28 Ocak 2013 Pazartesi

General Necib’i hatırlar mısınız?Murat Bardakçı


HÜSNÜ Mübarek‘in geçen cuma günü yetkilerini orduya devretmesinden sonra “Mısır’da devrim” diye yazıp söylüyorlar ya... 
Şimdi, bir anlığına bundan 59 sene öncesine gidelim...
O dönemde iktidarda, 19. yüzyılın başlarından itibaren Mısır’a hâkim olan Kavalalı Hanedanı’na mensup Kral Faruk vardı. Yolsuzluklar, baskılar ve ekonomik sıkıntılar artık haddi aşmıştı ve halk, Kral ile çevresinden nefret eder hâle gelmişti. 
1952’nin 25 Ocak’ında, İsmailiye şehrindeki İngiliz askerleri ile Mısır polisi arasında çatışma çıktı. İngilizler’in ateş açması üzerine 50 kadar polis hayatını kaybetti ve hemen ertesi günü, Kahire’de ayaklanma başgösterdi, göstericiler yabancılara ait binaları ateşe verdiler, etraf savaş alanına döndü ve şehrin en güzel binaları kül oldu. 
Tarihlere “Kara Cumartesi” diye geçen Kahire yangınından sonra, Mısır’da sükûnet bir türlü sağlanamadı. Her yerde huzursuzluk ve başkaldırı vardı. 

FARUK GİTTİ, NECİB GELDİ 
Ve, başlarında Muhammed Necib isminde bir generalin bulunduğu ve kendilerine “Hür Subaylar” adını veren bir grup asker, 23 Temmuz günü darbe yaptılar. Kral Faruk, darbeden üç gün sonra henüz kundakta olan oğlu lehine tahtından feragat ettirilip sürgüne gönderildi. Mısır’da “Naiplik Konseyi” kuruldu, General Necib o senenin Eylül’ünde hükümeti de feshederek başbakanlığa geçti, 1953’ün 18 Haziran’ında krallık kaldırıldı, cumhuriyet ilân edildi ve Necib, Mısır’ın ilk cumhurbaşkanı oldu. 
Muhammed Necib‘in cumhurbaşkanlığı sadece sekiz ay devam etti. Hür Subaylar’ın ve 1952 darbesinin gerçek lideri olan Albay Cemal Abdülnasır, 25 Şubat 1954’te Necib‘i devirip bir villaya hapsetti ve Mısır’da 1970’e kadar devam edecek olan Abdülnasır iktidarı başladı. 
Abdülnasır dönemi hayallerle, savaşlarla ve yenilgilerle dolu olmasına rağmen rejimin değişmesi ve Mısır’da asırlar boyunca vârolan yabancı hâkimiyetine son verilmesi bakımından bir “devrim” idi. 1967 savaşında en büyük toprak kaybını gerçi Mısır yaşamış, Abdülnasır koskoca Sina Yarımadası’nı bile kaybetmiş ama Mısırlılar kendi kendilerini firavunlar devrinden itibaren ilk defa idare etmeye başlamışlardı! 

DEVRİM DEĞİL, DARBE! 
Şimdi, bugüne gelelim: 
Hüsnü Mübarek görevini ve yetkilerini askere terkedip gitti, hattâ anayasa gereği yerine geçmesi gereken yardımcısı bile devre dışı bırakıldı ve iktidarı Savunma Bakanı Mareşal Hüseyin Tantavi‘nin başkanlığındaki Silâhlı Kuvvetler Konseyi ele aldı. Askerler dün anayasa ile parlamentoyu da feshettiler ama bazı meslekdaşlarımıza sorarsanız bütün bunlar bir “devrim” idi ve Mısır’a “özgürlük” gelmişti! 
Devlet başkanının koltuğunu askerî konseye devretmesi ve iki gün sonra anayasa ile vesairenin askıya alınması nasıl bir özgürlük ise... 
Kahire’nin karışmasından itibaren üç hafta boyunca ısrarla hep aynı şeyleri söyledim ve yazdım: “Hüsnü Mübarek, Tahrir Meydanı’nda toplananlar istifasını istedi diye görevini bırakmaz. Mübarek’i görevinden sadece asker alabilir ve Müslüman Kardeşler Örgütü’nün takınacağı tutum son derece önemlidir” dedim. 
Tahminlerim doğru çıktı. Hüsnü Mübarek‘e “Yeter artık Reis” diyen ordu iktidarı ele aldı, Müslüman Kardeşler bunun bir “darbe” olduğunu duyurdu ve Mısır’ın geleceği maalesef hâlâ karanlık. Mareşal Tantavi‘nin bir General Necib olup olmayacağını da zaman gösterecek. 
Mısır’da yaşananlar “devrim”, “özgürlük” yahut “sokağın başarısı” falan değil, apaçık bir darbedir ve Kahire semâlarında Neyzen Tevfik‘in meşhur beyti yankılanmaktadır: 
“Türkü yine o türkü sazlarda tel değişti / Yumruk yine o yumruk bir varsa el değişti”.

Hiç yorum yok: