3 Kasım 2012 Cumartesi

Karabekir'in Günlükler'i - Kazım Karabekir


Hem İstiklâl Harbinin en önde gelen kahramanlarından, hem de bu Millî Hareketin lider kadrosunda bulunan şahsiyetleri en yakından tanıyan biridir, Kâzım Karabekir Paşa.
Bugün, Karabekir Paşanın vefat yıldönümü. 26 Ocak 1948'de Meclis Başkanı iken, geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu 66 yaşında iken vefat etti.



Karabekir'in hayli renkli sayılabilecek bir kişiliği var: O, daha evlenmeden paşalık rütbesine kadar yükselebilen bir asker, kahramanlık destanları yazan bir kumandan, yetimlere sahip çıkan bir şefkatli idareci, iyi evlât yetiştiren bir baba, iyi bir diplomat (Gümrü Antlaşması), iyi bir yazar, vesaire...

Karabekir Paşanın kaleme aldığı onlarca eseri var. Bir kısmı gasp edildiği için basılamayan bu eserlerin çoğu askerî, siyasî ve tarihî konuları ihtiva ediyor.

Son olarak Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan ve 1500 sayfayı aşan iki ciltlik "Günlükler" isimli eserde, Karabekir'in 1906'dan sonra hayat mâcerası kendi kaleminden anlatılıyor.
Bu eserde, bazı yıllara ait notlar ne yazık ki hiç yer almamış. Demek ki, bulunamamış.

Oysa, Karabekir Paşa hem çok tertipli, hem de kalemi velut bir insan. Kendisi günü gününe yazmış, notlar almıştır; fakat, müzmin muhalifleri tarafından bu notlar ya çalınmış, ya da zaman zaman evine yapılan baskınlar neticesi alıp götürülmüş ve muhtemelen imha edilmişlerdir.
Neyse ki, bu tarihî notların önemli bir kısmı kurtarılarak yayın hayatına kazandırıldı. Buna da şükür diyelim...


Kafkas Cephesi'nden Meclis'e

2 Mart 1919'da Erzurum'daki 15. Kolordu Komutanlığına atanan Karabekir Paşa, 12 Nisan günü Gülcemal isimli vapurla Trabzon üzerinden Erzurum’a doğru yola çıkar. Derhal işe koyulur ve kısa bir zaman zarfında işgal altındaki Doğu vilâyetleri geri alır.

Bilâhare, 22 Haziran 1919'da hazırlanan Amasya Tamimini kabul ettiğini, ardından toplanan Erzurum ve Sivas Kongrelerine katıldığını ve bu kongrelerde alınan kararlara bağlı olduğu anlaşılan Karabekir Paşanı, bu tarihten tâ 1924 yılı başlarına kadar da Mustafa Kemal ile müttefik halde görünüyor.

1924 yılı başlarından itibaren, sadece M. Kemal ile Karabekir'in arası açılmakla kalmıyor, Refet Bele, Cafer Tayyar, Rauf Orbay ve Ali Fuat Paşa gibi Millî Mücadelenin diğer kumandanları da M. Kemal ve yeni ekibi tarafından gayet sert ve keskin bir tavırla dışlanıyor.

Dışlanan ekip bir araya gelerek Terakkiperver Fırkasını kuruyor. Ancak, bunda da başarılı olamayıp, hem siyasetten, hem de askeriyeden uzaklaştırılıyor.

Medreselerin kapatıldığı, Hilâfetin lağvedildiği, Şer'iyye Bakanlığının kaldırıldığı 3 Mart 1924'ten itibaren, meydan bütünüyle M. Kemal ve ekibine kalıyor.

1926'da İzmir Sûikastı bahanesiyle kurulan mahkemede canını zor kurtaran Karabekir Paşa, tarassut altındaki kendi dünyasına çekiliyor ve ancak M. Kemal'in ölümünden sonra (Ocak 1939) siyasete geri dönebiliyor. 26 Ocak 1948'de vefat ettiğinde, Meclis Başkanlığı makamında bulunuyordu.


Günlükler'den iktibaslar.

Yazının bu son bölümünü, Karabekir Paşanın "Günlükler"inden yaptığımız iktibaslara ayıralım...
 21 Mayıs 1919: Mustafa Kemal'den ilk şifre: Neden Samsun'a çıkmış? Neden Samsun'da vakit geçiriyor? "Memuriyeti kabul ettim" diyor. Neden daha evvel etmedi? Bu memuriyet nedir? Padişah ve Ferit Paşa'nın birer nefer gibi hizmet edeceğiz diye gazetelerde beyannameleri vardı. Kemal Paşa'yı mukavemet için mi gönderdiler. "Fahrî Yaver–i Padişahî" dediğine nazaran, Padişah tarafından bir vazifedar mı idi?

 19 Ekim 1922: M. Kemal’e, (Lozan'daki) Sulh Konferansına Saltanatı lağv ve Hilâfeti Âl–i Osman’da bırakmak sûretiyle ve tam Türk milliyetçiliğiyle gitmekliğimizin faydalarını anlattım.

M. Kemal “Sulh heyetimize baş murahhas (delege) olarak seni gönderemem. Çünkü, sen kafanla hareket edersin. İsmet Paşayı göndereceğim. Çünkü, o sözümden çıkmaz” dedi.


8 Aralık 1923: İsmet’in İstiklal Mahkemeleri ile işe başlamasına esef ettim.
18 Aralık 1923: İstiklal Mahkemelerinin ve şahısların fena tesir ettiğini, eğer hüsn–i iade edilmezlerle eski hafiyelik devrinin başlayacağını söyledim.

14 Ocak 1924: Muhaliflerden Ali Şükrü Ankara’ya makine getirmiş, Tan gazetesi çıkaracakmış. Gazi yanımda Cevat Abbas’a dedi: “Muhalifler matbaa yapıyor da siz hâlâ uyuyorsunuz. Yakmalı, yıkmalı!”

Dedim: “Paşam bu tarzda mukabele doğru mudur?”


1 Ağustos 1925: Mesele, İstiklâl Mahkemelerinin terörüdür. Yarın kimin tevkif edileceği meçhul... Gözyaşı, elemli dövünmeler, kalplerin kanaması... Ömrümüz terörle mi geçecektir? 
Cumhuriyet, her dimağda munis, cazip, feyiz–nâk bir kelime olmalıdır. Yoksa dehşet, korkunç, hürriyet–i şahsiyeyi tehlikeye kor, bir umacı gibi yeni neslin zihniyetine nakşolunmamalıdır.


 27 Temmuz 1932: İzmir'de Gazi heykeli açıldı. İsmet'in 28 tarihli gezetedeki nutku pek gülünç: "Usûlen her şeyi yapan Gazidir" nakaratıyla dolu! Bir de diyor ki: Fertler milli dâvâya faydalı olmalı ve her halde zararlı olmamaları şartıyladır ki millî rehberden (M. Kemal'den) refah isteyebilirler! (Ne âlâ, Abdülhamid'in prensibini tasvir ediyor, bizim koca İsmet!)

6 Temmuz 1932: Mübadillere (Yunanistan'dan mübadele usûlü ile gelen vatandaşlara) verilen bonoların müthiş ihtikârla (tefecilik, vurgunculuk) kırıldığı söyleniyor. Beş yüz bin liralık bir bonoyu Kılıç Ali Bey elli bin liraya satın almış. Maliyeden tam tahsil etmiş!

Hiç yorum yok: