25 Ağustos 2012 Cumartesi

İnönü-Bayar kavgası muhabbeti hayli gerilerde kaldı sanki


Ama bir zamanlar hayli revaçtaydı bu kavga; üzerine ne kitaplar, ne makaleler yazılmıştı; yaz yaz tükenmeyecek siyasî malzemelerden biriydi; bu bile tükendi gitti de, hatırlayanı bile kalmadı neredeyse.
İyi ama bu kavga ne zaman başladı? Eğer çok karıştırırsanız, belki Celâl Bayar’ın İş Bankası genel müdürlüğüne kadar inebilirsiniz. Yine de çok abartmamak gerekir; unutulmasın ki, kurtuluş savaşının Galip hocası olan Bayar, ne kadar köpürtülürse köpürtülsün, asker olan, garp cephesi komutanı, ardından Mudanya ve Lozan fatihi İsmet İnönü ile boy ölçüşebilecek halde değildi. Bunu en iyi tabiî yine kendisi biliyordu. CHP’nin kurucularından biri olması bile eski İttihatçı Bayar açısından önemli bir pozisyon sayılabilirdi, ama hepsi o kadar. Sonunda eski mesleğine, bankacılığa geri döndü. Ama yine unutulmasın ki, Atatürk onun hep yanındaydı ya da en azından arkasında.
İnönü, Bayar’ı istememişti
1932 yılında Bayar’ın İnönü’ye rağmen Atatürk tarafından ekonomi bakanı yapıldığını biliyoruz; hatta Bayar, çok uzun yıllar sonra bir görüşmede Abdi İpekçi’ye Atatürk’ün desteğini açıkça belirtmişti. Bayar’ın İş Bankası eski genel müdürü olarak Türkiye’de devletçilik uygulamasını yönlendirecek olması, onun İnönü ile devletçilik konusundaki anlaşmazlığını daha da belirgin hale getirecektir. Hele 1937 yılında İnönü’nün yerine başbakan olması, rekabeti daha da açığa çıkaracaktır. Bayar’ın başbakanlığı kısa sürdü; fakat onun iktidarı döneminde Denizbank yasasının kabul edilmesi de Bayar’ın esas tercihini yansıtıyordu. Elbette devletçiliğe karşı Bayar’ın tercihi özel girişimden yanaydı. Tıpkı Atatürk gibi. Denizbank’ın yönetim kadrosu da İş Bankası kadrosundan alınacaktır. O kadar ki, Denizbank genel müdürlüğüne İş Bankası İstanbul şube müdürü Yusuf Ziya Öniş getirilmişti. Ardından bankanın idare meclisi başkanlığına Ziya Taner, üyeliklerine ise Cemal Şahingiray ve Sedat Urul atanmıştı. Dahası yine İş Bankası İstanbul şubesinden Hamdi Emin Çapın, Harun İlmen ile Tahir Kevkep de bankanın yönetiminde önemli görevlere atanmışlardı. Denizbank’ın yönetimi Bayar’ın İş Bankası’ndaki yakın çalışma arkadaşlarından oluşturulmuştu; bu son derece belirgindi.
Denizbank’taki yolsuzluk haberi
Atatürk’ün ölümünden hemen sonra İnönü cumhurbaşkanı olduğunda Bayar başbakan olarak görevine devam etti. Ama bu dönemin fazla uzun sürmeyeceği iktidar kademelerinde bulunanların öngörüsüydü. Nitekim İnönü cumhurbaşkanı olarak Bayar’ın başbakanlığı dönemine rastlayan yolsuzluk söylentilerinin üzerine gitmekte gecikmeyecektir. Önce İmpeks dosyası açılır: Şirket 1938 yılının kasım ayında kurulmuştur ve amacı bazı İngiliz firmalarıyla anlaşarak Türkiye’de yapılacak işlerde kendisine komisyon ödendiği takdirde işin firmaya verilmesini sağlamaktır. Bizzat Bayar, şirketin bazı memurların da şirketin elemanı olduğu söylentisini yaydığını açıklayacaktır. Şirketin kurucuları Kemal ve Şâkir Seden kardeşlerdi. Üçüncü kardeş Süleyman Seden ise, Bayar’ın başbakanlığı döneminde kurulmuş olan Denizbank İstanbul şubesinde müdürdü. Böylece daha işin başında İmpeks ile Denizbank arasında bağ kurulmuş oluyordu. Şirketin Denizbank tarafından İngiliz firmalarına sipariş edilen on bir geminin ihalesinde komisyonculuk yaptığı söyleniyordu. Yine Fındıklı’da bulunan Satie binasının Denizbank’a üstelik rayicinin çok üzerinde bir bedelle satılması da ayrı söylentilerin kaynağıydı. Tahmin edilebileceği gibi, basında yayınlanan haberler üzerine Denizbank ve İmpeks’te aramalar yapılacak; üstelik İmpeks’e Denizbank tarafından verilen teminat mektubu dedikoduların artmasına neden olacaktır.
Bütün bu gelişmeler önce Denizbank genel müdürü Öniş’in istifasıyla sonuçlanır. Öniş, İstanbul Ticaret Odası ikinci başkanlığından ve üyeliğinden de ayrılmayı uygun görecektir. Satie binasının satın alınmasından dolayı da Ziya Taner, Cemal Şahingiray, Sedat Urul ve Tahir Kevkep’in görevlerine hükûmetçe son verilir. Ziya Taner, İstanbul Ticaret Odası birinci başkan vekilliğinden de ayrılır. Diğer yandan Denizbank yönetiminden Neşet Kasımgil’le genel sekreter Sadun Galip Savcı da ekonomi bakanlığınca görevlerinden alınmışlardı. Sonuçta Bayar’ın kurduğu Denizbank’ın bütün yönetimi bu kez yine Başbakan Bayar tarafından tasfiye edilmişti! Eğer bu sıradaki König’in silâh kaçakçılığı da hatırlanacak olursa, Yunus Nadi Cumhuriyet gazetesinde bütün bu söylentilerle hükûmet değişimi arasında ilişki kurmak gerektiğine işaret ediyordu. Soruşturma hızla genişler; iki yıl önce ekonomi bakanlığınca sipariş edilen gemilerin sözleşme şartlarına uymadığı saptanır; diğer yandan ihalelerin ve sözleşmelerin Bayar’ın ekonomi bakanlığı dönemine rastladığı basında özellikle vurgulanır. Bayar hükûmetinin yeni bakanları İstanbul’da Denizbank’ı denetlemeye gelirler. Ardından Denizbank’ın hukuk müşaviri İsmail İsa Caniş istifa eder. İstifalar İstanbul Barosu Başkanı Hasan Hayri Tan’la sürer. Tan da Denizbank’tan avukat olarak vekâlet ücreti almıştır; oysa bu türden davalara bakması için bankanın zaten on dört avukatının bulunduğu belirtiliyordu. Tan aynı zamanda milletvekiliydi de. Hazırlanan soruşturma raporlarına göre, hemen hemen bütün gemilerde sözleşmeye aykırı hususlar saptanmıştır.
En sonunda dava açılır; Denizbank yönetiminden Öniş, Kevkep, Caniş, Savcı, Kasımgil, Meteos Temel, Atıf Ödül, Mahir Kevkep ve Hamdi Emin Çap tutuklanır. Bazı sanıklar daha sonra serbest kalacaklardır. Sonunda Öniş’le Tahir Kevkep dört buçuk ay hapse mahkûm olurlar. Savcı ile Caniş’e ise üç buçuk ay hapis cezası verilir. Kasımgil de üç ay hapse mahkûm olur. Savcı ile Kasımgil’in cezaları tecil edilir. Karar temyizce bozulduğundan davaya yeniden bakılır ve savcılık cezaların artırılmasını talep eder. Ancak mahkemenin son kararı farklı olacak ve tüm sanıklar beraat edeceklerdir. Dava yaklaşık üç yıl sürmüştü ve basın davaya yakın ilgi göstermişti. Yıllar sonra DP iktidarı döneminde Yusuf Ziya Öniş yeniden Denizcilik Bankası genel müdürü olacaktır!
İmpeks dedikoduları ve Bayar’ın oğlu
İmpeks şirketinin kurucuları arasında Bayar’ın büyük oğlu Refii Bayar da bulunuyordu; basında gerek onun ve gerekse ikinci oğlu Turgut Bayar’ın ifade verdikleri yazılıyordu. Refii Bayar’ın tam bu sırada intihar ettiği biliniyor; bu olayın intihara neden olduğu söylentisi hızla yayılmıştı. Sadece birkaç hafta sonra soruşturmanın neticesi açıklanacak ve isimleri geçenlerin “namuslu, gül kadar temiz ve masum vatandaşlar” olduğu basında yayınlanacaktır! Bütün bu gelişmeler sırasında Denizbank’ta çalışanlar arasında büyük bir tasfiyeye gidilmişti. Basında yüz seksen kişinin işine son verildiğine ilişkin haberi okumak mümkündür.
Elbette basındaki kampanya hükûmetin her gün biraz daha yıpranmasına neden oluyordu; bu davalar ve soruşturmalar basite alınamazdı. Olağan koşullar altında basının zaten yönetimde meydana gelen yolsuzluk iddialarını sayfalarına aktarması, bu şekilde kamuoyuna yansıtması, tek parti döneminin ruhuna tamamen tersti. Eğer basında bu şekilde haberler ve yazılar yayınlanabiliyorsa, bu, yönetimin bu haberlerden rahatsız olmadığını gösteren bir belirti sayılırdı. Eğer rahatsızlık söz konusu olsaydı, basın bu haberleri asla yayınlayamazdı. Bu bakımdan Bayar hükûmetinin İnönü’nün başbakanlıktan ayrılmasından sonraki yolsuzlukları adeta teşhir ediliyordu denilebilir. Hükûmet bütün bu soruşturmalar, davalar ve özellikle basında da yankı bulan söylentiler ve dedikodularla her gün biraz daha sarsılmıştı. Atatürk’ün ölümünün üzerinden sadece iki buçuk ay geçtikten sonra istifa edecektir. CHP, milletvekili seçiminin yenilenmesine karar vermiş ve bunun üzerine Bayar da, görevinden ayrılmayı uygun görmüştü.Aradan uzun yıllar geçtikten sonra DP iktidarı döneminde bu kez de İnönü’nün büyük oğlu Ömer İnönü, bir trafik kazasında ölüme sebebiyet verdiği iddiasıyla açılan soruşturma ve davayla karşı karşıya gelecektir. Uzun zaman da bu soruşturmanın bir rövanş olduğu CHP’lilerce hep dile getirildi.
İNÖNÜ’NÜN NOT DEFTERİNDEN
İnönü’nün not defterinde Bayar hakkında şunların yazılı olduğunu görüyoruz: “Asıl mesele Celâl Bayar’ın malî ve iktisadî politikasıydı. Demagojiye fazla yer vererek başlamış olan bu iktisadî politika hiçbir temele istinat etmiyor. Devletin malî vaziyeti esasından harap oluyordu. Ticaret, millî para alt üst olmuştu. Bütün bu ahvalin, hattâ hükûmet azasından gizli kalması bir seneden beri takip ediliyordu. Atatürk zamanında geçen bu usûl artık düzelmek lâzımdı. Zaman geçtikçe hiç düzelmeyecek bir hâle gelebilirdi. Celâl Bayar, meclisin intihabını [seçimini] yenilemek için sabırsızlık gösteriyordu. Böyle bir kararın zamanı gelmişti. Ancak sarsılmış bir hükûmetle iki ay yalnız kalmaktan endişe ediyordum. Sabahleyin erkenden Celâl Bayar’ı çağırdım. İntihaba [seçime] yeni hükûmetle gitmek lüzumunu söyledim; kabul etti. İstifasını getirdi.”
İNÖNÜ BAYAR’I ANLATIYOR
Celâl Bayar’a açık bir teşekkür mektubu yazdım. Atatürk’ün malûl ve hasta zamanında eğer onun yerinde fena bir adam olsaydı, memleket çok fenalıklar görürdü. Atatürk’ün hayat tehlikesi ve memleketin efkârı umumiyesindeki cereyanı gördükten sonra kendisini fitne ve hırslara kaptırmamak ahlâk ve zekâsını göstermiştir. Eğer malî ve iktisadî anlayışını sâlim bir istikâmete sevk etmek ümidim olsaydı, kendisini uzun müddet muhafaza edecektim. Bütün zevahire rağmen doğru bir adam olduğuna inanıyorum.”
HİLMİ URAN’IN GÖZÜNDEN
Hilmi Uran anılarında aynı sahneleri şöyle canlandırmaktadır: “İnönü Çankaya köşküne çağırdı. Gittik. Oraya varınca İnönü hiçbir başlangıca lüzum görmeksizin Celâl Bayar’ın hükûmetten istifa edeceğini söyledi. Ben ortada bir istifa sebebi görmediğim için bu habere hayret etmiş ve gayri ihtiyari ‘niçin efendim’ demiştim. Benim eğer bir sebep varsa onu öğrenmekten başka bir maksat taşımayan bu sualimi İnönü lâkayt karşıladı ve bir cevap vermiş olmak için de ‘birbirleriyle geçinemiyorlar; kabine allak bullak’ dedi. Bu tedariksiz verilmiş bir cevaptı ve bence hiç de tatminkâr değildi. Hakikatı hâl, daha ziyade Celâl Bayar yerine cumhurreisinin kendisine itimat ettiği anlaşılan Dr. Refik Saydam’ı başvekil yapmak arzusu idi. Cumhurreisinin hükûmet başında kendi itimat ettiği bir zatı görmesi istemesi haklı olabilir ve Celâl Bayar’ın şu veya bu sebeple kendisine bu emniyeti verememekte olduğu da düşünülebilir. Bununla beraber İnönü ile Celâl Bayar arasına atılan iğbirar ve ayrılık tohumunu bu hadisede bulmak ve bu tohumun Refik Saydam eliyle mütemadiyen [devamlı] filizlendirildiğini kabul etmek hata olmaz sanırım.”

Hiç yorum yok: