21 Ocak 2013 Pazartesi

Filistin duyarlılığının nedenleri-Taha Kılınç


Özellikle Mavi Marmara baskınının yol açtığı duygusal zemin çerçevesinde, Türk halkının Filistin-İsrail kavgasında hangi safta yer aldığı ortaya çıkmış oldu. Dini bir hassasiyete sahip olsun-olmasın her kesimden insanın gösterdiği üst düzeyde tepkiler, herhalde en çok İsrail'i şaşırtmış olmalı. Olmalı ki hemen sonrasında "Sağduyulu Türkler nerede? Türkiye'yi kayıp mı ediyoruz?" temalı analizler bolca yer aldı İsrail basınında. 

Türkiye içinde yer alıp, kendilerini kısaca "Araplardan bize ne?" ya da "Onlar bizi arkamızdan vurmuşken, neden gidip onlar için can verelim?" cümleleriyle konumlayan bir kesim için de bu anlaşılabilir bir durum değil. Zira "Filistin'de yaşanan en küçük bir olay, Türk halkını hemen sokaklara döküyor. Oysa başka bir sürü haksızlığa hiç sesleri çıkmıyor halkımızın!" 

Araplar bizi gerçekten arkamızdan mı vurdu, ya da hep söylendiği gibi Yahudilere toprak mı sattılar, bunlar bambaşka ve uzun tartışmaların konusu. Bu yazının mevzuu olan Filistin duyarlılığının nedenleri, belki bu tartışmalara bir girizgah olabilir. 

Söz konusu duyarlılığın iki ana sebebinin olduğundan söz edilebilir: Dinsel ve tarihsel. 

Filistin'e böylesine coşkun ve limitsiz bir ilgi gösterilmesinin birinci sebebi, hiç şüphesiz din kardeşliği. Ancak bundan da öte, Filistin coğrafyasının İslam tarihindeki önemi.

Müslümanlar, kendi kutsal kitaplarında Filistin ve çevresinin "mübarek kılındığını" okurlar. Ayrıca Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa, müslümanların ilk kıblesidir. Mescid-i Aksa, müslümanlar için "uğruna yolculuk zahmetlerine katlanılabilecek en kutsal üç mekan"dan birisidir. Yine müslümanların gerçekleştiğine inandıkları Miraç hadisesinin bir ayağı Kudüs'tedir. 

Bu sebeplerle müslümanlar Kudüs ve Filistin'e, imanlarının bir parçası olarak saygı ve sevgi duyarlar. Bu noktada Anadolu halkı ile Araplar ya da diğer müslüman milletler arasında pek bir fark göremezsiniz.

Ancak ikinci bir sebep de var ki, Türkleri diğer milletlerin hepsinin önüne geçiriyor. Bu sebebi dikkate almadan "Araplar bile kılını kıpırdatmazken, biz neden ortalığa atılıyoruz?" diye yazıklanmak, hakikati ıskalamak olur.

"Milli misyon" olarak da adlandırabileceğimiz bu ikincisi ise şu:

Anadolu halkı, Filistin'de yaşananları hala kendi tarihsel sorumluluğu çerçevesinde düşünüyor. Osmanlı'dan kalma bir sorumluluk duygusu, bir tür şuuraltı bu. 

Anadolu insanı, Filistin'i kendi doğal mesuliyet alanı olarak görüyor. Uzun Osmanlı asırlarında bölgeye hakim olan görece sükûnetin yine kendisinin emeğiyle geleceğini düşünüyor. Buna sonsuz bir biçimde inanıyor. Eski günlerin huzurunu hatırlamaktan ve hatırlatmaktan büyük keyif alıyor. Hatta İsrail marifetiyle bölgede yaşanan her gerginlik ve kıyım, Anadolu halkının zihninde, bu düşüncesini doğrulayan bir gelişme olarak ortaya çıkıyor.

İşte bu iki ana sebep dolayısıyla, Doğu Türkistan'la, Çeçenistan'la ya da başka herhangi bir 'mazlum' coğrafya ile Anadolu halkı arasında bulunmayan bağlar Filistin'le mevcut.

Örneğin, Doğu Türkistanlılara Çin ne yaparsa yapsın, Anadolu halkı Filistin için yaptığı gibi sokağa dökülmez. Bunun nedeni, Filistin'le ilgili mevcut olan söz konusu dinsel ve tarihsel hassasiyettir.

Türk ve müslüman olan, yani Arap ve müslüman olan Filistin'den daha yakın görülmesi gereken Doğu Türkistan'ın aynı heyecanı doğurmamasının şuualtındaki asıl nedeni, tarih boyunca Anadolu halkının oralarla çok ciddi bir siyasal bağının bulunmamasıdır. Oysa Filistin, daha dün ayrılınan öz kardeş gibidir Anadolu halkı için.

Bu iki önemli noktayı gözden kaçıranların, Filistin'le ilgili mevcut olan ve her fırsatta ortaya çıkan duyarlılığı açıklamak için seçtikleri "Arap hayranlığı", "Yahudi düşmanlığı", "Savaş çılgınlığı", "Cihad ateşi", "Hükümetin halka gaz vermesi" gibi tanımlamaların hepsi, konuyu izahtan uzaktır. Uzak olduğu gibi, konuyu bambaşka taraflara saptırmak bakımından ciddi birer fikri tuzaktır da.

Hiç yorum yok: