Osmanlı hukukunda aslolan, bedenî cezadır. Çünkü bedenî ceza, ırkı, cinsiyeti, serveti, sosyal pozisyonu ne olursa olsun, herkeste aynı elemi hâsıl ettiğinden, adaletin tecellisine daha elverişli görülmüştür. İdam, ademe (yokluğa) gönderme mânâsına gelir. Hukuk ilminde, suçlunun mahkeme kararıyla öldürülmesini ifade eder.
Cellatlık ciddi bir meslekti. Klasik devirde cellatbaşı (sağda) ve cellat.
İdamlık 4 suç
Şer’î hukukta idam cezası çok istisnaî hallerde tatbik olunur. Bunların başında kasden adam öldürme gelir. Şartları tahakkuk eder ve ölenin yakınları da isterse, katil kısas edilir. Bunlardan biri bile affedebilir veya diyet ödemesi şartıyla kısastan vazgeçebilir. Bu takdirde kâtil idam edilmez; hükümet uygun bir ceza verebilir. Aldıkları diyetle vârisler mahrum kaldıkları desteği bir nebze telâfi edebilir. Adam öldürme suçuyla, maktulün, vârislerinin, cemiyetin ve Allah’ın hakkı olmak üzere dört hak ihlal edilmiştir. Kâtilin idamı, vârislerin ve cemiyetin hakkıdır. Tövbe edince, Allah hakkı yerine gelir. Maktulün hakkı âhirete kalır.
Eşkıyalık da idam sebebidir. Ama şehirlerarası yollarda yol keserek adam öldüren ve mal alanlar, idam edilirler. Yakalanmadan teslim olurlarsa, idamdan kurtulurlar.
Evli bir Müslüman, başkalarının yanında zina ederse, bu suç mahkemede sabit olursa, idam edilir. Erkek veya kadın fark etmez. Ancak bu suçun gerçekleşmesi ve mahkemede sâbit olması çok zordur. Bu sebeple tarihte tatbikine neredeyse rastlanmaz. XVIII. asırda bir defa İstanbul’da tatbik edilmiş; alışılmadık olduğu için padişah bile infazı seyretmek için saraydan Sultanahmed Meydanı’na çıkmıştı.
İrtidad suçunun cezası da idamdır. Müslümanlıktan çıkan kimseye tövbe teklif edilir. Ederse, kurtulur. Tarihte ferdî irtidad suçuna fazla rastlanılmaz. Çünki dinden döndüğünü açıklayan, öldürüleceğini bilir. Bu sebeple ya bunu ifşâ etmez; yahud pişmanlık bildirip kurtulmayı tercih eder. Bu sebeple, az sayıda da olsa irtidad edenler, umumiyetle dârülharbe intikali tercih etmiştir.
“KISAS DIŞINDA İDAMA KARŞIYIM”
Bu sayılanlarda idamın tatbik edilmeme ihtimali fazladır. Bunların hâricinde idam cezâsının tatbiki nâdirdir. Ermeni tehcirindeki faaliyetinden dolayı mahkûm olan Yozgat Vali Vekili Ali Kemal’in idam cezası imzalanmak üzere önüne getirildiğinde, Sultan Vahîdeddin’in “Ben kısas dışında idam cezasına karşıyım” dediği meşhurdur. Sultan Hamid de kısas dışındaki idam cezalarını küreğe çevirirdi. Meşrutiyet ve Cumhuriyet devrindeki menfi tatbikata bakarak, idam cezasına sıcak bakmak insanın içinden gelmiyor. İllâ getirilecekse, hiç değilse, kasden adam öldürme suçlarına inhisar ettirilmesi yerinde olacaktır. İdam telâfisi imkânsız bir cezadır; ama amme vicdanının tatminine elverişlidir.
Muayyen hallerde kadı veya hükümdar, ta’zîr olarak idam cezası verebilir. Buna siyaseten katl denir. Hırsızlık, gasp ve adam öldürmeyi âdet haline getirenler, halktan kanunsuz vergi toplayanlar, livâta yapanlar, büyücüler, sapkın görüşlerin propagandasını yapanlar ve isyancılar idam edilebilir. Siyaseten katl, ekseri devletin dirliği ve milletin birliğini bozdukları gerekçesiyle yüksek rütbeli devlet adamlarına tatbik edilmiş; halka pek şâmil tutulmamıştır.
Suça göre idam
İdam cezası verilen suçlar cemiyetten cemiyete farklılık gösterir. Antik Mısır’da mabede karşı suç işleyen idam edilirken; mülkiyete çok kıymet veren Sümerlerde mala karşı işlenen suçların cezası idamdır. Eski Yunan’da devlete karşı işlenen suçlar idama tâbidir. Sosyal fesad içindeki Asur’da ahlakî suçlara idam cezası verilir. Orta Çağ’da Franklar, idam cezasını sadece büyücülük ve zehirleme vakalarında tatbik etmiştir.
Mısır’da ME VIII. asırda istilacı Habeş Firavun Sabacos, idam cezasını kaldırarak, yerine kürek cezasını getirdi. Hitit İmparatoru III. Hattusilis (ME 1290) idam cezasını kaldırmıştır. Roma’da İmparatorluk devrinde idam cezasına mahkûm olanların köle yapılması kabul edilmiştir. Avrupa’nın yakın zamanda vazgeçtiği idam, Amerika ve Japonya’da hâlâ caridir.
Kendi bulduğu aletle idam edildi
Kırk katır mı, kırk satır mı?
İdam cezalarının infaz şekli de çeşit çeşittir. Yakılarak, asılarak, çarmıha gerilerek, taşlanarak, vahşi hayvanlara atılarak, suda boğarak, fillere ezdirilerek, zehirlenerek, başı kesilerek, dört yana koşan atlara bağlanarak parçalanma gibi şekilleri vardır. Orta Çağ’da Germenlerde idam cezaları, ilaha kurban olarak görülür. Nitekim tekerlekleme (suçlunun tekerleğe bağlanarak kemiklerinin kırılması) güneş ilahına; asarak öldürme de rüzgâr ilahına kurban sayılır. Eski Türklerde kanı yere düşmesi dinen uygun görülmediği için, hanedan mensupları boğularak idam edilir. Bu gelenek Osmanlılarda da devam etmiştir. Orta Çağ boyunca idam cezaları şerefli kimseler için başı kesilerek, diğerleri için asılarak, din suçlularında ise yakılarak infaz edilmiştir. Fransa’da 1792’den itibaren ölüm cezaları Dr. Guillotin’in bulduğu ve idamı mümkün mertebe ızdırapsız hâle getiren giyotinle infaz edilmeye başlandı. Tesadüfe bakın ki, Dr. Guillotin, ihtilâl kurbanlarından olarak, kendi bulduğu aletle idam edilmiştir.
İslâm hukukunda idam, öldürmesi en süratli silâh (kılıç, kurşun vs.) ile yapılır. Asarak idam, çirkin ve insanlık haysiyetiyle bağdaşmadığı için caiz görülmemiştir. Yalnızca mal alınıp adam öldürülen eşkıyalık suçunun cezası ibret için asarak idamdır. Vârislerin hepsi hazır olmadıkça, kâtil idam edilmez. Bunlardan birinin kalben rikkate gelip, kâtili affedebileceği umulmuştur.
İngiltere Kraliçesi Anne Boleyn’in infazı 1536.
Giyotin, idamı ızdırapsız hale getirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder