) Vatanımızda öteden beri birlikte yaşadığımız gayr–ı müslim unsurların Osmanlı Kànunlarıyla belirlenmiş olan muktesep hukuklarına tamamiyle riâyetkârız. Mâl, cân ve ırzlarının dokunulmazlığı, zaten dinimizin emri ve millî an'anemizin muktezasıdır.
6) Mondros Mütarekesinin imza olunduğu 30 Ekim 1918 tarihindeki hududumuz dahilinde kalan kahir ekseriyeti İslâmlar teşkil ediyor. Bunlar, birbirinden ayrılmaz din kardeşleri olup, yaşadıkları topraklar üzerinde herhangi bir taksimat/bölünme nazariyesi dahi bilkülliye reddedilmiştir.
7) Milletimiz insânî, asrî gayeleri yüksek görür; fennî, sınâî, iktisadî hâl ve ihtiyâcımızı takdir eder. Binâenaleyh, millî hudutlarımıza riayet eden ve istilâ emeli beslemeyen başka devletlerin fennî, sınaî, iktisadî yardımlarını memnuniyetle karşılarız.
8) Milletlerin kendi mukadderâtını bizzât tâyin ettiği bu târihî devirde, merkezî hükümetin de millî iradeye tâbi olması zarûridir.
Binâenaleyh, milletin içinde bulunduğu zor ve endişeli vaziyetten kurtulmak çârelerine bizzat tevessülüne hâcet kalmadan, hükümet–i merkeziyyemizin Meclis–i Millî'yi bir an evvel toplaması ve bu sûretle millet ve memleketin mukadderatı hakkında yeni kararlar alınması mecburidir.
9) Vatanımızın mâruz kaldığı elim hadiseler sebebiyle, aynı maksatla milletin vicdanından doğan Trabzon Muhâfaza–i Hukuk–ı Milliyye Cemiyyeti, Vilâyât–ı Şarkiyye Hukuk–i Milliyye Cemiyeti ve Diyarbekir Muhafaza–i Vatan Cemiyet adlarındaki cemiyetlerin ittihâd ve ittifakından hâsıl olan umûmi kitle, bu kerre, "Şarkî Anadolu Müdâfaa–i Hukuk Cemiyeti" ünvaniyle isimlendirilmiş bulunmaktadır.
İşbu cemiyet, her türlü fırkacılık cereyanlarından külliyen uzaktır. Bilcümle İslâm vatandaşlar, cemiyetin tabiî âzası/üyesidir.
10) Kongre tarafından seçilen bir "Heyet–i Temsiliye" kabûl, ve köylerden tâ vilâyet merkezlerine kadar, mevcut Teşkîlât–i Milliye tevhîd ve te'yid olunmuştur.
İmza
Kongre Heyeti
.............................................
NOT: Burada açıkça görüldüğü üzere, hadiselerin gerçek mahiyeti ile okullarda çocuklarımıza ezberletilen bilgiler arasında bir hayli farklılık var.


Erzurum, Sivas, Ankara güzergâhı (2)

M. Kemal'e kafa tutan Zeki Bey 

Karabekir Paşanın tavassutu ve ricasıyla (Erzurum delegesi Cevat Bey istifa ederek) Erzurum Kongresi üyeliği kabul edilen M. Kemal, kongrenin açılış günü (23 Temmuz 1919) resmî üniforması ile kürsüye çıktığında, Zeki Bey (Trabzon, Gümüşhane, Torul delegesi) tarafından şu sözlerle uyarılmıştı: "Paşa! Evvelâ üniformayı ve kordonunu at, ondan sonra kürsüye gel! Millî kuvvet, askerî tahakküm şekline girmesin."
Amasya Tamimi ne derece bir askerî mahiyet arz ediyorsa, ondan daha yüksek mevkide bulunan Erzurum Kongresi de o nisbette bir sivil irade mahiyetini taşıyordu.
Sivil karakterli millî iradenin askerî vesayet altına girmesini doğru bulmayan Zeki Bey, M. Kemal'i sivil kıyafet giymeye mecbur ettiğini daha evvel belirtmiştik.
Bu duruma hayli içerlendiği anlaşılan M. Kemal, Zeki Beyi mimliyor ve bundan sonraki hayatını ona adeta zindan ediyor.
İşte Gümüşhaneli Kadirbeyzâde Zeki Beyin kısa hayat hikâyesi…
* * *
1884'de Gümüşhane'de doğan Zeki Bey, Kadirbeyzâde ailesinden İbrahim Lütfü Paşanın oğludur.
Sultan Selim zamanında Amasya'da bir uç beyi olan Kadir Bey Gümüşhane Kalesi'nin fethine memur edilmiş ve fetihten sonra buraya yerleştirilmiştir.
Zeki Bey, Gümüşhane'de Rüştiye mektebini, İstanbul'da da Galatasaray Sultanisini bitirdikten sonra, o zaman Gazze'de mutasarrıf olarak bulunan babasının yanına gider. Orada bir yıl kaldıktan sonra yedek subay olarak askerliğini yapar ve ticaretle uğraşmak üzere memleketine geri döner.
Gümüşhane'de Trabzon Mühafaza–i Hukuk–i Milliye Cemiyeti Şubesinin açılmasına öncülük yapan Zeki Bey, Erzurum Kongresine de bu meyandaki hizmetiyle ve Gümüşhane sancağının bağlı bulunduğu Trabzon vilayeti temsilcisi olarak iştirak eder.
Daha sonraki dönemde, mebus seçilir, M. Mebusan ile  I. ve II. Meclis'te yer alır. Ayrıca, ilk muhalefet hareketi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına dahil olur.
1926'da hayalî İzmir Sûikastıyla irtibatlandırılarak idamla yargılanır. Bundan beraat eder, ancak siyasî hayata bir daha dönemeyerek, bu kez İstanbul'a yerleşir ve uzun yıllar ticaretle uğraşır.
7 Temmuz 1952'de vefat eden Zeki Bey,  Edirnekapı Şehitliğine defnedilir.

Başına gelenler

Gümüşhane'li Zeki Bey, 1919 yılı sonlarında yapılan son Osmanlı seçimlerinde mebus seçilir. Meclis–i Mebusan'ın 16 Mart 1920'de işgal sebebiyle dağılması üzerine, Anadolu'ya geçmeye karar verir. Deniz yoluyla geldiği İnebolu'da, Damat Ferit taraftarlığıyla itham edildiği için, oradaki polislerle kavga eder.
İzzet–i nefsini kıracak derecede rahatsız edildiği için, bu durumu Ankara'ya geldiğinde Meclis Başkanı M. Kemal'e bildirir ve kendisinden resmen özür dilenmesini talep eder.
M. Kemal oralı olmaz ve durumu geçiştirmeye çalışır. Bunun üzerine, Mecliste çalışamayacağını bildirir ve Ankara'dan ayrılarak tekrar memleketine döner.
1923'teki seçimlere katılması için, yakın dostları onu teşvik eder. Ancak, M. Kemal onu CHP listesinden aday göstermez. O da, bu durum karşısında bağımsız olarak adaylığını koyar.
Bir ara, bağımsızların aday olamayacağı yönünde şayialar yapılır. Zeki Bey buna aldırış etmez ve hemşehrilerinin kararlı desteği sayesinde–M. Kemal'e rağmen–mebus seçilir.
Seçim esnasında da, Gümüşhane merkez ve ilçelerinde akla ziyan askerî baskılar yapılarak, Zeki Beyin adaylığı engellenmeye çalışılır. Bunun da fayda vermediği görülerek serbest seçimlere müsaade edilir.
Zeki Bey, milletvekili seçilir ve Ankara'ya gelir. Ancak, bu kez de mazbata problemiyle karşılaşır. Ona mebus mazbatası verilmez. Gerginlik had safhaya çıkar. Sonunda, geri dönerse durumun daha kötü olacağı mülahazasıyla ona mazbatası verilir.
Zeki Bey, 1923'te yenilenen Millet Meclisinin tek bağımsız milletvekilidir. 1924'te yapılan ara seçimlerde ise, Bursa milletvekili seçilen (Sakallı) Nureddin Paşa da Meclis'te ikinci bağımsız aday hüviyetiyle yer alır.
1924 yılında kurulan Terakkiperver Fırkasına dahil olur. Bir süre sonra Şeyh Said Hadisesi patlak verir. Bu hadise ile irtibatlı belgeler elde etmek maksadıyla, diğer arkadaşları gibi Zeki Beyin evine polis baskını yapılır. Bir şey bulunmadığı halde, yine de tutuklanır. Hatta, çocuklarını pencereden görmesine dahi izin verilmez.
Zeki Bey, Hatırat'ında bütün bu yapılanların "Terakkiperver Fırka'yı hırpalayıp dağıtmak için tertip edilmiş bir plân" olduğu kanaatine varır.
30 Kasım 1925'te türbe, tekke ve zaviyelerin kapatılması kararın alındığı aynı gün içinde Meclis Kürsüsünün arkasına "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" levhasının asılması üzerine, düşüncesini şu sözlerle ifade eder: "Bu levha canlı bir mahlûk değildir ki, yüzü kızarsın." (Zeki Beyin Hatıraları, s. 196)
1926'daki İzmir Sûikastı ile ilgili şiddetli mahkemede idamın eşiğinden dönen Zeki Beyin bundan sonraki hayatı, bütünüyle polis takibi altında geçer.
1952'de vefat eden Zeki Beyin idealini, fikir ve hayat telâkkisini özetlemek gerekiyorsa, şu iki mefhumu kullanmak yerinde olacaktır: Fert için şahsî hürriyet, vatan ve millet için kànun hakimiyeti.

Erzurum Kongresi
Wilson'a istiklâl notası
 
Erzurum Kongresinin çalışmalarına devam ettiği günlerde, bir yönüyle dünya gündemine damgasını vuran ABD Başkanı W. Wilson'un 8 Ocak 1918 tarihli "14 Prensibi"ne ilgisiz kalınmayarak, buna muhtıra niteliğinde bir beyannâme ile cevap verildi. Zira, Wilson'un ortaya attığı prensiplere (Fourteen Points) göre, Türkiye'nin tam bağımsızlık hareketi şimdilik uygun görülmüyordu.
Kâzım Karabekir'in 1969 baskılı "İstiklâl Harbi" isimli eserinde zikrettiğine göre, Erzurum Kongresi Heyeti adına Başkan Wilson'a 1 Ağustos 1919 tarihi itibariyle şu mânâda bir muhtıra gönderildi:
"Reis Cenapları!
"600 senelik bir saltanata ve 1500 senelik bir hayata malik olan Türk milleti, mevcudiyetleri tarihe karışmış milletlerin bile prensipleriniz sayesinde ihya olunduğu bir sırada, imhadan başka bir mânâ ifade etmeyen kararlara boyun eğmeyecektir...
Artık mahvımızın hedeflendiğini anlıyoruz. Son kararı vermek bize düşüyor. Ve bu son karar ise, şeref ve namuslu ölmek ecdadımızın yiğitlik kanıyla yoğrulmuş olan bu topraklar üzerindeki hakimiyeti bizim ve evlâtlarımızın kanı ile müdafaa eyleyerek cihana yeni bir fedakârlık ve kahramanlık misali vermektir." (Age, s. 100)

Erzurum, Sivas, Ankara güzergâhı (3)
Sivas Kongresi yeminle başlıyor 

Yurdun hemen her tarafından gelen millî temsilcilerin katılımıyla gerçekleştirilen Sivas Kongresi, 4–11 Eylül (1919) tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Kongrenin son günü, halka açık bir oturum yapıldı ve alınan nihaî kararlar bir "Umumî Beyannâme" şeklinde Türkiye ve dünya kamuoyuna ilân edildi. 

Aynı gün ayrıca şu iki mühim karar alındı:
1) Anadolu ve Rumeli Müdafaa–i Hukuk Cemiyetinin kurulması.

2) Millet Meclisi teşkil olununcaya kadar, kongre kararları ile hükümet idaresinin 15 kişilik bir Temsil Heyeti tarafından yapılması.

Umumî Beyannâme şeklinde ilân edilen diğer kararları biraz aşağıda takdim edeceğimizi hatırlatarak, son derece mühim bir noktayı dikkat nazarlarına sunmaya çalışalım. 
Anadolu ve Trakya'dan gelen onlarca delegenin iştirak etmiş olduğu Sivas Kongresi, şimdiki Sivas Lisesi binasında yapılan harikulâde bir "Yemin Merasimi"yle çalışmalarına başladı. 
İşte, o pek mühim olan yemin metni, ne hikmetse çoğu yerde gizleniyor, yahut görmezden geliniyor. 
Oysa, o gün olduğu gibi, bugün ve yarın gelecek nesillerin de bunu bilmesi gerekiyor. Bilinmesi, bu ülkede yaşayan her vatandaşın en temel haklarından biridir diye düşünüyoruz. 
Zira, Erzurum ve Sivas Kongreleri, işgalden kurtuluşun ve yeni bir devleti kurmaya giden yolun başlangıcı ve en önemli kilometre taşlarından biridir. 
Ayrıca, bu yemin metnini önemli kılan daha başka sebepler de var. Fakat, biz bunların detayına girmeden konuyu toparlamak istiyoruz. 
İşte, kongreye katılan delegelerin çalışmaya başlamadan evvel yüksek sesle okumuş olduğu söz konusu yemin metni:

"Makam–ı Celil–i Hilâfet ve Saltanata, İslâmiyete, devlete, millete ve memlekete mânen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen, kongrenin müzakeresi ve devamı müddetince ihtirasat–i şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık emellerinden münezzeh bir azim ve imân ile çalışacağıma, ayrıca İttihat ve Terakki Cemiyetinin ihyasına çalışmayacağıma, nâmusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah yemin ederek söz veriyorum." 
* * *
Şimdi sıra geldi "millî vicdanın mâkesi" olan Umumî Beyannâmeye... 
Daha evvel yapılmış olan Erzurum Kongresinin devamı ve daha da genişletilmiş mahiyetindeki Sivas Kongresi, çok daha geniş bir katılım ile gerçekleştirildi. 
Son toplantıda alınan ve 12 Eylül günü umuma ilân eden nihaî kararlar ise, hülâsaten şu şekilde tanzim edildi:

* Millî sınırlar içinde bulunan vatan bir bütündür; ayrılma, bölünme kabul edilemez.

* Kuvâ–yı Millîyeyi selâhiyetli ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır.

* Osmanlı ülkesinin herhangi bir kısmına yapılacak müdahale, işgal veya Ermenilik, Rumluk teşkili gayesine matuf hareketlere toptan karşı konulacaktır.

* Azınlıkların her türlü güvenliği sağlandığından, siyasî hakimiyet ve toplum dengesini bozacak ayrıcalıklar verilemez.
 
* İstanbul hükûmeti, dış baskı karşısında topraklarının herhangi bir parçasını bırakmak zorunda kalırsa, buna karşı bütün tedbirler alınır ve gerekli kararlar verilebilir.

* Mondros Mütarekesi imzalandığı tarihte sınırlarımız içinde bulunan, halkı Müslüman olan topraklar üzerindeki tarihî, ırkî, dinî ve coğrafî haklarımıza saygı gösterilmesini ve bunlara aykırı girişimlerin geçersiz hale getirilmesini bekleriz.

* Devletin bağımsızlık ve bütünlüğü mahfuz kalmak şartıyla, topraklarımızı ele geçirmek isteği olmayan herhangi bir devletin ekonomik, teknik ve sınaî yardımlarını memnuniyetle karşılarız.

* Millî iradeyi temsil etmek üzere, Millet Meclisi'nin derhal toplanması mecburidir.

* Millî vicdandan doğan cemiyetler birleşmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafaa–yı Hukuk Cemiyeti adını almıştır. Bu cemiyet her türlü fırkacılık cereyanlarından, şahsî ihtiraslardan uzaktır. Bütün Müslüman vatandaşlar, bu cemiyetin tabiî üyesidir.

* Umumî Kongre tarafından kudsî gayelere erişmek ve bunları takip etmek için bir Temsil Heyeti seçilmiştir.

Heyet–i Temsiliye'nin vazifesi

Heyet–i Temsiliye, "Temsilciler Kurulu" demektir. 
Yakın tarihimize damgasını vuran Heyet–i Temsiliye ise, Büyük Millet Meclisinin teşkilinden (23 Nisan 1920) evvel, aynı vazifeyi deruhte eden bir nev'î yürütme kuruludur. 
"Heyet–i Temsiliye" ismi, ilk olarak Erzurum ve Sivas Kongreleri esnasında belirlendi. Heyetin son şeklini alması ise, Sivas Kongresinin 7 Eylül 1919 günkü toplantısında gerçekleşti. 
Aynı günkü karar gereğince, 15 kişiden müteşekkil olan Heyet–i Temsiliye, güvenli ve merkezî bir şehir olan Ankara'da toplanıp vazife yapacak. 
(Ara Notu: Heyet–i Temsiliyede, Doğu Anadolu'yu temsilen 9, Batı Anadolu'yu temsilen de 6 üye bulunuyordu. Bilâhare, Refet (Bele) Bey de nizamnâmeye uygun olarak 16'ncı üye sıfatıyla Heyet–i Temsiliyeye dahil edildi.) 
Heyet–i Temsiliyenin vazife ve selâhiyetleri şu şekilde tanzim edildi: Erzurum ve Sivas Kongresinde alınan kararları uygulamak, kongrenin toplantı halinde olmadığı zamanlarda ise, kongre adına karar vermek.

Buna göre özetle:

1) Birleştirilmiş olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa–yı Hukuk Cemiyetlerinin bir yıldır devam eden yurt genelindeki direniş hareketini koordine etmek.
 
2) İşgal güçlerini Misak–ı Millî sınırlarından dışarı çıkartıncaya ve zafere ulaşıncaya kadar her türlü mücadeleyi yürütmek.

3) İstanbul'daki Meclis–i Mebusan'la da temas halinde olmak ve gerekli görüşmelerde bulunmak.

4) Gelişmelerden milleti haberdar etmek ve halkı coşturacak neşriyatta bulunmak.

Bu önemli vazifeler, Millet Meclisinin açılış günü olan 20 Nisan 1923'e kadar Heyet–i Temsiliye tarafından yürütülmeye çalışıldı.

Erzurum, Sivas, Ankara güzergâhı (4)
Heyet–i Temsiliye Ankara yolunda 

Erzurum ve Sivas Kongresinin adından Anadolu'daki Millî Mücadelenin temsilcisi konumuna gelen Heyet–i Temsiliye, 18 Aralık 1919'da Ankara'ya gitmek üzere Sivas'tan yola çıktı.
Bu arada, unutulmaması ve hatırdan hiç çıkartılmaması gereken bir husus daha var. O da şudur:
Millî Mücadelenin en önemli komutanlarından ve Sivas Kongresinin de en gözde şahsiyetlerinden biri olan Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, bu tarihten yaklaşık bir hafta önce Ankara'ya gönderildi.
Kaynaklar, onun Ankara'ya geliş gününü 12 Aralık olarak gösteriyor.
Dolayısıyla, Heyet–i Temsiliyeden evvel Ankara'ya gelen Ali Fuat Paşa, Millî Mücadelenin yeni merkezini de, bundan böyle yapılacak çetin çalışmalar için uygun hale getirdi.
Mevcut askerin toparlanarak düzene sokulmasından, Ankara ve civar halkının Heyet–i Temsiliye ile bütünleşmesine varıncaya kadar, hemen her safhada öncülük eden Ali Fuat Paşa, bizzat kaleme almış olduğu "Hatırat"ında da, bütün bu gelişmelerin doğruluğunu teyid ediyor.
* * *
18 Aralık'ta Sivas'tan yola çıkan Heyet–i Temsiliyenin Ankara yolculuğu toplam 9 gün sürdü.
Güzergâh üzerindeki vilayet ve kazalara da uğrayarak konaklayan heyet, Sivas'tan Kayseri'ye, oradan Kırşehir'e, oradan da Ankara'ya gelir.
Bu arada, yol üzerindeki mânevî menzilleri de ziyaret eden heyet, 23 Aralık günü Hacı Bektaş–ı Velî Hazretlerinin türbesini ziyaret eder.
Dokuz–on günlük bir yolculuğun ardından 27 Aralık günü Ankara'ya vasıl olan Heyet–i Temsiliye, yüksek tepeleri beyaz karlarla kaplı soğuk bir kış manzarasıyla karşılaşır.
Ancak, kara yoluyla ve otomobillerle gelen heyeti karşılamak üzere Ali Fuat Paşanın öncülüğünde yollara dökülmüş on binlerce Anadolu halkının coşkun tezâhüratı, o soğuk havayı adeta tersine çevirerek ısıtır.

Heyette kimler vardı?


Heyet–i Temsiliyenin Ankara'ya gelişi, heyetin halk tarafından karşılanması ve bu 15 kişilik heyetin içinde hangi isimlerin yer aldığı hususu, ne yazık ki günümüz gençliği tarafından pek bilinmiyor.
Halbuki, bu hususla ilgili bilgileri çeşitli kaynaklardan öğrenmek mümkün.
İşte, o kaynaklardan biri de, Cumhuriyet'in ilk yıllarında çokça itilip kakılan ve başına gelmedik ezâ–cefâ kalmayan Ali Fuat Paşanın "Millî Mücadele Hatıraları" isimli eseridir.
(Ara Notu: Ali Fuat Paşa, 1925'te zorla kapattırılan TCF'nin kurucuları arasında Karabekir ve Re'fet Paşalarla birlikte yer aldı; yine onlarla birlikte "İzmir Sûikastı" bahanesiyle İstiklâl Mahkemesinde idamla yargılandı. Ardından, siyasetten uzaklaştırıldı.)
Ali Fuat Paşa, adı geçen eserinde 27 Aralık 1919 gününü şöyle anlatır:
"... O günü hatırladığımda, aynı heyecanı daima duyarım. 27 Aralık'ta saat 11'de Temsil Heyetinin üç otomobilden mürekkep kafilesi, Dikmen sırtlarından geçen Kırşehir–Ankara şosesinin Ankara havzasına döndüğü yüksek noktada görünmüştü.
"Burada, yanımda Vali Vekili Yahya Galip Bey olduğu halde, Ankara nâmına kendilerini karşılamıştım. Birinci otomobilde Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf (Orbay) ve Ahmet Rüstem Beylerle yaver Yüzbaşı Cevat Abbas Bey vardı.
"İkinci otomobilde, heyetin diğer azaları Süreyya, Mazhar Müfit ve Hakkı Behiç Beylerle kâtipleri yer almışlardı.
"Üçüncü otomobilden üçüncü ordu müfettişliği karargâhından Paşaya refakat etmiş olan Dr. Binbaşı Refik (Saydam), Erkân–ı Harp Binbaşısı Hüsrev Gerede Beylerle diğer bazı zevât çıkmışlardı.
"Heyettekiler, otomobillerinden inmiş, bulunduğumuz yüksek noktadan birlikte Ankara'yı seyretmiştik. Etraftaki dağlar, karla örtülmüştü. Bizi Ankara şehrine götürecek olan yol, bugünkü Dikmen şosesinin istikametini takip ediyor, beyaz karlı tepelerin üstünde kıvrıla kıvrıla İncesu Vadisine doğru iniyordu.
"İstikbâle (karşılamaya) gelenlerin bir ucu bugün Harp Okulu'nun bulunduğu tepeden başlıyor, dolaşa dolaşa istasyon civarına iniyor ve oradan kıvrılarak hükümet konağına doğru uzanıyordu. Karşılamak için gelenlerin adedini 30–40 bine çıkaranlar olmuştur.
"O zamanlar Ankara şehrinin nüfusunun 22 bini geçmediği hatırlanırsa, bu muazzam kalabalığın etraftan ve uzaklardan geldiği anlaşılır.
"Millî müfrezelerimizin atlı miktarı da bini geçmişti." (*)
..........................
(*) Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1959, s. 245–246.)

Sivas Kongresi
Kongre kâtibi idamla yargılandı
 
Sivas Kongresi çalışmalarına aktif şekilde katılan parlak simalardan biri de gazeteci, yazar ve tarihçi kişiliğiyle tanınan İsmail Hami Danişmend'dir.
Kongreye İstanbul delegesi olarak katılan Danişmend, aynı zamanda kongrenin divan kâtipliği, genel sekreterliği ve istihbarat şubesi şefliği gibi kritik görevlerini de yürüttü.
Kongrenin ardından da, Sivas'ta çıkarılmaya başlanan İrâde–i Milliye gazetesinin başyazarlığını üstlendi.
İşte bu mühim şahsiyet, ne yazık ki, 5 yıl kadar sonra aynı kongrede bulunmuş bazı şahıslar tarafından en ağır şekilde cezalandırılmak istendi.
Şeyh Said Hadisesi sebebiyle bir bahane bulunup İstiklâl Mahkemesine sevk edilen Danişmend, idam edilmekten kıl payı kurtuldu ve ancak 8 Eylül 1925'te beraat edebildi. (Halkçılar, kendilerine muhalif gördüğü hemen her vatanseveri bir bahane ile cezâlandırma cihetine gidiyorlardı.)
Bu kırgınlığından olacak, Osmanlı tarihini kronolojik olarak gün gün yazarak kitaplaştıran Danişmend, Cumhuriyet tarihinin bir tek gününü dahi yazmaya gönlü razı olamamıştır.
Vefat tarihi olan 12 Nisan 1967'ye kadar da, bu tavrını aynı kararlılık içinde devam ettirmiştir.

Hiç yorum yok: