17 Ekim 2012 Çarşamba

Türkiye Selçuklu-İlhanlı İktisadi, Ticari İlişkileri ve Sonuçları-Doç. Dr. İlhan ERDEM'


 Selçuklu-İlhanlı İktisadi, Ticari İlişkileri ve Sonuçları - Doç. Dr. İlhan ERDEM

• Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümu, Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı.


Özet

Makalemizde, Türkiye Selçuklu-İlhanlı ilişkilerinin daha çok iktisadi alanda
yoğunlaşması ve bu düzlemde gelişen olayların siyasi, sosyal ve kültürel sahalardaki münasebetleri şekillendirmesi birincil mesele olarak ele alınmaktadır. Moğolların Anadolu'ya daha çok iktisaden ilgi duymaları vurgulandıktan sonra, bu tercihin Türkiye Selçuklu, ve dolayısıyla Anadolu tarihinde meydana getirdiği kalıcı siyasi ve toplumsal sonuçlar ele alınmaktadır. Bu sürecin en kalıcı hususiyeti olarak da, Türkmenler ve Ahiler'in başını çektiği Anadolu'daki toplumsal ayrışmaların keskinleşerek yeni renklere bürünmelerine değinilmektedir. Tarihsel dönüşümün hızlandığı Moğolların Anadolu'yu doğrudan yönetim yolunu tercih ettikleri 1280'li yıllarda başlayan yeni süreçte yoğunlaşan toplumsal ayrışma, hatta kopmalar incelenmiş; sosyal parçalanma ile meşruıyetını kaybeden "Selçuklu Devletı"nın sona erişi; ana gövdeden ayrılarak meydana gelen küçük siyasi teşekküller (tevaif-i müluk) anlatılmaktadır. Ticari alanda,Moğolların gelişinden önce Anadolu'da mevcut olan yoğun ticari faaliyetlerin devam etmesi; ticaretin devlete getirdiği kazançlarda bazı değişmeler yaşanması; İlhanlı merkezine yakın olan Anadolu şehirlerinde gelişmeler yaşanması; XIV. asrın başlarında Batı Anadolu sahillerinde Akdeniz (Levant) ticareti sayesinde bölgede alternatif güçlerin
ortaya çıkması konuları işlenmektedir.

A) İktisadi İlişkiler

İki devlet arasındaki ticari ilişkiler haraçgüzarlık temeline dayanıyordu. Bu
sistemle Moğollar doğrudan el koyma yoluyla Anadolu'nun artı üretimine sahip
oluyorlardı. Türkiye Selçukluları daha Alaeddin Keykubad zamanında
Moğollar'a tabi olarak haraç vermeyi kabul etmişlerdi. Bununla birlikte düzenli
olarak metbuluğu kabul ve haraçgüzar olmaları 1243 Kösedağ savaşı sonrası
yapılan anlaşma sonucudur. Bu anlaşmaya göre Moğollar Selçukluların iç
işlerine karışmayacak karşılığında da yıllık 360.000 dinar para ile belirli bir
miktarda köle, at, koyun ve değerli mallar Moğollar'a ödenecekti. Moğol
elçilerinin geliş gidiş masrafları da Selçuklulara ait olacaktı(1). Bu anlaşma bir
nebze olsun Anadolu'yu ve Selçukluları Moğol zulüm ve tahribinden kurtardı.
Nevarki Selçuklu yöneticileri bunu iyi değerlendiremediler. Devlet içinde
eskiden beri mevcut olup tabiyet altına girdikten sonra şiddetlenen emirler arası çekişmeler Moğollar'dan önce ülkeyi iktisadi ve siyasi yönden zaafa uğrattı. Bu sebeple devlet kendisi için çok az bir meblağ teşkil eden yıllık haracı Moğollara ödeyemez hale gelmişti. Bunun sonucunda da Baycu Noyan, ki Anadolu'dan sorumlu idi, sık sık ülkeye elçiler göndererek alacakları istemiştir. Zaten haracı ödeyemeyen hazine, bir de buna elçilerin hatırı sayılır masrafları eklenince iflas etmiştir. Devlet kasasında para olmadığı için zengin emirler masrafları karşılamışlar, karşılığında da bır il veya mülkü ikta olarak elde etmişlerdi(2).

1250'lere gelindiğinde Selçuklular'daki iktisadi bunalımın had safhaya
çıktığını görüyoruz. Üç kardeşin birden saltanata oturtulması ve bunun sonucu
yapılan ek harcamalar, Karakurum'daki Büyük Moğol kaanlarına her cülusta
veya bir mesele dolayısıyla gönderilen elçilerin beraberinde götürdüğü yüklü
hediyeler ve sultanların zevk ve sefa düşkünlüğünden kaynaklanan savurganlık
krizi doğuran başlıca etmenlerdi. Bu kötü mali tablo karşısında Selçuklu


idarecileri Moğolların katına sık sık elçiler göndererek veya bizzat kendileri
giderek merhamet dilenmekte, kendilerini küçük durumlara düşürmekteydiler,
Moğol kaanları da onları biraz azar ve birkaç da hediye karşılığında
affediyorlardı(3).Mengü Kaan Moğol İmparatorluğunun başına geçtiği zaman devletbünyesinde yeni iktisadi reformlar yapmıştı, Bu meyanda bütün Moğol
arazisinde nüfus sayımı yaptırdl, Vergileri yeniden düzenledi ve miktarını
artırdı(4)

Sıra Anadolu 'ya geldiği zaman ağır bir yükün altına gireceklerini
anlayan Selçuklu idarecileri hemen bir heyet teşkil ederek Karakurum'un yolunu
tuttular ve Kaan Mengü'den nüfus sayımı ile (Ser Şomare) ek vergi alınmaması
konusunda bır yarlık almayı başardılar.(5)

Selçuklular' a karşı 1256' daki Sultanönü savaşını kazanan Baycu
idaresindeki Moğol orduları Anadolu'ya devamlı olarak kalmak için geldiler,
Bundan sonra Selçuklular yıllık ödeyecekleri haraçtan başka, bu ordunun
masraflarını da üstlenmek zorunda kalmışlardır. Gerçi Bağdad üzerine yürüyen
Hülagu Han Baycu'yu bir süre sonra geri çağırdı. Ancak Moğol orduları artık
Anadolu'dan geri dönmedi. Bundan sonra Anadolu'da büyükçe bir Moğol gücü
her zaman mevcut olacaktı(6)

Hülagu, 1258'de Bağdad'ın zaptıyla neticelenen harekatının sonunda
Azerbaycan'da bir devlet kurup ve ardından Yakın Doğu ve Ön Asya'daki
hükümdar ve melikleri huzuruna çağırarak bağlılıklarını sunmalarını istediğinde
yeni ilhanın huzuruna gelenler arasında Selçuklu sultanları II. Izzeddin
Keykavus'la IV. Rükneddin Kılıç Arslan da vardı(7) İlhanlı hükümdarı bu iki
kardeşi yerlerinde bıraktığı gibi hazineden 400 baliş (16.000 dinar) tutarında
borç verdi(8)Bunun yanında yıllık ödenecek vergiyi yeniden belirledi. Buna göre Selçuklular yeni efendilerine 20 tümen (200.000 dinar) nakit, 500 top ipek ve çeşitli kumaş, 3000 parça altın işlemeli atlas, 500 at ve 500 adet katın yıllık olarak ödeyeceklerdi.(9)İlk bakışta bu meblağın da daha öncekinde olduğu gibi çok ağır olmadığı görülüyor. Fakat devletin kasasında tek kuruş yoktu ve zaruri ihtiyaçları karşılayabilmek imkansız hale gelmişti. Selçuklu ekonomisi iflase derken, devletin gelirlerine Moğollar ile beraber ülkeyi parsellemiş olan emirlerce de el konulmaktaydı.*

Nakit sıkıntısı içindeki Selçuklular borçlarını tekrar borç alarak kapatma
yoluna gitmişlerdir ..Selçuklu sultanlarının dönmesinden sonra vezir Şemseddin
Baba Tuğraf tekrar ilhan'ın yanına giderek Anadolu'da ki Moğol askeri varlığını
artırmayı, ki bu son derece sakıncalı idi, vaad etmek suretiyle yeniden borç para aldı. Kastamonu'yu da kendi maaşı için dirlik seçti. Fakat onun kısa bir. süre sonra ölmesiyle aldığı paralar Selçuklu devletinin borçları hanesine yazıldı İlhan Hülagu alacaklarını tahsil için Taceddin Mutez'i Anadolu'ya gönderdi: Moğol görevlisi Anadolu'ya gelir gelmez hemen tahsilata girişti. Ancak Sultan lzzeddin borçları ödemekte isteksiz davrandı ve sorumluluğu kardeşi Rükneddin' in üzerine yıkmaya çalıştı. Bu tutum onun sonunu hazırladı. Zira, Sultan lzzeddin'in tavrını öğrenen Hülagu, Alıncak komutasındaki bir orduyu
Anadolu'ya .gönderdi. Karşı koyamayacağını anlayan lzzeddin de ülkeyi terk
etti. Sultan lzzeddin 'in kaçmasıyla İlhanlılar Anadolu 'ya iyice hakim olmaya
başlayacaklardı.(10)

Sultan İzzeddin'in ayrılmasıyla ülkenin yönetimi Sultan Rükneddin ile ünlü
Pervane Muineddin Süleyman' a kaldı. Hülagu Han kendilerine oldukça sadık
olmasının yanısıra alacaklarını tahsil edebileceğine inandığı Pervane
Muineddin'i Anadolu 'ya genel vali olarak atadı(11). Böylece Selçuklu tarihinde
Pervane devri diye adlandırılacak bir dönem başladı. Gerçekten de o Hülagu'yu
pişman etmedi ve bir vergi tahsildarı gibi çalışarak Moğolların ihtiyacını
geciktirmeden karşıladı. O önce kendisine ayakbağı olan ve ülkenin,
kaynaklarının emirlerce yağmalanmasına karşı çıkan Sultan IV. Rükneddin Kılıç
Arslan' ı ortadan kaldırttı. Ardından da dört yaşında bir çocuk olan III.
Gıyaseddin Keyhüsrev'i saltanata çıkartıp onun bütün yetkilerini devraldı ve
devletin kilit noktalarına kendi adamlarını yerleştirdi. Böylece devlet içinde
despotik bir düzen kuran Pervane, ülkenin mutlak hakimi olarak çalışmaya
başladı. Moğollar durumdan memnundu. Zira o ne istenirse yerine getiriyordu.
Mesela İlhanlılar'ın alacakları için hemen harekete geçmiş ve Kastamonu ile
birlikte Aksaray ve Develü'nün gelirlerini borç ödemeleri için tahsis etmişti.(12)Bu zamanda Pervane Muineddin Süleyman'ın başını ağrıtan sadece Türkmenler var idi. Onlar Anadolu'nun Selçuklu emirleri ve Moğolar tarafından soyulmasına kendilerine de basit bir tebaa(13)olarak muamele edilmesine karşı çıkıyorlardı. Bu amaçla Karaman Oğulları liderliğinde Selçuklu-Moğol idaresine karşı bir isyan harekatı başlamışsa da bu hareket ilk başlarda fazla etkili olamadı ve Pervane Muineddin idaresindeki Selçuklu-Moğol kuvvetleri tarafından bastırıldılar. Fakat Türkmenler yılmayıp faalıyetlerine devam etmişlerdir .(14)

Pervane yönetimi eline aldıktan sonra Moğollar'ın ihtiyacını zamanında
karşılamak amacıyla reaya üzerine mutat vergilerin dışında 4 vergi daha saldı
Buyut,Nalbaha, Mal-i Yam ve Mal-i Bozork adındaki bu vergiler dönüşümlü
olarak yılda dört farklı zamanda toplanacaktı(15). Bu vergiler Selçuklu yönetimini biraz olsun rahatlatırken halkın üzerindeki yük daha da ağırlaşmaya başladı. Ilk bakışta görülen o ki vergiler Moğol askerinin (Anadolu'daki) ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Zira Nalbaha (nal kirası) ve Mal-i Yam (posta) askeri ihtiyaçları karşılamak için kullanılıyordu. Ayrıca O, Uçlarda o zamana kadar pek tahsil edilemeyen vergileri de toplatmayı başardı (16)

Bu şartlar dah.ilinde Selçukluların Moğollar'la iyi giden iktisadi ilişkileri,
1270'lerin başında İlhanlılar'ın Memlük Sultanlığı ile şiddetli bir çatışma ortamı içine girmeleri sonucu Anadolu'da İlhan'ın kardeşi Acay komutası altında büyük bir Moğol gücünün istihdam edilmeye başlanmasıyla bozulmaya yüz tuttu. O ana kadar haraç ve borçlarını rahat ödeyen Selçuklu hazinesi bundan sonra artan masraf karşısında zorlanmaya başladı. Ihtiyaçlarının karşılanmasında gecikmeler oldukça Moğol noyanları Selçuklu yönetimini tehdide başlamışlardı(17).Bu durumda kendisinin Moğollar nezdinde gözden düştüğüne inanan Pervane de panik içinde Memlükler'e meyledip onlarla bir ittifak yapmayı denedi. Bu amaçla Memlük sultanı Baybars'a elçiler göndererek
Moğollar'dan Anadolu'yu kurtarma karşılığında ülkenin yarısını ona teklif etti.(18).Ancak olaylar Selçuklu emirinin istediği gibi gelişmedi ve planı sonunda ortaya çıkartılan Pervane Muineddin Süleyman, Moğollar tarafından öldürüldü.(19). Onun ortadan kaldırılmasıyla Selçuklu devletinde kurulmuş olan iktisadi düzen de beraberinde çöktü. İlhanlılar Anadolu'da yeni bir iktisadi sistem kurmak içinünlü vezir Şemseddin Cüveyni'yi gönderdiler.

İlhan Abaka, Pervane Muineddin Süleyman'ın öldürülmesi sonucu
Anadolu' da bozulan düzeni yeniden düzeltmek üzere ünlü vezir Şemseddin
Cüveyni'yi Selçuklu ülkesine gönderdi. Cüveyni Anadolu'ya gelir gelmez önce
bozulan siyasi istikrarı sağladı ve her yerde çıkmış .Olan isyanları bastırdı.
Ardından da iktisadi alanda yenilikler yapmaya girişti. Once halka yük olan bir
çok angarya vergiyi kaldırdı. Halktan gelişi güzel para ve mal istenmesini
yasakladı. Hemen ardından Şemseddin Tuğraf tarafından alınan ve bir türlü
ödenemeyen ikrazla, Selçukluların ödeyemediği yıllık haraçların borcunu silerek
yerine İlhanlı hükümdarları divanına Erzincan yöresi ve başka yerlerin
gelirlerini Incu (özel gelir) olarak tahsis etti(20). Bu şekilde İlhanlılar'ın
Anadolu' da özel mülkler edinip gelirlerini doğrudan kendilerine mahsup
ettiklerini görüyoruz.

Sahib Cüveyni 'nin getirdiği bir başka değişiklik İlhanlı ülkesinin başka
bölgelerinde uygulanıp da Anadolu'da bulunmayan tamga vergisidir. Kaynağın
belirttiğine göre tamga vergisi o zamana kadar Selçuklu ülkesinde cari değildi(21).Genelde şehirlerde ticaret emtiası üzerinden alınan bu verginin ülkeye gelişiyle gelirlerde bir miktar artış alacağı mümkünse de toplanan bu tamga vergisinin Selçuklu yerine doğrudan İlhanlı hazinesine gittiğini düşünmek yanlış olmaz.Böylece Moğollar Selçuklular'dan yıllık belli bir haraç almak yerine yavaş yavaş vergiler koyup gelirlerini doğrudan havale etme yolunu açmış oluyorlardı.Ileride görüleceği üzere bu sistem daha da gelişecekti. Bu yolla Anadolu'nun gelirlerine İlhanlılar sistemli bir şekilde el koyarken Selçuklu Sultanlığının varidat kaynakları kurumakta ve sultanlar birer maaşlı (Moğollar'dan) memur durumuna düşmekteydi.

Sahip Şemseddin' in Anadolu'da kurmuş qlduğu iktisadi düzen Selçuklu
veziri Fahreddin Ali'nin vefat edip onun yerine Iran'dan Fahreddin Kazvinf'nin
gönderildiği 1288 yılına kadar 10 yıl sürdü. Bu zaman zarfında Memlüklerle
yapılan mücadeleler ve Türkmen hareketleri Selçuklu halkını ve devletini siyasi
olduğu kadar iktisadi açıdan da rahatsız etmiştir. 1285 yılında büyük bir Moğol
ordusunun başında Şehzade Keyhatu'nun Anadolu'ya gelmesi de ülkeyi iktisadi
açıdan bir hayli sıkıntıya soktu. Hazinede para yoktu ve Moğol askerleri her an
yağmaya girişebilirlerdi. Nevarki Vezir Fahreddin imdada yetişti ve askerlerin
ihtiyacını kendi özel servetinden karşıladı,(22).Fakat vezirin serveti de Moğollar'a kafi gelmeyecekti. Artık onların bitmek bilmeyen istek ve ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma gelen ve bu arada servetini de kaybeden Fahreddin Ali üzüntüsünden ölmüştür (1288)(23). Onun ölümüyle Anadolu'da Selçuklu idaresi de çöktü. Ulke Iran'dan gönderilen Moğol ve Fars idarecilerin eline kaldı.

Vezir Fahreddin' den sonra Selçuklu vezirleri de İlhanlı merkezinden
gönderilmeye başlandı. Bu meyanda Anadolu 'ya ilk gelen kişi sahip Fahreddin
Kazvinf'dir. Bu gelişme ile paralelolarak, Moğollar Anadolu'daki iktisadi
sistemi de değiştirerek ülkeyi iltizama verme usulünü getirmişlerdi. Anadolu'yu
iltizam olarak alan ilk kişi de bu Kazvinf'dir. Eskisine göre daha ağır vergiler ve
keyfi yönetim demek olan bu usule halk ve Tü,rkmenler büyük bir tepki
gösterdiler. Her yerde ayaklanmalar çıktı. Ancak İlhanlı yönetimi sistemden
uzunca süre vazgeçmedi(24) 

Kazvini Selçuklu ülkesine gelir gelmez hemen icraata başladı, İltizam
karşılığında İlhanlı hazinesine ödediği meblağı karşılamak için vergileri önce iO
kat artırdı, Tahsil etmede başarılı olamayınca bu kez 5 kat düşürdü, Fakat vergi memurları Anadolu'daki geleneksel vergi kalemlerini iyi bilmiyorlardl, Orneğin ülkenin en büyük gelir kalemlerinden biri olan cizye vergisinden habersizdiler, Dolayısıyla, Anadolu'dan istenilen gelir elde edilemedi(25) Kazvini o sırada Anadolu'da öşür, haraç, baç (Tamga) ve kopçur adlı vergiler yoluyla gelir elde etmeye uğraşıyordu(26). Bunun haricinde Pervane devrinde konan mal-i yam ile nalbaha gıbi vergilerin de hala cari olduğunu düşünebiliriz.

Fahreddin Kazvini ve Moğol vergi tahsildarları ne kadar uğraştılarsa da
Anadolu'da istedikleri vergiyi bir türlü toplayamadılar, Bunun üzerine Naip
Mücireddin ülkenin iki mali bölgeye ayrılıp tahsilat işlerinin bu şekilde
yürütülmesini önerdi. Teklif kabul edilince Kayseri' den başlayarak Batı
bölgeleri Fahreddin Kazvini, Doğusu da Mücireddin Emirşah'ın sorumluluğuna
verildi. Iki emir de kendine ayrılan bölgelere gittiler, 688-690 (1289-91) yılları
arasında 2 yıllık bir müddetle Anadolu iki ayrı mali bölge şeklinde yönetildi.
Aksarayı'ye inanmak gerekirse, Fahreddin Karvini'nin sorumluluğunda bulunan
Kayseri'nin batısındaki topraklarda halk sıkıntı, eza ve cefa çekerken
Mücireddin'e ait Danişmendiye vilayetinde rahatlık ve emniyet yaşanıyordu(27).Ancak, Anadolu'da yaşanan huzursuzluk, İlhanlı hükümdarının kulağına gidince 690 (1291) yılında her iki idareci de Tebriz'e çağrılarak yargılandl, Sonuçta,Mücireddin Emirşah suçsuz görülüp serbest kalırken, Yahudi asıllı İlhanlı veziri Sadüddevle'nin hışmına uğrayan Nizamülmülk lakaplı Kazvinf öldürüldü.(28)


Kazvinli Fahreddin' den sonra Anadolu' daki mali işlerin idareciliğine Hoca
Ahmed Lakuşi ile Kılavuzoğlu tayin edilmişlerdir, Kaynaktan anlaşıldığına göre
Selçuklu ülkesine sadece Kılavuzoğlu gelmiştir, Laku .şi ise Gazan Han
döneminde gelebilmiştir. Anadolu'nun hakim güçleri ile anlaşamayan' Kılavuzoğlu, Moğol emirlerinden de gerekli desteği alamadı, Kısa bir süre sonra
da makamını ve hayatını kaybetti(29).Bu ara dönemde Anadolu'nun mali işlerine o sıralarda Selçuklu ülkesinde bulunan Şehzade Keyhatu'nun da naibi olan Hoca Nasireddin'in baktığını görüyoruz. O iyi ahlakı, dürüstlüğü ve bilgisi sayesinde hem Moğollar'ın ülkeye verdikleri zararları en aza indiriyor hem de halktan.gelecek tepkileri hafifletiyordu. Bu zamanda Kazvinli Fahreddin'in yapmak isteyip de ömrünün yetmediği ülkenin mülklerinin kayda geçirilmesi çalışması Keyhatu'nun emriyle gerçekleştirildi. Ancak Moğollar'a fazla vergi ödemernek için yine Hoca Nasireddin 'in fikri gereğince mülklerin gerçek değerinin ancak l/lO'u yazıldı(30).Böylece halk daha az vergi ödeyecekti.

1291 yılında İlhanlı tahtına oturan Keyhatu Türkmenler' in isyanı sonucu
hemen Anadolu'ya gelerek birçok kişiyi katletmiş, iktisadi açıdan da ülkeye
büyük zararlar verdirmişti(31). İlhanlı hükümdarı ayrılırken vezirliğe Sahip
Necmeddin ve valiliğe de Moğol Taştimur Hıtayi'yi getirmişti. Incu ve Dalay
vilayetlerinin yönetimi de Taycu ve Hasan Bey'in uhdesindeydi. Bunların
aralarında bir süre sonra idari yönden anlaşmazlık çıkmış, bu sebeple her biri
kendi köşesine çekilerek halktan mal iltizam etmeye başlamışlardı. Işleri
büsbütün bozulması üzerine de hep birlikte İlhanlı. hükümdarı Keyhatu'nun
huzuruna gitmeye kararverdiler. Oraya varınca İlhan her bir görevlinin
vazifesini tekrar belirledi. Buna göre Naib Mucirüddin Anadolu'daki Moğollar'a
ait Incu ve Dalay arazilerin sorumluluğunu üzerine aldı. Bunun yanında ülkeye
yeni müstevfi ve yargıçlar da tayin edildi. Yeni görevlilerin gelmesiyle mali
problemler bitmemiş, aksine daha da artmıştır. Ayrıca vilayet mutasarrıfları
halka daha çok zülm etmeye başladılar(32). Anonim Selçukname'nin belirttiğine göre Taştimur Hıtayi Konya'ya geldiği zaman halka zulmedip ellerinde ne varsa zorla almaya Kopçur vergisi konusunda baskı ve usulsüzlükler yapmaya başlamıştır. Daha sonra halktan tepki görünce de görevinden alınmıştır(33).

Keyhatu devrinin en önemli iktisadi olayı Ön-Asya ve Yakın-Doğu' da ilk
defa kağıt para başma teşebbüsüdür. Masrafların artması ve hazinede para
kalmaması sonucu İlhanlı yönetimi 693 Şevvalinde (Eylül 1294) kağıt parayı
Tebriz'de tedavüle çıkardılar. Ancak yeni girişim hiç beklenmedik bir şekilde
tepki gördü. Kimse tanımadıkları bu yeni para ile alış veriş yapmak istemedi.
Tüccarlar da pazarlara mal getirmiyorlardı. Bunun sonucu ülkede iktisadf bir
karışıklık ve düzensizlik baş gösterdi. Anadolu'da dahil bütün bölgelerde
iktisadi ve ticari hayat durdu ve halk büyük sıkıntılar çekti. Sistemin
yürümediğini gören idareciler bir ay sonragarayı tedavülden kaldırdılar. Sonuçta
ülke eski haline yeniden dönmeye başladı(34). Ancak bu başarısızlık Keyhatu'nun tahtına ve canına mal olacaktı.

Keyhatu' dan sonra İlhanlı tahtına geçerek 8 ay gibi kısa bir süre saltanat
süren Baydu Han, Sadreddin Zencani'yi Anadolu'daki mali işleri yürütmekle
görevlendirmiştir(35). Zencanf her bölgeye vergi memurları yollayarak boş olan hazine için halktan para toplamaya çalıştı. Kaynağın belirttiğine göre Baydu'nun adamları 9 kadar ağır vergiler istediler ki halk yerini yurdunu bırakıp kaçmaya başladı(36)Iktisadi buhran bu dönemde de hızlı biçimde sürdü.

Gazan Han'ın 1295 yılında Moğol hükümdarı olmasıyla İlhanlılar ile
Türkiye Selçukluları arasındaki iktisadi ilişkilerde yepyeni bir dönem başladı. O
ilk yıllarını kendisine karşı yapılan isyanları bastırmaya harcadı. Isyancılardan
biri olan Emir Togaçar Anadolu valisi idi. O görevde bulunduğu esnada halkı
soymuş ve zulümleriyle herkesi canından bezdirmişti. Onun ortadan kaldırılmasıyla ahali rahat bir nefes aldı(37).Bununla birlikte bu olayın andından Selçuklu ülkesinde Emir Baltu isyanı etti (1296- 1297), Yaklaşık bir yıl süren isyan sonunda bastırıldı. Ancak Anadolu iktisadi ve mali açıdan büyük bir tahribata uğradı(38).

Gazan Han isyanları bastırdıktan sonra Anadolu' da yeni bir iktisadi
yapılanmaya gitti. Once mansıplarda değişiklik yaptı. Pervaneliğe Muineddin
Muhammed, vezirliğe Cemaleddin Muhammed, saltanat naipliğine Kemaleddin
Tiflisi, müstevfiliğe de Şerefeddin Osman getirildi. Sonra da Anadolu'yu dört
mali bölgeye ayırarak her birini yukarıda saydığımız görevlilerden birinin
mültezimliğine verdi, Buna göre Pervane Muineddin, Kastamonu, Çankırı ve
Ankara; Naib Kemaleddin Tiflisi Amasya, Samsun ve Sahiller; Müstevfi
Şerefeddin Osman Kırşehir bölgesi; Vezir Cemaleddin de Sivas, Kayseri
yörelerinden sorumlu olacaklardı. Bu görevlilerin hepsini halisane niyetlerle
Selçuklu ülkesine geldiler ve kendi bölgelerinde vergi toplama ile çeşitli mali
düzenleme çalışmalarına başladılar. Ancak bir çok kez olduğu gibi bu defada ne istedikleri meblağı toplayabildiler ne de kanunları uygulayabildiler. Zira
istedikleri meblağ çok yüksekti ve halkın ödeme gücünü aşıyordu . Yeteri kadar
vergi toplayamayan mültezimler bu kez zora başvurarak toplamayı denediler.
Tabi ki bu uygulamada tepki ve şikayetlere neden oldu(39).Şikayetler sonucunda Gazan Han Kemaleddin Tiflisi'yi naiplik görevinden alarak yerine Mücireddin Emirşah'ı atadı Müstevfiliğe de Şerefeddin Abdurrahman getirildi. Diğer görevliler ise mansıplarını korudu. Ardından da iki taraf arasında yeni bir
anlaşma yapıldı 698/1298). Buna göre vazifelilerin her biri Anadolu'daki.4 mali
bölgenin kendine düşen kısmından altmışar tümen vergi toplayıp ilhanlı
hazinesine gönderecekti. Böylece Anadolu'dan İlhanlı hazinesine yıllık 240
tümen veya 2.400.000 dinar para akacaktı. Ayrıca ilhanlı ordusunun ihtiyacını
karşılamak için Anadolu'da üç bin çift öküzün sürdüğü büyük bir araziyi
işleterek 300.000 tagar (çuval) zahire üretilmesi vazifesi de Selçuklu
idarecilerine havaJe ediliyordu. Vergiler de eski usule göre toplanacaktı(40).
Görünüşe göre İlhanlı yönetimi Anadolu' da vergi toplama yetkisini  Selçuklulardan alarak kendi memurlarına vermiştir ve bundan sonra toplanan
meblağ doğrudan İlhanlı hazinesine gönderilecektir. Kısacası Selçuklular mali
alanda da bağımsızlığını kaybederek hızla çöküşe doğru gitmişlerdir.. Selçuklu
Sultanı bile artık birer maaşlı Moğol memuru durumuna düşmüştü. Ote yandan
yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Moğollar'ın halka yüklediği mali
mükellefiyetler de günden güne artacaktır.

İlhanlı idaresi tarafından devamlı düzenlemeler yapılmasına rağmen
Anadolu'dan istenilen meblağ bir türlü toplanamıyor, sistem tutmuyordu. Çünkü arıza İlhanlı mali yapısındaydı. Devletin günden güne artan masraflarına,ordunun ihtiyacına bir de hanedan azalarının aşırı israfı eklenınce para yetiştirmek mümkün olmuyordu. Gazan Han istediği sonuçları alamayınca bu kez Nizameddin Yahya'yı 699 (1299) yılı içinde Anadolu'ya gönderdi(41)
.O da diğerleri gibi Anadolu'dan toplayabildiği kadar vergi toplayıp İlhanlı
hazinesinin açıklarını azaltmak, dolayısıyla hükümdarının takdirlerını kazanmak
düşüncesindeydi(42).O yanına Iranlı pek çok da görevli almıştı. Kendi masrafları için de Selçuklu ülkesindeki her bir çiftlik sahibi ona bir gümüş dinar nakit ödeyecekti. Yahya büyük bir ihtişam içinde Anadolu'ya geldi ve hemen
icraat1ara başladı. Konya'ya kadar yolu üzerindeki Erzincan, Sivas, Kayseri,
Amasya gibi merkezlerde halktan kimde para bulduysa zorla hepsini aldı.
Defterlerde 2-3 bin dinarlık geliri olan yerlerden 50.000 dinar aldı. Yarlıkta
çiftçilerden masraflar karşılığı sadece bir dinar isteyebileceği yazılı iken 10 dinar topladı. Hatta Selçuklu devlet adamlarını korkutarak (Başta Mucireddin Emirşah olmak üzere) gibi onlardan da yüklüce para sızdırdı. Halk büyük bir şaşkınlık ve çaresizlik içine düşmüştü ki Müstevfi Şerefeddin Abdurrahman onun yaptıklarını Gazan Han'a canı pahasına da olsa bildirme cesaretini gösterdi.Bunun üzerine Nizameddin Yahya Tebriz'e çağrılarak yargılandı ve suçlu görülerek idam edildi (699 Ramazan ayı, 1300 Mayıs ayı)(43)Bu şekilde
Anadolu' da halk rahat bir nefes alabildi. Son hadise iltizam usulü iktisadi
sistemin de başarısızlığını gözler önüne sermişti. Bir yandan halk bu sistemle
büyük bir sıkıntı çekerken öte taraftan devlet de gelirelde edemiyordu.

Sonunda Gazan Han ülkede iktisadi sistemin yürürnemesi, hazine açıklarının bir türlü kapatılamaması üzerine bu alanlarda köklü reformlar yapmaya karar verdi: 1300 tarihinden itibaren da uygulamaya başladı. Bunların başında vergi toplanmasının nasıl ve ne zaman olacağı hususundaki tatbiki gelir.Çıkarılan bir yarlıkla vergilerin yılda bir defa ve arada mültezim gibi aracılar olmadan doğrudan ahalinin katkılarıyla toplanması benimsendi. Yani ahali vergisini ayni veya nakdi olarak devletin tesis ettiği depolara götürüp teslim edeceklerdi. Ayrıca paranın ıslahı gerçekleştirilerek bütün ülke dahilinde tek tip sikke darbı usulü uygulamaya sokuldu(44).Bunların dışında alınan önemli bir karar da bütün İlhanlı ve tabi bölgel.erin imar edilmesi yönündeki çalışmalardı. Gerçekten de Gazan Han Horasan, Iran. Azerbaycan ve Anadolu'da atalarının
yaptıkları tahribatları açık yüreklilikle itiraf ediyor ve bundan sonra tahrip
ettikleri yerleri imar etmelerinin gerektiğini söylüyordu. Bu amaçla çiftçilere
bedava tohumluk dağıttı, tarım aletleri verdi. Bir arazi mamur olana kadar
oradan vergi almayı kaldırdı ya da üç aşamada almaya başladı4s. Kentlere
kervansaray, medrese, hangahlar yaptırırken köylere de mescid ve hamamlar
yaptırmaya koyuldu(46).Ancak bütün bunlar onun 1304 yılı sonunda ölmesiyle
yarıda kaldı. Halefi ve kardeşi olan Olcaytu onu izlemekte o kadar başarılı
olamadı. Yine de Gazan Han'ın icraatları İlhanlılar'ı biraz olsun derleyip
toplamış ve devletin 30 yıl daha yaşamasına imkan verdi. Türkiye Selçukluları
da Gazan'ın Han'ın ıslahatlarından. büyük ölçüde etkilenmiştir. Unlü Vezir
Reşidüddin "Mukatebat" adlı eserde, Isfahan'da halktan alınan Kopçur, Kılan ile bazı ürünlerdeki tamga vergisini kaldırdığını aynı uygulamayı yapmaları için
Ceyhun' dan Anadolu' ya kadar bütün bölgelere yarlık gönderildiğini zikreder(47).Anadolu'da buna benzer bir vergi muafiyeti uygulaması Ebu Said Bahadır Han zamanında 1330 yılında görülmüştür. O yılda İlhanlı hükümdarı tarafından gönderilen yarlığa göre Ankara ahalisinden "Şomare-i Kopçur" yani hayvan sayım vergisi alınmaması .emredilmektedir. Yine Kırşehir'deki Caca Bey Medresesi üzerinde bulunan İlhanlı dönemine ait olduğu anlaşılan kitabeye göre de ahaliden bundan böyle tabgur, şıhne ve sabun vergilerinin alınmayacağı zikredilir(48).

İlhanlıların Anadolu'da iktisadi alanda gerçekleştirdikleri yatırımlara
gelince bu konuda Reşidüddin' in MukateMt adlı eserinde ayrıntılı bilgi
mevcuttur. Sivas halkına hitaben yazılmış 28. Mektup'ta Gazan Hanın kurduğu
Darü's-Siyade'nin vakıf gelirlerinin vasiyet edildiği gibi kullanılmadığı ve vakıf
mülklerine gerektiği gibi bakılmadığı hususunda şikayet alındığı, bunun derhal
düzeltilmesi gerektiği belirtilirken(49),29.Mektup'ta da Erzincan medreselerinden birine tayin edilen Mevlana Muhammed Rumi'ye hemen idraratın (maaş) bağlanması emredilmektedir(50). Bundan başka Fırat havzasında ziraat için sulama kanalları açarak Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden göçürülen ahalinin buralarda ziraat yapması düşünülmüş ve bu uğurda çabalar sarf edilmiştir(51). Ancak şunu unutmamak gerekir ki Moğollar Anadolu'da verdiklerinden fazlasını kat kat almışlardır.

Eserini 1340'ların başında yazan Hamdullah Kazvini 'ye göre Anadolu'nun
60 civarında irili-ufaklı kenti olup yıllık vergi geliri 330 tümen idi(52). Bu Gazan Han dönemindeki 240 tümenlik gelirden 90 tümen fazla görülüyor. Ancak kaynak Moğollar döneminde Anadolu'dan elde edilen bu gelirin geçmiş


dönemlere göre çok geri olduğundan bahseder. Zaten gelirlerin çoğu da Konya,
Kayseri, Sivas, Harput ve Erzincan gibi birkaç büxük kentten elde ediliyordu.
Diger şehirler ise birer büyük kasaba mesabesindeydi(53).

1350 tarihli muhasebe defterinde ise Anadolu'nun geliri 300 tümene düşmüştür. Aşağıda zikredeceğimiz Anadolu'dan,İlhanlı hazinesine giden gelir
ile onun ne kadarının tekrar Anadolu'ya döndüğünü gösteren rakamlar Selçuklu
devrini de aydınlatması açısından son derece önemlidir ve şimdiye .kadar
kullanılmamıştır. Buna göre Anadolu'nun geliri yıllık üç yüz tümen iken İlhanlı
hazinesinin toplam geliri 2604 tümeni bulmaktadır. Yine bu gelirden 820 tümeni "mukarreriye' adı verilen yani sabit gider olmayıp yıldan yıla değişen oranlarda, seyyid, kadı, imam, şeyh, ulema, etibba, müderris ve elçi gibi devlette sosyal ve kültürel sahada hizmet edenlere ayrılmıştır. Geri kalan 1784 tümen ise emirler, divan mensupları, şehzadeler, askerler ve çok sayıdaki düşkünler arasında pay edilmektedir(54). Bu durumda İlhanlı devleti gelirlerin aslan payını askeri ve idari yöneticilerin aldığı görülmektedir. Anadolu'daki vaziyet daha da çarpıcıdır. 300 tümenlik gelirden ulema, şeyh, seyyid, kadı gibi zümrelere ayrılan para sadece 20 tümen iken askeri ve idari personel için 260 tümen ayrılmıştır(55). Buna karşılık, İlhanlı hakimiyetindeki diğer beldelerden Irak-ı Arab'da 250 tümenlik gelirden sosyal ve kültürel alanda hizmet edenler 57, idari ve askeri görevliler de 170 tümen almışlardır. Örneklerin en çarpıcı olanı ise Azerbaycan üzerinedir. Buradaki 260 tümenlik varidatın 120 tümeni idari ve askeri idareciler alırken bir o kadar da yani 120 tümenlik bir gelir kültürel sosyal ve dini alanlardaki görevlilere gidiyordu(56).Bu sebepten Tebriz o çağ da bir ilim ve kültür merkezi haline gelmişti(57). Anadolu ise kullanılmak üzere ayrılan miktarın az olması sebebiyle bu sahada gerilemiştir. Ayrıca yukarıdaki rakamlar İlhanlılar'ın Anadolu'yu daha çok askeri bir alan gördüğünün de açık delilidir.

B) Ticari ilişkiler

Tarihin her döneminde uluslararası ticaret yollarının da geçtiği önemli bir
mekan olma özelliğini korumuş olan Anadolu bu hususiyetini Selçuklu
döneminde de devam ettirmiştir. Bu dönemde Çin'den başlayarak, sırasıyla
Türkistan ve Iran üzerinden gelip buradan Erzurum, Erzincan, Sivas, Kayseri,
Konya yoluyla Antalya'ya kadar uzanan ünlü ipek yolunun en Batı kolunu
Anadolu teşkil ediyordu. Bundan başka Kuzey'in Rus-Alan ve Alman kentleri
ile Güney'in o dönemdeki zengin Bağdad, Şam, Haleb ve Musul gibi şehirleri
arasındaki ticarette Selçuklu ülkesi bir kopaklama ve buluşma yeri idi. Yine
Avrupa üzerinden Balkanlara oradan da Istanbul, Eskişehir, Afyon, Konya,
Antakya ve Haleb'e kadar uzanan tarihi yolun önemli bir kısmı Anadolu
hudutları içindeydi(58).

Türkiye Selçukluları Anadolu'nun bu konumundan istifade ile zenginleştiler, refah seviyesi yüksek bir konuma eriştiler. Onların geleneksel politikaları diğer ülkelerle ticaretin geliştirilmesi yönünde olmuştur. Bu meyanda, limanları yoluyla önemli birer ticaret merkezleri özelliği arzeden Antalya ve Sinop kentleri fethedilmiş, dönemin İtalyan cumhuriyetlerinden Venediklilerle anlaşmalar imzalanarak ticaretin gelişmesine katkıda bulunulmuştur.(59)

İbn Bibi'den öğrendiğimize göre ünlü Sultan Alaeddin Keykubad Sudak,
Kilikya ve Frank korsanıarına karşı büyük ölçüde Selçuklu ticaret yollarını
baltaladıkları için sefer yapmıştır(60).

Moğollar'ın Anadolu'yu istila edip Selçukluları tabiyeti altına aldığı 1243
Kösedağ Savaşı'ndan sonra da ülke ticaretindeki gelişme trendi devam eder.
Fakat bu ticaretin yönü farklıdır ve daha çok yabancılar yararlanır. Fransa kralı
olup Haçlı seferleri sırasında Suriye'ye kadar gelmiş bulunan IX. Louis,
hatıratında 1248 yılı olaylarını anlatırken Türkiye Selçukluları'nın o dönemdeki
zenginliği, ihtişamı ve gücü karşısındaki hayranlığını gizleyemez(61)1255 yılında Anadolu' dan geçen Rubruck ise Selçuklu başkentinde ticaret yapmak için gelen Venedik ve Cenevizli tacirlere rastlamıştır(62).Moğollar'ın Çin'den Anadolu'ya kadar uzanan ipek yolunun kontrolünü elinde tutmaları yol güzergahındaki ticari faaliyetleri yeniden canlandırmış, olumlu etkileri de Selçuklu ülkesinde hissedilmiştir. Bu dönemde daha çok Latinler tarafından kullanılan ve Akdeniz kıyısındaki Ayas'dan başlayıp Sivas, Erzincan, Erzurum üzerinden Tebriz'e giden yol çok büyük önem kazanmıştır(63).Bu yol üzerindeki Anadolu şehirleri adeta altın çağlarını yaşamışlar ve İlhanlılar buraları dini ve kültürel yapılarla süslemişlerdir.

Selçukluların Hülagu Han ile başlayan İlhanlı hakimiyeti döneminde de ticari faaliyetler durmadı. Ancak onların zaman zaman müdahalesiyle karşı karşıya kalındı. İlhanlı idaresi Memlük tüccarları ve ticari mallarının Anadolu' dan geçmelerine müsaade etmek istemiyorlar, zorluk çıkarıyorIardı.Aynı şekilde de Selçuklu tacirlerinin de Memlük ülkesine gitmelerini yasaklamışlardır(64).Bununla birlikte biz Selçuklular'ın Mısır'la ticarete devam
ettiklerini biliyoruz. 1260'lı yıllarda Selçuklu ülkesine uğramış olan Ibn Said,
Muğla limanlarından Mısır'a kereste ihraç edilmekte olduğundan bahseder(65)
.Buna karşılık Mısır'dan baharat, şeker ve bazı kumaşlar ithal edilmekteydi. 1289 yılında Iskenderiye-Alaiyye arasında yük taşıyan Cenevizliler'e aiJ ticari bir gemi korsanları tarafından Alaiyye yakınlarında ele geçirilmişti(66)te yandan 1274 yılından beri Sivas'ta bir Ceneviz konsolosluğunun mevcut olduğunu biliyoruz(67).Bütün bunlar İlhanlı hakimiyeti döneminde de Anadolu'da ticaretin yaygın bir şekilde sürdüğünü göstermektedir. Ancak bu dönemin farklılığı ticareti yapanların Türk değil daha çok Venedik ve Ceneviz gibi Latin menşeli olmalarıdır. Moğol siyaseti Latinlere Yakın-Doğu ve Anadolu'da yapılan yerli ve uluslararası nitelikteki ticarete hakim olma fırsatını verdi. Selçuklu ticaret erbabı ise -kendi devletlerinin desteğinden yoksun olarak- Latin tüccarlarla rekabet edemeyerek silinmişlerdir. Halbuki daha Alaeddin Keykubat zamanında deniş aşırı beldelerden Kıbrıs, Mısır ve Kefe ile ticaret yapan yerli Selçuklu tüccar zümresi vardı ve o dönemlerde Sultanlar onların her türlü problemlerine yardımcı olmaktaydılar(68).Moğollar tarafından Anadolu'nun yerli ticaret erbabının etkisizleştirilmesinin sıkıntıları Osmanlı Imparatorluğuna da yansımıştır. Onlar Türkiye Selçuklularından miras kalan bir çok müessese ile tecrübeli devlet adamlarından istifade ederken ticari alanda böyle bir tüccar zümresi mevcut olmadığı için çok sıkıntı çekmiş, ticari faaliyetleri Venedik, Ceneviz sonra da Fransız, İngiliz, İspanyol tacirlere teslim etmek zorunda kalmışlardır.

İlhanlılar döneminde Anadolu önceki dönem gibi ihraç ürünleri yönünden
oldukça zengindi. Bunlar arasında madenIer, şap, buğday, at, sığır, koyun,
meyve, narenciye halı, kilim ve kumaşları sayabiliriz. 1272 yılında Selçuklu
ülkesindeı:ı geçen seyyah Marco Polo burada çok iyi cins atlar, halı, kilim ve
kumaşların üretildiğini yazar. Ayrıca bu dönemde Ayas'ın yabancılar için
Anadolu'ya açılan bir kapı olduğu buraya gelen Ceneviz ve Venedikli tacirlerin
iç bölgelere hatta Tebriz'e kadar uzandı ğı da zikredilir. Mukabilinde de Iran
üzerinden Anadolu'ya giren tüccarlar mallarını Ayas'a getiriyor ve .buradan dış
ülkelere pazarlıyorlardı (69).

Siyasi gelişmelerin Anadolu'da da ticareti doğrudan etkilediğine şahit
oluyoruz. 1266 yılında Pervane Muineddin Süleyman iktidarı ele geçirip istikrarı
sağladıktan sonra Frengistan (Avrupa), Kıbrıs, Mısır, Kilikya Ermenileri ve
Altın Ordu canibinden elçiler ve tüccarlar gelmişler ve ülkede ticari faaliyet
birden canlanmıştı(70).Buna benzer bir şekilde gelişme İlhan Ahmed Teküdar
devrinde yaşanmıştı. O Mümlüklerle barış yapmak için çaba sarfettiği sırada iki
taraf arasında yumuşayan ortamdan dolayı bölgede birden bire ticari faaliyetler
artmış, Anadolu'da bundan nasibini almışt(71). Keyhatu devrinde ise "Çav" adlı kağıt paranın tedavüle çıkarılması sonucu bütün ticari faaliyetler durmuş,
tüccarlar İlhanlı ülkesi ve Anadolu 'ya uğramadan Şam' a gitmeye başlamışlardı(72). Gazan Han ise ticari mübadeleyi ülkede yaygınlaştırmak için para ve ölçülerin ayarını düzelterek her yerde tek tip olmalarını sağlamıştır.Ayrıca bu amaçla kervansaraylar da inşa ettirmiştir(73). Marko Polo İlhanlılar'ın başkenti olan Tebriz'in bölgenin en büyük ticaret merkezlerinden biri olduğunu Hindistan, Musul, Bağdad, Hürmüz, Venedik ve Ceneviz'den hülasa dünyanın dört bir yanından gelen tacirlerin kentte buluşup mallarını sattıklarını yazar (74). Bu dönemde büyük ticaret merkezleri Istanbul ve Tebriz arasında bulunan Anadolu bu uluslararası alış-verişten nasibini alacaktır. Ancak kazancın Selçuklu toplumuna ne ölçüde yansıdığı malum değildir. 1340'larda ki bir muhasebe defterine bakarsak bu kazançtan en çok Anadolu'nun Doğu' sunun istifade ettiğini görürüz. Öyle ki ülkedeki toplam 330 tümenlik gelirin 100 tümeninden fazlasını Erzincan (33,2 tümen), Erzurum (22,2 tümen), Harput (21,5 tümen),Niksar (18.7 tümen) ve Kayseri (14 tümen) gibi doğu vilayetleri sağlıyordu.(75) Buna bir de miktarı verilmeyen ancak en az 30 tümen vergi ödeyebileceğini tahmin ettiğimiz Sivas'ı eklersek vaziyet tüm çıplaklığı ile ortaya çıkar. Bu da gösteriyor ki Anadolu'nun doğusu İlhanlı döneminde çok parlak bir ticari ve iktisadi inkişafa sahne olmuştur.

1291 yılında Akka'nın Memlükler'in eline geçmesi ile Akdeniz ticareti Batı
Anadolu sahillerine kaydı. Bölgede birdenbire büyük ve canlı bir ticari faaliyet
yaşanmaya başladı. Aynı zamanda bu olay yörede çok sayıda Türkmen
Beyliği'nin kurulup gelişmesine de hizmet etti. Ticaretin getirdiği nimetten
yararlanmak isteyen bu gözü pek insanlar kısa zaman da bölgeye hakim olarak
Batılı tüccarlara anlaşmalar imzaladılar. 1300'lerin başında imzalanan bu
anlaşmalara göre Batılı tacirler Anadolu'dan köle, zahire, balmumu, deri ve şap
ithal ederken yanlarında getirdikleri tekstil, şarap ve sabunu pazarlıyorlardı(76).Batı Anadolu'daki beyliklerin birden gelişip içlerinden biri olan Osmanlıların bir cihan devleti olmasında bu ticaretin rolü büyük olmuştur.

Buna karşılık İlhanlılar da Batılılar ile ticari ilişkilerini sürdürdüler.Cenevizliler 1304' de Tebriz' de bir konsolosluk açma yetkisi il.e beraber ticari alanda da imtiyazlar elde ettiler(77).Bu sayede Batılı tüccarlar İlhanlı ülkesine gitmeyi sürdürdüler. 1333 yılında Tebriz' e uğrayan İbn Batuta, kentin hala dünyanın en büyük çarşılarına sahip ve her türlü eşyanın alım satımının yapıldığı
bir merkez olduğunu zikreder(78). Ancak bu durum çok uzun sürmeyecektir.
1335'den sonra İlhanlı Devleti'nde başlayan karışıklıklar ti.careti de etkileyecek
Batılı tacirler Marco Polo'nun yaptığı gibi Çin'e değil Iran'a bile gitmekte zorlanacaklardır. Bu bakımdan Anadolu 'nun Batı sahilleri daha bir önem kazanarak ülkede başlayan yeni tarihsel dönemin asıl mekanı olacaklardı.

Selçuklular ile İlhanlılar arasındaki doğrudan ticari ilişkilere gelince; buğday, at ve koyun Anadolu'dan gidiyordu(79). Ayrıca Mardin'in nar ile üzüm ve
kavunları; Erzincan'ın ipekli, .kadife, sıkarlet kumaşları ile Anadolu'nun diğer
yerlerinden gelen kumaşlar İlhanlı sarayını süslüyorlardı(80).Bundan başka Moğollar Anadolu'daki bilhassa gümüş madenIerinin işletilmesini tekellerine
almışlardı. Kaynağın belirttiğine göre o dönemde Selçuklu ülkesinde üç yerde
gümüş işletilmekteydi. Bunlar Niğde ile Adana arasında Toros eteğindeki
Lülüve (Ulukışla), diğeri Amasya yakınlarındaki Maden-i Gümüş Pazar öbürü
de Bayburt'tur(81). Hamdullah Kazvini, Lülüve' deki gümüş kalitesinin Iran' da
bile olmadığını yazar(82).

Sonuç olarak Türkiye Selçuklu-İlhanlı ilişkilerinin daha çok iktisadi alanda
yoğunlaştığını ve bu düzlemde gelişen olayların siyasi, sosyal ve kültürel
sahalardaki münasebetleri şekillendirdiğini söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle,
Moğollar, Anadolu'ya daha çok iktisaden ilgi duymuşlar, uyguladıkları
emperyal politikalar ile de ülkeyi ve halkını sömürmüşlerdir.

Moğolların uyguladıkları iktisadi politikaların Türkiye Selçuklu ve dolayısıyla Anadolu tarihinde kalıcı siyasi ve toplumsal sonuçları olmuştur. Bu oluşumun başlangıç noktası ise Türkiye Selçuklu devletinin zayıflaması ile ortaya çıkarak idari ve mali yapıyı ele geçiren ülkenin kaynaklarım Moğollara peşkeş çeken Pervane Muineddin Süleyman' ın şahsında bütün özelliklerinin temsil edildiği hükümet dönemidir. Bu dönemin en kalıcı hususiyeti, Anadolu' daki toplumsal ayrışmaların keskinleşerek yeni renklere bürünmeleri olmuştur. Türkmenler ve ahiler bu ayrışmada en belirgin güçler olarak karşımıza çıkar.

Tarihsel dönüşümün hız kazandığı ikinci safha ise, yine Moğolların
Selçukluları ve Anadolu'yu yerli despot bir rejim ile yönetmenin faydalı
olmadığını anlayıp, doğrudan yönetim yolunu tercih etmeleri ile yaşanmıştır.
1280'li yıllarda başlayan bu yeni süreçte toplumsal ayrışma daha da hız
kazanmış, hatta kopmalar başlamıştır. Toplumsal parçalanma ile meşruiyetini
kaybeden "Selçuklu Devleti" sona ererken, ana gövdeden ayrılan bazı zümreler
yeni fakat küçük siyasi teşekküllere zemin hazırladılar. Anadolu'da tevaif-i
mü Zak adı verilen yeni bir dönem başladı. Bu dönemin ürünlerinden olan
Osmanlı Beyliği, zamanla Selçuklu toplumsal parçalarının en dinamik
unsurlarının (Türkmenler, Ahiler, Mistikler) önemli bir kısmını bir araya
getirerek büyük bir siyasi örgütlenmenin temelini attı(83)

Ticari alanda da diyebiliriz ki, Moğollar gelmeden önce Anadolu'da mevcut olan yoğun ticari faaliyetler daha sonra da sürdü. Ancak ticaret yollarının güzergahları ile devlete getirdiği kazançlarda bazı değişmeler yaşandı.İlhanlı merkezine yakın olan Anadolu şehirleri bu zamanda büyük bir gelişme gösterdi. Buna karşılık XIV. asrın başlarında Batı Anadolu sahillerinde Akdeniz(Levant) ticareti yeniden canlanınca bölgede alternatif güçler ortaya çıktı.İlhanlılar yıkılıncaya kadar Iran, Doğulu ile Batılı tüccarların buluştuğu bir ticari saha oldu. Selçukluların ticaretten aldıkları pay önceki döneme göre nispeten az idi.

1 ilhan Erdem, Türkiye Selçuklu-İlhanlı İlişkileri (1258-1308). Ankara W95, Basılmamış Doktora Tezi Bkz. bölüm,I ..s. 94-95; Ayrıca bkz. Cl. Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu 'da Türkler, (Çev. Yıldız Moran) Istanbul 1979, s. 309 vd.

2 Bu şekilde kesesinden çok para harcayan Sahip Fahreddin Ali Kütahya. Sandıklı. Akşehir ve Gorgorum bölgesini elde etmişti. Bkz. Kerimüddin Mahmud Aksarayı' Müsameretü'l-ahbar ve Müsayeretü 'l-ahyar, (yay. Osman Turan), Ankara 1944, s. 74.

3 İbn Bibi, el-Evamirül-Alaiyye fi Umuri'l-Alfıiyye, (yay. Adnan Erzi). Ankara 1956, s. 616.

4 Alaeddin Atamelik Cüveyni', Tarih-i Cihan-Güşa, (yay. Mirza Muhammed Kazvini) II,
London 1937, s. 244 vd; (Türkçe çev. Mürsel Oztürk, Kütür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988, s.
206-2.1 1.)

5 ıbn Bibi, el-Evamirül-Alaiyye, s. 617.

6 Aksarayi', Müsameratü'l-ahbar, s. 62'de Selçuklu Sultanlarının Tümen emirlerinin ihtiyaçları için borç para aldığını yazar.

7 Reşidüddin Fazlullah Tabib, Camiü't-Tevfırih, (yay. Behmen Kerimi), Tahran 1338, ll. s.718-7.19; Benakiti', Tarih-i Benakiti, (yay. M. Şiar), Tahran 1348, s. 419-420.

8 ıbn Bibi, el-Evamirül-Alaiyye, s. 632; Aksarayi', Müsameretü 'l-ahMr. s. 61-62.

9 Aksarayi' , Müsameretü'l-ahbar. s. 62 .
• Aynı süreç XVIII. asırdan itibaren Osmanlılarda da görülür. bkz. Şevket Pamuk, 100 Soruda
Osmanlı-Türkiye Iktisadi Tarihi 1500-1914,4. Baskı, Istanbul 1997, s. 148-149 .

10 İbn Bibi, el-Evamİrül-Alaİyye, s. 635-640; Aksarayi, Müsameretü'l-ahbar, s. 65-70; Prof.
Akdağ'a göre Anadolu'daki asıl ekonomik çöküş, Izzeddin'in kaç.masından sonra başlamıştır. bkz.
Mustafa Akdağ, Türkiye'nin Iktisadi ve lçtimai Tarihi 1243-1453, Istanbul 1995, s. 34 vd.

11 Reşidüddin, Camİü't-Tevarih. II. s. 734-735,

12 Aksarayi, Müsameretü'l-ahbar, s. 73; Pervane ve dönemine ilişkin olaylar için ayrıca bkz.
Nejat Kaymaz, Pervane Muİneddin Süleyman, Ankara 1970, s. 92 vd.

13 Bu tabir Bizans kaynaklarında geçmektedir. Bkz. Bruno Lehmann, Dİe Naclırichen des
Nİkatas Choniates, G. Akropolİtes und Pachİmeres über die Selcuqen İn der Zeit von 1180 bİs
1220, Leipzig 1939, s. 67-68.. .

14 Erdem, Türkİye Selçuklu-İlhanlı İlişkilerİ, s. 306-310.

15 Aksarayi, Müsameretü'l-ahbar, s. 89.

16 Aksarayi, Müsameretü 'l-ahbar, gös. yerler. 

17 ıbn Şeddad, Baybars Tarihi, (çev. M. Şerafeddin Yaltkaya), Istanbul 1941, s. 33. .

18 ıbn Şeddad, Baybars Tarihi, s. 34; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Istanbul
1983 s.495-496.

19 İbn Bibi, el-Evamirül-Alaiyye, s. 670-684; Aksarayı, Müsameretü'l-ahbôr, s. 113-116; İbn
Şeddaq, Baybars Tarihi, s. 92-94.

20 ıbn Bibi, el-Evamirül-Alaiyye, s. 721-722; incu ve tamga vergileri için ayrıca bkz. V.
Barthold, "İlhanlılar Devrinde Mali Vaziyet", Türk Hukuk ve Iktisat Tarihi lvhl.:muası, 1(1931), s.
ıSO vd.

21 Reşidüddin, Camiü't-Tevarilı. Destan-ı Abaka ... s. 33.

22 Aksarayı, Müsameretü'l-alıbar, S.146-147.

23 Tarilı-i Ali Selçuk (Anonim Selçukname), (yay. F. Nafiz Uzlukl, Ankara 1952, s. 49; Turan,
Selçuklular Zamanmda Türki\'e,s. 591 vd.

24 Anonim Selçukname, s."49-50.

25 Aksarayi. Müsameretü'l-ahbar. s. 152-153.

26 Aksarayi', Müsameretü'l-ahbar, s. 151-152; Anonim Selçukname, s. 52-64.

27 Aksarayi', Müsameretü'l-ahbar, s. 153-155; Turan, Selçuklular Zamamnda Türkiye, s. 595-
596.

28 Reşidüddin, Camiü't-Tevarih, Tarih-i Mübarek-i Gazani, s. 76-77; Aksarayi, Müsameretü'l-ahbar
s. 156; Anonim Selçukname, s. 53.

29 Aksarayi', Müsameretü 'l-ahbar, s. 156- i59; Mevlevi' kaynaklarında geçen Kılavuzoğlu
Tuman bey ise Gazan Han'ın doğancısı idi. Bkz. A. Eflaki' , Ariflerin menkıbeleri (çev. T.
Yazıcl).lstanbuI1973, c.lI, s. 239-242.

30 Anonim Selçukname, s. 56.

31 Anonim Selçukname, s. 61-63; Turan, Selçuklular Zamanlılda Türkiye, s. 605.

32 Aksarayİ, Müsameretü'l-ahbar, s. 180-181.

33 Anonim Selçukname, s. 64.

34 Reşidüddin, Camiü't-Tevarih, Tarih-i Mübarek-i Gazani, s. 87-88; Abul Farac, Tarih, (çev.
O. Rıza Doğrul), Ankara 1950, II. s. 644-645; Aksarayİ, Müsal1leretü 'l-alıMr, s. 234.

35 Reşidüddin, Camiü 't-Tevarih, Tarih-i Mübarek-i Gazani, s. 53-54.

36 Aksarayİ, Müsameretü'l-ahbar, s. 184-185.

37Aksarayi, Müsameretü'l-ahbar, s. 189-196; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 614-
615.

38 Reşidüddin, Camiü't-Tevarih, Tarih-i Mübarek-i Gazani, s. 111-112, 117; Aksarayi,
Müsameretü'l-ahbar, s. 197-200; Anonim Selçukname, s. 67.

39 Aksarayi, Müsameretü'l-ahbar, s. 217-218.

40 Aksarayi, Müsameretü'I-ahbar, s. 242-253.

41 Aksarayi. Müsameretü'l-ahbar, s. 257-258.

42 Bu türden pek çok mültezim İlhanlı hükümdarları tarafından ödüllendirilmişlerdir. Mesela
Bağdad mültezimi olan Sadüddevle, iyi vergi geliri elde etmesi sonucu Argun Hanın vezirliğine
kadar yükselmişti. Bak. Reşidüddin. Camiü't-Tevarih, Destan-ı Abaka. s. 71-73.

43 Aksarayi. Müsameretü'l-ahbar, s. 258-270; Reşidüddin, Camiü't-Tevarih, Tarih-i Mübarek-i
Gazani. s. 124-125.

44 Reşidüddin, Camiü't-Tevarih. II. s. 243-286 arasında geniş bilgi vardır. ;Ayrıca bkz. Erdem,
Türkiye Selçuklu-İlhanlı İlişkileri, s. 370-381.

45 Reşidüddin, Camiü't-Tevarih, Tarih-i Mübarek.i Gazani, s. 352-356.

46 Reşidüddin, Camiü't-Tevarih, Tarih-i Mübarek-i Gazani, s. 324-325.

47 Reşidüddin, Mukatebat, (Yay. Muhammed Şefi) Lahor 1369,34-35.

48 W.Hinz, Ortaçağ Yakın Şarkına Ait Vergi Kitabeleri, (Çev.: F. lşıltan), Belleten XIII/52,
(Ekim 1949), s. 775-780. .

49 Reşidüddin, Mukatebat, s. 156-157

50 Reşidüddin, Mukatebat, s. 158-159.

51 Reşidüddin, Mukatebat, s. 244-245.

52 Hamdullah Kazvini, Nüzlıetü'I-Kulub, (yay. GL Strange) Leiden 1913, s. 94.

53 Mesela Erzincan'ın hasılatı 33 tümen ve 2500 dinar, Harpu\,un 25 tümen idi; Ünlü Türk
tarihçi si Z. Velidi Togan ise bir makalesinde, Moğol hakimiyetinin Iran ve Anadolu'nun iktisaden
yükselmesineve zenginleşmesine sebep olduğunu yazar. Bkz. Z. V. Togan, "Moğollar Devrinde
Anadolu'nun Iktisadi Vaziyeti", Türk Hukuk ve Iktisat Tarihi Mecmuası, i (1931), s. 15.

54 Abdullah Kiya Mazenderanf, Risale-i Felekiyye, (yay. W. Hinz), Wisbaden 1952, s. 161-
166.

55 Mazenderani, Risale-i Felekiyye. s. 170.

56 Mazenderani, Risale-i Felekiyye, s. 170. .

57 K. Jahn Tebriz, "Doğu ile Batı Arasında bir Ortaçağ Kültür Merkezi", (Çev.: ısmail Aka),
T.A.D. XIII/24, 1979-80, s. 58-59

58 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 278 vd.

59 Osman Turan., Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, 2. Baskı, Ankara 1988, s.
139-146; Türkiye-Italya Ilişkileri için bk.z. Şerafettin Turan, Türkiye ıtalya Ilişkileri I,
Selçuklulardan Bizans'ın sona Erişine Kadar, Istanbul 1990, s. 96-126.

60 ıbn Bibi, el-Evamirül-Alaiyye, s. 302-305.

61 John de Jonville, Cronicles of the Crusades, London 1848, s. 386-387.

62 W. Rubruck, The JoUrney of the William Rubruck to the Eastem Parts of the World 1253-
55), (yay. W. Rockhill), London 1900,. s. 276-277 ..

63 Z. V. Togan, Moğollar Devrinde Anadolu'nun Iktisadi Vaziyeti THITM, i (l93 I), s. 16- i7.
64 İbn Şeddad, Baybars Tarihi, s. 146.

65 Ebu'I-Fida, Takvimü'l-Buldtin, (Farsça çev. A. Muhammed Ayeti') , Tahran 1329, s. 131-
132.

66 W. Heyd, Yakın-Doğu Ticaret Tarihi, (çev. E. Ziya Karaı), Ankara 1975, s. 160.

67 Togan, Anadolu'nun iktisadi Vaziyeti, s. 17.

68 Bkz.ıbn Bibi, el-Evamirül-Alaiyye, s. 302-306.

69 Mareo Polo, The Book of Marco Polo, (ed. E. Yule), London 1927, c. 41-43; Turan, Ş.,
Türkiye-İtalya Ilişkileri, s. 126-128.

70 İbn Bibi. el-Evamirül-Alaiyye, s. 650.

71 Ebu'l-Fereç, Tarih, II, s. 6n.

72 Aksarayi, Müsameretü'l-ahbar, s. 234. ..

73 Bkz. Gazanın Isahatları bölümü, Erdem, Türkiye Selçuklu-İlhanlı İlişkileri, s. 377-390.

74 Polo, The Book of Moı"co P%, s. 74-5.

75 Hamdullah Kazvinl,Nüzhetü'l Kulüb, s. 94-98.

76 Elizabeth Zachariadou, Trade and Crusade, Venetian Crete and the Emirates of Menteshe
and Aydın (1300-1415), Venice 1983, s. 160-170.

77 Togan. "Anadolu'nun Iktisadi Vaziyeti", s. 17.

78 ibn Batuta, Tuhfetu'n-Nuzzar fi Garaibi'l-Emsar (Terc. Şerif Paşa) İstanbul Y290.
(Sadeleştiren M. Çevik), Istanbul 1983, s. 159.

79 el-Omeri,Mesdlikü'I-Ebsdr. Anadolu ile ilgili bölüm (Yay. F. Taesehner), Leibzig 1929, s.
19-20.

80 Reş,idüddin,Mukdtebdt. s. 185-207.

81 Jel-Omeri, Mesdlikü 'I-Ebsdr. s. 20.

82 Hamdullah Kazvini, Nüzhetü 'I-Kulüb, s. 202.

83 Konu ile ilgili münakaşalar için. Fuad Köprülü'nün Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluşu,
Paul Wittek' in Osmanlı İmparatorluğu'nun Doğuşu ve Halil İnalcık'ın Osmanlı
Imparatorluğu'nun Kuruluş Sorunu adlı eserlere bakılabilir.























Kaynakça

Abdullah Kiya Mazenderaru, Risale-i Felekiyye, (yay. W. Hinz), Wisbaden 1952.

Abul Farac, Tarih, (çev. Ö. Rıza Doğru1), Ankara 1950.

Ahmed Eflaki', Ariflerin Menkıbeleri, (çev. T. Yazıcı), İstanbul1973.

Akdağ, Mustafa, Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi 1243-1453, İstanbu11995.

Alaeddin Atamelik Cüveynı, Tarih-i Cihan.:Güşa, (yay. Mirza Muhammed Kazvini) II,
London 1937 (Türkçe çev. Mürsel Oztürk, Kütür Bakanlığı Yayınları, Ankara
1988).

Barthold, V., "İlhanlılar Devrinde Mali Vaziyet", Türk Hukuk ve İktisat Tarihi
Mecmuası, 1(1931).

Cahen, CL, Osmanlılardan Önce Anadolu'da Türkler, (Çev. Yıldız Moran) İstanbul
1979.

Ebu' 1-Fida, Takvimü' I-Buldan, (Farsça çev. A. Muhammed Ayeti), Tahran 1329.
el-Ömeri, Mesalikü' l-Ebsar, Anadolu ile ilgili bölüm (Yay. F. Taeschner), Leibzig 1929.

Erdem, İlhan, Türkiye Selçuklu-İlhanlı İlişkileri (1258-1308), Ankara 1995, Basılmamış
Doktora Tezi.

Hamdullah Kazvini' , Nüzhetü' 1-Kulub, (yay. G.L. Strange) Leiden 1913.

Heyd, W., Yakın-Doğu Ticaret Tarihi, (çev. E. Ziya Karaı), Ankara 1975.

Hinz, W., Ortaçağ Yakın Şarkına Ait Vergi Kitabeleri, (Çev.: F. Işıltan), Belleten
XIII/52 (Ekim 1949).

İbn Batuta, Tuhfetu'n-Nuzzar fi Garaibi'l-Emsar (Tere. Şerif Paşa) İstanbul 1290.
(Sadeleştiren M. Çevik), Istanbul 1983.

İbn Bibi, el-Evamirü'l Alaiyye fi Umuri'l-Alaiyye, (yay. Adnan Erzi) , Ankara 1956.

İbn Şeddad, Baybars Tarihi, (çev. M. Şerafeddin Yaltkaya), İstanbul 1941.

Jahn, K., Tebriz, "Doğu ile Batı Arasında bir Ortaçağ Kültür Merkezi", (Çev.: İsmail
Aka), T.A.D. XIII124, 1979-80.

John de Jonville Cronicles of the Crusades, London 1848.

Kaymaz, Nejat, Pervane Muineddin Süleyman, Ankara 1970.

Kerimüddin Mahmud Aksarayi, Müsameretü' l-ahMr ve Müsayeretü' l-ahyar, (yay.
Osman Turan), Ankara 1944.

Lehmann, Bruno,' Die Nachrichen des Nikatas Choniates, G. Akropolites und
Pachimeres über die Selcuqen in der Zeit von 1180 bis 1220,Leipzig 1939.

Mareo Polo, The Book of Marco Polo, (ed. E. Yule), London 1927

Residüddin Fazlullah Tabib, Camiü't-Tevarih, (yay. Behmen Kerimi), Tahran 1338

Şevket Pamuk, 100 Soruda Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914, 4. Baskı,
Istanbul 1997.

Reşidüddin, MukateMt, (Yay. Muhammed Şefi) Lahor 1369.

Tarih-i Ali Selçuk (Anonim Selçukname), (yay. F. Nafiz Uzluk), Ankara 1952.

Togan), Z. Velidi, "Moğollar Devrinde Anadolu'nun İktisadi Vaziyeti", Türk Hukuk ve
Iktisat Tarihi Mecmuası, I (1931).


Togan, Z. Velidi, Moğollar Devrinde Anadolu'nun İktisadi Vaziyeti THITM, I (1931).

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1983.

Turan, Osman, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, 2. Bash Ankara 1988.

Turan, Şerafettin, Türkiye İtalya İlişkileri 1, Selçuklulardan Bizans 'ın sona Erişine
Kadar, Istanbul 1990.

W. Rubruck, The Journey of the William Rubruck to the Eastem Parts of the World
1253-55), (yay. W. Rockhill), London 1900

Zachariadou, Elizabeth, Trade and Crusade, Venetian Crete and the Emirates of
Menteshe and Adın (1300-1415), Venice 1983








Hiç yorum yok: