12 Kasım 2012 Pazartesi

Sandy'yi 'Doğa'nın Gazabı' mı Sandınız? - Fuat Türker


Sandy kasırgası hızı saatte 140 kilometreye yaklaşan rüzgar ve sağanak yağmur ile Karayiblerde onlarca kişinin ölümüne yol açtıktan sonra ABD'deki eyaletleri vurdu.

ABD'nin özellikle Doğu yakasındaki eyaletlerinde hayatı felce uğratan Sandy, çoğunluğu ağaç devrilmeleri sebebiyle ve biri Kanada'da olmak üzere 49 kişinin ölümüne yol açtı. 

Sandy kasırgasının cep telefonu ile çekilmiş görüntülerini izledim. İlginçti; korkuyu izledim, dehşeti izledim. Kimi bağırarak, kimi şaşkınlıkla, kimi fısıltıyla, "oh my God" diyen insanların korkusuna ve hayretine şahit oldum. 

Kimileri yaşanan bela ve musibetleri 'doğa'ya bağlıyor olsa da tümünü Allah yaratıyor. İnsan dehşete şahit olup izlerken, dilinden ve yüreğinden dökülen "oh my God", "oh mein Gott", "aman Allah'ım" kelimeleri oluyor.

Allah her olayı sebep-sonuç ilişkisi içinde yaratıyor ve bu yüzden pek çok insan bu olayları Allah'a değil, sebeplere bağlıyor. Oysa Rabbimiz bu olayları sebep kılarak, insanlara acizliklerini gösteriyor. Ve bütün bunlar aklını kullanabilenler için birer düşünme ve öğüt alma vesilesi oluyor. Kur'an bu konuda, "Yoksa gökte olanın üzerinize 'taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar' göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz." (Mülk Suresi, 16-17) gibi birçok ayetiyle uyarıda bulunuyor.

Yüce Allah verdiği musibet ve belalarla insanlara ölümün yakınlığını gösteriyor, dünyada varoluşlarının nedenlerini ve amaçlarını hatırlatıyor. Rabbimiz bu olaylarla aslında insanlara merhamet ediyor. Çünkü zorlukları, yaşayan ve şahit olan kişilerin dünya hayatının geçiciliğini ve her an sona erebileceğini kavramaları için yaratıyor. 

İnsan hiçbir bela ve musibeti kendisinden uzak görmemeli. Bu felaketleri, zarar gören kişiler de bela gelmeden önce muhtemelen kendilerinden uzak görmekteydiler. Her insan dünyada yaşayacağı ortalama 60-70 yıl için, sonsuz hayatını feda etme yanılgısından kurtulmaya çalışmalı. 

Sahip olunan bütün imkân ve özellikleri veren Allah'tır ve dilediği anda da hepsini geri alabilir. Yok olacak şeyler peşinde hırsla koşarak yaşanan dünya hayatının, ahiretteki sonsuz hayat yanında hiçbir değeri yoktur. 

Kur'an geçmiş toplumlara ilişkin bize birçok bilgi veriyor. Bunların hatırlatılmasındaki amaç, kuşkusuz tarih bilgisi vermek değildir. Bu kıssalar "ibret" alınması için anlatılıyor ki; arkadan gelenler doğruya yönelebilsinler.

İnsanlık tarihi boyunca tüm kavimlerin Allah'a başkaldırmak, O'na şirk koşmak, yeryüzünde haksız yere büyüklenmek, insanların mallarını haksızlıkla yemek, sapkınlık ve azgınlık yapmak gibi ortak bazı özellikleri olmuştu. Bu kavimlerin hepsinin ayrı ayrı helâk nedenleri vardı. Yaşadığımız dönemde ise bu çirkin davranışların hepsi fazlasıyla görülüyor. Bu sebeple bu dönemde imtihan da fazladır. Helâk edilen her kavim bu döneme bir delildir. Bunlar çok önemli işaretlerdir. Kıssaları "ibret" gözüyle okumamız gerekiyor.

Tüm kavimler, doğal sebeplerle gelen afetler sonucunda cezalandırılmışlardı. Deprem, sel, fırtına, yanardağ patlaması gibi. Bugün, çirkin utanmazlıklarda bulunan ve eski toplumların işlediği suçları işleyenler de, benzer cezalarla karşılaşabilirler. 

Aradan binlerce sene geçmesine rağmen bugün de Sodom ve Gomorra kentlerindekine benzer hatta daha da aşırı sapkınlıklar yaşayan, sayıları oldukça fazla "Lût Kavmi" var. Semud Kavmi gibi tartıda adaletsizlik yapan, Sebe ve İrem Halkı gibi Allah'ın nimetlerine karşı nankör, Nuh Kavmi gibi dine ve müminlere karşı alaycı, Ad Kavmi kadar adaletten sapmış toplumlar oldukça fazla sayıda. 

Toplumların teknolojik yönden ulaşmış oldukları düzey ve imkânları, Kur'an ayetlerinde de haber verildiği üzere, hiçbir önem taşımaz. Bunların hiçbiri, hiç kimseyi üstün, kuvvetli, güçlü, mağlup edilmesi mümkün olmayan, galip olan Allah'ın azabından kurtaramaz. 

"Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Rum Suresi, 9) buyuruyor Allah ve tam da bunu haber veriyor.

Bu konular üzerinde derin düşünen insan, dünyanın geçici ve eksikliklerle dolu bir mekân olduğunu ve Rabbine karşı aczini fark eder, acizliğinden kaynaklanan hataları için Allah'tan bağışlanma diler, tevbe eder. İnsanın kendi acizliğini kavrayabilmesi, Yaratıcısının üstünlüğünü ve gücünü gereği gibi takdir edebilmesine, O'na muhtaç olduğunu anlayabilmesine, dolayısıyla gerçek kurtuluşuna vesile olabilir. 

Sonsuz güç sahibi Yüce Allah, dilediği anda dilediği toplumu helak edebilir. Ya da dilediğini dünyada güzel bir hayatla yaşatır; ahirette azaplandırır. O'nun her şeye gücü yeter. 

Allah, yarattığı musibetlerle Kendisini hatırlatıyor. Allah'ın sonsuz rahmet ve adalet kapsamına girmesi sebebiyle, her olayın arkasındaki İlahi hikmeti göremeyebiliriz. Ama şu çok açıktır ki, Allah'ın yaratmasında asla zulüm ve haksızlık olmaz. Allah kullarına zulmetmez; insan zalim, kader adildir.

İşte biz, onların her birini kendi günahı ile yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Ankebut Suresi, 40)

Hiç yorum yok: