10 Ekim 2012 Çarşamba

Geronimo ve Usame: Bir Amerikan-Hindistan hikayesi...

Geronimo

El Kaide lideri Usame Bin Ladin'in Pakistan'ın Abbottabad şehrindeki bir evde yakalanarak infaz edildiği operasyona 'Geronimo' kod adı verilmesi aslında bir bakıma Hindistan ve Amerikan tarihlerini çakıştırıyor. Kızılderili Şefi Geronimo da yıllarca Amerikan Hükümetine savaş açmıştı. Yakalanarak bir kampa kapatılan Geronimo kaçarak kurtulmuş ve on yıl kadar dağlarda saklandıktan sonra teslim olmuştu. 16. yüzyılda Amerikan kıtasının ardından Hindistan'a ulaşan sömürgeci güçler arasında bir paylaşım savaşı yaşanmıştı. 1800'lerde Hindistan'ı sömürgeleştirmeyi başaran İngilizler, sömürge yönetimine karşı ayaklanan Hintlileri terörist ilan etmişlerdi. Hintli isyancıların en tehlikeli liderlerinden Nana Sahip de on yıllarca ormanlarda saklanarak gizlenmeyi başarmıştı. Nana Sahip'in de nerede, ne zaman ve nasıl öldüğü bilinmiyor.
Altın hırsıyla Hindistan'a ulaşmak isteyen İspanyollar yanlışlıkla Amerika kıtasını bulmuşlardı.
İspanya Sarayı, bazı bankerler ve tüccarların sponsor olmasıyla Doğu Hindistan sahillerine doğru maceralı bir deniz seferi başlatan Kristof Kolomb işgal edilecek topraklarda İspanya Kralı'nın naibi olarak hükmedecekti.
3 Ağustos 1492 günü başlayan sefer sonucunda Kolomb ve beraberindekiler Japon denizinde bir adaya ulaştıklarını sanıyorlardı ama aslında Bahama takımadalarından Guanahani'ydi bu. Amerikan kıtasının önce İspanyollar, ardından Portekizliler, İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilerek paylaştırılması böyle başlamıştı. Güney'den Kuzeye Amerika insansız bir kıta değildi, 'Aztek', 'Maya', 'İnka' gibi uygarlıklarının beşiğiydi.
İspanyollar tarafından yerliler köleleştirilmiş, hazineleri yağmalanmış, yüzbinlercesi öldürülmüş, uygarlık merkezleri yerle bir edilmişti.
GERONİMİ SON HALKAYDI
Amerika kıtasındaki işgaller ve katliamlar 19. Yüzyılın sonlarına kadar sürdü. Apaçi Şefi Geronimo, Kuzey Amerika yerlilerinin son direniş halkasıydı. 1858 yılında gözleri dönmüş aç gözlü İspanyollar Geronimo'nun annesini, karısını ve 3 çocuğunu öldürmüşlerdi.
Benzer bir şiddetle karşılık vermişti Apaçiler ve Geronimo. Defalarca yakalanmış ve her defasında kaçıp kurtulmuştu Geronimo. En son 1885'de savaş mahkumu olarak tutulduğu kamptan kaçmış ve 1894 yılına kadar yakalanamamıştı.
Amerikan hükümeti binlerce askeri peşine takmıştı. Geronimo'nun teslim olmasını sağlamak için yüzlerce kadın ve çocuğu öldürmüşlerdi. Halkını korumak için teslim olan Geronimo için uzun bir sürgün hayatı başladı.
Doğduğu topraklara dönmesine izin verilmeyen Geronimo 1909'da Oklamaha'da öldü. Kafatasının ve kemiklerinin 1918'de Yale Üniversitesi'nde kurulan gizli 'Kurukafa ve Kemikler Kulübü'nün üyeleri tarafından çalınmıştı. Yine ilginçtir, bu fanatik Beyaz Amerikalılar arasında Usame Bin Ladin'i yakalamak için Afganistan'ı işgal emrini veren George W. Bush'un dedesi de yer alıyordu.
SONUNDA HİNDİSTAN'A DA ULAŞTILAR
Avrupalı korsanlar Hindistan diye Amerika'ya ulaşmışlardı ama istedikleri kadar altın bulamamışlardı. Portekiz'in finanse ettiği Vasco de Gama adındaki gemici 1497'de başlayan bir deniz seferi sonucunda Hindistan kıyılarına ulaşmıştı. Hindistan kolay yutulur lokma değildi ve Vasco De Gama ilk seferinde gemilerine baharat yükleyip geri döndü.
1502'de Portekizliler, Vasco de Gama'yı ikinci bir sefer için 800 askerden oluşan yirmi gemilik bir filoyla Hindistan'a gönderdiler. Gama'nın arkasından takviye kuvvetler de yollamışlardı ve bundan sonrası Hint Okyanusu'nda olanlar tam bir korsanlıktı.
Daha sonra Portekizleri, Hollandalılar, İngilizler ve Fransızlar izleyecektri. Hindistan'ın yağmalanması konusunda bir paylaşım savaşı da başlamıştı aralarında. Müslüman ve Hindu Sultanlıkları dilim dilim edilerek Hindistan ele geçirilecekti
KORSANLARI KRALİÇE HİMAYE ETTİ
Süreç içerisinde İngilizler diğer korsan devletlere baskın çıkarak Hindistan'ı tek başlarına hakim oldular. İşgal, yağma ve talan İngiltere Kraliçesi Viktorya'nın desteğiyle 'Doğu Hindistan Kumpanyası' adındaki bir şirket tarafından gerçekleştiriliyordu.
1800'lerin ilk yarısında Son Hint-Türk(Babür) İmparatoru II. Şah Bahadır İngilizler tarafından hacir altına alınmıştı. Gerçekte Kuzey Hindistan'da hakim olan Doğu Hindistan Kumpanyasıydı. İngilizler Müslüman, Hindular ve Sih'ler üzerinde korkunç bir baskı rejimi kurmuşlardı.
Öte yandan uzun süredir devam eden Hıristiyanlaştırma çabalarının da beklenen neticeyi vermediği gibi İngilizleri daha da hırçınlaştırmıştı. Müslüman ve Hindu adet ve geleneklerini aşağılayan uygulamaların ardı arkası kesilmiyordu.
1857'de Delhi yakınlarındaki bir İngiliz garnizonunda 'esmerler(Sipahiler)' İngiliz subaylarını öldürerek bir isyan başlattılar. Hindistan müslüman ulemasının çağrısıyla İngilizlere karşı başlayan isyan daha da genişlemişti. Müslümanlar ve Hindular İngilizleri kıtadan kovmak için birlikte hareket etmişlerdi.
Delhi'yi ele geçiren Sipahiler, hacir altındaki Bahadır Şah'ı da zorla başa geçirmişlerdi. Bu arada isyancılar yerleşimci sivil İngilizleri de öldürmeye başlamışlardı. Olaylar kontrolden çıkmıştı ve kıtadaki İngiliz nefretine verilen cevap da bu yüzden çok daha şiddetli olmuştu.
DÜZMECE İDDİALAR
Aslında sivillerin öldürülmesinden isyanın liderleri sorumlu değildiler ama İngilizler için bunun bir önemi yoktu. Onlar da aynı şiddetler karşılık verdiler ve böyle Hindistan bir kan gölüne dönüştü.
İngilizler isyandan sadece Müslümanları sorumlu tuttular. Oysa Hindular da en az müslümanlar kadar isyanın içerisindeydiler. İsyanın liderlerinden Nana Sahip, İngilizlere kök söktürüyordu mesala.
Sonuçta Sipahi Ayaklanmasından Müslümanlar sorumlu görülmüş, Hindular korunmuştu. Bahadır Şah sürgün edilmiş, oğulları ise kurşuna dizilmişti. Yüzlerce isyancı ise top namlularına bağlanarak paramparça edilmiştiler. Müslümanları suçlayan ve Hinduları kapsam dışı bırakan askeri mahkemenin verdiği kararda şu ibareler yer alıyordu:
'Soruşturmalar neticesinde ortaya çıkan değişik şartlar gerçekleri dikkate alırsak(ayaklanma) ile ilgili bütün hususlarda daima Müslümanların tebarüz ettiğini görüyoruz. Mucizevi güçleri ve kerametleri olduğu iddiasıyla ortaya çıkan bir müslüman din adamı-işbirlikçileri ve yandaşları ile bir Müslüman sultan-İran ve Türkiye gibi Müslüman ülkelere gönderilen gizli elçiler-bizim hakimiyetimizin sonunun geldiğine dair Müslüman kehanetleri ve bize halef olma iddiasında bir Müslüman idare-Müslüman dailer tarafından son derece soğukkanlılıkla işlenen cinayetler-Müslüman hakimiyeti için yapılan Cihad-vicdansızca bütün bunları destekleyen Müslüman basın-ayaklanmayı başlatan sipahiler. Hinduizm, diyebilirim ki hiç bir yerde temsil veya tebarüz ettirilmedi.'
Bu karara göre ayaklanma milli değildi ve sadece müslümanlarla sınırlıydı. Elbette baştan aşağı yalandan ibaretti ve isyanın en önemli liderlerinden biri de Nana Sahip idi.
Sipahi Ayaklanmasının sonucunda 'Doğu Hindistan Kumpanyası' fesh edilerek Hindistan doğrudan İngiltere Krallığı'na bağlandı. Bilahare İngiltere Kraliçesi Viktorya,' Hindistan İmparatoriçesi' ünvanını da alacaktı.
ÜZÜCÜ, AMA GERÇEK
Üzücüdür, 1857 Sipahi Ayaklanması sırasında Osmanlı devleti, 'Kırım Savaşı' yüzünden İngiltere ile müttefik olduğundan ötürü Hintli müslümanlara yardım elini uzatamamıştı.
İngiliz kaynaklarına göre Nana Sahip'in yardımcısı Azimullah Han'ın İstanbul'la temasları sonuç vermemişti.
İstanbul'daki Halifenin Hindistan müslümanlarının ayaklanmadan vazgeçmelerini ve İngiliz hükümetine yardımcı olmalarını istediği şeklindeki bir propagandayı başarıyla uygulamışlardı İngilizler. Doğrusu, Osmanlı Devleti'nin tutumu da bu propagandayı kolaylaştırmıştı.
Sipahi Ayaklanmasına beraber olan Hintli Müslümanlar ve Hindular, 1914'de başlayan Birinci Dünya Savaşı'nda yine İngilizlere karşı, bu kez İstanbul'un destek verdiği bir organizasyonda bir araya gelmişlerdi.
Ancak savaş boyunca İngilizlere büyük kayıplar verdiren isyancıların amacına ulaşmaları için İkinci Dünya Savaşı'nı beklemeleri gerekecekti. Savaştan sonra bir kaç yıl sonra gelen bağımsızlık ise birleşik bir Hindistan yerine iki ayrı devletle sonuçlanmıştı. Müslümanlar Hindistan içerisinde kalmak istememişler ve böylece Pakistan İslam Cumhuriyeti kurulmuştu.
NOT: Osmanlı ile Hint İsyanı arasındaki ilişkilerle ilgili detay bilgi isteyen okurlar Doç. Halil Toker'in 'Nüsha' dergisinin 2004'te yayımlanan 12. Sayısındaki 'Hint-Türk İmparatorluğu'nun Son Temsilcisi II. Bahadûr Şah Zafer' isimli makalesiyle, Prof. Azmi Özcan'ın 'Pan-İslamizm: Osmanlı Devleti, Hindistan Müslümanları ve İngiltere' başlıklı kitabına bakabilirler. Ayrıca Prof. Azmi Özcan'ın '1857 Büyük Hint Ayaklanması ve Osmanlı Devleti' başlığıyla 1995'de 'Prof. Dr. Nihat M. Çetin hatıra sayısı' olarak yayımlanan 'İslami Tetkikler Dergisi'ndeki makalesine de göz atmak yararlı olacaktır.
Abbottabad'a ismini veren adam kimdir?
Amerikan Hükümeti'nin on yıldan fazladır sözde fellik fellik aradığı ve bir türlü yakalayamadığı Usame Bin Ladin'in Pakistan'ın 'Abbottabad' şehrindeki bir evde infaz edildiği açıklandı.
Ladin'in yargısız infazına ev sahipliği yapan 'Abbottabad' şehrine isim babalığı yapan Sir General James Abbott, Hindistan'ın parça parça sömürgeleştirildiği dönemin ilginç isimlerinden biriydi.1857'deki 'Hint Ayaklanması' sırasında Delhi'deki İngiliz yönetiminde görevli olan Yüzbaşı Abbott şehirden kaçarak canını kurtarmıştı.
Ayaklanmaya Hindular da katılmıştı ama İngilizler sadece müslümanları sorumlu tutmuşlardı. Çünkü Hindistan'nda en güçlü otoriteyi müslümanlar temsil ediyorlardı. Babür Hanedanı tasfiye edilmediği takdirde Hindistan'ın bir bütün olarak sömürgeleştirilmesi mümkün görülmüyordu. Bu yüzden düzmece bir iddianameyle Bahadır Şah ve ulema suçlanmıştı.
Hiçbir ilgisi olmadığı halde sivil İngilizlerin öldürülmesinden Bahadır Şah sorumlu tutulmuştu. Bahadır Şah'ı idam etmekle onu bir sembole dönüştüreceğini düşündükleri için Birmanya'ya sürgün etmekle yetinmişlerdi ama oğulları ve geri kalanları akla hayale gelmeyen cezalar bekliyordu.
Askeri Mahkeme'deki düzmece iddiaların kaynağı ise Yüzbaşı Abbott'un hazırladığı bir rapordu. Delhi'nin isyancılar tarafından ele geçirilmesinin ardından şehirden kaçmayı başaran Yüzbaşı Abbott, amirlerine verdiği raporda Bahadır Şah'ın Hindistan'ı egemenliği altına almak için böyle çılgınca bir işe kalkıştığı ve ayaklanmanın çıkmasında önemki rol oynadığı belirtiliyordu.
Oysa zayıf ve yumuşak kimliğiyle tanınan Bahadır Şah'ın gerçekten de isyanla doğrudan bir ilişkisi yoktu. Abbott'un iddiaları 'Babür Hanedanı'na kesin biçimde son vermeye karar vermiş İngilizlerin uydurmasıydı. Ayaklanmadan sonra ülkenin doğrudan İngiltere'ye bağlanmış olması da bu yorumu haklı çıkartıyor.
Abbott denilen adam, İngilizlerin Orta Asya'ya doğru genişleme stratejisine hizmet eden bir ajandı.İsyandan daha on yıllar önce Orta Asya'da bir seyyah kılığında dolaşarak bilgi topluyordu. Yard. Doç. Dr. Emin Özdemir'in 'Rus İşgalinden Önceki Dönemde Türkistan'a Gelen Batılı Seyyahlar ve Türkistan Tarihine Kaynak Olarak Seyahatnameleri' başlıklı bir makalesinde Abbott hakkında ilginç bilgiler yer alıyor.
Buna göre İngiliz hükümeti 1838 yılında Türkistan'a Charles Stoddart yönetiminde seyyah kisvesine büründürülmüş bir araştırma ekibini göndermişti. Buhara Emiri Nasrullah Han tarafından casusluk suçlamasıyla hapse attırılan Stoddart ve Arthur Conolly 1841'de Buhara'da idam edilmişlerdi.
Aynı dönemde Türkistan'a gönderilen bir başka seyyah da James Abbott idi. Hindistan'daki İngiliz misyonunda görevli olan Abbott da 1839'da Hindistan ve Afganistan üzerinden Hive ve Harezm bölgesine sızmıştı. Aynı yıl Rusların Hive'ye yaptığı saldırı sırasında da şehirde bulunuyordu. Kendisi de bir süre Hive'de tutuklanan Abbott kurtulmayı başararak Hindistan'a dönmüştü.
Abbott'un iki yıl boyunca süren iki cilt tutan seyahat notları ise 1843'te Londra'da, 'Narrative of Journey from Heraut to Khive, Moskow and St. Petersburg during the Late Russian Invasion of Khive' ismiyle yayımlanmıştı.
İngiliz sömürgesinden kurtularak bağımsızlık kazanmış bulunan Pakistan'da bir şehrin hala 'Abbottabad' ismini taşıması ayrı bir garabet örneği olsa gerek. Demek ki şehrin adının aynı kalması için sömürge sonrasında da bir baskı sözkonusu olmuş.
İngilizlerin de bir Usame'si vardı!
1857'deki Hint Ayaklanmasının en önemli liderlerinden olan Nana Sahip de bir bakıma Usame Bin Ladin gibi, ismi gizemlere ve sırlara bulaştırılmış bir şahsiyet idi.Görünürde isyanın başı Bahadır Şah gösterilse bile asıl lider Marathe'lerin son Peşvasının evlatlığı olan Nana Sahip idi.
İngilizlere pek çok kayıp verdiren Nana Sahip, Ganj Ovası'nı da işgalcilerin elinden geri almıştı. Yüzlerce İngiliz sivilin öldürüldüğü olaydan Nana Sahip'in kendisi değilse bile adamları sorumluydu.
İsyan bastırıldığında Bahadır Şah sürgün edilmiş, Jhansi Kraliçesi elinde silahıyla kendi şehrini korumaya çalışırken öldürülmüş, ancak müttefiki olan Nana Sahip ele geçirilememişti.
İsyancıların liderlerinden Tantia Topi de yakalanmış ve hemen idam edilmişti.
Nana Sahip ise Hindistan'ın uçsuz bucaksız karanlık ormanlarına dalarak izini kaybettirmeyi başarmıştı.
Hint asıllı İtalyan tarihçi Raimondo Luraghi bakın ne diyor:
'Nana Sahip'in ormanların derinliklerindeki gölgesi Hindistan'daki efendilerin yıllarca uykularını kaçırdı. Bu gölgeyi üzerlerinde hissettikleri sürece, yalnız korkunç Peşva'nın canavarca intikam alabileceğini değil, aynı zamanda da ezilen Hintlilerin döktükleri kanları ve gözyaşlarını hatırlayıp durdular; Hint barut deposunun patlamaya hazır olduğunu da gözden uzak tutmamak kararına vardılar. Bu gölge İngilizleri uzun süre düşündürdü'.
Gerçekten de Nana Sahip, İngilizler için korkutucu bir efsane oldu.
Hayaletin Hint ormanlarından zuhur ederek İngilizlere saldıracağı endişesi uzun yıllar devam etti.
Ne zaman, nerede ve nasıl öldüğü hala bilinmiyor.

Hiç yorum yok: