Marks yirminci yüzyılda yaşasaydı meşhur cümleyi şu şekilde kurardı herhalde: futbol kitlelerin afyonudur. Genelde spor özelde futbol endüstrinsin kitleler üzerindeki etkisi, aynı anda milyonların ruhunu teslim alışı pagan dönemlerin totem ayinlerinden daha etkili.
Futbol heyecanı bir tür pagan kutsallığa dönüştürüldü yüzyılımızda. Kitleler her tür 'ideolojiden arındırılmış' olarak ancak bu kadar büyük heyecanla harekete geçirilebilir ve bir hedefe yoğunlaştırılabilirdi.
Böylesi bir kitlesel coşkunun bu kadar yaygın, örgütlü, sürekli kılınması sporun efsununda aramak saflık olur. Küresel ölçekte göz alıcı şenliklerin kitlelerin ruhunu teslim alabilmesini izah edebilmek için olayın çok daha farklı boyutlarına yönelmemiz gerekecek. Futbol heyecanını, milyonarlı peşinde sürükleyişini anlamlandırmak için 'pagan ayinlerinin büyüsü' tek başına açıklayıcı değil.
Popüler kültür unsuru olarak futbol bir yana ideolojik aygıt olarak futbol başlı başına ele alınması gereken bir mevzu. Özellikle Güney Amerika'da olduğu gibi Faşist darbelerin ideolojik uzantısı olarak yıllarca iş gördü futbol. Kitlelerin masum coşkusu rejimlerin baskıcı karakterinin üstünü örterken resmi ideolojilerinin kitleselleşmesine yardımcı oldıı.
12 Eylül sürecinde sıkıyönetim komutanlığının aldığı kararlardan biri de, "terörü önlemek için Diyarbakır'a dört futbol sahası yaptırma" kararı olması bu bağlamda hayli anlamlı.
Kabaca şekliyle bizde yansımasını bulan; darbe yönetiminin başkentin 1. ligde bir futbol takımıyla temsil edilmesi için yasal değişiklik yapma ihtiyacı duyması Ankara'nın resmi ideoloji açısından sembolik değeri ve bunun ideolojik aygıt olarak işlevini ele verir.
Futbolun kitlelerin ruhunu efsunlama gücü sadece cunta yönetimlerinin keşfettiği, bu amaca uygun kullandığı bir şey değil şüphesiz. İngiliz kollektif aklının ürünü olarak örgütlenmesi serbest piyasanın kültür/eğlence/spor endüstrisinin en önemli ayağını oluşturur. Bizatihi futbol bir endüstriyel ürün olarak serbest piyasa ekonominsin bir parçasıdır. Siyaset ekonomi ilişkisi bir birinden ayrı düşünülemeyeceği gibi ideolojik aygıt olarak futbol da piyasa değerinden soyutlayarak ele alınamaz.
Ne var ki siyasi yapıların özelliğine göre futbolun ekonomik işleyişi de ülkeden ülkeye farklılaşabilir. Tekelci cunta yönetimlerinin karanlık ekonomik ilişkileri gibi serbest piyasanın acımasız rekabet oyunları da bu kitlesel heyecana, kitlesel ayine yansır.. Kitlelerin heyecanı, umudu, sevinci üzerine kurulmuş bir endüstridir ve çok da "duygusal"dır.
Bu duygusallığın kutsadığı futbol ayinlerinin arkasında yatan parasal ilişkiler doğrudan siyasal sistemin ideolojik yapısıyla ilgili olsa gerek... Duygusallık büyüsünün bozulmaması için dev kulüplerin korunması, bu amaçla da gerektiğinde şike yöntemine sık sık başvurulması kitlelerin kontrolü ile birebir alakalı. İtalyanların dünya çapında marka kulübü Juventus'un sadece 2006 yılında 31 kez şike yapması başka nasıl açıklanabilir?
Bir ülke siyasal dönüşüm geçiriyorsa sadece askeri ve sivil bürokrasi değil en az onlar kadar önemli olan futbol kulüpleri de dönüşüm sürecinde operasyondan geçecek demektir. Futbol kulüplerindeki ekonomik ilişkiler, dönen muazzam paranın kontrolü sermaye-siyaset ilişkinsin kitlesel boyutudur ve hepsinden çok daha hassastır. Kitlenin duyguları, kutsalları üzerine zar atan siyasilerin ve sermayenin oyunu ortaya çıktıkça kutsallık zarı deliniyor.
Ama bu kez daha arınmış bir pagan ruh diriltilecek. Kitleler artık günah çıkarmış olarak bağlılıklarını tazeleyecekler. Huşu ile haftalık ayinlere katılacak, ayinin görünmez ruhunun yansıması o yuvarlak top bağlılarını başka bir boyuta taşıyacak...
Tüm bunları yönlendiren el, sermaye ve siyaset futbol etrafında ürettiği pagan kutsallık adına düzenini sürdürecek.