11 Kasım 2012 Pazar

Ve Çerkez Ethem olayı -Çerkez Ethem Bir Hainmiydi - Çerkez Ethem'in Son Yılları -Aziz Üstel

Ve Çerkez Ethem olayı

Cumhuriyet tarihinin en çok tartışılan, hala üzerinde bir uzlaşma sağlanamayan olayıdır Çerkez Ethem hadisesi. 


Çerkez Ethem’in emrindeki 5 bin kişilik Kuva-yı Seyyare birlikleri, Şubat-Eylül 1920 tarihleri arasında Mustafa Kemal’e omuz veren, Anadolu’daki silahlı ve güvenilir tek güçtü.



Peki, o zaman Ethem’le yaşanan anlaşmazlık nereden kaynaklanıyordu? Mustafa Kemal’in Ethem’in tavırlarından, konuşmalarından, fikirlerinden yavaş yavaş kuşku duymaya başladığı doğrudur. Özellikle Ethem’in “saltanatçı” olduğu yolunda kimi söylentiler Mustafa Kemal’i tedirgin etmişti. Cumhuriyet kurulduğunda Ethem’in “ayak bağı olacağı” yolunda fısıltılar arttıkça artıyordu Ankara’da. Böyle bir ortamda, düzenli orduya geçilişte Ethem’e ciddi bir sorumluluk vermek tehlikeli olabilirdi. Askeri ve siyasi yetki tümüyle Meclis’te elinde kalmalıydı. Ancak Ethem’in Meclis’in yetkisine el koymak, Mustafa Kemal’e karşı başkaldırmak, düzenli orduya direnmek gibi bir niyeti olmadığı gibi, bunu doğrulayacak birtek belge de yoktur. (Cemal Şener-Çerkez Ethem Olayı) 



Ethem Bey’in düzenli orduya karşı çıktığı söylentisini çürüten en önemli kanıt, Ali Fuat Paşa ve askerleriyle omuz omuza düşmana karşı çarpışması, Ali Fuat Paşa’nın da sözünden çıkmamasıdır. Ethem’i “çıldırtan”, kendisi iç ve dış düşmana karşı savaşırken İsmet Paşa’nın çok sonradan Milli Mücadele’ye katılması ve hak etmediğine inandığı Batı Cephesi Komutanlığı’na getirilmesidir. (a.g.e) Yani Ethem’in duruşu, düzenle değil İsmet Paşa’yla ilgilidir kısacası. İsmet Paşa da bunu doğrular zaten: “Ethem ve kardeş leriyle çatışmam, Garp Cephesi Komutanlığına gelmemle başladı!” 



Ne olursa Ethem Bey rahatsızlanıp komutayı geçici süre için kardeşi Tevfik Bey’e devredince olur. Tevfik Bey son derece gururlu ve başına buyruktur. Hele de İsmet Paşa birlikler arasına adamlar gönderip Mustafa Kemal’in Ethem’i Meclis’in önünde asacağı “yalanını” yayması Tevfik Bey’i zıvanadan çıkarır. Ethem Bey bu dedikoduları içeren bir rapor yollar Mustafa Kemal’e ve artık İsmet Paşa’yla çalışamayacağını bildirir; yanıt alamaz. Daha sonraları Mustafa Kemal böyle bir rapor almadığını belirtecektir. (TBMM Gizli Oturum Konuşmaları) 



Soğukkanlı olmayı beceremez, siyasetten, ayak oyunlarından anlamaz Ethem Bey. Ve durup dururken Milli Mücadele’ye karşı konumuna düşürülür. Yazık ki ne yazık! Sonunda İsmet Paşa kuzeyden Refet Bey güneyden Ethem’e saldırır. Bu saldırıdan önce, uzlaşmak amacıyla Mustafa Kemal bir heyet gönderirse de bu heyeti Tevfik Bey kabul etmez. (Dagobert von Mikusch—Asya’yla Avrupa Arasındaki Adam Mustafa Kemal) Ethem Bey kuvvetlerini savaşa sürmemiş, serbest bırakmış, çok büyük bir bölümü düzenli orduya katılmış, bir bölümü dağa çıkıp Yunanlılara karşı savaşmış, 40-50 kişiyse Yunanlılara sığınmıştır. Albay Kazım Bey, “Ethem, emrindeki, kuvvetleri bizim üzerimize salmadı; engel oldu, hemen hepsini dağıttı” demiştir. 
Ethem Bey çok hastadır artık. Kardeşleri Yunanlılara sığınırken o Manyas köyüne gider. Ne var ki sonunda Yunanlılara teslim olur, önce Atina’ya ardından da Berlin’e geçer. 



Sonra gurbet rüzgarı onu Mısır’a ve Ürdün’e sürükler. Ağabeyleri 150’likler için çıkan aftan yararlanıp yurda döner ama o ihanet suçlamasını kabul etmediğinden, yargılanmak için başvurur, kabul edilmez. Ve Eylül 1948’de, Ürdün’de, bir Çerkez topluluğu içinde vefat eder. Naaşı hala Ürdün’dedir... Allah rahmet eylesin.

Çerkez Ethem Bir Hainmiydi


Bu çok önemli bir konudur aslında. Yakın tarihimizin de karanlık sayfalarından... Ne sayfası yahu, koca, kara kaplı ciltlerinden biridir!
Resmi tarihimizi kaleme alanlar Çerkez Ethem’e hain damgası vurmakla kalmamış, Refet (Bele) Paşa’nın görmeze yatarak onun Yunan kuvvetlerine sığınıp memleketten savuştuğunu yazmışlardır söz ve dahi kalem birliği etmişçesine. Refet Paşa tam Çerkez Ethem’in ümüğüne çökecekken geri durmuş, Ethem de bu duraksamadan yararlanarak kaçmıştır!
İyi de bu laflar, gerçekleri ne kadar yansıtmaktadır. Cemal Kutay’a kulak verirseniz, bambaşka bir tablo çıkar ortaya. Üstüne üstlük Cemal Kutay, Çerkez Ethem’in anılarından aktarır olan biteni. Yani onca suçlamaya Çerkez Ethem kendi cevap vermektedir. Peki ne der? Silah arkadaşı kimi komutanların Garp Cephesine saldırmak istediklerini ancak kendisinin buna karşı direndiğini, geri çekildiğini, askerlerini özgür bıraktığını, bunlardan büyük bir bölümünün düzenli orduya, yani Refet Paşa’ya katıldığını, kırk elli kadarının dağa çıkıp Yunan’la savaşmayı sürdürdüğünü ancak on beş yirmisinin Yunan’a sığındığını belirtir. Refet Paşa’nın düzenli ordusuna katılanlar, salt Birinci İnönü’de değil İstiklal Savaşı süresince de, kanlarının son damlasına değin savaşmış, birçoğu İstiklal Madalyası almıştır.
Şimdi düşünün hele: Çerkez Ethem istese elindeki kuvvetlerle Garp Cephesine saldırır, dağa çıkarak çok da iyi bildiği gerilla savaşına soyunur, İsmet Paşa’nın da başına bela olurdu. Ama bunu yapmadığını biliyoruz. Nerden biliyoruz? Refet Paşa’nın anlatımlarından: “Çerkez Ethem vatan topraklarını terk ederken ne bir kuvvet ne de düşmanın işine yarayacak malzeme götürmüştür. Adamlarının büyük bir çoğunluğu bize katıldı. Kuva-yı Seyyare’nin elindeki silah, cephane ve onca malzeme Kütahya ve Gediz dolaylarındaki depolarda duruyordu. Silahlarıyla teslim olanları sorguladık. Hemen hepsi Ethem’in kendilerine teslim olup ordunun emrine girmelerini önerdiğini söylemiştir.”
Refet Paşa İzmir suikastına karıştığı iddiasıyla yargılanıp son anda boynunu ipten kurtarır. Ne yazık ki, anılarını yazmamış, belki de yazamamıştır. Necip Fazıl 1954’de Ankara Palas’ta Refet Paşa’yla karşılaşır ve anılarını Büyük Doğu Dergisine yazmasını önerir. Refet Paşa’nın yanıtı hem düşündürücü hem de gözyaşartıcıdır:
“Necip Fazıl, benim bir ayağım çukurda... Tarih, ilahi adaleti hadiseler üzerinde o türlü tecelli ettiren bir ilimdir ki, günü geldiği zaman benim gibi insanların hatıra defterlerinden kefenlerine kadar her şeylerini sorgulayarak gerçekleri tespit etmeyi bilir. Şimdilik bizi bırakın da mezarımıza kavgasız ve davasız gidelim...”
Amman Wadi Sir Derneği Başkanı 79 yaşındaki Mececiko Şapsığ İdris Bey, Ethem Bey’in Mustafa Kemal Paşa’yla ilgili tek bir kötü söz söylemediğini ancak İsmet Paşa’yla kardeşi Reşit Bey’i çok ciddi biçimde eleştirdiğini ve kendisini birçok konuda Reşit Bey’in yanılttığını anlatıyor, örnekler vererek. Bu söyleşiden kimi, çok ilginç alıntılara daha sonra döneceğim elbet...
Bu yazıya gelince bunu da Mustafa Armağan’ın çok güzel bir lafıyla bitireyim hadi: Kefenlere kadar gerçeği tespit edecek bir tarih aranıyor...
(Meraklısına Not: Refet Bele: Askeri ve Siyasi Hayatı-Mececiko Şapsığ İdris’in Çerkez Ethem’le ilgili yaptığı söyleşi-Yer Wadi Sir Kafkas Derneği/Ürdün... Paşaların Hesaplaşması-Mustafa Armağan vb.)


Çerkez Ethem'in Son Yılları


Çerkez Ethem, Orhan Asena’nın demesiyle “günün koşulları gereği” ülkeyi terk ettikten sonra, hele de 1923-1938 yılları arasında, değişik zamanlarda, kimi gazetelerde adamlarının Atatürk’e suikast amacıyla Türkiye’ye sızdığı yolunda yalan haberler çıkmış. Bunlardan en önemlisi 1935 yılında Ali Saip Ursavaş ve arkadaşlarının yargılanmasıyla ilgilidir. Öne sürülenlerin tümüyle yalan olduğu ortaya çıktığında mahkeme beraat kararı vermiş ve tutuklular serbest bırakılmış.
Ethem Bey Elmusdar Mezarlığında, Habjoka’ların aile kabristanına gömülmüş. Ancak defnedildikten tam 40 yıl sonra mezarlık tümüyle kaldırılmış, otopark, yeşil alan ve ticaret merkezi olarak yeniden düzenlenmiş. Ethem Bey’in mezarı ne olmuş? Bunu Reşit Bey’in oğlu Aslan Bey ve çocuklarına soracaksınız!
Amman Wadi Sir Derneği Başkanı Mececiko Şapsığ İdris, Ethem Bey’in son yıllarını şöyle anlatıyor: “Önceleri yeğenleri Hakkı ve Arslan Beylerle kalıyordu. Arslan tütün fabrikasında çalışıyordu. Sonradan Arslan Bey yöreden ayrılıp tarımla uğraşmaya başladı. Hakkı Bey, yasaklı olmadığından Türkiye’ye döndü. Ethem Bey de Wadi Sir Derneği’nin yaptırdığı kerpiç sıra evlerden birinde kalmaya başladı. Hiçbir iş yapmadı. İri yarı, zayıf bir adamdı. Entari biçiminde, diz altına kadar inen, uzunca bir Arap kıyafetiyle dolaşırdı. Yün çorapları da ayağından eksik olmazdı. Hastaydı sürekli olarak. Vücudunda tam 17 kurşun vardı; kırılan kaburgaları akciğerine saplanmış, uzun süre tedavi olamayınca yaralar yüzünden vereme yakalanmıştı... Zaman zaman kaçarken heybelerle altın getirdiği söylenirdi ama yalandı hepsi çünkü beş kuruşu yoktu. Kardeşi Reşit Bey yanına hiç gelmedi, Hurmalar’ın evinde kaldı.”
Şhalduğ Nurettin’se Türk ve Ürdün Hükümetleri arasında bir anlaşma olduğunu söyledi. “Bu anlaşma gereği, Ethem Bey’in Ürdün dışına çıkması yasaktı. Galiba bir kez Suriye’ye gitti, yakalanıp Ürdün’e geri getirildi.”
Şaproka Hüsnü’nün bir anısı şöyle: “Yanılmıyorsam bir gün bir dükkanda Arap-İsrail savaşı konu olmuştu. Ethem Bey kimi Arapların İsrail’e yardım etmesini anlayamadığını söyleyince akrabam İsa, ‘Sen de Yunan’a yardım etmedin mi!’ deyiverdi. Ethem Bey çok şaşırdı; böyle bir şeyin kesinlikle doğru olmadığını söyledi. Sonra sustu; başını salladı. Dükkandan çıkıp gitti...”
Herhangi bir iş tutmamış Ethem Bey. Daha doğrusu tutamamış, öylesine hastaymış. Sürekli huzursuz ve öldürülme korkusu içindeymiş. Arap-İsrail savaşı başladığı gün “Bu savaş Filistin’lilerin kurtulması için değil İsrail’in kurulması için yapılıyor; savaşı Arap alemi kaybedecek” demiş. Ethem Bey’e Ürdün Hükümeti’nden çeşitli teklifler geldiyse de kabul etmemiş.
Yalnız Mustafa Kemal’in para ve pasaport gönderdiğini, Ethem Bey’inse ‘sadakaya ihtiyacım yok; yargılanmayacaksam, her şeyi olduğu gibi anlatamayacaksam dönmenin bir anlamı yok’ demiş İdris Bey’e göre: “Mustafa Kemal için tek kötü söz ettiğini duyan olmamıştır. Ama hem İsmet Paşa’yı hem de kardeşi Reşit Bey’i yerden yere vururdu. Yapılan bir toplantıda isyanları bastırdıktan sonra kendisine ihtiyaç kalmadığını, İsmet Bey aracılığıyla üstüne üstüne gelindiğini ancak insanları kırdırmamak için bütün adamlarını serbest bıraktığını onların da milli mücadele saflarında çarpıştığını anlattı. Ethem Bey ölmeseydi Reşit Bey de geri dönmezdi; Ethem Bey’in başına gelenlerin sorumlusuydu çünkü. Onu hep yanlış yönlendirmişti. “
İşte Amman Wadi Sir Derneği’nde konuşulanlar bunlar. Rahmetli Ethem Bey savaş sanatının ustası ama siyasetin acemisiydi. Siyaseti beceremediğinden, son söylemesi gerekeni ilk söylediğinden ve son dönemde Mustafa Kemal Paşa’ya ulaşması hep engellendiğinden çareyi adamlarını dağıtıp Türkiye’den gitmekte buldu. Son yıllarını da Amman’da hasta, onun bunun yanında yaşayarak, düşünceleriyle başbaşa geçirdi. Milli Mücadelenin ilk yıllarında Ankara direnebilmiş, ayakta kalabilmişse bunu biraz da Ethem Bey’e borçludur ama kimse sonunda bunu hatırlamak zahmetine bile katlanmadı; hep haydut ya da hain diye söz edildi. Ancak son yıllarda gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Ee güneşi ancak bir süre balçıkla sıvayabilirsiniz değil mi?

(Meraklısına Not:Çerkez Ethem Dosyası - Kafkas Dernekleri Federasyonu ) 

Hiç yorum yok: