3 Ekim 2012 Çarşamba

Menderes'i komünist olacak diye devirmişler! -Adnan Menderes'i çare aradığı için devirmişler! - Abdullah Muraoğlu


Menderes'i komünist olacak diye devirmişler!

Türkiye üzerine yazdığı kitaplarla tanıdığımız Hint asıllı Prof. Feroz Ahmad, “Habertürk”ten Kürşad Oğuz'a konuşmuş.
“Demokrat Parti” ve “27 Mayıs” darbesi üzerine bir tespitte bulunan Prof. Ahmad bakın ne demiş:
“1950-60'lar arasındaki süreçte Türkiye, 'ticari kapitalizm' modelini uyguladı. Endüstriyel kapitalizmden farklı bir şeydi bu ve aslında bir problem teşkil ediyordu. Çünkü lira çok güçlü tutulmuştu. 1958'e kadar 2,5 lira bir dolardı. 1958'den sonra ise neredeyse 10 lira bir dolar oldu. Bu yanılgılar Türkiye'de ücretli kesimi -askerler, öğretmenler, bürokratlar- çöküşe uğrattı. Demokrat Parti, ekonomiyi yeniden planlamayı düşündü. Nasıl planlanacaktı ekonomi? Menderes ve çevresi komünist sistemi düşündüler. Bunun üzerine ordu, 1960'ta bir darbe yaptı.”
Gerçi “Demokrasi sürecinde Türkiye” isimli kitabında Feroz Ahmad, 27 Mayıs darbesini böyle anlatmamıştır ama olabilir, görüşler değişebiliyor işte.
* * *
Konuya bir katkıda bulunalım.
27 Mayıs darbesi olmasaydı, Başbakan Menderes Moskova'ya giderek ekonomik bir anlaşma imzalayacaktı.
Çünkü müttefiki Amerika'dan beklediği desteği bulamamıştı.
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, “Sosyalist Diplomat” olarak nitelenen büyükelçi Mahmut Dikerdem'e Moskova ziyaretini şöyle açmıştı:
“Şu anda yalnız Cumhurbaşkanı ile Başbakan ve Genelkurmay Başkanı arasında görüşülmüş politik bir karardan bahsedeceğim, Tahran'a hareketine kadar kimseye bundan söz etmeyeceksin. Temmuz'da Başbakanla birlikte Moskova'ya resmi bir ziyarette bulunacağız. Ziyaret tarihi yakında Ankara ve Moskova'da aynı gün açıklanacak. Bu kararı Amerikalılara danışmadan aldık, onların engel olacaklarını bildiğim için şimdilik gizli tutulmasına özen gösteriyorum.”
Tahran Büyükelçiliği'ne atanan Dikerdem'le konuşmasına şu cümlelerle devam etmişti Zorlu:
Şah'a diyeceksin ki, Türkiye başbakanının Moskova ziyaretinin özel bir amacı yoktur. Nasıl ki Batılı müttefiklerimiz Sovyetlerle ikili ilişkiler kurmak için kendilerini serbest sayıyorlarsa, biz de ittifaklarımıza sadık kalmak kaydıyla aynı şekilde hareket etmek hakkında sahip bulunuyoruz.”
Zorlu, Dikerdem'e bu ziyaretin dış politikada bir dönüm noktası olduğunu söyleyecekti ikinci görüşmesinde.
* * *
Dikerdem ile Zorlu arasındaki bu ikinci görüşme 27 Nisan 1960'da gerçekleşmişti.
İlginçtir, 27 Nisan ve 28 Nisan günü İstanbul ve Ankara'daki solcu öğrenciler Hükümet karşıtı gösterilere başlamışlardı.
CHP'nin de el altından desteklediği gösteriler sonucunda çıkan olaylar, 27 Mayıs darbesinin gerekçelerinden biri olacaktı.
Menderes, Moskova'ya gidememişti.
Dikerdem anılarında Washington'un iznini almadan kendi başına Moskova ile diyalog kurma girişiminde bulunan Menderes'in “kötü örnek olmasın” diye cezalandırıldığı görüşünü dile getirmişti.
27 Mayıs'ın anlamı buydu.
Menderes'i devirmek için kelle koltukta giden solcu öğrenciler geriye baktıklarında, “Yahu bizi iyi kullanmışlar” diyorlar mıdır acaba?
Yoksa hala 27 Mayıs'ı “ak devrim” olarak mı görüyorlar?

Adnan Menderes'i çare aradığı için devirmişler!

27 Mayıs darbesini gerçekleştirenler Yassıada Mahkemeleri'nde 15 Demokrat Partili hakkında idam cezası vermişlerdi. Ama bu onbeş kişiden sadece Başbakan Adnan Menderes ve iki arkadaşı idam edilmişti. Türkiye'nin sanayii ülkesi yerine Avrupa'nın hububat ambarı olmasına itiraz eden Menderes Hükümeti'nin çare arayışları darbeyle önlenmişti.
Almanya İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük bir yıkımla çıkmıştı ama iç düzenini yeniden inşa edip ipleri elinde tutan Amerika ve ortakları ülkenin ağır sanayi hamlesine köstek olmadılar.
Almanya kısa bir süre içerisinde kendisini topladı ve bugün 'Avrupa Birliği'nin ekonomisi en güçlü ülkesi.
Benzer bir gelişme, aynı savaşın bir diğer mağlubu olan Japonya için de geçerliydi.
Askeri olarak zayıflatılan, ekonomik olarak güçlendirilen Almanya ve Japonya, 1950'lerden sonra Amerika'nın başını çektiği yeni dünya düzeninin önemli unsurları haline geldiler.
Türkiye'nin kaderi ise iki ülkeden de farklıydı.
Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkan Osmanlı İmparatorluğu tasfiye edildi.
1923'teki Lozan Antlaşması'yla İslam dünyasıyla bağlarını kopardı ve kendi kalkınmasını da kendi başına yürütmeye çalıştı.
Ancak Amerika ve Batı Avrupa Türkiye'nin ağır sanayiide gelişmesine pek de sıcak bakmadılar.
Türkiye'nin hafif sanayi ve büyük bir tarım ülkesi olarak kalması, yeri geldiğinde de askeri gücünü Batı ittifakının emrine vermesi istendi.
İKİ NURİ, İKİ SABOTAJ
İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin tarafsız kalması, belki de sonrasında ekonomik olarak belli bir düzeyden fazlasını elde etmesine engel teşkil etti.
Türkiye savaşa Almanya karşısında girmek karşılığında İngiltere'den eskimiş askeri teknoojinin yenilenmesini istemiş ancak bu talep kabuledilmemişti.
Kimbilir belki de kabul edilmeyeceği bilinerek bu teklifler yapılmıştı.
Nuri Demirağ'ın yerli uçak projesi Milli Şef İsmet İnönü döneminde sudan gerekçelerle akamete uğratıldı.
Nuri Killigil'in silah fabrikası sabotaj kuşkusu duyulan bir yangında kül oldu.
İki Nuri'nin çalışmalarını sabote eden güçler, Türkiye'nin Batı ittifakı içerisinde yer almasını ama kendisine gösterilen yoldan çıkmamasını dayatmışlardı.
Nuri Killigil kendi fabrikasıyla birlikte yandı gitti.
Nuri Demirağ ise İkinci Dünya Savaşı'nın ardından ilk muhalefet partisini, Milli Kalkınma Partisi'ni kurdu.
Türkiye'ye ilişkin hayallerini gerçekleştirmek için iktidara gelmekten başka bir şansının olmadığını anlamıştı.
'Milli Kalkınma Partisi' bir varlık gösteremedi ama CHP içinden çıkan bir grup muhalifin kurduğu Demokrat Parti 1950'de tek başına iktidara geldi.
MENDERES'İ ÖFKELENDİREN GERÇEK
Başbakan Adnan Menderes, dış politikada Amerikan yanlısı bir siyaset izlemekle birlikte içerde büyük bir sanayii hamlesi gerçekleştirmek istiyordu.
Amerika da, İngiltere de, bu ikisinin güdümündeki Almanya da Türkiye'nin sanayii hamlesine hep soğuk baktılar.
Türkiye'nin ağır sanayii için gerek duyduğu kreditaleplerine olumsuz cevaplar verdiler.
Çetin Yetkin'in yıllar önce 'Milliyet'te yer alan bir yazı dizisinde okudum..
Başbakan Menderes ağır sanayii için kredi alabilmek umuduyla Almanya'ya bir seyahat düzenlemişti.
Alman Ekonomi Bakanı Ludwig Erhard kredi teklifini reddetmiş, kafası bozulan Bakan Fatin Rüştü Zorlu masaya yumruğunu vurarak salondan ayrılmıştı.
Daha sonra Erhard, Menderes'e, 'Siz niçin ağır sanayii de bu kadar ısrar ediyorsunuz ekselans' diye sormuştu.
Menderes'in verdiği cevap şu olmuştu:
'Sizin pişmiş toprağınızı çimento olarak almamızı mı istiyorsunuz hala? Türkiye bunu aşmıştır'.
Erhard'ın cevabı ise şöyleydi:
'Size biz kredi açmayalım. Size avans para verelim: Türkiye'de tarımı geliştirin. Entansif tarım yapın, Avrupa'nın hububat, meyve, sebze ambarı olun. Eksperlerimizi, makinelerimizi gönderelim. Üretecekleriniz için kredi değil peşin para ödeyelim'.
Birden bire öfkelenen Menderes, 'Biz sizin hiçbir şeyinizi istemiyoruz' diyerek ayrılmıştı Erhard'ın yanından.
Menderes bu olaya tanık olan gazeteci Mithat Perin'e, 'Hep kafalarında bizi geri bıraktırmak var. Bunun için de ellerinden geleni yapıyorlar' demişti.
Haklıydı Menderes.
'ZORLU'YU GÖREVDEN ALMAK LAZIM'
Aynı Ludwig Erhard, 1956 yılında 'Alman Endüsti Birliği'nin bir toplantısında bakın ne diyordu:
'20. yüzyılın ortalarında ekonomisinin büyümesi, bir devletin akıbeti ile çok yakından ilgilidir; bunun tam tersi de aynen geçerlidir, yani bir hükümetin veya devletin itibar kazanması, ekonomik politikasının başarılı olup olmamasıyla doğrudan doğruya ilişkilidir.'
Gazeteci Nur Batur 'İngiliz gizli belgelerinde Menderes-Amerika kavgası ve 27 Mayıs'a doğru' başlıklı bir yazı dizisinde Türkiye'deki İngiliz kaynaklarının Londra'ya verdikleri raporlarda ABD'nin Menderes ve Zorlu'dan yatırımları durduracak kararlar almalarını, sanayileşmeden vazgeçmelerini istediklerini belirtiliyordu.
Buna göre Amerika Menderes ve Zorlu'nun tutumlarından hoşnut değildi.
İngiliz Büyükelçisi James Bowker'ın 8 Haziran 1955 günlü bir raporunda şöyle deniliyordu:
'Zorlu'nun görevden alınıp, daha az fikr-i sabitleri olan ve Amerikalılarla anlaşabilecek birinin ekonomik işlerin başına getirilmesi herkes için iyi olacak.'
Zorlu o vakit Başbakan Yardımcısıydı.
TÜRKİYE YÖRÜNGEDEN ÇIKACAK MI?
Menderes'in 1950'lerin sonlarında Amerika'dan talep ettiği kredi tekliflerine olumlu cevap alamaması üzerine Sovyetler Birliği'ne yönelmesi Demokrat Parti Hükümeti'nin sonunu hazırlayan sebeplerden biriydi.
Moskova da Menderes hükümetinin temaslarına ve isteklerine olumlu yaklaşmıştı.
Amerika'nın iznini almadan ve hatta ondan habersiz Moskova yönetimi ile iletişime geçmesi bir kenara ciddi şekilde not edilmişti.
Türkiye'nin dış politikada Amerika'nın yörüngesinden çıkacağına ilişkin kuşkular oluşmuştu.
' 27 Mayıs' darbesi olmasaydı Menderes Moskova'ya gidecekti.
Bu yüzden 27 Mayıs darbesinde Amerika'nın rol oynadığına inanılıyor.
15 Demokrat Partili Yassıada'da idama mahkum edilmişti.
Ama bunlardan sadece Başbakan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın cezaları infaz edilmişti.
Mısır Kralı Faruk'u devirerek işbaşına gelen Albay Nasır da ilk dönemlerde Amerika ile iyi ilişkiler kurmuştu.
İlginçtir Nasır, Nil nehri üzerinde elektrik üreten bir baraj kurmak için Amerikalılardan kredi almak istemişti.
Bunu da reddetmişti Amerika.
Amerika'yla ipleri kopararak Sovyetler Birliği'ne yanaşan Albay Nasır ihtiyaç duyduğu yardımı Moskova'dan temin etmişti.
Türkiye ver Mısır'ın kaderi ortak idi.
ZORLU ANLADIKLARI DİLDEN KONUŞUYORDU!
Gazeteci Mithat Perin, Çetin Yetkin'e şunları söylemişti:
'Fatin Rüştü Zorlu sert adamdı. Amerikalıların şımarıklıklarına falan müsamaha etmezdi. DP iktidarını herkes başka türlü tanır ya da öyle tanıtılmak isteniyor. Oysa DP direnen bir iktidar olmuştur. Amerika'ya karşı direnen bir iktidar olmuştur. Fatin, bunlara anlayacakları dille, üslupla konuşurdu onlarla.'
Menderes döneminde 'Ticaret İşleri Genel Müdürü' olan(daha sonra CHP hükümetinde Milli Savunma Bakanı olarak görev yapan) Hasan Esat Işık ise şunları söyleyecektir:
'Menderes ve Fatin Bey'i deviren Amerikalılardır.27 Mayısı yapan olaylar ve kişiler mevcut değildir demiyorum. Ama böyle bir hareketin yapılmasını, Menderes ve Zorlu'nun işbaşından uzaklaştırılmasını Amerikalılar herkesten çok istiyorlardı.'
Durum buydu.
27 Mayıs darbesinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nde binlerce subayın tasfiye edilmesi için gerekli parayı da darbecilere Amerikalılar vermişti.
Askeri tasfiye işlemini yürütmesi için o sırada Washington'da bulunan subaylardan Dündar Seyhan görevlendirilmişti.
Darbeciler, IMF'de çalışan Kemal Kurdaş'ı Maliye Bakanı, Amerikan yanlısı olarak bilinen diplomatlardan Selim Sarper'i Dışişleri Bakanı, General Fahri Özdilek'i de Milli Savunma Bakanı olarak atamışlardı.
Devlet Başkanlığı koltuğunda ise 'Milli Birlik Komitesi' başkanı General Cemal Gürsel oturuyordu.
Menderes Hükümeti'nin bir darbeyle devrilmesine zemin hazırlayan üniversite olaylarına katılan devrimciler uzun yıllar boyunca 27 Mayıs'a sahip çıktılar.
Acaba 'Yahu, nasıl oldu da bu oyuna alet olduk, bizi arkadan iten kimlerdi' diye bir gün olsun akıllarından geçirmişler midir?
Amerikan gizli belgelerinde darbeciler
Amerikalılar '27 Mayıs' darbesinden 1 yıl kadar sonra bir rapor hazırlamışlardı. Raporun başlığı 'Türk siyasetinde silahlı kuvvetlerin rolü' şeklindeydi.
Üzerine 'Gizli/Yabancılar duyamaz' damgası vurulmuştu.
Sözkonusu raporun altında 'ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Dairesi'nin imzası vardı.
Rapor 'Ortadoğu Araştrırma ve Analiz Dairesi' tarafından 10 Nisan 1961 tarihine kadar derlenen bilgilerden hazırlanmıştı.
1989'da gazeteci T. Aslan Bartu tarafından yayımlanan haberde raporun ayrıntıları yer alıyordu.
Raporda 27 Mayıs darbesinin nedenleri irdeleniyordu.
Bu nedenler arasında 1958 yılı başında Hükümeti devirmeyi planladıkları öne sürülen 9 Subayın hapsedilmesi ve yargılanmasının yanı sıra Silahlı Kuvvetler içinde popüler olan Savunma Bakanı Şem'i Ergin'in zorla istifa ettirilmesi de yer alıyordu.
Raporun ekinin başlığı ise 'Milli Birlik Komitesi'nin kilit üyelerinin yaşam öyküleri' idi.
Amerikalılar MBK üyelerini tek tek ele almışlar ve değerlendirmişlerdi.
Bu değerlendirmelerden bazıları şöyleydi:
Orgeneral Cemal Gürsel: 'İsmet İnönü'nün çok eski arkadaşıdır. Siyasi alanda muhafazakar ve sağlam şekilde Batı yanlısıdır. Siyasi geleceği belirsizdir, ancak istenirse Cumhurbaşkanlığına aday olabileceğini belirtmiştir. İnönü ve CHP tarafından desteklenmesi halinde seçilmesi garanti olur.'
Orgeneral Fahri Özdilek: 'İnönü destekçisi olduğuna inanılmaktadır. Amerikan yanlısı ve Batı'ya eğilimlidir.'
Korgeneral Cemal Madanoğlu:' Esaslı bir şekilde Amerikan yanlısıdır ve İnönü'yü destekler.'
Tuğgeneral Sıtkı Ulay: 'Muhtemelen İnönü'yü desteklemektedir. Amerikan yanlısıdır.'
Albay Mucip Ataklı: 'Paris'teki NATO Karargahında çalışmıştır.'
Albay Osman Köksal: 'Cumhurbaşkanı Bayar'ın kıdemli yaveri ve Muhafız Alayı'nın komutanıdır. Darbe sırasında önemli bir rol oynamıştır. 1952-1953 yıllarında Kore'de savaşmış ve hizmetlerinden ötürü Amerikan Liyakat Nişanı almıştır.'
Albay Sami Küçük: 'İngiliz Kurmay Koleji mezunudur. Amerikan yanlısı olduğunu açıkça belirtmektedir. Gelecekte siyasete atılmak istemektedir.'
Albay Haydar Tunçkanat: 'İngiltere'de Havacılık eğitimi almış ve daha sonra Kanada'ya Hava Ataşesi yardımcısı olarak atanmıştır.'
Yarbay Suphi Karaman: 'ABD tarafında yönetilen Atom Silahları Uygulaması Kursu mezunudur. Saldırgan, kendinden emin, egoist bir subaydır. Yapılan son subay tasfiyesinde önemli bir rol oynadığı belirtiliyor.'
Yarbay Ahmet Yıldız: 'ABD'deki Fort Sill Topçu Okulu mezunudur ve Fort Bragg'daki Psikolojik Savaş Merkezi'nde eğitim görmüştür.'
Binbaşı Suphi Gürsoytrak: 'Hafif Havacılık eğitimini Fort Sill'de yapmış ve Fort Leawenworth'daki Amerikan Komuta ve Kurmay Koleji'nden mezun olmuştur.'
Raporda yer verildiği gibi Milli Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel Paşa, CHP'nin de desteğiyle Cumhurbaşkanı seçildl.
MBK'nın, başta Cemal Madanoğlu pek çok üyesi ise 12 Mart 1971 öncesinde 'Baas' tipi bir rejim kurmak amacıyla oluşturulan sol görünümlü sivil-asker cuntalarla işbirliği içinde oldukları gerekçesiyle yargılanmışlardır.

Hiç yorum yok: