Her zamanki gibi yine beklenen oldu ve devletin yaptığı israflar, har vurup harman savurmalar yeni zamlar olarak vatandaşa döndü. 1980’li yıllarda hazırlanan bir ‘kamu spotu’nda “Vergiler size yol, su, elektrik olarak dönecek” deniyordu. Aradan yıllar geçti ve ekseriyetle yapılan israflar, ölçüsüz harcamalar ve tedbirsizlikler hepimize ‘zam’ olarak döndü.
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu Genel Başkanı son vergi artışlarıyla ilgili olarak “Zam çözüm değil” demiş. Herkesin bildiği bu gerçeği, elbette ekonomi yönetimi de biliyor. Ama mecbur kalıyorlar, çünkü ‘zam’ yapmak işin kolay olanı. Zor olan ise devletteki israfı önlemek. Kim ‘kolay’ iş varken ‘zor’u tercih eder? Yap zammı, bütçe dolsun!
Elbette hiç bir iktidar, “Ben vergilere ve tüketim ürünlerine zam yapmayacağım” diyerek vatandaşa taahhüt veremez. Böyle bir taahhüt, inandırıcı da olmaz. Ancak adil bir iktidar, “Ben elimden geldiği kadar devletteki israfı sona erdireceğim” diyebilir ve demeli. Türkiye’de yaşanan sıkıntının temelinde de bu çelişki yatıyor. Devlet, hiç bir şekilde israfı sona erdirmeye çalışmıyor, üstelik ‘müflis tüccar’ gibi davranıyor ve bunun faturasını 70 milyon insan ödüyor.
Devletteki israfın en basit delili şudur: Bulunduğunuz şehirde ‘sağlam’ kaldırım taşları yerinden sökülüyor ve yerine ‘daha lüks’ taşlar döşeniyorsa işte orada israf vardır. (Mesela, bu günlerde İstanbul’un pek çok ilçesindeki caddelerde sağlam kaldırım taşları sökülüp yerlerine daha lüks taşlar döşeniyor. İstanbul’un bu günkü ihtiyacı bu mudur? Bunun hesabını soracak bir makam yok mu?)
Kaldırım taşları, törenler, kamu kuruluşlarının ‘bülten’ ve ‘dergi’leri bir de bu gözle incelense? İhtiyaç bir iken bunu ‘bin’e çıkarmanın anlamı var mı? Madem bütün dünya krizde ve bu krizden ülkemiz de etkileniyor, o halde ayağımızı niçin yorganımıza göre uzatmıyoruz? Bir karar alınsa ve mesela 1 yıl boyunca bütün törenler, karşılama ve uğurlamalar ertelense ne kaybederiz? Bunun bir muhasebesini yapan var mı?
Bir nokta daha var: İsrafa son verme ve tasarruf hareketinin inandırıcı olması için Türkiye’yi idare edenler örnek olmalı. Mesela, uzun zamandır krizle boğuşan Yunanistan’da yeni tasarruf paketi açıklanmış ve bu paket, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne kadar uzanmış. Yeni paket çerçevesinde Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas’ın maaşı yarı yarıya azaltılacakmış. (yatirimyeri.com, 16 Eylül 2012)
İlk bakışta, “Cumhurbaşkanı maaş alsa ne olur, almasa ne olur. Bu tasarrufun ne faydası olacak ki?” denilebilir. Evet, bu tasarrufun maddi karşılığı az olabilir, ama manevî karşılığı çok büyüktür. Bu bir irade beyanıdır ve millete, “Bakın ben de tasarruf ediyorum. Kendim israf içindeyken size tasarruf edin demiyorum” demektir. Türkiye’yi idare edenlerin kendileri tasarruf için adım atmadan milletten tasarruf etmesini de beklemesinler. Elbette tasarruf etmek bir teklife, bir tavsiyeye bağlı değil, ama ‘büyük’lerimiz örnek olsa bu kampanyalar daha etkili olmaz mı?
Bazı “Türk büyükleri”nin kamuoyuna yansıyan özel hayatları tam bir israf içinde yüzdüklerini gösteriyor. Giydikleri başka, yedikleri başka, ‘takıldıkları yer’ler başka. Bu kadar başkalaşan idarecilerin milletle kaynaşması mümkün değil.
Elbette belli ölçülerde zamlar yapılacak, ama en son çare olarak... İsrafı sona erdirmeden, har vurup harman savurmaya devam ederek krizlere düşmekten kurtulamayız. Keşke, kolay yol gibi gözüken ‘zam’lara sarılmak yerine zor ama kalıcı çare olan ‘tasarruf’ ipine sarılmak aklımıza gelse...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder