Yazarın son kitabı KAYIP SEMBOL çok satmasa da okumak istediğim bir kitaptı.
Zaman yetersizliğinden ortasına gelip bırakmıştım...
Kitapta yine EZOTERİZM ve MASONLAR resmi geçit yapıyordu.
İşaretler, şifreler, gizemler hemen her sayfada karşınıza çıkıyordu. Hakkını teslim etmek lazım Dan Brown, MASONLARI güzel anlatıyordu.
Kitabı bitirdiğimde "Yahu MASONLAR nedir?" sorusunu ilk kez bu kadar samimi bir şekilde kendi kendime sordum. Gerçekten perde arkasında bu insanlar ne yapıyordu? Dünyayı ve bulunduğu ülkeleri idare mi ediyorlardı?
Tanıdığım önemli bir ÜSTAD'a bunu sordum. Beni kırmak istemezdi. Ama detay verecek durumu da yoktu. Ya ben anlamayacağım için ya da GİZEMLİ bilgilerin paylaşılmasını doğru bulmadığı için... Ama sonuçta benim için çok tatmin edici bir görüşme olmadı. Belli ki KAYIP SEMBOL'ün etkisinde kalmıştım...
Tabii ben de geri adım atacak göz yok! Tam ayrılma anında "İngilizler bu işin neresinde?" diye sordum. Şaşırdı. Beklemediği bir soruyla karşılaştığını belli etti.
Elini cebine atıp bir kağıt ve kalem çıkardı! Üzerine daha önce tanımadığım bir ismi ve telefonunu yazdı... "Beni affet! Dostumu arayıp, dostum olduğunu söylersen hiç çekinmeden sorularına cevap verir" dedi...
Ayıp olacak düşüncesiyle "Siz neden konuşmuyorsunuz?" diye soramadım.. Aracıma biner binmez o ismi aradım.
Sandığımdan çok önemli biri çıktı.
Benim cahilliğim işte...
Kısa bir görüşmeden sonra birbirimize yakın oturduğumuz ortaya çıktı. Yaklaşık 30 dakika sonra bir araya geldik.... Selahattin Duman'ın gözlüklerinden sonra gördüğüm en seksi gözlük onunkiydi! Kırmızı iri çerçeve, gazoz şişesinin dibi gibi bir cam... Ama o camların arkasında sıcacık bir insan vardı... Çok ünlü bir doktordu! Ünü sınırları aşmıştı... Zeki ve dikkatli olduğunu ısrarla belli ediyordu.
Etrafı kontrol etmeden konuşmayacak bir hava yaratmaya çalışırken "pat" diye sordum.
Siz Masonlar İngiltere'ye mi bağlısınız?
Beyefendi sizin İNGİLTERE ile ilgili konuşmak istediğinizi söyledi.
Masonlarla değil...
Şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemedim. Kapalı bir oluşum, çeşitli söylenceler, cevap bekleyen sorular...
Kafam karmakarışıktı... İsterseniz İngiltere'yi konuşalım.
İçinden alacağınız bilgiler olur kanısındayım.
Buyurun o zaman...
16, 17, 18. yüzyıllarda dünya hakimiyeti tamamen denizlere dayanıyordu. Büyük devlet olmak için SULARA açılmanız ve sözünüzü dinletmeniz gerekiyordu.
Denizde güçlü olan BÜYÜK sayılıyordu. Bu nedenle o dönem herkes, rakip gördüğü devletin DONANMASINI yakardı! Osmanlı donanması tam 4 kez yakıldı.
İMPARATORLUK denizlerden geçiyordu yani... Bu durum PETROLÜN bulunmasıyla değişti.
Nasıl yani?
Petrolle birlikte dünyayı yönetme anahtarı değişti.
Denizler gitti, siyah inci geldi!
Nasıl bir anahtardı bu?
Dünya petrol devrine girerken devletler kendi planlarını yapmaya başladı. Her zaman olduğu gibi İNGİLTERE en akıllısıydı! Petrol rezervlerinin yüzde 67'si eski Osmanlı coğrafyası içindeydi.
Peki ne oldu? İngiltere petrolü ele geçirme arzusunu YAHUDİLER'in DEVLET kurma arzusuyla bir araya getirdi.
Akıl böyle bir şeydi işte! İki istek kesişince LONDRA Osmanlı'yı parçaladı... Onlar petrole kondu, biz ise yüzyıl sürecek acılarla baş başa kaldık.
Diğer güçler neredeydi peki? Herkes izledi mi?
1700, 1800 ve 1900'lerin başında bölgemizde, Avrupa'da birçok imparatorluk vardı. Osmanlı, Almanya, Japonya, Rusya gibi...
Eee..
Bütün bu imparatorluklar TASFİYE olurken bir tek İNGİLİZ İMPARATORLUĞU tasfiye olmadı...
Neden? Çünkü emperyal bir güçte kesinlikle olması gereken üç ayak vardı.
1- Emperyal ya da bölgesel siyasi akıl 2- Ekonomik güç 3- Askeri güç...
Bunlar İngilizler de var mıydı?
Evet vardı. Hem de fazlasıyla...
İki önemli hamle yaptı Londra..
Neydi bunlar?
Fransa'dan, Kral yakışıklı Philippe'in ağır baskılarından kaçan Tapınak Şövalyeleri'ni hiç düşünmeden davet etti! (Dan Brown'un sözünü ettikleri!) İspanya'dan da Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabella'nın vahşetinden kaçan Yahudiler'i düşünmeden ülkesine aldı... Biliyorsunuz ELHAMRA SARAYI'nda imzalandığı için Elhamra Kararnamesi olarak bilinen yasa gereği kökeni YAHUDİ olan, bu dine inanan her kim varsa 4 ay içinde ülkeyi terk edecekti. Ve bu insanlar altın ya da para almayacaktı! Mart'ta yürürlüğe girdi, 4 ay sonra PARALI olanlar İNGİLTERE'deydi bile! Londra en soylu olan aileleri seçmesini bilmişti!
Bütün bunlar ne anlama geliyor? İngiltere Kraliçesi AKIL MERKEZİ olunca, Tapınak Şövalyeleri Londra'nın askeri gücü, Yahudiler de Londra'nın ekonomik gücü oldu.
Bu yapı Osmanlı'yı, Almanya'yı, Fransa'yı, yani diğer tüm imparatorlukları tasfiye etti.
Londra evreni idare etmenin yolunu bulmuştu! Bu fark çağdaşı bütün devletlerden çok daha ileri bir düzeydi! Yani İngiltere AKIL, PARA ve ASKERİ birleştirmişti...
Osmanlı da bir dönem bunu yaptığı için büyük devlet olmuştu! "Peki yapmamız gereken ne?" diye sordum... Alışılmışın dışında bir cevabı oldu dostumuzun dostunun!
Bunu da yarın yazarız.
Tanıdığım önemli bir ÜSTAD'a bunu sordum. Beni kırmak istemezdi. Ama detay verecek durumu da yoktu. Ya ben anlamayacağım için ya da GİZEMLİ bilgilerin paylaşılmasını doğru bulmadığı için... Ama sonuçta benim için çok tatmin edici bir görüşme olmadı. Belli ki KAYIP SEMBOL'ün etkisinde kalmıştım...
Tabii ben de geri adım atacak göz yok! Tam ayrılma anında "İngilizler bu işin neresinde?" diye sordum. Şaşırdı. Beklemediği bir soruyla karşılaştığını belli etti.
Elini cebine atıp bir kağıt ve kalem çıkardı! Üzerine daha önce tanımadığım bir ismi ve telefonunu yazdı... "Beni affet! Dostumu arayıp, dostum olduğunu söylersen hiç çekinmeden sorularına cevap verir" dedi...
Ayıp olacak düşüncesiyle "Siz neden konuşmuyorsunuz?" diye soramadım.. Aracıma biner binmez o ismi aradım.
Sandığımdan çok önemli biri çıktı.
Benim cahilliğim işte...
Kısa bir görüşmeden sonra birbirimize yakın oturduğumuz ortaya çıktı. Yaklaşık 30 dakika sonra bir araya geldik.... Selahattin Duman'ın gözlüklerinden sonra gördüğüm en seksi gözlük onunkiydi! Kırmızı iri çerçeve, gazoz şişesinin dibi gibi bir cam... Ama o camların arkasında sıcacık bir insan vardı... Çok ünlü bir doktordu! Ünü sınırları aşmıştı... Zeki ve dikkatli olduğunu ısrarla belli ediyordu.
Etrafı kontrol etmeden konuşmayacak bir hava yaratmaya çalışırken "pat" diye sordum.
Siz Masonlar İngiltere'ye mi bağlısınız?
Beyefendi sizin İNGİLTERE ile ilgili konuşmak istediğinizi söyledi.
Masonlarla değil...
Şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemedim. Kapalı bir oluşum, çeşitli söylenceler, cevap bekleyen sorular...
Kafam karmakarışıktı... İsterseniz İngiltere'yi konuşalım.
İçinden alacağınız bilgiler olur kanısındayım.
Buyurun o zaman...
16, 17, 18. yüzyıllarda dünya hakimiyeti tamamen denizlere dayanıyordu. Büyük devlet olmak için SULARA açılmanız ve sözünüzü dinletmeniz gerekiyordu.
Denizde güçlü olan BÜYÜK sayılıyordu. Bu nedenle o dönem herkes, rakip gördüğü devletin DONANMASINI yakardı! Osmanlı donanması tam 4 kez yakıldı.
İMPARATORLUK denizlerden geçiyordu yani... Bu durum PETROLÜN bulunmasıyla değişti.
Nasıl yani?
Petrolle birlikte dünyayı yönetme anahtarı değişti.
Denizler gitti, siyah inci geldi!
Nasıl bir anahtardı bu?
Dünya petrol devrine girerken devletler kendi planlarını yapmaya başladı. Her zaman olduğu gibi İNGİLTERE en akıllısıydı! Petrol rezervlerinin yüzde 67'si eski Osmanlı coğrafyası içindeydi.
Peki ne oldu? İngiltere petrolü ele geçirme arzusunu YAHUDİLER'in DEVLET kurma arzusuyla bir araya getirdi.
Akıl böyle bir şeydi işte! İki istek kesişince LONDRA Osmanlı'yı parçaladı... Onlar petrole kondu, biz ise yüzyıl sürecek acılarla baş başa kaldık.
Diğer güçler neredeydi peki? Herkes izledi mi?
1700, 1800 ve 1900'lerin başında bölgemizde, Avrupa'da birçok imparatorluk vardı. Osmanlı, Almanya, Japonya, Rusya gibi...
Eee..
Bütün bu imparatorluklar TASFİYE olurken bir tek İNGİLİZ İMPARATORLUĞU tasfiye olmadı...
Neden? Çünkü emperyal bir güçte kesinlikle olması gereken üç ayak vardı.
1- Emperyal ya da bölgesel siyasi akıl 2- Ekonomik güç 3- Askeri güç...
Bunlar İngilizler de var mıydı?
Evet vardı. Hem de fazlasıyla...
İki önemli hamle yaptı Londra..
Neydi bunlar?
Fransa'dan, Kral yakışıklı Philippe'in ağır baskılarından kaçan Tapınak Şövalyeleri'ni hiç düşünmeden davet etti! (Dan Brown'un sözünü ettikleri!) İspanya'dan da Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabella'nın vahşetinden kaçan Yahudiler'i düşünmeden ülkesine aldı... Biliyorsunuz ELHAMRA SARAYI'nda imzalandığı için Elhamra Kararnamesi olarak bilinen yasa gereği kökeni YAHUDİ olan, bu dine inanan her kim varsa 4 ay içinde ülkeyi terk edecekti. Ve bu insanlar altın ya da para almayacaktı! Mart'ta yürürlüğe girdi, 4 ay sonra PARALI olanlar İNGİLTERE'deydi bile! Londra en soylu olan aileleri seçmesini bilmişti!
Bütün bunlar ne anlama geliyor? İngiltere Kraliçesi AKIL MERKEZİ olunca, Tapınak Şövalyeleri Londra'nın askeri gücü, Yahudiler de Londra'nın ekonomik gücü oldu.
Bu yapı Osmanlı'yı, Almanya'yı, Fransa'yı, yani diğer tüm imparatorlukları tasfiye etti.
Londra evreni idare etmenin yolunu bulmuştu! Bu fark çağdaşı bütün devletlerden çok daha ileri bir düzeydi! Yani İngiltere AKIL, PARA ve ASKERİ birleştirmişti...
Osmanlı da bir dönem bunu yaptığı için büyük devlet olmuştu! "Peki yapmamız gereken ne?" diye sordum... Alışılmışın dışında bir cevabı oldu dostumuzun dostunun!
Bunu da yarın yazarız.
Geri sayım
Türkiye'nin ne kadar büyük ülke olduğunu SALI günleri yapılan grup toplantılarına değil de bölgeye baktığınız zaman görüyorsunuz. İnanın yabancılar Ankara'nın bölgede attığı her adımı bizden daha iyi takip ediyor. Zaten içeride hatırı sayılır bir KALABALIK ülkenin bu yürüyüşünden rahatsız. Kapalı kapılar ardından bile ÇATLAK sesleri duyuluyor... Hele kurdukları oyunlardan sonuç alamamaları birçoğunu çıldırtmış durumda...
Yenileceklerini söyledik ama inanmadılar! Biraz olsun kulak verselerdi bu kadar ağır bir mağlubiyet almazlardı.
Eee... Ülkesine ve insanına inanmayana acıyacak değiliz...
Peki Türkiye neler yapıyor?Daha önce anlatmıştım. Gelin yine eskiye dönerek yolumuzu bulalım!
Türkiye düne kadar DARBELER ülkesiydi. Cumhuriyeti koruyup kollamak motivasyonuyla hareket eden ASKER 1960'da, 1971'de, 1980'de, 28 Şubat 1997'de ve 27 Nisan 2007'de KIŞLADAN çıktı!
NATO'ya katıldıktan sonra ABD egemenliğine giren Türkiye özellikle Londra'yı korkuttu! Kraliçe, Ankara'yı Washington'a bırakamazdı! İçerideki aileleri harekete geçirip o zamanki BARON'un önderliğinde askeri kışkırtıp organize etti. 1960'ta amaç Ankara'ya çöken ABD'ye karşı SOL eğilimi körüklemekti. Sol hareketin temeli atıldı. Washington'a "Biz de varız" mesajı verildi! 1971'de kılıçlar çekildi. Ancak iki taraf koşullarda anlaştı. Çünkü ülkenin, iki ucundan çekiştirilen ipi taşıyacak gücü yoktu.
1971 DARBESİ'nin önemli bir sonucu Londra'nın KENDİNE BAĞLI sermayeyi güçlendirmesiydi.Bakın o zamanlar kim öne çıktıysa, ihaleleri kim topladıysa Londra'nın bayrağını hala o taşımaktadır! Londra deyince Neo-Con'ları ve İsrail'i de yanına katın!
Ülkücüler'i ABD, solcuları da Londra kullanıyordu.Her genç inandığı değerler peşinde koşarken perde arkasındaki güce hizmet ettiğini bilmiyordu. Yerli basın olmadığı için bilme şansı da yoktu! Washington SOL HAREKETİ biçmek için çabalıyor, diğer taraf da SAĞ kanadı çökertmek için çırpınıyordu. Olan hep bizim gençlerimize oluyordu!
1980, Evren Paşa ile ABD'den 11 Eylül sabahı dönen Şahin Paşa'nın ülkeyi ABD'ye teslim ettiği yıldır.
Bu darbeyle ABD galibiyetini perçinledi! Ardından gelen 28 Şubat, Londra'nın rövanşı almasını engellemek için Washington tarafından yapılan ve İsrail'in KATALİZÖR olarak yer aldığı darbedir!
27 Nisan ise Kurtlar Vadisi'nde izlediğiniz YENİ TÜRKİYE'nin masaya yumruğu vurduğu tarihtir! TÜRK GÜCÜ ortaya çıktığı için, 2003'te daha hükümeti koltuğuna oturmadan devirmeyi düşünen DARBECİLERDEN hesap sorulabilmiştir!
Çok kişinin kafasının karışık olduğu ERGENEKON ve BALYOZ davalarına böyle bakın! Bir taraf ABD adına iş yapanları, diğer kesim ise İngiltere adına göreve soyunanları kapsamaktadır! Ve İki davada sanık sandalyesinde oturan askerlerin çoğunun ortak paydası da MİSAK-I MİLLİ dışında davranmayı ret etmeleridir! Yani DARBELERLE kendi halkına işkence yapan, kendi çocuklarını ipe gönderen, vatandaşını fişleyen, laiklik perdesinin arkasında iş tutmaya müsait ortam yaratan, Türk Ordusu'nu taşeron haline getiren sistemin devamını istemeleridir.
Türkiye'nin küçük ve sıradan bir ülke olarak kalmasını talep etmeleridir!
1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nı bile Ada'dan Ruslar'ı kovmak için bizi gaza getiren İngilizler'in desteğiyle yaptık.
Yani ORDUMUZ Mustafa Kemal'den sonra hiç dışarı bakmadı, bakamadı!
Polis gibi kendi vatandaşının peşine düştü! Londra'da tezgahlanan senaryo, Neo-Con desteğiyle LAİKLİK TEHLİKEDE filmi olarak vizyona girdi! Asker, milli gelirin büyük bölümünü emmesine rağmen tek görev olarak LAİKLİĞİ KORUMAYI bildi...
Senaryo böyle yazılmıştı. İçeride kim palazlanırsa ya silahla ya ekonomik krizle yola getirildi. Okkanın altına bazen başkaldırıp adalet isteyen gençler, bazen de İSTANBUL PATRONLUĞUNA bayrak açan Anadolu sermayesi gitti. Sonuç hep aynıydı. Bu vatanın üniforma giyen çocukları içinden çıktıkları toplumu biçiyordu! Bütün bunları da Cumhuriyet'i koruma adına yapıyorlardı! Üstelik Kıbrıs'ta batan tek gemimizin komutanı daha sonra Deniz Kuvvetleri'ni yöneten Amiral oluyordu!
NEYSE...
Şimdi bambaşka bir Türkiye ve ORDU var. Özellikle Işık Koşaner Paşa ve arkadaşlarının istifasıyla yeni dönem RESMEN başladı. Satır aralarında geçen haberlere dikkat edin.
Özel Paşa devamlı BÖLGEDE...Sadece o mu? Elbette hayır. Diğer Paşalar da çatışma sahasında...
GÜNEY sınırımız tamamen kontrol altında... Asker görevini yaparken Dışişleri de Suriye'de istediği ismi BATI'ya rağmen başa getirdi. Suriyeli muhalifler tek çatı altında toplanırken başlarına EMEVİ CAMİİ'nin imamı Muaz El-Hatip geçirildi.
Daha önce "Suriye Ulusal Konseyi aradan çekilsin.
Hıristiyanlar'ı, Aleviler'i ve kadınları temsil edemiyor" diyen ABD, İngiltere ve Fransa'yı da yanına alıp sonucu kabul etmek zorunda kaldı!
Türkiye bölgede bir kez daha istediğini yaptı! Artık Esad'ın işi iyice zorlaşırken Ankara başka oyunlar için TETİKTEbeklemeye başladı bile...
Hangi oyuna mı?
Bağdat yönetimi, 15 bin kişilik DİCLE OPERASYON GÜCÜ'nü Barzani'nin bölgesine gönderdi. Şii Araplar'dan oluşan bu güçPETROL BÖLGESİNE yakın bir noktaya yerleşti! Çünkü daha IRAK'ta paylaşım yapılamadı! Daha doğrusu önceden yapılan anlaşma yakında bozulacak.
Bölgenin GAZ ve PETROL devi olacak ülke BARZANİ'nin eline bırakılmayacak. Şii Araplar arkalarına İran ve Rusya'yı alarak yakında Kürtler'i sıkıştıracak. Bu görünür hale gelecek.
Suriye'deki Şİİ-SÜNNİ çatışması burada enerji üzerinden yapılacak.
Kimse yeni SUUDİ ARABİSTAN olma yolunda ilerleyen Irak'ı başkasına yar etmek niyetinde değil! Yılda 200 milyar dolar petrol geliri SAVAŞMAK için gayet makul bir neden! Yakında sınırlarımızın dışındaki KÜRTLER Türkler'den başka kardeşleri olmadığını anlayacak. Onlara yine Türkiye kucak açacak. Paylaşımı Ankara yapacak.
Herkes buna razı olacak. Bu yapılırken de yıllarca içeride ŞERİATLA uğraşan ASKERE görev düşecek! Enerji ile buluşmayı Ordu sağlayacak! İşte Ankara'da ve Ordu'daki en büyük FELSEFE değişimi bu! Türk Cumhuriyetleri ile buluşmamızı engelleyenlere en güzel cevap Irak'ta verilecek.
Zaten TEZKERE de bu yüzden çıkarılmadı mı?
Türkiye bu hamlesiyle Rusya ve İran'a olan GAZ bağımlılığını da sona erdirecek. Nükleer santraller ile enerji ve cari açık problemi büyük ölçüde çözülecek!
Bunu gören BATILI dostlarımız (!) yine devreye girmekte gecikmedi! PKK ile sonuç alamayınca şimdi açlık grevleri ile ülkeyi oyalama derdindeler.
Hiçbirinin APO diye bir kaygısı olmamasına rağmen "Öcalan'a tecrit kaldırılsın" diye tempo tutuyorlar! Yahu Kandil "saldırı"emri verirken neden Öcalan'a gidip saldırıları durdursun demiyordunuz! Çünkü siz de biliyorsunuz ki KANDİL Öcalan'a bağlı değil... Kürt halkı bunu gördü. Bu nedenle şimdi bölgede teröristin sığındığı mağaraları elleriyle gösteriyor.
Oyunun bittiğini anladıkları için son hamle ile açlık grevi dalgası yaratmak istediler... Ama tutmadı!
Devlet BARIŞA giden yolda Öcalan'a "bir taş da sen koy" diyebilir!
İşte en büyük korkuları bu! Aman BARIŞ gelmesin diye içlerinden dua ediyorlar... Özellikle Öcalan'ı daha önce öldürmek isteyen AVRUPA'nın yüreği ağzına geliyor! Ya Türkiye akıllı davranıp Öcalan'ı kullanmaya kalkarsa!
Öyle ya, İngiltere Kraliçesi Elizabeth kuzenini vuran MİLİTANIN elini sıkmadı mı? Hem de ayağına kadar giderek!
Sanırım sorunu ve tezgahı anladınız!
Bundan sonra yapılacak şey "GERİ SAYIM"dır!
Başladı da ben haber vereyim istedim!
Bir de bu dakikadan sonra şuna dikkat edin... AB taraftarları çoğalacak!
Israrla "AVRUPA" diyecekler...
Bunları NOT etmeyi unutmayın. İleride onlarla ilgili çok ilginç konuları gündeme GETİRECEĞİZ! SÖZ!...
Yenileceklerini söyledik ama inanmadılar! Biraz olsun kulak verselerdi bu kadar ağır bir mağlubiyet almazlardı.
Eee... Ülkesine ve insanına inanmayana acıyacak değiliz...
Peki Türkiye neler yapıyor?Daha önce anlatmıştım. Gelin yine eskiye dönerek yolumuzu bulalım!
Türkiye düne kadar DARBELER ülkesiydi. Cumhuriyeti koruyup kollamak motivasyonuyla hareket eden ASKER 1960'da, 1971'de, 1980'de, 28 Şubat 1997'de ve 27 Nisan 2007'de KIŞLADAN çıktı!
NATO'ya katıldıktan sonra ABD egemenliğine giren Türkiye özellikle Londra'yı korkuttu! Kraliçe, Ankara'yı Washington'a bırakamazdı! İçerideki aileleri harekete geçirip o zamanki BARON'un önderliğinde askeri kışkırtıp organize etti. 1960'ta amaç Ankara'ya çöken ABD'ye karşı SOL eğilimi körüklemekti. Sol hareketin temeli atıldı. Washington'a "Biz de varız" mesajı verildi! 1971'de kılıçlar çekildi. Ancak iki taraf koşullarda anlaştı. Çünkü ülkenin, iki ucundan çekiştirilen ipi taşıyacak gücü yoktu.
1971 DARBESİ'nin önemli bir sonucu Londra'nın KENDİNE BAĞLI sermayeyi güçlendirmesiydi.Bakın o zamanlar kim öne çıktıysa, ihaleleri kim topladıysa Londra'nın bayrağını hala o taşımaktadır! Londra deyince Neo-Con'ları ve İsrail'i de yanına katın!
Ülkücüler'i ABD, solcuları da Londra kullanıyordu.Her genç inandığı değerler peşinde koşarken perde arkasındaki güce hizmet ettiğini bilmiyordu. Yerli basın olmadığı için bilme şansı da yoktu! Washington SOL HAREKETİ biçmek için çabalıyor, diğer taraf da SAĞ kanadı çökertmek için çırpınıyordu. Olan hep bizim gençlerimize oluyordu!
1980, Evren Paşa ile ABD'den 11 Eylül sabahı dönen Şahin Paşa'nın ülkeyi ABD'ye teslim ettiği yıldır.
Bu darbeyle ABD galibiyetini perçinledi! Ardından gelen 28 Şubat, Londra'nın rövanşı almasını engellemek için Washington tarafından yapılan ve İsrail'in KATALİZÖR olarak yer aldığı darbedir!
27 Nisan ise Kurtlar Vadisi'nde izlediğiniz YENİ TÜRKİYE'nin masaya yumruğu vurduğu tarihtir! TÜRK GÜCÜ ortaya çıktığı için, 2003'te daha hükümeti koltuğuna oturmadan devirmeyi düşünen DARBECİLERDEN hesap sorulabilmiştir!
Çok kişinin kafasının karışık olduğu ERGENEKON ve BALYOZ davalarına böyle bakın! Bir taraf ABD adına iş yapanları, diğer kesim ise İngiltere adına göreve soyunanları kapsamaktadır! Ve İki davada sanık sandalyesinde oturan askerlerin çoğunun ortak paydası da MİSAK-I MİLLİ dışında davranmayı ret etmeleridir! Yani DARBELERLE kendi halkına işkence yapan, kendi çocuklarını ipe gönderen, vatandaşını fişleyen, laiklik perdesinin arkasında iş tutmaya müsait ortam yaratan, Türk Ordusu'nu taşeron haline getiren sistemin devamını istemeleridir.
Türkiye'nin küçük ve sıradan bir ülke olarak kalmasını talep etmeleridir!
1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nı bile Ada'dan Ruslar'ı kovmak için bizi gaza getiren İngilizler'in desteğiyle yaptık.
Yani ORDUMUZ Mustafa Kemal'den sonra hiç dışarı bakmadı, bakamadı!
Polis gibi kendi vatandaşının peşine düştü! Londra'da tezgahlanan senaryo, Neo-Con desteğiyle LAİKLİK TEHLİKEDE filmi olarak vizyona girdi! Asker, milli gelirin büyük bölümünü emmesine rağmen tek görev olarak LAİKLİĞİ KORUMAYI bildi...
Senaryo böyle yazılmıştı. İçeride kim palazlanırsa ya silahla ya ekonomik krizle yola getirildi. Okkanın altına bazen başkaldırıp adalet isteyen gençler, bazen de İSTANBUL PATRONLUĞUNA bayrak açan Anadolu sermayesi gitti. Sonuç hep aynıydı. Bu vatanın üniforma giyen çocukları içinden çıktıkları toplumu biçiyordu! Bütün bunları da Cumhuriyet'i koruma adına yapıyorlardı! Üstelik Kıbrıs'ta batan tek gemimizin komutanı daha sonra Deniz Kuvvetleri'ni yöneten Amiral oluyordu!
NEYSE...
Şimdi bambaşka bir Türkiye ve ORDU var. Özellikle Işık Koşaner Paşa ve arkadaşlarının istifasıyla yeni dönem RESMEN başladı. Satır aralarında geçen haberlere dikkat edin.
Özel Paşa devamlı BÖLGEDE...Sadece o mu? Elbette hayır. Diğer Paşalar da çatışma sahasında...
GÜNEY sınırımız tamamen kontrol altında... Asker görevini yaparken Dışişleri de Suriye'de istediği ismi BATI'ya rağmen başa getirdi. Suriyeli muhalifler tek çatı altında toplanırken başlarına EMEVİ CAMİİ'nin imamı Muaz El-Hatip geçirildi.
Daha önce "Suriye Ulusal Konseyi aradan çekilsin.
Hıristiyanlar'ı, Aleviler'i ve kadınları temsil edemiyor" diyen ABD, İngiltere ve Fransa'yı da yanına alıp sonucu kabul etmek zorunda kaldı!
Türkiye bölgede bir kez daha istediğini yaptı! Artık Esad'ın işi iyice zorlaşırken Ankara başka oyunlar için TETİKTEbeklemeye başladı bile...
Hangi oyuna mı?
Bağdat yönetimi, 15 bin kişilik DİCLE OPERASYON GÜCÜ'nü Barzani'nin bölgesine gönderdi. Şii Araplar'dan oluşan bu güçPETROL BÖLGESİNE yakın bir noktaya yerleşti! Çünkü daha IRAK'ta paylaşım yapılamadı! Daha doğrusu önceden yapılan anlaşma yakında bozulacak.
Bölgenin GAZ ve PETROL devi olacak ülke BARZANİ'nin eline bırakılmayacak. Şii Araplar arkalarına İran ve Rusya'yı alarak yakında Kürtler'i sıkıştıracak. Bu görünür hale gelecek.
Suriye'deki Şİİ-SÜNNİ çatışması burada enerji üzerinden yapılacak.
Kimse yeni SUUDİ ARABİSTAN olma yolunda ilerleyen Irak'ı başkasına yar etmek niyetinde değil! Yılda 200 milyar dolar petrol geliri SAVAŞMAK için gayet makul bir neden! Yakında sınırlarımızın dışındaki KÜRTLER Türkler'den başka kardeşleri olmadığını anlayacak. Onlara yine Türkiye kucak açacak. Paylaşımı Ankara yapacak.
Herkes buna razı olacak. Bu yapılırken de yıllarca içeride ŞERİATLA uğraşan ASKERE görev düşecek! Enerji ile buluşmayı Ordu sağlayacak! İşte Ankara'da ve Ordu'daki en büyük FELSEFE değişimi bu! Türk Cumhuriyetleri ile buluşmamızı engelleyenlere en güzel cevap Irak'ta verilecek.
Zaten TEZKERE de bu yüzden çıkarılmadı mı?
Türkiye bu hamlesiyle Rusya ve İran'a olan GAZ bağımlılığını da sona erdirecek. Nükleer santraller ile enerji ve cari açık problemi büyük ölçüde çözülecek!
Bunu gören BATILI dostlarımız (!) yine devreye girmekte gecikmedi! PKK ile sonuç alamayınca şimdi açlık grevleri ile ülkeyi oyalama derdindeler.
Hiçbirinin APO diye bir kaygısı olmamasına rağmen "Öcalan'a tecrit kaldırılsın" diye tempo tutuyorlar! Yahu Kandil "saldırı"emri verirken neden Öcalan'a gidip saldırıları durdursun demiyordunuz! Çünkü siz de biliyorsunuz ki KANDİL Öcalan'a bağlı değil... Kürt halkı bunu gördü. Bu nedenle şimdi bölgede teröristin sığındığı mağaraları elleriyle gösteriyor.
Oyunun bittiğini anladıkları için son hamle ile açlık grevi dalgası yaratmak istediler... Ama tutmadı!
Devlet BARIŞA giden yolda Öcalan'a "bir taş da sen koy" diyebilir!
İşte en büyük korkuları bu! Aman BARIŞ gelmesin diye içlerinden dua ediyorlar... Özellikle Öcalan'ı daha önce öldürmek isteyen AVRUPA'nın yüreği ağzına geliyor! Ya Türkiye akıllı davranıp Öcalan'ı kullanmaya kalkarsa!
Öyle ya, İngiltere Kraliçesi Elizabeth kuzenini vuran MİLİTANIN elini sıkmadı mı? Hem de ayağına kadar giderek!
Sanırım sorunu ve tezgahı anladınız!
Bundan sonra yapılacak şey "GERİ SAYIM"dır!
Başladı da ben haber vereyim istedim!
Bir de bu dakikadan sonra şuna dikkat edin... AB taraftarları çoğalacak!
Israrla "AVRUPA" diyecekler...
Bunları NOT etmeyi unutmayın. İleride onlarla ilgili çok ilginç konuları gündeme GETİRECEĞİZ! SÖZ!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder