12 Şubat 2012 Pazar

GDO Terörü - Abdurrahman Dilipak



Elmayı ortadan iki kestiğinizde, içinde kurt varsa hayat var demektir. Kurt yoksa, kutu kovan ya da öldüren şey, sizi de öldürebilir.

Kurtçuklar insanlardan daha mı akıllı? Yok değil. Daha zayıf. Önce onlar ölüyor.
O parlak, kocaman elmalar, makyajlanarak yeniden üretilmiş manken kızlar gibi dururlar. Albenisi yüksektir. Boyalı basın onu daha da parlatılır. Projektörler üzerine yöneltilir. Toplumun idol (putlaştırdığı) haline getirdiği sanatçılar, futbolcular, her kimse o, o da size aynı adresi işaret etmektedir.

Her şey yasaldır. Artık Ötenazi hakkınızı kullanabilirsiniz.
Tam da “Şeytanın ye dediği” bir şey karşınızdadır. Üzerinde “Şeytan tüyü” olduğunda kuşku yok.
Bilim adamları da vardır, GDO”nun maliyeti düşüreceğini söyleyen, üretim artışı ile aç ve yoksul halkların karınlarını doyurabileceğini söyleyen.

Zirai ilaçlar, hormone derken, bugün artık GDO”yu tartışıyoruz.
Yediğiniz mısırlar, pirinç, soya büyük ölçüde GDO”lu.

“Buyurun son bir haber: GDO”lu ürünler insanlar için zararlı mı?” tartışmaları sürerken Gıda Hijyenistleri Derneği kurucularından Prof. Bülent Nazlı, hastalıkların yüzde 80″inin gıda kaynaklı olduğu uyarısında bulundu. Prof. Nazlı, yapay hormonlar sebebiyle 200″den fazla hastalığın hayvandan insana geçtiğini vurguladı.
Bugüne kadar birileri hep beyaz et propagandası yaptı. Kansere en kolay yakalanan hayvan tavuk. En zararlı et de tavuk eti. Ama fastfood sektörü tavuk eti üzerinde dönüyor

WikiLeaks”in yayınladığı telgraflar, Türkiye”nin ve birçok ülkenin ABD”nin Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar (GDO) politikalarından nasıl etkilendiğini, baskı altında tutulduğunu ve hangi kurumlarının işbirliğini kabul ettiğini ortaya koyuyor.
A. Murat Eken “GDO”lar ile ilgili kamudaki bilgi savaşlarından yakınan Dr. Bruce Chassy”nin GDO”lu tohumları bilimsel aklama çalışmalarına tepki göstermek bir yana, bu propagandaya alet olan medyası, üniversiteleri ve bilim kurumu, GDO”lu ürünleri verilen rüşvetler karşılığında denetlemeden ülke marketlerine girişine olanak sağlayan Tarım Bakanlığı yetkilileri ile Türkiye devleti bürokratlarını ve temsil ettikleri halkı bilimsel açıdan cahil ve geri kafalı olarak resmeden ABD telgraflarını bir anlamda haklı çıkardığına şahit oluyoruz” diyor.

Bir yandan GDO”lar, bir terminatöre dönüştürülerek biyolojik savaş aracı gibi kullanılıyor. Bir yandan hastalık üretiliyor, öte yandan o hastalığa karşı ilaçlar piyasaya sürülüyor. Yani “tavşana kaç, tazıya tut” deniliyor. Sağlık hizmetleri yaygınlaştırılarak ve bedelleri kamudan ödenmek sureti ile de sosyal güvenlik kapsamında bir döngüye dönüştürülerek, sömürü çarkı işler hale getiriliyor.

Kuşkusuz çözüm, sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılmasını ve kamunun devreye girmesini önlemek değil, ama bu çarkın bir parçası olmamak aynı zamanda.

Gelen bilgilere göre, GDO konusunda üniversiteler, media, etkin araştırma şirketleri sürekli enforme ediliyor ve baskılanıyor. Destek veren kişi ve kuruluşlara imkanlar sağlanıyor.

Kemal Özer yırtınıyor ama, dinleyen yok. Gıda Hareketi bana kalırsa beklenen ilgiyi görmüyor.
Bana kalırsa bu konuda sigara, alkol ve uyuşturucuya karşı başlatılan bir kampanya gibi yaygın bir kampanya başlatılması gerek. Dini kurumların da buna el atarak, Helallik tartışması başlatmak gerek. “Helal kesim domuz” olmayacağı gibi, insan nesline yönelik bir tehdit oluşturan GDO konusunda yeni bir içtihad gerekiyor. Hormon ve GDO”nun “pislik” olarak tanımlanması gerekiyor.

Kaldı ki, sorun sadece geni ile oynanmış gıdalardan ibaret değil, bu teknoloji aynı zamanda insan ve hayvan, hayvan ve gıda genlerini birleştirerek yeni ara formlar üretme iddiasında.

Bu konunun sıkı bir şekilde denetlenmesi gerekiyor. Nükleer tehdit potansiyel bir tehdit, ama bu tehdit fiilen varolan bir tehdit. Terör bu kadar yaygın bir tehdit değil. Bu herkesi tehdit eden bir şey.

Bana kalırsa TBMM bu konuyu araştırmalı ve bu konuda özel bir oturum yapılmalı. Bakanlar Kurulu, YÖK bu konuyu gündemine almalı ve milli bir politika belirlenmeli.

Selâm ve dua ile.

Hiç yorum yok: