4 Aralık 2012 Salı

BDPS Tarihi - Melih OKTAY


BDPS Tarihi -1

Kan vücudumuz için ne ise para da iktisadi hayatımız için öyle.
Hayal edin:  Yok olmanızı isteyen bir düşmanınız var.
Kan dolaşımınızın kontrolü bu düşmanın elinde olsa ne olur?
Cevap gayet açıktır.
Sizi kansız bırakacak, hatta psikopatsa can çekiştire çekiştere öldürecektir.
Böyle bir düşmanın vücudunuzdaki kanı kontrol etmesine razı olur musunuz?
Kasketli Ahmet de, Sakallı Hüsnü de buna razı olmaz elbet.
Lakin iktisadi yaşamın kan pompasının bir grup yabancıya teslim edilmesinde bir beis görülmüyor.
Peki Hüsnücüm ya bu BDPS’nin sahipleri senin can düşmanınsa?
Ya tek amaçları seni mahvetmek ise..
***
Yıl 1648.
Yahudi bir Osmanlı vatandaşı olan Sabatay Sevi (Zvi )‘Lurianik Kabala’ öğretisine dayanarak kendini ‘mesih’ ilan eder.
Musa’nın şeriatında da bir takım değişikler yapmayı ihmal etmez.
En büyük değişiklik ise Sabatay’ın ‘ilahi’ anlayışıdır.
Sabatay der ki sayısı bir hayli çok olan müritlerine: “Artık dinin kurallarına uymaya gerek yok.
Günahlar serbest. Hatta kasten günaha girmeli. Bir ibadet olarak.”
Niye?
Çünkü günahlar evreni karanlıkla dolduracak ve ancak o zaman dünyamızı aydınlatacak bir krallık kurulabilecek. (IMF, Dünya Bankası, NATO gibi kuruluşlar ise bu amaca götüren basamaklar)
***
Sabatay Sevi özellikle cinsellikle ilgili sınırların kalkmasını telkin etti.
Sınırsız cinselliği tanrıya yaklaşmanın bir yolu olarak sundu.
Ayinlerinde, ‘mumlar söner’ ve her türlü iğrençlik vuku bulurdu.
Ensest yani aile içi cinsel ilişkilerden, eş değiştirmeye kadar birçok ahlaksızlık mubahtı.
Zina değildi artık bu günahın adı aşktı aşk.
Osmanlı padişahı IV.Mehmet Yahudi din adamlarının şikayeti üzerine olaya el koydu. Sabatay da paçayı kurtarmak için Müslüman olduğunu açıkladı. Ve o günden beri müritleri ahlaksızlığı, ‘kutsal günahı’ Müslüman maskesi altında;
Avrupa, Amerika’da Hıristiyan;
İsrail’de de ‘Musevi’ maskesiyle işlemeye devam ettiler.
Kurban kestiler, Cuma namazı kıldılar. Allah dediler peygamber dediler.
Gizliden gizliye ise değerlerin yok olması için ellerinden geleni yaptılar.
Son yüzyılda özellikle gazete, televizyon, okullar, şirketleri yoluyla..
Elbette tüm bu kuruluşların ortasında kan pompalayan bir BDPS..
Amaçları ise dünyanın tüm üretimi üzerinde tasarruf sahibi olmak.
Ki her türlü kaynağı amaçları, inançları doğrultusunda kullanabilsinler.
***
Yıl 1726...Yer Polonya.
Jacob Frank dünyaya Sabatay Sevi’nin reenkarne olmuşu iddiasıyla sahneye çıktı.
Kurgu aynıydı.
Günahlar serbestti.
İstediğini yap, hayatını yaşa.
Doldur şu dünyayı günahla, ahlaksızlıkla.
Frank’e göre bu dünya kötülük tanrısının yarattığı dünyaydı. (Frankçiler kötülüğü tanrıya atfederler)
O yüzden en büyük ibadet de  günah olmalıydı.
***
Makyavelist bir anlayışa sahip olan Frankistler amaca götüren her türlü aracın mubah olduğunu savunurlar.
Yıkmalı, yakmalı ve amaca ulaşılmalı.
Ne de olsa düzenin gelmesi için kaos gerekli.
Şimdi Filistin’deki katliamlara bir de bu zaviyeden bakmalı.
Ve BDPS’nin havadan üretilen kredileriyle finanse edilen son birkaç yüzyıldaki savaşlara,  kanlı devrimlere...
Milyonlarca insanın Sabataycıların, Frankçilerin ‘tanrısına’ kurban olarak sunulmasına...
Ama adamların amentüsü bu. Yıkmak, yakmak, yok etmek gerek.
Mutlu, mesut bir dünya için bu zaruri.
***
Velhasıl nefislerin aşağılık, dünyevi arzularına hoş gelmişti bu yeni din. Hemen kabul gördü.
Özellikle Avrupa’daki zengin aileler arasında.
Muhtemelen kabul edenlerden biri de BDPS’yi Avrupa’ya getiren Rothschild’di.
Rothschild takma bir isim. Roth- Kırmızı; Schild- Kalkan... Kırmızı Kalkan.
Frankçilerin de ambleminin kırmızı kalkan olması tesadüf mü?
Taraftarlarına parayı biriktirmelerini, saklamalarını ve çok zengin olmalarını öğütleyen Frank elbette sınırsız hayat, günahsız din anlayışıyla Avrupa’nın zengin aristokratlarını çevresine toplamayı becerdi.
Nefislerindeki azgınlıklara ‘kulp’ bulanlar, fıtri inanç boşluklarını dolduran öğretiyi zevkle benimsediler.
Frank 1791’de Almanya öldü. Ama müritleri ‘Hıristiyan’ ‘Musevi’ maskesi altında onun öğretileri doğrultusunda yaşamaya devam etti.
Ne ilginçtir ki, İlluminati adlı masonik teşkilatın kurulması; kanlı, bol giyotinli Fransız devrimi;  ‘Cehennem Ateşi (Hellfire)’ kulüpleri de Frank’in öğretisinin yayıldığı  tarih ve coğrafyalara isabet ediyordu.
***
Babil sürgününde birçok Yahudi, tevhid inancını terkedip putperest Babillilerin adetlerini uygulamışlardı.
Bunların en meşhuru ise ‘Kutsal Fahişelik’ti (Sacred Prostitution).
Bu sapkın adete göre Babil kadınları, Afrodit tapınağında hayatlarında en az bir kez, tanımadıkları bir erkekle para karşılığı cinsel ilişkiye giriyorlardı.
Bir ibadet şekliydi bu.
Bu kavram önce ontolojik öğreti olarak Zohar Kabalasına sonra da uygulamada Sabataycılık ve Frankçiliğe sirayet etti.
***
Sabatay ve Frank’in Kabalasında da ‘cinsel sapkınlık’ dini bir merasimdir.
Onlara göre tanrının dişi ve erkeksi tarafları vardır.
Sınırsız cinsellik de tanrının kadın yönünü ortaya çıkarmak ve haşa ‘eksik’ tanrıyı tamamlamak için bir tür ibadettir.
İnsanın içinde gizlenmiş cinsel enerjinin kabuğu kırılmalı, kabuğun içinde sıkışmış ‘tanrısal’ ışık serbest bırakılmalıdır.
Freud’un libido teorisi bu ışıkta değerlendirilmeli.
Hollywood’un devamlı olarak cinsellik pompalaması da.
Ve son dönemde Türkiye’de de popülerliği artan Osho öğretileri.
Zihinlerde ‘normalleştirilmeye’ hatta ‘3.cins’  olarak kabul ettirilmeye çalışılan ‘homoseksüellik‘lezbiyenlik’ ‘ gibi cinsel sapkınlıklar/hastalıklar da..
İşte inanışlarını destekleyen teorileri/vehimleri üreten üniversiteleri, bilim adamlarını, yazarları; ‘ahlaksızlığın yayılım hızını arttıran’ film, dizi ve gazeteleri; toplumu yozlaştıran, değerlerini yıkan, dünyevileştiren daha nice endüstriyi, ‘izm’leri BDPS yoluyla finanse eden, palazlandıranSabataycı/Frankçi zihniyet.
***
Sınırsız kredi, ahlaksızlığı arttırıcı sınırsız yatırımlar yapmak demek.
Düşünsene Kasketli Ahmet, ülkende parayı basanlar ahlaksızlığın artmasını istiyorlar.
Zina arttı, bina, hırsızlık arttı.
Alkol, uyuşturucu, homoseksüellik, pornografi arttı.
BDPS demek tüm vücuda dağılacak kanın hangi damara ne kadar gideceğine karar verme mekanizmasına sahip olmak demek.
Sabataycı, Frankçi olan, günahın artması için çabalayan bu grup kanı hangi damarlara verecek?
Ahlak, iffet damarına mı? Yoksa şehvet, dehşet, felaket damarına mı?
BDPS Tarihi -2
Mezopotamya’da tapınaklar banka görevi görürlerdi.



Rahipler, tanrıların adına iş yaptıklarından halk onlara güvenir ve mallarını teslim ederlerdi.



Tarihi kayıtlar, tapınaklar ile bankacıların gizli, girift ilişkisini ortaya koyuyor.



***



Britikanika Ansiklopedisine göre, Babil’de IGIBI ailesinin kurduğu IGIBI bankaları, hükümetin/tapınağın kasasında duran mallara karşılık borç para üretiyordu.



Bu sistem Rothschild’lerin 18.yüzyıl Avrupasında uygulamaya başladığı sistemin yani
BDPS’nin aynısı idi.



IGIBI bankaları da kasadaki maldan çok daha fazla miktarda borç para üretiyor ve yepyeni ürettiği borç para ile ‘faiz’ kazancı elde ediyordu.



BDPS’ciler, Babil’de kil üzerinde yapıyorlarmış bu işi. Bugün ise plastik.



Para basmada devletüstü tekel güç olan ‘IGIBI’ ailesinin bankaları bu muazzam finansman yetkisini de arzusuna göre kullanabilir, menfaatine uygun projeleri destekleyebilirdi.



Babylonian Woe’ın yazarı David Astle’a göre Babil sürgününde İsrailoğullarından bir grup IGIBIbankacılık sisteminde önemli rol oynuyorlardı:



‘İsrailoğulları, Babil para endüstrisinde üst mevkilere yükselmiş olmalılar...Babil
zamanında, Hz. Musa’nın kanunlarına sırt çevirerek para ticaretinin en gizli sırlarını öğrenmişlerdi...Ne ilginçtir ki Pers güçlerinin Babil istilasından hemen sonra İsrailoğulları’nın anavatanlarına geri dönmelerine izin verildi. Ayrıca kabile hayatlarını ve tapınaklarını tekrar inşaa etmeleri için her türlü destek sağlandı...Bütün bu veriler Yahudi bankerlerinin Perslileri finanse ettiğini açıkça
ortaya koyuyor.’



***



Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra İsrailoğulları ikiye bölünür.



Kuzeyde İsrail, güneyde Yahuda..



İsrail Asurlular tarafından, Yahuda ise Babiller tarafından sürgüne gönderilir.



İsrailoğullarının dönüm noktası Babil Sürgünü..



İsrailoğullarından bir grubun dinlerini hafife alıp Babil’in putperest yaşantısına asimile olması..



Ve Musa şeriatının dışında hareket eden bu putperest grubun Babil’de para sistemini ellerinegeçirmeleri..



Günümüze kadar gelen uluslararası para sistemi işte bu dönemde keşfediliyor..



BDPS’nin 17. Yüzyıldan itibaren Avrupa’ya girmesi..



2.Dünya savaşı sonrasında ise İsrail’in tekrar kurulması..



Rothschild ve Rockefeller gibi bankerlerinin savaşın finansmanında oynadıkları rol...



Zamanında Perslileri Babil savaşında finanse ettikleri gibi..



İsrail’in bugünkü para birimi Shekel..



Ne tesadüf, Babil’lilerin para biriminin adı da Shekel...



***



BDPS, Babil’de ortaya çıkmış çok eski bir hile.



Her ne kadar İsrailoğullarının hepsi sistemin sahibi olmasa da çoğu, içlerinden bir avuç insanınBDPS’yi kullanarak zulüm yapmasına sessiz kalıyor ve hatta destekliyor.



Bir bakıma bugün Rothschild gibi aileler Samiri’nin rolünü oynuyorlar.



Ve diğerleri Samiri’ye uyuyorlar.



BDPS ise şehvet ateşinde erimiş nefislerin üzerine Samiri’nin attığı toprak misali..



Çünkü bu atılan toprak yani BDPS, ‘Frankçi, Sabatayist’lerin şeytani projelerinin ‘ses’ getirmesinisağlıyor.



BDPS ile körüklenen televizyonları, gazeteleri, filmleri, sanatçıları, yazarları, öğretmenleri,profesörleri ‘böğürüyorlar’ ve kötülüğün, günahın mümkün olduğunca
yayılmasında ‘Hizbuşşeytan’ üyesi olarak görevlerini yerine getiriyorlar.



Ve günahı ‘kutsal’ gören Frankçi/Sabatayist zihniyetin ürünü olan bu Lusiferperest sistem ise diğer İsrailoğullarına ve elbette tüm insanlığa ‘altın buzağı’ olarak sunuluyor.



Lakin her ne kadar çoğunluk Samiri’ye uysa da İsrailoğullarının içlerinde az da olsa ‘Neturei Karta’ gibi Hz.Harun takipçileri de var.



Kısacası BDPS tüm İsrailoğullarının ortak projesi değil.



Bir grup ‘Lucifer’ yani ‘Şeytan’ a tapan Sabataycı/Frankçi bir grup putperestin ‘İblis’i dünyaya,insanların üzerine egemen kılmak adına uyguladıkları hain bir proje...



Lanetli olan ise bu şeytani grubun ‘sapkın’ zihniyeti..



***



Öte yandan gerçek soru ise şu: Bugün bu sistemi altın buzağı gören müslümanlara ne olacak?



Devir değişti, Musa dağa çıktı, artık Samiri’nin sistemine ayak uydurmalı; çağdaş, modern olmalıdiyen müslümanlara...



Unutmamalı ki Hz. Musa da müslümandı, onu takip eden İsrailoğulları da.



Bir de olaylara bu zaviyeden bakmalı.



Günümüzde Samiri sadece Yahudi ırkına mı, yoksa tüm insanlığa mı ‘altın buzağıya’ tapmayı telkin ediyor?



Ve bugün altın buzağıya tapan sadece Yahudiler mi? Yoksa içinde Türk, Kürt, Arap müslümanlarının da olduğu milyarlar mı? 


BDPS Tarihi -3



Bankaların para basma hakkına sahip olduklarında neler yapabilecekleri için John Law güzel bir örnektir.



18.yüzyılın başlarında Fransa’da kraliyet borç batağındaydı. 




Vergiler düzgün toplanamıyor, borçlara mukabil gelirler artmadığından kraliyet iflas bayrağını çekmeyi planlıyordu.




Bu sırada İskoçya’dan Fransa’ya göç etmiş olan John Law ve kardeşinin banka kurmasına izin verildi.




John Law, sermayesi olan altın ve gümüşlere karşılık banknot basacak ve borç dağıtacaktı.




Fikir, kraliyetin işine geldi. Law’un bankasının bastığı paralar ile borçlar ödenmeye başlandı.




Halk da memnundu bu işten. Birçok yatırımlar finanse ediliyor, hatta banka hisselerinin halka açılmasıyla zenginlik daha da artıyordu. Bankanın hissesini bir iki binden alanlar birkaç ay içinde milyoner oluyordu.




Hatta günümüzde kullanılan ‘milyoner’ terimi de Fransa’nın o neşeli zamanlarından kalan bir mirastır.




Law, bastığı banknotlar yoluyla ülkedeki ‘çılgın’ projelerin finansmanı sağlanıyordu. 




O, Fransa’da çok saygın bir insandı artık.




Onun sayesinde ülke kalkınıyor ve hızla büyüyordu.




Sanayi ve bayındırlık projelerinin artmasıyla birlikte Law da kraliyetin en yüksek kademelerinde yerini almıştı.




Lakin zamanla rüzgar tersine döndü.




Banknot sayısı artmasına rağmen altın ve gümüş karşılıkları yükselmiyordu.




Law, halka sattığı hisselere karşılık topladığı paralarla Missisipi’deN altın ve gümüş tedarik edeceğine, bu paraları tekrar devlete ve halka borç olarak dağıtıyordu. 




Halk arasında banknotların karşılığı altın ve gümüş olmadığı dedikoduları yayılmaya başladı. Ellerindeki banknotların karşılığını almak için bankalar önünde izdihamlar oluştu.




Lakin birçokları parasını alamayacaktı.




Ülke derin bir iktisadi bunalıma girdi.




 İşler durdu, fiyatlar düştü.




 Çünkü esnafın mallarını satın alacak kadar para yoktu piyasada.




Dünün çok değerli banknotları bir anda değersiz bir kâğıt parçasına dönüşmüştü.




Law ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Ve Fransa, yaşadığı bu korkunç deneyimi uzun yıllar ve hatta bugüne kadar üzerinden atamadı.




***




SONUÇ: Law’un hikâyesi BDPS ile kalkınmanın sürekli olacağını düşünenlere ders olmalı. Her ne kadar sınırsız gözüken para üretimi yönetici sınıfı etkilese de eninde sonunda kaynaklar tükeniyor ve hayal balonu ansızın patlayıveriyor. ABD’deki en son ‘Mortgage’ krizi ve Türkiye’nin 2001 krizi gibi bunalımlar ise sadece öncü depremler, uyarılar. Ev yıkılacağım diye haber veriyor, ama duyan var mı?





'BDPS Tarihi - 4'


Merhum Erbakan Hoca, Kabala öğretisinden ve bu inancın dünyamıza verdiği zarardan sıkça bahsederdi.

Kabala, Yahudi mistisizmine verilen ad. Kabalacılara göre, Tevrat, Talmud gibi Musevi kaynaklarının batıni bir  yorumu. 



Esasen Kabala’nın birçok kolu ve yorumlayıcısı var. Zohar, Luria bunlardan birkaçı.




Bu yazıda daha çok 15. yüzyılda ortaya çıkmış olan Ishak Luria’nın öğretisinin nasıl ‘Sabataycılık’, ‘Siyonizm’ gibi akımlara yol açtığı ve BDPS’nin Sabataycıların inançlarına nasıl hizmet ettiği irdelenecek.




***

İshak Luria kabalasında, evren yaratıldığında büyük bir kaza olur. (shevirah)



Bu kazada ilahi kaynağından kopan kıvılcımlar (litzotzot) evrene yayılır ve ‘Kelipot’ adı verilen kapsüller içinde sıkışıp kalır.  Kelipotlar kötülüğü temsil eder. 




Luria’ya göre, insanın ilahi görevi, ‘kelipot’ların içinde saklı kalmış tanrısal kıvılcımları tekrar kaynağına döndürmektir. (Tikkun) Bu ise tam anlamıyla ancak kurtarıcı mesihin yeryüzüne inmesi ile gerçekleşebilir. 




İspanya’dan sürgün edilmiş yahudilere bir umut kapısı olur bu öğreti. Mesih her an gelebilir ve onların Hz. Süleyman devrindeki gibi tekrar yeryüzünde hakim olmalarını sağlayabilir.




***

Luria’dan yüzyıl kadar sonra Sabatay Sevi mesihliğini ilan eder ve zaten mesih beklentisinde olan birçok Yahudi bu çağrıya uyar.



Sabatay’a göre, kelipotları ( kötülüğü) yok etmek için iki yol vardır:




Ya dünya tamamen iyilikle doldurulmalıdır. Çünkü her iyilik kelipot içinde sıkışıp kalmış ışığı serbest bırakacaktır. Kelipotlara hayat veren ilahi ışıklar tükendiğinde ise kelipot yani kötülük besin kaynağı kalmadığından yok olacaktır. (*Luria’nın öğretisi bu yolu önerir. İnanlar, ilahi kanunlara riayet etmeli, bol ibadetle ve nefis tezkiyesiyle daha iyi bir insan olmaya çabalamalıdır.)

 Ya da tamamen kötü olmalıdır. Kötülükler artarsa kelipotların içindeki kıvılcım miktarı artar. Bir zaman sonra da fazla yüklemeden dolayı patlar ve yok olurlar.



İnsan mükemmel değildir. Bu yüzden, kötülüğü yok etmek için 1.yoldan gitmek beyhude bir çabadır.


Öylese 2.yolu tercih etmelidir. Ancak böyle yeryüzü kötülüklerden arındırılabilir. Kötülüğün ortadan kalmasıyla birlikte iyilik hakim olacak, tanrının-Yehova krallığı kurulacaktır.



Hem onlara: «Yeryüzünde fesat çıkarmayın.» denildiğinde: «Biz ancak ıslah edicileriz.» derler. (Bakara, 11)




 Adama soruyorsun, niye adam öldürüyorsun, Filistin’de çoluk çocuğu katlediyorsun diye. O da ‘her işte hayır yok mudur? İşte benim işlerimde de hayır vardır. Ben katlettikçe hayrı arttırıyorum der.




Bu kadar sapıkça bir düşünce elbette şeytanın tuzağıdır. Ve nefsin hoşuna giden tüm aşırılıklara böylelikle kulp bulunmuş olur. 




İlluminati yani kendini aydınlanmış, yeryüzünde çok önemli ve özel bir görevi yerine getirdiğini düşünen şeytanın yörüngesine girmiş nefis kölelerinin azgınlıklarını kitaba değil de kitabına uydurmaları..




***




Prof. Dr. Gershom Scholem’e göre, esas kopuş Sabatay’ın müslüman olmasından sonra yaşanır.




Sabatay’ı izleyenler, onun müslümanlığı kabul etmesinin amacının kötülüğü içten fethetmek olduğu konusunda birleşirler. 




Fakat ayrıldıkları önemli bir husus vardır: 




Bir grup sadece Sabatay gibi ruhani bir liderin kötülük dünyasına(müslüman görünüp müslümanların arasına karışmaktan bahsediliyor) girebileceğini, diğer normal insanların (avam takımı) ise yaşantılarına eskiden olduğu gibi devam etmeleri gerektiğini savunur.




Diğer bir grup ise, hep birlikte kötülük dünyasına dalmaları gerektiğine inanır.




Böylece, 1683 yılında sayısı belirsiz sayıda yahudi, islam dinine girer(miş görünür). Amaç kelipotu ( kötülüğü) içten fethetmektir.




Müslüman görüntüsüyle ahlaksız davranışlarda bulunacak olan bu kişiler topluma örnek olacak, hakiki müslümanların ahlakını bozacak ve onların çöküşünü sağlayacaktır. Yani amaç müslümanların manevi değerlerini yok etmek, nurlarını alarak onların yok olmasını sağlamaktır. Ve bu inanışa mensup olan Yahudiler için dini bir vecibedir bu. Amentüleri böyledir. 




Onlar kendilerini şöyle kandırırlar: ‘Bizim amacımız kötülük değil iyilik. Kalbimiz temizse yaptığımız kötülüklerden dolayı hesaba çekilmeyeceğiz. Zira biz kötülüğü, tevrattaki kanunlara aykırı hareketler etmeyi iyilik için seçiyoruz. Yani biz tevratı ihlal ederek tevrata uymuş oluyoruz.’ (Bit- tulah shel torah zehu kiyyumah)




Bu noktada önemli bir hususu belirtmek yarar var.




Sabataycılar, iki tane tevrat olduğunu düşünürler. Bunlardan biri atzilut, diğeri beriahtır.




Atzilut, Hz. Musa’ya gönderilen ilk tevrattır. Beriah ise buzağıya tapmalarından sonra gönderilen tevrat. Aralarındaki en önemli fark ise,Atzilut tevratında serbest olup da Beriah tevratında yasaklanan cinsel sapkınlıklardır. Sabataycılar, artık mesih geldiğine göre her türlü cinsel ilişkiye izin veren Atzilut tevratına yani Hz. Musa’ya ilk inen tevrata uyulması gerektiğine inanırlar. Bu da, Sabataycılarla özdeşleşen ‘mum söndü’ ‘kuzu bayramları’ gibi ayinleri açıklar. (Elbette ancak aydınlaşmış bir azınlık (illuminati) ilk inen tevratı idrak edebilir)




Bazı gazetelerde pornografik resimlerin özellikle bulunması; eşlerin devamlı birbirini aldattığı, hatta aile içi cinsel ilişkilerin bile olduğu ahlak dışı hareketleri özendiren, sıradanlaştıran filmler, dizilerin tüm topluma yayılması faaliyetlerini bu ‘dini’ inancın ışığında yeniden gözden geçirmek gerekir.




***

Hristiyan dünyasında 18.yüzyılda ortaya çıkan, Sabatay Sevi’nin devamı olan Jacob Frank de
Sabatay Sevi gibi sınırsız cinselliği, ahlaki sınırlamaların kaldırılmasını telkin etti müritlerine. 



BDPS’nin Avrupa’daki kurucusu Rothschild de iddialara göre sağlam bir Frankçiydi. BDPS adlı canavarın yardımıyla Rothschild ve destekçisi aileler,  inançlarını yeryüzüne hakim kılabilirdi ve bunda epeyce başarı sağlandığı ortada.




Frankçi düşünce sonraki yazılarda daha detaylı ele alınacak, fakat kısaca amaçları, tüm dinlerin yok edilmesi ve ahlakın ‘hiç’leştirilmesidir. Ahlaki olarak sökülen, bozulan toplum sonra tikkun felsefesi gereği tekrar inşaa edilecektir. 




Müritler sınır tanımamalı ve ahlaki olarak dibe vurmalıdırlar. Ancak böyle yükselebilirler.




Para sisteminin ana kumandasını ele geçiren bu grup, BDPS ile yüksek miktarda krediler üretir ve bu kredilerle ahlakı çökerten (yani Kelipotları içten yıkan) porno, Hollywood gibi birçok endüstriyi, vasıtasıyla masum milyonların katledildiği nükleer silahları, insanları madden zayıf düşüren, sağlığını bozan ilaç, genetiği değiştirilmiş organizmalar üreten firmaları, batıl inançları öğreten eğitim kurumlarını desteklerler.




Mesela ABD’nin hatta dünyanın en prestijli Yahudi okullarından biri olan Brandeis üniversitesine adını veren Louis Brandeis’in Frankçi olduğu bilinen bir gerçek. 




İşte dünyamızın son birkaç yüzyıldır içine girdiği girdabın en önemli sebebi de bu insanların inançları uğrunda hırsla olan mücadeleridir.




Her ne kadar Tevrat’a bağlı Yahudiler, Hasidizm gibi akımlar yoluyla dinlerini Sabatay ve Frankçilerden kurtarmak isteseler de BDPS yoluyla maddi iktidarı eline almış olmuş azınlık grubun yeryüzündeki borusu daha çok öter olur.




***

Nathan Benjamin, Sabatay Sevi’nin en yakınlarındandı ve Sabetay’ın öğretisini yeryüzüne yaymak için tüm hayatı boyunca çabaladı.



Bir sonraki yazımızda detaylıca ele alacağız ama bir ipucu:




Nathan Benjamin, Sabetaycılığın merkezi olarak hangi şehri seçmişti?




O şehir Filistin’in Gaza şehriydi.



BDPS Tarihi -5


İshak Luria kabalasının ıslahatında ‘Tzitzum’ kavramı ‘Tanrı’nın içine çekilmesi’ anlamına gelir.
Luria’da metaforik  kullanılan bu kavrama Sabatay Sevi, materyalist bir yorum getirir.
Tanrı’nın çekilmesiyle evrende yaratılışın var olabilmesi için bir boşluk oluşmuştur. (Sanki Tanrı’nın maddi bedeni varmış da mekanda yer kaplıyormuş gibi.)
Buradan iki sonuç çıkar.
Birincisi, evrende O’ndan bağımsız bir yaşam alanı olduğu. Zira artık O, insanın yaşayacağı mekanı terketmiştir. (Uzaklaşmış tanrı inancı. İslamda ise Allah, insana şah damarından yakındır.)
İkincisi ise, ‘boşalan’ bölgede ‘tanrılık’ işini insanın üstleneceğidir. (Özellikle Selanikli Sabataycılarda tanrı-lider inancı oldukça kuvvetlidir.) Ve Luria kabalasında, gelecek ‘mesihin’ bu makama oturacağına inanılır.
Elbette ‘laiklik’ de kökleri kabalaya temas eden ağacın meyvelerinden.
Zira laiklik ve materyalist yorumlu Luria kabalasının savundukları ortak şey ‘O’dan bağımsız yaşam alanı olması’.
***
Sabatay Sevi’nin Tanrı’nın yeryüzünde insan olarak zuhur ettiği olduğuna inancı Hristiyanlığın teslisini anımsatıyor.
İlginçtir ki mesih Sabatay tanrılık tacını takarken, Nathan Benjamin ve Abraham Miguel Cardoso gibi isimler ‘peygamberlik’ görevini yürüttüler.
İşte geçen yazıda bahsedilen ve Sabatay Sevi’nin ‘peygamber’i olarak adı geçen Nathan, Sabataycılığın kıblesini Gaza olarak belirlemişti.
Peki bugün Gaza’da olanların bununla bir ilgisi var mı? Varsa nasıl?
Kanımca Sabataycılık/Frankçilik, günümüzde ‘İllimuninati’ ‘Siyonist’ gibi isimlerle anılan insanların dini inancı.
Ve Gaza’nın önemi de buradan.
Geçen yazıda ‘kelipotlar’dan bahsetmiştik.
Kelipotlar, ‘kötülüğü’ ‘şeytani güçleri’ temsil eder.
İki(2) tür kelipot yani kötülük/şeytani güç vardır.
Bunlar; Kelipot Nogah ve Kelipot Hatmayot.
Kelipot Nogah ıslah edilebilir. (Mesela elitlerin değerlerini kabul edenler ve direniş göstermeyenler bu sınıfa girer.)
Ya Kelipot Hatmayot? Yani emperyalist güçlerin değerlerini kabul etmeyip direnenler, inanışlarından taviz vermeyenler.
İnançlarına göre, kelipot hatmayotların ıslah edilme şansı yok.
O halde, amaçları yeryüzünü ‘kelipot’lardan arındırmak olan ütopik Sabataycıların ıslah olmayanlar için ne yapması gerekiyor?
Tek yol ‘teshuvah’ yani ‘yoketmek’.
Yok edince ne olacak?
Yaratılıştaki ‘kaza’dan dolayı kötülerin içine sıkışmış olan ‘tanrısal kıvılcımlar’ serbest kalacak ve dünya tanrısal kıvılcımların serbest kalmasıyla ‘cennet’e dönüşecek.
Kökeni Mısır’a kadar giden öğreti, masonların Mimar Sinan dergisinde şöyle anlatılıyor:
‘Firavun'un başlıca vazifesi, NUR'u aramaktır. Gizli Nur'u, daha canlı ve daha kuvvetli bir surette yüceltmektir.… Biz masonlar, nasıl Süleyman Mabedi'ni inşaya çalışıyorsak, eski Mısırlılar da Ehramı, yani Nur Evini inşaya çalışırlardı.
Sabataycılıkta da nur/tanrısal kıvılcımları, kelipotların yani kötülüğün içinde arayan, kötülüğe asli bir değer biçen Sabataycı müritler de aynı düşüncededir.
Marx’tan ve diğer ütopyalardan da hatırlanacak ‘cenneti yeryüzüne taşıma sendromu’ ve özellikle 20.yüzyılda zirve yapan toplu katliamlar..
Marx’ın dinlere karşıtlığı ile Sabataycı/Frankçi öğretinin en önemli amacının yeryüzünü dinlerden temizlemek olması tesadüf mü?
Lakin Sabataycılara sorsanız büyük bir hayır yapıyorlar, Tikkun yani dünyayı düzeltiyorlardır.
Hem onlara: «Yeryüzünde fesat çıkarmayın.» denildiğinde: «Biz ancak ıslah edicileriz.» derler. (Bakara, 11)
***
Not: BDPS ile Sabataycıların inançları uğruna gerçekleştirdikleri katliamların ilişkisi ise gayet açıktır. Normal şartlarda bir millet savaşı kaynakları ölçüsünde devam ettirebilir. Kaynağı bitenin savaşı da bitmiş olur. Peki havadan üretilen paralarla yani ‘sanal’ kaynaklarla yürütülen bir savaş ne kadar sürer?Cevabı bir sonraki yazıda inşaallah.


Hiç yorum yok: