30 Mayıs 2012 Çarşamba

İngiltere’nin Eski Tepe Figürleri


İngiltere’deki tepelerin çimlerinde 3000 yılı aşkın bir süredir dev figürler ve jeoglifler oluşmuştur. İngiltere’nin farklı yerlerine dağılmış 56 tepeüstü figür vardır. Bunların çoğu, ülkenin güneyindeki yaylalardadır. Bu figürlerin içinde devler, atlar, haçlar ve askeri alayların rozetleri bulunmaktadır. Bu şekillerin çoğu son 300 yıl ve civarına tarihlense de birkaçı daha da eskidir. Muh­temelen içlerinde en ünlüsü Berkshire’daki gizemli fi­gür Uffington Beyaz Atı’dır. Son zamanlarda tarihi ye­niden araştırılmış ve eskiçağ Roma devri öncesi, Demir çağından kalma olduğunu gösteren önceki tahmindeki tarihlerden daha da eskiye dayandığı tespit edilmiştir.
Figürler arasında en tartışmalı olanlar Dorset’teki Cerne Başrahip Dev ve Sussex’de Wilmington’daki Uzun Adam figürüdür. Acaba bu dev figürlerin işlevi neydi? Onları kim yapmıştı? Ve en eski örnekleri nasıl bin yıllar boyunca bozulmadan kalmıştı?
Figürleri oluşturmada kullanılan yöntem, sadece aşağıdaki parlak beyaz kireçtaşını ortaya çıkarmak için yukarıdaki çimin kesilmesiydi. Ancak, büyük bir insan topluluğu tarafından düzenli bir şekilde kesilmemiş olsa çim kısa süre sonra tekrar büyürdü. Figürlerin büyük bir çoğunluğunun yok olmasının nedeni, gelenekler ile solan figürlerin bağdaştırılmasıyla insanların artık çimleri biçme zahmetine girmemesidir. Dahası, bu figürler insanlar her zaman aynı noktadan çim kesmediği için yüzyıllar sonunda şekil değişikliğine uğramıştır. İngiltere’de bugün eskiçağa ait herhangi bir tepeüstü figürünün bugün hâlâ yerinde duruyor olması, bu örnek­lerin en azından birinde, kökü en az bin yıl öncesine uzanan yerel gelenek ve inançların devamını öngören bir vasiyet olmalıdır.
İngiltere’deki en eski ve en ünlü tepeüstü figürü 110  metre uzunluğundaki ve 40 metre yüksekliğindeki Uffington Beyaz Atı’dır. Bu figür, Berkshire yaylalarında Uffington Köyü’nün 1.5 mil güneyindedir. Bu benzersiz tasarlanmış at figürü, uzun, düzgün bir sırt, birbirin­den ayrı ince bacaklar, akıyor gibi duran bir kuyruk ve kuşlardakine benzer gagalı bir baştan oluşuyordu. Bu şık tasarlanmış yaratık, tarih öncesine ait alanlar bakı­mından çok zengin olan bir bölgenin neredeyse eriyip içine karışmış bir konumdadır. At, Tunç Çağının sonla­rından (MÖ 7. yüzyıl civarı) kalma Uffington Kalesinin yakınlarında dik bir kayalığın üzerinde, Neolitik çağ­dan kalma Ridgeway adlı uzun bir yolun aşağısında bu­lunmaktadır. Ayrıca Uffington Atı’nın etrafı Neolitik çağdan ve tunç çağından kalma mezar tepelerle çevrili­dir. Waylands Smithy’de içinde Neolitik çağdan kalma odalar bulunan tepeciğe yalnızca 1 mil mesafededir. Tunç devrine ait bir mezarlık olan Lambourn Yedi Tepe­sine uzak değildir. Figür yakın bölgelerden görülmesi çok zor bir şekilde yapılmıştır ve jeogliflerin çoğunda olduğu gibi en iyi havadan görülebilir. Yine de içinde bu gizemli figürün bulunduğu ve adını ondan alan Beyaz At Vadisi’nde, görüntünün net olarak anlaşıldığı bazı bölgeler vardır. Hatta havanın açık olduğu günlerde fi­gür 18 mil uzaklığa kadar görülebilir.
Uffington Beyaz Atı
Kayıtlarda Uffington’daki bir at ilk kez 1070′lerde Abingdon Manastırı tüzüğünde “Beyaz At  Tepesinden” bahsedildiğinde geçmiştir. Atın kendisinden ilk kez 1190′da söz edilmiştir. Ancak, figürün bu tarihten çok daha eskiye dayandığı düşünülmektedir. Uffington Be­yaz Atı MÖ 1. yüzyıla ait Kelt madeni paralarındaki at figürlerine benzediği için onun da aynı dönemden kaldı­ğı düşünülmüştü. Ancak 1995′te Oxford Arkeoloji Biri­mi tarafından atın vücudundaki iki alt tabakadan ve toprağın dibine yakın kısımlarından alınan tortular üzerinde Optik Uyarmalı Işıldama (OSL) testi yapıldı ve alınan sonuca göre figür MÖ 1400-600 arasındaki dönemde yapılmıştı. Yani, Tunç Çağı’nın sonlarından ya da Demir Çağı’nın başlarından kalmaydı. Bu ikinci se­çenek doğruysa figürün yapımı Uffington Kalesi’nin işgaliyle beraber gerçekleşmiştir. Buna göre belki de fi­gür kalenin sahiplerinin topraklarını gösteren bir kabi­le amblemi ya da sembolü olarak düşünülmüştü.
Başka bir seçenek de, figürün ayinsel/dini amaçlar için yapılmış olmasıdır. Bazıları bu atın, atların koruyucusu olarak tapınılan ve verimlilik konusuyla da ilişkişi olan Kelt at tanrıçası Epona’yı temsil ettiğini düşünür. Ancak Epona’ya inanç, at tanrıçasının paralar­da ilk görülmeye başlandığı zaman dilimi olan MS 1. yüzyılda Gaul’dan (Fransa) gelmiştir. Bu tarih, Uffing­ton Atı’nın çizilmesinden en az 6 yüzyıl sonradır. Ancak bu at, üzerinde resminin olduğu mücevher, madeni pa­ralar ve diğer metal nesnelerden de belli olduğu üzere Tunç ve Demir Çağları’nda ayinsel ve ekonomik açılar­dan büyük önem taşıyordu.
Figür, Galler mitolojisinin son dönemlerinde üzerine altından kıyafetler giymiş beyaz bir at süren güzel bir kadın olarak tanıtılan Rhiannon gibi Britanyalı bir at tanrıçasını temsil ediyor olabilir. Diğerlerine göre Beyaz At, genelde atlarla ilgisi olduğu söylenen Kelt Güneş Tanrısı Belinos (ya da Belinus, “parlayan” anlamında) ile bağlantılıdır. Tunç ve Demir Çağları’ndan kalma güneş arabaları (güneşin el arabası içinde gösterildiği mitolojik resimler), Danimarka’nın Trundholm şehrinde çıkarılan 14. yüzyıldan kalma örnekte görüldüğü gibi, atlar tarafından çekilirken gösterilmiştir. Kelt kültürü Britanya’ya gerçekten şu anda inanıldığı gibi Tunç Çağı’nın sonunda gelmiş olsaydı, Beyaz At hâlâ Kelt at tanrıçası olarak görülüyor olabilirdi.
Bu figürün ata değil, ejderhaya benzediğini düşünenler de vardır. Beyaz Atın altındaki vadideki zirvesi düz, alçak bir doğal yükselti olan Ejderha Tepesi’yle ilgili bir efsaneye göre bu at o tepede St. George’un ejderhayı öldürmesi olayını temsil etmektedir. Böyle düşünenle göre, ölen ejderhanın kanı Ejderha Tepesi’ne akmış ve geriye bugüne kadar üzerinde hiç çim yetişmeyen beyaz, üzeri boş bir alan bırakmıştır. Belki de St.George ve Beyaz At arasındaki bağlantı, figürü çizenlerin 3000 yıl kadar önce Ejderha Tepesi’nde yaptıkları garip bir ayinden kalan karmaşık bir hatıradır. Beyaz At 19. yüzyıla kadar her yıl, geleneksel oyunların ve eğlencelerin düzen­lendiği iki günlük bir kır şenliği çerçevesinde temizlenir­di. Festival artık düzenlenmediği için atın bakımını bu bölgeden sorumlu olan English Heritage (İngiliz Kültü­rel Mirasını Koruma Kurumu) üstlenmiştir. At son olarak 24 Haziran 2000′de temizlenmiştir.
Eskiçağdan kalma at figürünün bir diğer örneği de, bir zamanlar Warwickshiredaki Aşağı Tysoe köyünün yukarısındaki Edgehill uçurumunda bulunan Tysoe Kırmızı Atı’dır. Ne yazık ki, aynı alanda çizilmiş birkaç attan oluşan bu tuhaf figürün üzerinde bulunduğu alan sürüldü ve figür 1800′de yok oldu. Kırmızı At’ın tarihi ve nasıl tasarlandığı belirsizdir. Bu attan ilk kez 1607′de İngiliz antikacı ve tarihçi William Camden’ın yazdığı Britanica’da bahsedilmiştir. 17. yüzyılda İngiliz gezgin Celia Feinnes bölgeyi gezerken at hakkında “adı Eshum Vadisi, ya da çevresindeki tepelerin bazılarına çizilmiş bir kırmızı at figürü nedeniyle Kırmızı At Vadi­si, tüm Dünya kırmızı görünüyor, at ise Beyaz At Vadi­sindeki at gibi görünüyor” yazmıştır. Kırmızı At hak­kında 1960′lardan beri yeryüzü analizleri, gökyüzün­den çekilmiş fotoğraflar ve yerel arşivlerin taranmasıy­la gerçekleştirilen araştırmalar sonucu bölgede altı farklı at figürü tespit edilmiştir. Bugünkü ortak kanı, Tysoe Kırmızı Atı, diğer adıyla Büyük At’ın orijinalinin Anglo-Sakson dönemlerinde, MS 600 sıralarında, muhtemelen Sakson savaş tanrısı Tiw’i (ya da Tiu) temsilen yapılmış olduğu şeklindedir. İddialara göre, Tysoe köyü adını bu tanrıdan almıştır. İngilizce’de Salı günü de (Tuesday) bu tanrının isminden türemiştir (Tiw’s Day – Tiw’in Günü).
Wilmington’daki Uzun Adam figürü
Neredeyse Uffington Beyaz Atı kadar ünlü olan bir figür de, Dorset eyaletindeki Dorchester şehrinin kuze­yinde bulunan Cerne Abbas köyünün kuzeydoğusunda­ki tepelerin üzerine çizilmiş olan 55 metre yüksekliğin­deki Cerne Abbas Devi’dir. Figür, sağ elinde üzeri yum­rularla dolu büyük bir sopa tutan, penisi ve yumurtalıkları belirgin şekilde dik olan yuvarlak kafalı çıplak bir dev biçiminde çizilmiştir. Uffington’daki Beyaz At’ta olduğu gibi, bu figürü de yerden bakıldığında tam ola­rak görmek mümkün değildir, ancak havadan bakılarak en görkemli haliyle görülebilir. Devin başının üze­rinde, muhtemelen Demir Çağı’ndan kalma bir tapınak yeri olduğu düşünülen, bazı araştırmacıların Cerne Abbas Devi ile ilgisi olduğuna inandığı, Daire, ya da kı­zartma tavası adı verilen etrafı çevrili, dikdörtgen bir yer şekli bulunur.  Cerne Devi hakkında en sık yapılan yorum, bu figürün tarih öncesi dönemlerdeki bir bolluk tanrısını temsil ettiği ya da Romalılardan kalma, Herkül’ün dev sopasını tutarken çizilmiş bir resmi olduğu yönündedir. 1635 yılına kadar bu tepede bahar mevsiminin bereketini vurgulayan kutlamalar yapılıyor, bu kutlamada kullanılan ve insanların etrafında dans ettikleri direk, Daire denen alana dikiliyordu.
Cerne Abbas Devi
Ne var ki, Uffington Beyaz Atı’ndan farklı olarak, Cerne Devi’nden ilk kez 1694′te, bulunduğu köyün kili­sesinin kayıtlarında bahsedildi. Bunun ardından 1764 yılında figür üzerinde araştırma yapıldı ve sonuçlar Gentleman’s Magazine’in o yılki sayısında yayınlandı. John Hutchins 1774′te yayınlanan Dorset Eyaletinin Tarihi ve Antikaları adlı kitabında figürün 17. yüzyıl ortalarında şaka amaçlı çizildiğini yazmış, ancak ora­nın yaşlı köylülerinin figürün “insanlığın kurduğu tüm uygarlıklardan eski” olduğu yönündeki iddialarından da söz etmiştir. Ancak şu ana kadarki kanıtlar devin daha yakın bir zamanda çizilmiş olduğunu ortaya koyu­yor. Konuyla ilgili bir kurama göre, dev bir Herkül res­mi olmasına rağmen aslında kimi zaman İngiliz Herkülü adıyla anılan Oliver Cromwell’i gösteren bir karika­türdür ve 1640′larda arazinin sahibi Denzil Holles’un talimatları doğrultusunda çizilmiştir. Bu tarihin doğru­luğunu destekleyen diğer bir faktör de, ortaçağa ait kaynakların, figüre hiç değinmemeleri ve figürün bu­lunduğu tepeden bugünkü ismiyle, “Dev Tepesi” diye değil “Daire Tepesi” diye bahsetmeleridir. Bu da devin en fazla 400 yıllık olduğunu göstermektedir. Diğer bir tahminde, herhangi bir sebeple, belki de açıkça cinselliği çağrıştırdığı için yazarların Cerne Devi’nden bile­rek söz etmemiş olmalarıdır. Figürün etrafı otlarla kap­lanarak zamanla unutulmuş olması da mümkündür.
Ancak kireçtaşı üzerine yapılmış bir diğer dev figürü üzerinde yapılan yeni bir araştırma Cerne Abbas Devi’nin günümüze daha yakın bir tarihten kalmış olduğu tezini desteklemektedir. Sussex’te Windover Tepesi’nin dik uçurumlarına çizilmiş olan 69 metre uzunluğunda­ki “Wilmington’ın Uzun Adamı”, İngiltere’de bir tepenin üzerinde bulunan en uzun figürdür ve yakın zamanlara kadar tarih öncesi dönemlere ait olduğu düşünülmüş­tür. Ancak bölgede yapılan son arkeolojik çalışma (Uffington Beyaz Atı’nı araştırmada kullanılan OSL tarihleme yöntemiyle yapılmıştır), eski kuramların yanlış olduğunu, figürün MS 1545 sıralarında çizilmiş olduğunu ortaya koydu. Wilmington Devi’nin ortaçağdan kalma olduğunu gösteren bu yeni çalışma Cerne Abbas Devi’nin tarih öncesinden kaldığına dair deliller üzerinde büyük şüphe yaratmıştır. Bu figür üzerinde OSL tarihleme yöntemi kullanılarak inceleme yapılana dek İngi­liz Herkülü bir sır olarak kalacaktır.
Figürlerin neyi temsil ettiği konusunda olduğu gibi, neden çizilmiş oldukları konusunda da çok çeşitli yo­rumlar vardır. Arkeolojik ve jeolojik araştırmalardan el­de edilen kanıtlar giderek bu çıplak dev figürlerin ortaçağda çizilmiş olduğu görüşünü kuvvetlendirmektedir. Bazı tarihçiler bu resimlerin, İngiltere’de iç savaşlar ve şiddetli siyasi kargaşaların yaşandığı ve yerginin kimi zaman tek silah olduğu dönemlerde yapılmış olduğunu ileri sürmüştür. Avebury Anıtları ve Stonehenge gibi dayanıklı taş eserlerle kıyaslandığında, tepelerin üzeri, ne çizilmiş bu figürlerin ömrü çok daha kısadır. 10-20 yıl kadar bakım yapılmadığı takdirde yok olabilirler. Figürlerin böylesine çabuk silinebilecek nitelikte olmala­rı, ayinlerle ilgileri ve anlamları, bu figürlerin yalnızca bir süreliğine düşünülmüş olduklarını, ancak tesadüfen ya da Uffington Beyaz Atı Vadisi örneğinde olduğu gibi son derece büyük bir çabayla sürekli devam ettirilen ye­rel gelenekler sayesinde silinmeden günümüze ulaştık­larını göstermektedir. Ancak bu durum, figürlerin öne­mini azaltmamaktadır. Bu dev şekiller, onları yapanla­rın yaşamları, fikirleri ve içinde yaşadıkları bölgeyi al­gılama şekilleri konusunda eşsiz nitelikte ipuçlarıdır.


Kaynak: Gizlenen Tarih – Brian Houghton
Koridor Yayıncılık
(S. 205-212)

Hiç yorum yok: