11 Şubat 2012 Cumartesi

Topal Osman’dan Ergenekon’a - Aziz ÜSTEL

Ne ilgisi var Gazi Mustafa Kemal’in koruması Topal Osman’la Ergenekon’un? Bu sorunun yanıtını alabilmek için Giresun’da görevliyken hayran olduğu Topal Osman’ın heykelini diktiren Veli Küçük’le Teşkilat-ı Mahsusa, JİTEM, Ergenekon akrabalığına bakmak gerek. Efendim, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Topal Osman, o dönem Karadeniz’de oldukça yaygın olan çetelerden birinin reisidir. Üne kavuşması, Trabzon Hapishanesinden kaçırdığı 150 mahkumu çetesine katmasıyla başlar.
Hasan İzettin Dinamo, Kutsal İsyan’ın ikinci cildinde, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktıktan sonra Topal Osman’la görüşmesini anlatır. Paşanın isteği Karadeniz’deki Pontus belasının ortadan kaldırılmasıdır. Dinamo’ya göre Topal Osman’ın yanıtı şöyledir :”Merak etmeyin  paşam. Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi mağaralarda eşek arısı gibi boğulacak.”  Topal Osman daha önceleri gerek Ermeni tehciri gerekse de Kürt isyanlarını bastırırken sık sık “tütsüye” başvuran Teşkilat-ı Mahusa’cılardan öğrenmiştir bu zanaatı! Her neyse, Topal Osman “binlerce Rum’u öldürmekle kalmaz, mallarına da el koyarak Karadeniz’in en büyük zenginlerinden Osman Ağa olmayı da becerir” diye yazar Sadık Verer.
Gün gelir TBMM Topal Osman’ı Gazi’nin Muhafız Alayı Komutanlığı katına da zıplatır. Topal Osman iki “büyük olaya” imza atar; ya da söylenti bu yoldadır: Sovyetlerden gelip Milli Mücadeleye gözlemci olarak katılmak isteyen Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi diğeriyse Lazistan Mebusu Ali Şükrü’nün öldürülmesidir.
Lazistan Mebusu Ali Şükrü Lozan görüşmelerinin başarısızlıklarla dolu olduğunu söyler sık sık, İsmet Paşa’yı sert bir dille eleştirir. Ali Şükrü hem etkili bir siyasi hem de gazetecidir. Meclis’te bir gün söz alır ve Mustafa Suphi’yle arkadaşlarının Topal Osman’la adamı Yahya Kaptan tarafından öldürüldüğünü açıklar. Osman’da cezasını keser Ali Şükrü’nün; cesedi üç gün sonra Ankara’nın Mühye Köyü’nde bulunur. TBMM Topal Osman’ın yakalanmasını emreder. Ve Topal Osman öldürülür. Onu öldüren düzenli ordunun subaylarından İsmail Hakkı Bey’dir. Tıpkı “ görevi sona erince”  öldürülen JİTEM komutanı Cem Ersever’in dost bildiklerince öldürülmesi gibi. Boşuna dememişler tarih sür-git kendini yineler diye!
(Kaynak—H.İ.Dinamo/ Sadık Verer)
Goodbye Iraq
Hoşcakalın Irak’lı dostlarım (!)  diyerek ayrıldı son Amerikalı da. George W. Bush, Donald Rumsfeld ve Dick Cheney üçlüsü, Amerika’yı yalan yanlış, düzmece olduğu artık herkesçe kabul edilen kanıtlarla Irak’ın üzerine saldı. Sonuçta 1 milyon Iraklı binlerce de Amerikalı öldü! Ülke yakılıp yıkıldı. Amaç Irak petrollerine el koymaktı diyenler var. Yüzeysel bakarsanız eğer, Bush ve tayfasının şaşkınlık, çaresizlik, bilgi ve kültür eksikliği sonucu oluşan, mutlaka bir yerlere saldırmak tutkusuyla, kırmızı görmüş boğalar örneği, 11 Eylül ikiz kuleler saldırısına uzaktan yakından  bulaşmamış Irak’ta taş taş üstüne bırakmamaya soyunduğunu, Beyaz Saray ve Pentagon’un, bütün Amerika’nın kimyasını nasıl bozduğunu göz ardı etmiş olursunuz. Irak’ta kimyasal silahlardan nükleer başlıklı füzelere kadar depolar dolusu kitle imha silahları bulunduğunu BM’de, kandırdıkları dönemin Dışişleri Bakanı Collin Powell’ın ağzından açıklamalarıysa yakın tarihin en büyük yalanlarından biridir savaşa gitmek için. George W. Bush Amerika’nın gelmiş geçmiş en sevilmeyen, yönetimi hala lanetlenen başkanıdır. Ama bir yararı da olmuştur. Bundan böyle, uzun bir süre Amerika, böylesine uyduruk gerekçelerle hiçbir savaşa kalkışmayacaktır. Ha taşeron kullanarak, örneğin İran’ın ümmüğüne çökecek midir? Bunu da Tel Aviv’e sormak gerek. Çünkü taşeronluk konusunda, hele de Ortadoğu’da her zaman Batı’nın emrine amade ülke İsrail’dir de ondan.

Hiç yorum yok: