5 Aralık 2012 Çarşamba

Mahallesiz şehirler -Akif Emre


Mahallesiz şehirler

Modern şehirler kurmak adına çarpık şehirleşmelere kurban ettik kaç nesli. Geleneksel insan ve çevre anlayışına uygun mekanların yerine tabiata, insana, değer yargılarımıza başkaldıran, bizi bize yabancılaştıran şehirler kurduk.
İnsana, tabiata ve yaratıcıya yabancılaşmış şehirlerde, öykünülen Batı tipi modern hayat alanları kurulamadığı gibi yüzlerce yılın imbiğinden geçmiş taş ve ahşabın, estetik ve değerin, birey ve toplumun ilişkisini şekillendiren şehirlerimiz, mahallemiz, sokağımız da elden gitti… Tarihe, sokağa, ferde, komşuluğa yabancılaştık.
Ne sağlamlığı tesis eden, ne estetiği somutlaştıran, ne insanı önceleyen, ne de trafik sorununu çözen şehirleşmemiz tam bir kaos ortamı oluşturdu. Bu şehir ilişkisinden ne birey çıkar ne cemaat… Yer sarsılsa altında kalacağımız bu çürük ve her anlamda mesnetsiz, temelsiz, referansız şehirlerden ancak onları yıkarak kurtulabileceğimizi anladık; yahut yıktıkça güzelleşecek bir çirkinlik modernleşmesi ürettik..
Bu şehirlerden ilk kaçanlar kimliksiz şehir hayatını idealize edip binalarımızı, çevremizi, insan ilişkilerimizi mesnetsizleştirenler oldu… Steril hayatların mekanlarına, sitelere sığındılar. Özel güvenlik görevlileriyle korunmuş, yüksek duvarlarla çevrilmiş, orda yaşayanların dışında kimsenin nazarının bile temas edemeyeceği steril hayatlar…
Sokağın, yan komşunun ve komşuluğun olmadığı, ortak sevincin ve tasanın paylaşılmadığı, her bir evin kendi başına bir birim olduğu, bireyselleşmenin bencilleşmeye evrildiği, yaşadığı semtin, şehrin ülkenin geri kalanı ile ne aidiyet bağlamında ne de sınıfsal anlamda bir bağın kalmadığı, herkesin birbirine benzediği, tiplerin, görünümlerin göz zevkini bozmadığı (!), standart ilişkilerin mekanları siteler.
Sitede kimse kimseden sorumlu değildir; kimse kimseden razı olmadığı gibi… Orda talimatlar, yönetmelikler vardır. Güvenlik, üniformalı özel ekiplere havale edilmiştir. Hastalık ve ölüm haliniz ya da sevincinizi paylaşacağınız, bağlanacağınız telefon hattından başka bir uzantınız kalmaıştır.
Sitede yaşamak bireysellik ve bencillik üzerine kurulmuştur; daha doğrusu üst üste, yan yana yığılmış ilişkiler toplamı demektir. Gettolaşmanın modern zamanlara uyarlanmış, ruhsuz bir biçimi; hem de gönüllü biçimi… Sokağı, caddesi olmayan, topografyasız bir mekan anlayışının haritasız mekanı siteler…
Oysa bir şehrin kalbi sokaklarında, caddelerinde ve nihayet mahallelerinde atar. Sokaklar şehrin ruhudur; bilhassa arka sokaklar, çıkmaz sokaklar…
Sokaklarda fakirin, yoksulun, durumu hallice olanın paylaştığı; sevincin, hüznün bir baştan ötekine duyurulduğu; akrabalığın, büyük-küçük ilişkisinin, terbiye ve gözetim kadar sahiplenmişliğin yaşandığı; her tür halden korunan mekanın adı; mahalledir. Mahallesi olmayan ne bir şehir, ne bir köy düşünülebilir mi?
Mahalle kültürü, kılcal damarları olan sokaklardan beslenir, oradan soluklanır. Mahalleye ait olanın sorumluluğundan kaçınmak kişinin kendisine, çevresine ihaneti gibi algılanır. Bir kültürün, hayat tarzının, değer yargılarının pratik tezahürleri; en ince yöntemlerle mahallenin hareketliliği içinde üretilir, aktarılır. Bir yönüyle muhafaza eder; bir yönüyle durağanlıktan hareketliliğe, sürekliliğe vurgu yapar mahalle hayatı. Dayanışmayı, paylaşmayı, birilerine, yani insanlığa, insana güvenme duygusunu diri tutar.
Sitelerin birey ve bireyselciliği yerine özgüveni dirilterek şahsiyet olma imkanı verir mahalle. Mahallenin her geçen gün kaybolması; insan ilişkilerimizin yozlaşması, bireyin, bireycileşerek bencilleşmesi, sevincin, hüznün tek başına yaşanması, insanın olanca kalabalıklar içinde tek ve tenha kalması sonucunu doğurur. Her tür destekten mahrum, mesnetsiz ruhlara dönüşen insanlığımız...
Şehircilik Bakanı, kentsel dönüşüm kapsamındaki yeni projelerde site yapımına ağırlık vereceklerini söylemiş… nokta!

Hiç yorum yok: