30 Ağustos 2012 Perşembe

Asil Nadir elçiye küfretti? -Simavi paraladı -Üç patron-Asil Bey'e Güneş şoku - Ergün Diler


 elçiye küfretti?

'in gözü kulağı olan en yakınındaki kişi, büyük çöküşün nedenini, Takvim'e anlattı: "ABD'nin Londra Büyükelçisi, Asil Bey'den KKTC'ye cumhurbaşkanı olmasını istedi. Kabul etmeyince, pis tezgahla yok etmeye çalıştılar."


Cumartesi akşamı gazeteyi bitirdikten sonra evin yolunu tuttum.
Sezen Aksu'nun unutulmaz şarkılarıyla EGE'de gezinirken birden uzun zamandır ortalarda görünmeyen dostum aradı. Otomobilin içindeki havanın dağılmaması için önce açmamayı düşündüm. O ısrar edince "Sezen'i" beklemeye aldım.
Daha telefonu açar açmaz "Yarın uygun zamanın var mı?" diye sordu.
Vereceğim cevabı düşünürken "Yurtdışından önemli bir konuk var.
Seninle görüşmek istiyor
" dedi...
Konuğun kim olduğunu sordum, ancak söylemedi. "Yarın görürsün" cevabı verdi. Telefonu kapatıp yoluma devam ettim. Dostum hem gece hem sabah iki mesaj atıp "Sakın geç gelme" diye uyarınca iyiden iyiye heyecanlandım.
Sabah 09.30'da BEBEK'teydim. Tam saatinde masada yerimi aldım. Oturur oturmaz arkadaşım yanında kızıla kaçan sarışın mavi gözlü, uzun boylu, ayağında sarı babet, gözünde iri siyah gözlüklü, son derece şık bir bayanla içeri girdi. Bütün dikkatimi toplayıp hanımefendiye baktım.
Ancak hiçbir şey ifade etmiyordu.
Tanımadığım biriydi. Konuyu daha da merak etmiştim. Dostum boynuma sarılıp beni köşedeki sandalyeye oturttu. Tam karşıma kendisi, yanına da hanımefendiyi aldı. Uzun zamandır görüşmesek de arkadaşım beni iyi tanırdı. "Sana kimi getirdiğimi bilmiyorsun ve çok merak ediyorsun değil mi?" diye sordu. Öylece bakıp cevap vermedim.
Elini sarışın bayanın omzuna atıp "....
Hanım, Asil Nadir Bey'in İngiltere'de yıllarca yanında çalışan asistanıydı. Asil Bey'e yapılanlar karşısında bir şeyler söylemek istiyor. Aklıma sen geldin. Bir dinle, haber değeri bulursan yazarsın.
Unutmadan şunu söyleyeyim. Asil Bey'i eşinden bile daha iyi tanır.Bütün özel konukları, geleni gideni hep kendisi organize etmiştir" dedi...
Belli ki bir şeyler konuşulacaktı. Elimi çantama atıp not defterimle kalem çıkardım.
Hanımefendi hazır olduğumu görünce anlatmaya başladı:
Asil Bey çok önemli bir işadamı ve çok iyi bir insandı.
Bunu kendisiyle çalışan herkes teyit eder. Ama şu an içine düştüğü durumu kabul etmek istemiyorum. 

 -Ne oldu? Neden İngiltere'ye gitti? Oraya geleceğim ama Türkiye'de az bilinen ya da hiç bilinmeyen konular hakkında konuşmak istiyorum. 

 Buyurun! Sevinirim... Asil Bey birçok alanda iş yapıyordu. Elektronikten, tekstile, turizmden, bankacılığa kadar... Ama en çok önem verdiği işin başında DEL MONTE geliyordu. Polly Peck, Del Monte Fresh Fruit'i 875 milyon dolara aldı. Dünya deviydi. Dünya pazarındakiMUZ, ANANAS ile birlikte birçok TROPİKAL meyve Del Monte ürünüydü. Dev tarlalarda binlerce kişi çalışıyordu. Rakipsizdi. Kimse karşısında duramıyordu.

 Eee? Asil Bey çok önem verdiği bu şirketin her kapısına TÜRK BAYRAĞI astırmıştı.
Gittiği her yerde Del Monte'nin Türk olduğunu vurgulardı. 

 Bunu duymamıştım doğrusu!Evet, tahmin ettim. Ama duymadığınız başka bir şey daha söyleyeyim. Asil Bey'in, İngiltere'deki Polly Peck şirketinin merkezindeki odasında da DEV BİR TÜRK BAYRAĞI vardı. Elinin uzandığı her yere, Türk Bayrağı'nı taşıyordu. Bununla gurur duyardı. 

 İngilizler nasıl karşılardı peki? Şimdi oraya gelmek istiyorum. Size asıl anlatmak istediğim de bu zaten... 

 Merak ettim gerçekten! Bir gün telefonum çaldı. Arayan ABD'nin Londra Büyükelçisiydi. Beyefendiyle randevu talep etti. İngiliz hükümetindeki önemli bir isimle ziyarete gelmek istiyordu. Birkaç saniye bekletip Asil Bey'e sordum. "En kısa zamanda gelsinler" cevabı alınca görüşme tarihini kesinleştirdim. 

 Konu neydi?Anlatıyorum... O gün iki misafirimiz buluşma saatinden 15 dakika önce geldi.
Asil Bey, konuklarını kapısına astırdığı Türk Bayrağı'nın önünde karşıladı. Üçlü sıcak bir şekilde içeri girdi. Birkaç dakika geçmeden ABD Büyükelçisi ses tonunu değiştirdi. 

 Nasıl yani? İngiliz konuk da Büyükelçi'ye destek veriyordu. 

 Ne konuşuyorlardı?Asıl önemli olan da burasıydı zaten. İki önemli misafir yüksek perdeden Asil Bey'i zorluyordu. Adeta sıkıştırıyordu. Biri cümlesini bitirir bitirmez, diğeri sözü alıyordu. 

 Ne istiyorlardı?İki konuk "Biz sizi Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanı olarak görmek istiyoruz" dedi. Asil Bey şaşırmıştı. Olan bitenin şaka olduğunu düşündü. Büyükelçi "Bu alınmış karara uymak zorundasınız. Yapacak bir şeyiniz yok" diye açıkça tehdit edince, Asil Bey bacak bacak üstüne atıp "Siz ne dediğinizin farkında değilsiniz" cevabı verdi. 

 Ne oldu peki? Büyükelçi "O ŞİŞKO'nun (rahmetli Rauf Denktaş) yerine siz geleceksiniz. Bizim çıkarlarımız ve Ada'daki planlarımız bunu gerektiriyor" dedi. ŞİŞKO lafını duyan Asil Bey çıldırdı. Ayağa fırlayıp "O benim en iyi dostum. Çok yardımını gördüm. Benden asla yapamayacağım bir şey istiyorsunuz" diye sesini yükseltti. Odada derin bir sessizlik oldu. Büyükelçi ve İngiliz konuk birbirlerine bakarken Asil Bey ikisini kolundan tuttuğu gibi kaldırıp "S....in gidin buradan" dedi... Misafirler şaşkındı. Ne diyeceklerini bilemedi. Ben de nasıl davranacağımı kestiremedim. 

 Gittiler mi? Büyükelçi kapıda kravatını düzelterek "Sayın Nadir çok önemli bir oyunda çok önemli bir karar verdiniz. Bundan sonra olacakları siz düşünün" dedi... 

 Asil Bey ne dedi? O an tepki vermedi. Ancak bir gün sonra beni çağırıp "Her şeyi gördün. Başımıza ne çorap örecekler birlikte göreceğiz" dedi.O gün çöküş başlamıştı. Asil Bey artık her gün DEVLETLE itişiyordu. Olmadık şeyler sorun HALİNE GETİRİLİYORDU. Vefalı bir Türk olarak hızla uçuruma itiliyordu. 

 Yalnız mıydı? Her zaman yanında rahmetli Özal vardı.
Zaten Türkiye'ye ve Kıbrıs'a yaptığı yatırımları biliyorsunuz. Ama Özal'ın da gücü yetmedi. İngiltere Başbakan'ı Margaret Thatcher'a mektup bile yazdı.
Ama sonuç ÇÖKÜŞ oldu! Ben şimdi Asil Bey'in tek başına bırakılmasını anlamıyorum. O devletine milletine bağlı bir Türk'tü! Desteği herkesten fazla hak ediyor. Ben yakın çalışan biri olarak bunu söylüyorum. Umarım Türkiye o pis tezgahı bozacak bir şeyler yapar! Çünkü o Türkiye için çok şey yaptı... 

Simavi paraladı

, 200 milyon dolarının üzerine konan 'ın marifetlerini TAKVİM'den öğrendi. Elinden tutup destek verdiği eski dostuna tepki gösterdi: 'Benden daha zengin oldu'


Bir zamanlar Türkiye'nin en ünlü medya patronuydu. 1994 yılında Hürriyet'i satıp ortadan kayboldu. 'nin adresi artık İsviçre'ydi! Ancak sessiz sedasız bir yaşam için uzakları seçen Simavi, "yakın dostu" yüzünden sıkıntıya girdi! Ülkü Salman adlı gizemli adam, Simavi'nin güvenini kazanıp 200 milyon dolarını işletmeye başladı! Simavi, parasını emanette sanarken Salman milyon dolarlarla gününü gün ediyordu! İşte Salman'ın oyununu TAKVİM'in manşetiyle öğrenen Simavi, büyük şok geçirdi. TAKVİM'e konuşan 80 yaşındaki Simavi, şunları söyledi: "Evet doğru Ülkü Salman benim servetimin portföyünü yönetiyor. Ancak 80 yaşındaki adamın Marmaris ve Göcek'te teknede, o genç kızlarla ne yaptığını anlamış değilim? Benden daha zengin oldu. Yine de tüm bu iddiaların asılsız olduğuna inanmak istiyorum." 
AİLE DE HAREKETE GEÇTİ 
Ünlü medya patronu şaşkınlığını üzerinden atamazken Türkiye'deki ailesi de devreye girdi. Salman'ın sinsi planları Simavi Ailesi ve sosyeteyi adeta ayağa kaldırdı. TAKVİM'in haberinden sonra Simavi ailesinin üyeleri genel bir durum değerlendirmesi yaptı.Simavi ailesinin fertleri, hukuki tedbirler almak için harekete geçti. 

5 MİLYON DOLARLIK YATLA TURDA!Ülkü Salman adlı gizemli işadamı, Simavi'nin 200 milyon dolarını garanti gösterip Doğu Bloku ülkelerinin birinde kumarhane açtı. Bununla da kalmayan Salman, Simavi'yi sevgilisi Ula'dan ayırdı, İsviçre'li bir bayanla evlendirmek için planlar yapmaya başladı. Çünkü Simavi vefat ederse parası, Salman'la işbirliği yapan kadına kalacaktı. Paraya para demeyen Salman, sonra da 5 milyon dolarlık yat alıp Türkiye kıyılarına açıldı. 

ADADA SALMAN ALARMI...* Erol Simavi'nin eşi Belma hanım, aileye ait olan Göcek'teki Domuz Adası'na gitti. TAKVİM'in haberinden sonra ailenin avukatı Yaşar Eroğlu'na talimat verdi. "Konuyu araştırın, hukuki olarak ne gerekiyorsa yapın" dedi. 

Ülkü Salman yıllar önce İstanbul Şişli'deki bir pasajda büfecilik yapıyordu. Bu sırada bir şekilde Simavi ile tanıştı. Sonra onun güvenini kazandı. Ardından da Simavi'nin sahibi olduğu Hürtur'da işe başladı. Ve bundan sonra Salman, Simavi'nin hayatındaki tüm önemli işlerde yer aldı. İşte o Salman, Marmaris'te TAKVİM'e böyle yakalandı. 

* TAKVİM'in edindiği bilgilere göre , Belma hanımın eşi Erol beyle de görüşmesini engelliyor. Bu nedenle Belma hanımın maddi ve manevi olarak sıkıntı içinde bulunduğu iddia ediliyor. 

Üç patron

Benim için dün ilginç bir gündü.
Bir döneme damgasını vuran üç gazete patronu birinci sayfadaydı.Erol Simavi, Asil Nadir ve Dinç Bilgin... Hepsi okunmaya değer haberlerdi. Hepsinin ilginç öyküleri vardı.
İşte size kanlı bıçaklı olduğu düşünülen Simavi ile Nadir'in pek bilinmeyen bir anısı...
Turgut Özal'ın Harbiye Orduevi'nde gazete sahiplerine verdiği yemeğe Asil Nadir'in katılmayacağı Ahmet Özal tarafından söylenmesine rağmen 10.30 civarında salonun kapısında gözüktü.Erol Bey, Nadir'i görünce gerildi.Saygısızlık olmasın diye birkaç dakika dişini sıktı. Rahatsızlığı belliydi. Çok fazla dayanamadı: "Sayın Nadir, eşiniz antikaya meraklı. Siz de galiba ondan görüp merak sarmışsınız. Ama siz benim gazetemdeki antikaları transfer ediyorsunuz. Ben size topyekun Hürriyet'i vereyim. 1 trilyona olur bu iş. Turgut Bey de bu ticareti mutlaka sevecektir" dedi ve sinirli bir şekilde toplantıyı terk etti.
O dönemlerde Nail Keçili, Turgut Özal ve ANAP'a iletişim danışmanlığı yapıyordu. Erol Simavi ise Taksim'deki The Marmara otelinin bir katını tümüyle kendine ayırmış, orada yaşıyordu.
Nail Keçili'nin şirketi aynı zamanda Hürriyet'in de reklam ajansıydı. O dönemdeki ofisi Taksim'deki ünlü Kazancıgil Köşkü'ydü. Otel ile kapı mesafesi 50 metreydi. Erol Bey çalışma mekanı olarak Cenajans'ı seçmişti. Sabahları otelden yürüyerek gelir ve kendisine tahsis edilmiş en itibarlı odada çalışırdı, Keçili'nin hala sekreterliğini yapan Mine Hanım da Erol Bey'e hizmet ederdi.
Bütün işlerini buradan idare eden Simavi, gazeteye hiç gitmezdi. Hatta bir keresinde Nail Bey'i de alarak Hürriyet'e gitmiş, ancak kapıdaki görevli "Siz Erol Simavi iseniz ben de Muhammed Ali Clay'ım" diyerek kendisini içeri almamıştı. Erol Bey o görevliyi Çetin Emeç'e anlatmış ve üç maaş ikramiye verdirmişti!
Neyse...Erol Bey, Asil Bey ile Özal'ın davetinde karşılaştıkları gecenin sabahı yine CENAJANS'taki ofisine girip gazeteleri okumaya başladı. Birden kapı açıldı. O zaman Sabah, ATV, Yeni Asır gazetelerinin sahibi olan Dinç Bilgin içeri girdi. Akşamki gerilim masaya yatırılacaktı. Dinç Bey koltuğa oturur oturmaz Mine hanım içeri girerek Turgut Özal'ın Dinç Bey'i aradığını söyledi. Dinç Bilgin hafif bir şaşkınlıktan sonra telefonu açtı. Erol Bey yanlış anlamasın diye de sesi dışarı verdi.
Turgut Bey ahizenin diğer ucundan "Erol Bey'in dün akşamki yaptığı terbiyesizlik neydi öyle" diye sorunca odada buz gibi bir hava esti. Erol Bey konuşulanları duyduğu için Dinç Bilgin "Siz ne diyorsunuz beyefendi" diye tepki verdi. Kızan Özal, Bilgin'i de haşladıktan sonra telefonu kapattı. Odada 5 dakika kimse kimseyle konuşmadı. Dinç Bey kapıya yöneldi, "Erol ağabey Özal şimdi muhalefeti görür" dedikten sonra çıkıp gitti. Erol Bey ayağa kalkıp "Kızım bana Çetin'i bağla" dedi. Genel Yayın Müdürü telefonun ucundaydı. Erol Bey hafif hafif gülümseyerek "Çeto, Dinç Bey ile bir toplantı yaptık. Muhalefet kararı aldık.
Göreyim yarınki Hürriyet'in manşetini, hadi bakayım" dedi ve telefonu kapattı. O toplantıdan sonra iki gazete Turgut Bey'in üzerine gitti.
Oyların erimesinde yapılan şiddetli muhalefetin payı vardı!
Oylar düşünce Turgut Bey Köşk'e çıkmaya karar verdi.
Türkiye'de başka bir rüzgar esmeye başladı. Ankara'da roller değişirken, Asil Nadir Londra'da, Erol Simavi İstanbul'daydı. Nail Keçili ise Hürriyet ile ilişkisini sürdürüyor, Simavi ile arasından su sızmıyordu... Bir gün Emlak Bankası eski Genel Müdürü, Londra'da bulunan Nail Keçili'yi arayıp "Şu soğukluğu bitirelim.
Asil Bey ve Erol Bey bir yemek yesinler" 
teklifini iletti. Bülent Şemiler, Eliyeşiller'in damadıydı.
Kıbrıslı'ydı. Mücahitlik yapmıştı.
Özal'ın ABD'den getirdiği prenslerinden biriydi. Denktaş'a çok yakındı. Asil Bey'le de iyi arkadaştılar.
Keçili, Erol Bey'i arayıp durumu bildirdi. Simavi birkaç gün sonrası için HİLTON OTELİ'ni ayarladı.
Asil Bey için hazırlıklar başlamıştı.
Yemekte Erol Simavi, Asil Nadir, Hürriyet Gazetesi Genel Müdürü Özcan Ertuna, Bülent Şemiler ve Nail Keçili olacaktı.
O gün geldiğinde Bülent Şemiler ve Nail Keçili iki Range Rover'le Asil Nadir'in kaldığı otele gitti. Nadir'in lacivert Gulfstream uçağı Luton Havalimanı'nda hazır bekliyordu.
Keçili ve Asil Bey ilk kez karşılaşıyordu.
Keçili, Asil Bey'le 40 yıllık dost gibi şakalaşıyordu. Bir ara uçakta hayli kilolu hostesi görünce "Hocam, bu hostes hanım bu kilo ile uçakta dönemez bile" dedi...
Personeline söz söyletmeyen Nadir, "Bu hanım kaptanımın karısıdır. Tam 40 senedir yanımda çalışıyorlar. Sen kalkalım da o zaman kadının hizmetini görürsün" cevabını verdi. Nadir haklı çıkmıştı.
Keçili, hiçbir yerde yiyemediği kahvaltıyı uçakta o hostesin elinden alacaktı.
Asil Bey uçakta her zaman TÜRK MUSİKİSİ dinlerdi.
Uçmaktan korkardı. Hatta bir gün Kıbrıs'a inerken yanındaki Suudi Prens korkudan bağırınca "Sus lan" diyerek tokadı yapıştırmıştı...
AN kuyruk kodlu Gulfstream İstanbul'a sakin bir iniş yaptı. Her zaman olduğu gibi birkaç tane siyah aynı model, aynı tip Mercedes karşılamaya geldi. Asil Bey yemeğin verileceği otele geçti.
Erol Bey misafirini kapıda karşıladı.
Dev salondaki masanın bir ucuna Simavi, diğer ucuna da Nadir oturdu. İki dev dost olmuştu.
Bütün kırgınlıklar geride kalmıştı.
Daha sonra Asil Bey zor duruma düşünce Erol Bey teminat mektupları için bizzat devreye girecekti.
Asil Nadir Denktaş'a ihanet etmediği için bugün hapiste. Erol Bey'in de başı parasını devrettiği isimle dertte. Dinç Bilgin ise kendi problemlerini çözme savaşında...
Türkiye'de bir döneme damga vuran üç isim, belki de ilk kez aynı anda bir sayfada yer aldı...
Sizlerle paylaşayım istedim.
Kötü mü oldu?NOT: Asil Bey yıllar sonra İngiltere'den çıkmak zorunda kaldığında onu kaçıranlar işte o pilot ile o hostesti!


Asil Bey'e Güneş şoku


Geçtiğimiz gün Asil Nadir'in "Denktaş'ın yerine sen geçeceksin. O şişkonun devri bitti" diye konuşan ABD'nin Londra Büyükelçisini nasıl kovduğunu anlatmıştım.
Dışişlerinden birkaç dost da arayıp "Biz olayı böyle bilmiyorduk. Şaşırdık doğrusu" dedi. Nadir olayı için yeni pencere açtığımı düşünürken dün Londra'dan arayan biri, "Ararsa sevinirim" diyerek telefonunu bıraktı. Asil Bey'le ilgili olduğunu düşündüğüm için birkaç dakika içinde dönüş yaptım.
Arayan aileden biriydi. Türkiye'de basının ilgisizliğinden şikayetçiydi.Asil Bey'in tek başına İngilizler'in kucağına atıldığına inanıyordu.Çok ağır ama heyecanlı konuşuyordu. 
 Asil Bey'in hikayesinin gücüne inanıyorum. Her şeyden önce Türkiye'de yeterince tanınmıyor.
Yazdıklarıma ekleyeceğiniz bir şey var mı?
Eklemek zorunda olduğum bir takım hususlar var diye rahatsız ettim. Öncelikle ilginize çok teşekkürler.
Asil Bey sizin de yazmaya çalıştığınız gibi son derece milliyetçi biriydi. Türklük her şeyin önünde gelirdi. 
 Ne yapardı mesela?Efendim, Asil Bey sadece kendi halkına inanırdı. Kıbrıs'ta kahvehanelerde oturup tespih çeken ne kadar boş insan varsa alıp şirketlerine yerleştirdi.
Herkesin kazanmasını isterdi. Del Monte gibi bir devi almasının asıl sebebi Kıbrıs'ta çöpe giden binlerce ton narenciyeyi tüketiciye ulaştırmaktı. Hep Türk'ün kazanması istedi. Kıbrıs'ın soyutlanmış haline çok üzülüyordu. 
 Yaptığı başka bir şey var mıydı?Olmaz mı! Kıbrıs'a turist gidebilsin diye irili ufaklı onlarca turizm şirketi satın aldı. Ancak Kıbrıs'a ambargo vardı.
Şirket almak yetmiyordu. Ama pes etmeyen biriydi.
İngilizler'i Ada'ya götürmeyi kafasına koymuştu.
Noble Air adında havayolu şirketi kurdu. İnsanları doldurup İstanbul'a getirdi. Uçağın kapıları açılmadan hepsini Ercan Havalimanı'na indirdi. Böylece ambargoyu deldi.
Aldığı riskti. Ama yaptı. 
 Peki ABD Büyükelçisi ve kovulma olayı nedir?Asil Bey'in şiddetle Kıbrıs'a Cumhurbaşkanı olması isteniyordu.
Ticaret yaptığı için "Her istenileni yapar" diye düşündüler. Ama Denktaş'a çok bağlıydı. Bunu, teklifi getirenler bilmiyordu. O gün gelen ABD'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Nelson Ledsky'di... Aynen sizin yazdığınız gibi "S...in gidin buradan" diyerek kovdu. Ondan sonra çöküş başladı zaten... 
 Peki insanlar merak ediyor. Nasıl oldu da koca bir dev yerle bir oldu?Asil Bey'in ekonomik faaliyetleri ve Kıbrıs'a olan düşkünlüğü en çok Rumları rahatsız ediyordu. Rum lobisi belki de tek Asil Nadir konusunda ittifak yaptı.
Hem de bütün kollarıyla.
Parayla Asil Bey'i bitirme kararı aldılar.
Polly Peck'in hisselerini toplamak için harekete geçtiler. 
 Neden?İngiltere'de şirketin sahibi bile olsanız hisseniz yüzde 29.9'u geçemiyordu.
Rumlar bunu bildikleri için hücum ettiler. Ne kadar hisse varsa almaya başladılar. Asil Bey bunun olacağını biliyordu. Hemen telefona sarılıp dostu olan Turgut Özal'ı aradı. "Eğer hisseleri ben toplamazsam Rumlar çoğunluğu ele geçirip Polly Peck'in sahibi olacaklar. Destek olursanız hisseleri ben toplayayım" dedi. 
 Ne oldu peki? Özal'dan destek sözü alınca kanuni olarak BORSAYA bunu bildirdi. Belli bir zaman içinde hisseleri toplayacaktı.
Duyurmadan yapma şansı yoktu. Hayatının en önemli kararını ilan ettikten sonra çalışmalara başladı.
Fakat işler umduğu gibi gitmedi.
Duyurduğu zaman dilimde hisseleri toplamayı başaramadı.
Hisseler 5.5 pound'dan 1 pounda düştü. Rumlar köpekbalığı gibi saldırdı. Çok sıkıntılı günler geçiriyorduk.
Çaresizdi. Yalnızdı.
Telefona sarılıp Özal'ı aradı. Ama telefonlara çıkmadı. 
 Eee?Bunun üzerine uçağına atlayıp Ankara'ya gitti. Ama Özal, ABD'ye geçmişti.
Hiç vakit kaybetmeden New York'a gitti. Tek derdi sıkıntılarını Özal'a anlatmaktı.
Çünkü Özal ne derse yapmış, basını dizayn etmeye kalkmıştı. Özal o zamanlar çok mutluydu. 
 Görüştüler mi?Özal kendisiyle görüşmek istemedi.
Belki de mahçuptu.
Bilemem. Asil Bey'i Güneş Taner'e yönlendirdi. Güneş Bey kendisini dinledi.
Asil Bey sözlerini bitirdikten sonra ayağa kalkarak "Türkiye'nin 70 cent'e ihtiyacı var. Başınızın çaresine bakın" diyerek kovdu. Bu Asil Bey'in hiç unutamadığı bir andı... Yıkılmıştı. O an yapayalnız olduğunu hissetti. Sonunu artık daha iyi görüyordu. Zaten ABD ve İngiltere ipini çekmek için fırsat kolluyordu. Türkiye arkasında olduğunu hissettirmeyince kötü son hızla geldi. Dört bir yandan boğazı sıkıldı. Çöküş fazla uzun sürmedi.
En önemlisi Asil Bey bunları kimseye anlatmadı. Kıbrıs'ta mahkum gibi yaşarken bile devletine ve milletine güvendi.
Şimdi de hukuka güveniyor. Dava temyizde. Umarım bu kez beklentisi boş çıkmaz...
Telefonu kapattığımda ben de Asil Nadir'in hikayesinin tam olarak bilinmediğini düşündüm.
Haksız mıyım?

Hiç yorum yok: